25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 OCAK 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Mumcu Kendi Cinayetini Çözebilir miydi? Demek o dönemde zamanın ruhu, Ortadoğu ve süper güç dengeleri bu tür cinayetleri gerektiriyordu. Şimdilerde ise şükür PKK’ninkiler dahil, cinayetlere ara verilmiş durumda. Ama bu kez zamanın ruhu, “paralel devlet yavesi” ile kaos ve yılgınlık yaratmak üzere bir başka biçimde hortluyor, hortlatılıyor. Yani kargaşa, yılgınlık, güvensizlik bu kez kansız gerçekleştiriliyor. Özet mi? Cinayet nedeni not defterinde, bilgisayarında, telefon kayıtlarında boş yere arandı. Uğur Mumcu, Uğur Mumcu olduğu için öldürülmüştü. HHH Yaşasa belki katilini bulacaktı. Ama “asli fail” hep karanlıkta kalacaktı. Tıpkı Ağca’nın arkasındaki karanlık gibi... Ve bugünlere ulaşsa hayatta kalacaktı... Çünkü, artık halkta yılgınlık, güvensizlik yaratmak için başka enstrümanlar devrede.. Taralelli.... 11 yıldır gül gibi geçinip gittiler... Paralel paralel polisi, yargıyı, devleti paylaştılar... Biri çıkıyorken öteki indi. Biri götürürken öteki getirdi. Tahterevallide gibiydiler. Ne zaman, para sayma makineleri ile kasalar... Tıka basa dolar dolu papuç kutuları ortalığa saçıldı.. Ucu oğullara bakanlara dayandı... Başbakan birden dellendi. Çünkü... Paralelliğin sonu taralelli! Keşke, Necip Fazıl da iki mısra attırsaymış... Ama uyarı görevi “Agora Meyhanesi”nden Ümit Yaşar Oğuzcan’a kalmış: “Sen bana paralel... Ben sana paralel... Paralel paralel... Paralelli... Taralel taralel Taralelli...” HHH Şimdilik yargı ile polis biraz da dolar... Ama en çok da Başbakan taralelli! GÖRÜŞ Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Bilmek zor. Tahmin belki: Uğur Mumcu, önce kimin öldürdüğü ile değil, ısrarla ve inatla kendisini ne için öldürdükleri ile ilgilenirdi. Cinayetle hedeflenen kargaşa ortamından kimlerin, hangi çevrelerin, nasıl bir çıkar sağlayacağı üzerinde düşünür, araştırır ve buna kafa yorardı. Müttefikler dahil çıkar çatışmamız olan ülkelerle siyasi, ticari ve “istihbari” ilişkilerin seyrini değerlendirirdi. Bu ülkelerle kronik (Kıbrıs, Ege, AB, Kürt) sorunlarımızın kesiştiği, çatıştığı noktalar üzerinde düşünürdü. Önceki cinayetler ile kendisininki paralellik veya zıtlıkların şemasını çıkartır bunun üzerinde çalışırdı. Ne yazık ki, ne kamuda ne meslektaşlar arasında bu kapasitede bir yaklaşım sergileyen çıkamadı. Her cinayet gibi, sadece “Kim?”in izi sürüldü. Sonunda kimi katil ve muhtemel katiller ele geçirildi. Ama, Papa’yı vuranın Ağca, Kennedy’yi öldürenin Oswald, Hrant’a kurşun sıkanın Samast olması türünde “failler”di bunlar! Ele geçirilmişlerdi. Ama Mumcu cinayeti, onlarca (daha doğrusu binlerce) “faili meçhul”den biri olmaktan kurtulamadı! *** Siyasi cinayet demek, iç içe geçmiş birçok amaç demek. Temel hedef gündemi ele geçirmek. Bu hiç değişmiyor. l Kaos ve güvensizlik ortamı yaratmak. l Güvenlik güçlerine, yargıya olan inancı yok etmek. l Ülkeyi topluca yılgınlık ve güvensizliğe sürüklemek. HHH Napolyon, “Coğrafya ülkelerin kaderidir!” demiş. Ortadoğu’nun parçası olmanın yazgısı bu. Bu bölgede coğrafyasını “silah” olarak kullanmak isteyen iktidarlar da çıkabiliyor. Ama bu silah çok geçmeden geri tepiyor. Çünkü “büyük güçlerin” elleri ayakları bu bölgede. Tayyip Erdoğan’ın, Atatürk’ün yüzü Batı’ya dönük laik cumhuriyet devlet ilkesine sırtını dönüp BOP’çuluk ve bölge liderliği sevdasıyla Suriye batağına sürüklenmemiz yine de bir kader değil. HHH Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 1909’dan günümüze 69 “gazeteci” öldürüldüğünü listelemiş. Bunların üçte biri yani, 23’ü Mumcu’nun katledildiği 19911993 yıllarında gerçekleşmiş. (Bu sayıya Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, dahil değil.) Milli Piyango, en garip özelleştirmelerden... Tam bir “Kamu parasını ben kullanamıyorum, al sen ye!” işlemi!. İhalesi, şimdilik 20 Mayıs’a ertelenmiş. Belli ki doların alıp başını gitmesi ve paralel deprem yüzünden yabancı alıcılar ortalıktan çekildi. Milli Piyango neden satılıyor ki? Amaç, “Milli”den kurtulmak ise iktidarın işi çok. “Milli İstihbarat”tan “Milli Eğitim’eMilli Savunma”ya, oradan “Milli Yiğit Bir Yurtseverin Anısına Bir pazar sabahıydı Ankara kar altında Zemheri ayazıydı Yaz güneşi koynunda Ucuz can pazarıydı Kalemim düştü kana Zalimler pusudaydı Bedenim paramparça Çevirdim anahtarı Apansız bir ölüme Şarapnel parçaları Saplandı ciğerime Ucuz can pazarıydı Kan doldu gözlerime İsimsiz korkuları Katmadım yüreğime Bembeyaz doğruları Yaşadım ölümüne Uğurlar olsun Uğurlar olsun Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun Bir keskin kalem, bir kırık gözlük Yürekli yiğitlere hatıran olsun Şair Ali Çınar’ın yazdığı bu şiir ve Selda Bağcan’ın bir ağıt niteliğinde okuduğu bu türkü ağrılı acılı anılarımız arasında yer alıyor. Bu büyük kaybın ardından çocukları ile birlikte o vakur duruşu ile anımsadığımız Güldal Mumcu’nun kitabını okurken Ankara’da durmaksızın yağan yağmurun altında İlhan Selçuk ve Gençay Gürsoy’la cenazenin ardından yüz binlerce insanla birlikte yürüyüşümüzü hatırlıyorum. 21 yıl geçti üzerinden. İlhan “Bu yüz binler elbette önemlidir ama dağılırlar, bu heyecan kaybolur” diyordu... Doğruydu söyledikleri, yıllar sonra Cumhuriyet mitinglerinin milyonları da dağılmıştı. Hep düşünmüşümdür, nasıl bir ülkede yaşadığımızı. Nâzım Hikmet’i 13 yıl hapiste tutan, Sabahattin Ali’yi sınırda öldürten Muammer Aksoy, Cavit Orhan, Doğan Öz, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı ve daha nice aydınlık insanı katleden, gençlerin önce sokaklarda daha sonra dağlarda birbirini vurduğu, yüzlerce yurtseveri, öğrenci, gazeteci, milletvekili, öğretim üyesini, subay ve generalini, Genelkurmay başkanına varıncaya kadar hapseden bir ülke. Demokrasi olarak anılan bir memleket. Bütün bunlardan, geri kalmışlıktan, bu ilkelliklerden ulusça utanç duymamız, bundan kurtulmak için birlikte çareler aramamız gerekirken cephelere bölünüp sevgi, dayanışma birlik değil kin, husumet, intikam duyguları üreten karşı cephenin acı ve ıstırabından zevk alan bir toplum. Türkiye’nin 6070 yıllık yöneticileri ve özellikle acılarımızı yoğunlaştıran sonuncular, bu utanılası durumdaki paylarını, sorumluluklarını düşünmüşler midir acaba? Hiç sanmıyorum. Böyle insancıl, böyle çağdaş ve soylu duygular taşıyacak yetkinlik ve olgunlukta olamadılar. Üstelik bu yetersizliklerini hiç göremediler. Kıydılar şu güzelim ülkeye... Kaygılar içinde yaşadığımız şu son yıllarda seni ne çok andık, ne çok özledik. Bir müjdem var sana, bu yurt için can verenleri gittikçe daha çok ve daha iyi anlayan, Atatürk’ün sesine kulak veren bir gençlik var. Onlarla umutlanıyoruz. Uğurlar olsun Uğur sana. Seni beynimizde, yüreğimizde taşıyoruz. Sen, yiğitler yiğidi bir yurtseverdin; bir büyük yürek, bir araştırmacı gazeteci, aklı karışıklardan uzak örnek bir devrimci. Seni, yaşadıkça izlemeye ve örnek almaya devam edeceğiz. Piyango Kime? Kütüphane”ye kuyruk çok uzun!.. Özelleştirme sahi niye ki? Piyango ne işletme maliyeti gerektiriyor ne de ileri teknoloji... Ama elden çıkarma kararı çoktan verildi: Çünkü piyango kumar! Günahı gâvurun boynuna olsun... Kazancı bizim hazineye dolsun! Piyango günahına karşı ilk önlem Refah iktidarında alınmıştı. Biletlerin arka yüzünde yer alan ikramiyeye güvence veren Maliye Bakanı’nın imzası kaldırıldı. Milli Piyango Genel Müdürü’nün imzası yeterli sayıldı. Taş atıp kol yormayacak, işletme maliyeti, yatırım ve teknoloji gerektirmeyen muazzam bir kazanç kapısı sahi neden elden çıkartılıyor. “Yeterince günahımız var, bir de kumardan yanmayalım!” diye düşünüyorlar. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ‘Yakalayın Hırsızı!’ Diye Bağıran ‘Hırsız!’ Yazının başlığı, Türkiye’de geçen aralık ayında yapılan ilk “operasyon”dan söz eden “Suddeutsche Zeitung”dan alınma; Almanya ’nın önde gelen gazetelerinden olan gazetenin konuyla ilgili yazısını “Cumhuriyet” yayımlamıştı. (24.12.2013) O ünlü “operasyon”dan bu yana yapılan büyüklü küçüklü tüm “miting”lerde, toplantılarda, “kitlesel” buluşmalarda, “yürüyüş”lerde artık “Hırsız vaar!” haykırışıyla “eylem” başlıyor, başlatılıyor. Son günlerde buna “Ka pınızı kilitleyin!” uyarısı da eklendi. Ayrıca bu eylemlerin, direnişlerin “görsel” boyutu da çok vurgulayıcı bir anlam kazandı “operasyon”dan elde edilen malzemelerin katılımıyla; bunların içinde başı çeken de “ayakkabı kutuları” oldu. Öyle ki “Başbakan” ın “2013” yılının son “Akhisar” mitinginde, kendisini sollayıp öne çıkan “boş” bir “ayakkabı kutusu” oldu; “polis”lerden, “güvenlikçi”lerden, “dedektif”lerden, “jandarma”dan oluşan bir “orducuk”la basılıp yakalanarak sahibiyle birliktesaatlerce “gözaltı”na alındı; çünkü “Erdoğan”ın konuşmasını balkondan izleme “suç”unu işlemişlerdi. Böylece “2013”ü, “Akhisar”da boş bir “ayakkabı kutusu”yla savaşarak noktalayan “AKP” iktidarının yeni yıla, “2014”e girişi de pek öyle iç açıcı olmadı. Yılbaşı gecesini “Edirne”de geçiren “Sağlık Bakanı Müezzinoğlu”, kentte dolaşırken bir binanın balkonunda oturanlara “Çayınız varsa geleyim!” diye seslenmiş, ancak “Evde çay yok, istemez!” yanıtını almıştı. Kuşkusuz bu olumsuz yanıt yurttaş Müezzinoğlu’na değil başında olduğu bakanlığa, dolaysiyle “İktidar”a verilmiş oluyor ve “AKP” iktidarının bu yanıtı ne denli “hak” ettiği bu “tarihsel” operasyon sonunda, “yürütme”nin kimi üyeleriyle ilgili “soruşturma” özetlerinin “fezleke”lerinin basında yer almasıyla ortaya çıkıverdi. İnsan bunları okudukça, “TV” lerde izledikçe bütün “olanbiten”in ancak bu dünyada yeri olmayan bir “ülke”de yaşanabileceği duygusuna kapılmaktan kendini alamıyor... Çünkü, üstüne üstlük(!) hem de dinsel temeli “Müslüman” bir partinin kurduğu bir “yönetim” in, beş vakit “namaz” ında “niyaz” ında, “oruç”unda, “mümin”, dini bütün üyelerinden birkaçının da olsa, her türlü “düş” gücünü aşan bir boyutta “haram” yemeleri, “haramilik”leri başka türlü nasıl açıklanabilir ki? Hele “Haramzade”nin durumu... Bu “dört beşlik” Müslüman yöneticiler, “velinimet”leriyle birlikte “cuma”yı “eda” edip “cami”den çıkarken kimbilir kaç kez görüntülenmişlerdir gazetelerde, “TV”lerde... Yani, “mübarek secde”den başını kaldır, “cami”den çık, gel “görev”inin başına, kurul “koltuğu”na, başlasın “mesai”... İster “malmülk”e yatır, ister “kutu”lara doldur, istersen “koluna” tak... Bu “tür mesai”nin “bir” kez yapılmasının sözü bile edilmez, “35” de, “1520” de yetmez; yeterli olan ancak “28” kez yapılandır, “taç”landırılandır... Namaz “niyaz” ortalardayken bugünlerde çok kullanılan şu “sav” sözüne de değinmek gerekir; istenildiği denli (kadar) “Bizim ‘aptes’imizden şüphemiz yok ki ‘namaz’ımızdan kuşkulanalım!” diye haykırılsın; “sahte belgelerle ihracat”, “kaçakçılık yasasına muhalefet”, “nüfuz suiistimali”, “suçluları kayırmak” gibi “öncelik”ler “tam” olarak yürütülmese, yapılmasa “sonuç” alınabilir mi? “28” kez yinelenebilir (tekrarlanır) mi? “17 Aralık” tan bu yana “Türkiye”de olanları tüm “dünya basını” da izliyor; özellikle de “Avrupa basını”, “AB” ülkeleriyle birlikte saniye saniye... Yıllardır “AB” nin “Türki ye” için verdiği “ilerleme raporları”nda örtülü bir “dil”le de olsa hep “yolsuzluk”tan söz edilir; ama “AB” basınının bu denli yaygın, bu denli kapsamlı ve sürekli olarak, özellikle de “yolsuzluk eski bir Türk hastalığı” değerlendirmesiyle konuyu ele alışı ilk kez bu “boyut”ta oluyor. Kuşkusuz, ülkemiz için “utanç” verici; dahası bu hastalığa yakalananların “ülke”nin “yönetim”inde yer almaları bu “utanç”ı “katlıyor”; öyle değil mi? Ayrıca bu “yolsuzluk ve rüşvet”le uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmadan, bu “hastalık”a hiç tutulmadan yaşamını sürdüren, sürdürmeye çalışan “halk”ımız için de büyük bir “HAKSIZLIK” olmuyor mu? “Yanıt”ları vermek, olabildiğince “hesap sormak” için yarın “Beşiktaş”taki “Sessiz Çığlık”ta; “pazar” günü de “Küçükyalı Adnan Kahveci Parkı”nda çoğalarak buluşalım! Az kalsın unutuyordum; “Alman” gazetecinin “Yakalayın Hırsızı!” diye bağıran “Hırsız” dediği kim olabilir? Ne dersiniz? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SEDAT YAŞAYAN Bir çocuk daha okusun diye... T.C. AFYONKARAHİSAR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN KAMULAŞTIRMA İLANI Sayı: 2013/610 Esas Kamulaştırılan Taşınmazın Bulunduğu Yer: Afyonkarahisar Merkez Fethibey Beldesi Bozyer mevki 2492 parsel Tapu Malikinin Adı ve Soyadı: Nuri Çankaya, Hüseyin Çankaya, Muzaffer Çankaya Kamulaştırmayı Yapan İdarenin Adı: Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Kamulaştırma Bedelinin Yatırılacağı Banka: Vakıflar Bankası Afyonkarahisar Şubesi Kamulaştırmayı yapan davalı idare, malikleriyle cinsi ve niteliği yukarıda yazılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili için davacı idare tarafından dava açılmıştır. Yukarıda bilgileri verilen taşınmazla ilgili tebligat ve ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde kamulaştırma işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hataların düzeltim davası açılabileceği, tebligat ve ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelemedikleri takdirde kamulaştırma işleminin kesinleşeceği, konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delillerinizin tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkemeye yazılı olarak bildirmeniz gerektiği hususu ve davayı takip etmediğiniz takdirde yokluğunuzda devam edilip karar verileceği, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur. 26/11/2013 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 4351) 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel: 0212.274 15 02 • 213 74 02 Fax: 0212.275 52 44 www.yekuv.org yekuv@yekuv.org Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Birleşmiş 1 Milletler İn 2 san Yerle şimleri Mer 3 kezi’nin kısa 4 yazılışı. 2/ 5 Yemişlerin 6 yenen bölümü... İlk da 7 mıtılan ve 8 içinde ana 9 son bulun mayan rakı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 3/ Orta Karade 1 M A C E N T A P niz yöresinde, sü 2 A N O M İ R U A rülerin kışı geçir 3 dikleri alçak, kuy 4 R E P E R T U A R OM T E İ N Y tu ve sıcak yerlere 5 N O T N L B A verilen ad... Poker, F E R G A N A konken gibi kâğıt 6 İ V E D İ oyunlarında aynı 7 D O R E B A T cins iki karta ve 8 A B A T rilen ad. 4/ Hayat 9 M İ S İ S T İ R A arkadaşı... Bademden yapılan bir şerbet. 5/ Güvence. 6/ Evlerin üzerindeki karı atmakta kullanılan büyük tahta kürek. 7/ Dayanıklı bir yün kumaş... İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin eski adı. 8/ Isıyla ilgili; termik... Bir soru sözü. 9/ Akıl... İnsanın bedensel ve ruhsal dengesini bozan her türlü etkene verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde mezar taşına verilen ad. 2/ Bir elçiliğe bağlı uzman... F.H. Dağlarca’nın bir şiir kitabı. 3/ Olta ya da tuzağa konulan yem... Taze sığır gübresi. 4/ Bir sözcüğün ya da adın baş harfi. 5/ Kundak çocuklarının tepelerinde görülen kepek tabakası. 6/ İskambilde bir kâğıt... Büyükbaş hayvanlara verilen ortak ad... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 7/ Güzel kokulu bir kavun cinsi. 8/ Eskişehir yöresine özgü, çubuk biçiminde bir tür helva... Metal eşya üzerine vurulan renkli cam katmanı. 9/ “Eşekkulağı” da denilen ve halk hekimliğinde kullanılan bir bitki.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear