25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 OCAK 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 80’ini geçen eski bir siyasetçiden 80’e yeni basanlara 4 hayati öğüt: Çünkü: Kalkmaya ısınmaya sevinmeye barışmaya zamanın kalmayabilir! HHH 4 ÖĞÜT DÜŞME ÜŞÜTME ÜZÜLME KÜSME için soruluyor: “Başbakan kendininkini göstersin, ben de göstereyim!” “Kol saati göstermek” sözümüz daha da zenginleşecek gibi. Olmayacak duaya amin yerine belki de “Kol saati faturası göstermek!!” vardı. HHH GÖRÜŞ SEVGİ ÖZEL YERSEN YASASI Ortaya Karışık “Kıl” diyen de çıktı, “dokunmak ibadettir” falan da... AKP Düzce Milletvekili Fevai Aslan hepsini geçmek istedi. “Başbakan, Allah’ın bütün vasıflarını üstünde toplayan bir lider!” dedi. Anayasaya göre milletvekilleri seçildiği andan itibaren milleti temsil ediyor ya millet adına naçizane yürekten bir “OHAAA!” HHH Artık her günün bir adı ve önemi var. Dün hem “Dünya Hijyen Günü” hem de “Basın Onur Günü” imiş. Hijyenimiz ayakkabı kutularından taşıyor. Basının onuru ise paçalarından akıyor. HHH GÜNAYDIN Dünya Basın Özgürlüğü (World Press Freedom) sıralamayı açıkladı: Finlandiya 1. Türkiye 154. Altımızda 173. sırada Çin var! Duvarı örmekle iyi etmemişler. Yanımızda veya önümüzde olma şansını ebediyen kaçırdılar. HHH Tezkere ve iddianamelerde tek eksik gerçek değil. Mizah da eksik. 4 AKP’li sayın bakanla ilgili bilgiler bu eksiğin giderileceğini gösteriyor. 50 milyon TL rüşvetle suçlanan sayın bakana kolundaki saatin faturası soruluyor. Belki de mizah için değil, tahrik ÇİN İŞİ MİZAH MİT demiş ki “Fişleme yok, yaptığımız arşivleme!” Fettah Tamince demiş ki “O koya yaptığımız otel değil, bungalov!” Arşivlemeyi sanki CHP’liler için değil, otomobilleri için yapıyor. Bungalovlar da sanki turistler için değil kediler köpekler için! Nasıl olsa yasalarımızda “Halkı eşek yerine koymak” suç değil. Evdeki kasalar, Ayakkabı kutuları.. Para sayma makineleri ile En sıkı bağlantısı olan 2 yasadan 1’i hangisi? 57 kere değiştirilen İhale Yasası mı?.. 164 kez yenilenen İmar Yasası mı? Devletin Ağzı Niye Bozuldu? Halk seçimini yapar; kendini temsil edecek parti (ya da partilerin) üyelerini TBMM’ye gönderir. Her milletvekili, “büyük Türk milleti önünde namusu ve şerefi üzerine” ant içer; dünya görüşü, inancı ve kökeni ne olursa olsun, her yurttaşın hak ve özgürlüklerini korumak zorundadır; her milletvekili ant içtiği günden başlayarak kullandığı dile ve davranışlarına özen göstermekle yükümlüdür. Doğallıkla “devletin görevlerini yerine getirmesini sağlayan yetkili organ”ın, hükümetin başının ve tüm vekillerin de diline ve eline sahip olması gerekir. Yazık ki yetkili olanların dil ve davranışlarının içtikleri antla uzak yakın ilişkisi olmadığını, yıllardır üzülerek izliyoruz. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin, devrimlerle yapılanan Cumhuriyet kurumlarıyla hukukun üstünlüğünün ve laik eğitimin ağır yaralar aldığını kullanılan dille saptayabiliyoruz. Çoğulcu demokrasilerde en büyük güç halktır. Ancak eğitim ve gelir düzeyi inişe geçen halkın adalet, eğitim ve sağlık kurumlarından aldığı pay, salt kâğıt üstünde ve devleti temsil edenlerin dilindedir. Ne yazık ki “en büyük” gücün halk değil, birbirine çıkar ilişkileriyle bağlanan seçkinler olduğunu, son günlerdeki iktidar ve cemaat çatışmasından öğreniyoruz. Dil kiri, el kiridir savımız boşlukta kalmıyor. İktidarın 2013’ün son günlerinde ortaya atılan “yolsuzluk” savları nedeniyle kullandığı dil, halkın kaygılarını derinleştirmektedir. Gezi Direnişi’yle hak ve özgürlüklere sahip çıkanlara “çapulcu” denmesi; polis şiddetinin “destan” olarak nitelenmesi; yaşamını yitirenlere yönelik tek sözcükle üzüntü belirtilmemesi; her fırsatta Cumhuriyeti kuranların karalanması demokrasiye ve hiçbir inanç sistemine sığmayacak, hiçbir dilde “olumlu” nitelenemeyecek kadar kaygı vericidir. On yılı aşkın süredir iktidar olanların da artık bir kuşağın yetiştiği süre kadar bir “geçmiş”i vardır; iktidarın ilk birkaç yılında, “Biz aslanız” demenin bir anlamı olabilirdi belki. Balayı çoktan bitti; çoluk çocuk büyüdü; mal mülk sahibi oldu. Üç dönem iktidarda olanın sürekli geçmişe saldırması, yolsuzluk eylemlerini tersten okutma çabası, sesi ve yüzüyle “mağdur”u oynaması atalarımızın, “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” sözünü anımsatmaktadır. Yolsuzluk, “bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma”dır; kuşkusuz bunu saptayıp değerlendirecek olan yargıdır. Ancak yolsuzluk savlarının havada uçuştuğu bir dönemde, devleti temsil eden kişi ve kurumların kullandığı dil, gerçekten hukukun üstünlüğünü hafife almaktır. Devletin içinde “çete” olduğunu devleti temsil edenler söylüyorsa; yetkili ağızlar, yargısal işlemleri hızlandırmak yerine kişi ve kurumları ağır dille suçluyor, dahası aşağılıyorsa bu durum, salt “kaygı verici” diye yorumlanamaz. İktidarın kullandığı dil, kaygı vermenin ötesine geçmiştir. Devletin ağzının bu denli bozulduğuna hiç tanık olmamıştık. İktidar kimi sözlere, kimi tamlamalara sözlükleri çatlatacak ilginç tanımlar da yapıyor. Cemaat ileniyor, yandaşı yakarış diye yutturmaya çabalıyor; ortalık toz duman. Devletin “paralel”i olur mu; devleti kuşatan “çete”ler hiç mi renk vermedi; hiç mi takırtı tukurtu yapmadı? İktidarın kullandığı dilden, ortada “ciddi” bir kulak “asmama” sorunu olduğunu duyumsuyoruz. Büyüklerimizin kimisi yolsuzluğu, “yolu olmama durumu” gibi algılıyor. 1970’lerde 2. Milliyetçi Cephe hükümetlerinin sarıldığı, 12 Eylül’ün devletin eğitim ve kültür siyasası yaptığı, bugünkü iktidarın “Türk”ünü silip İslam ayağına sarıldığı Türk İslam sentezcilerinin “cemaat” denilen yapıları nasıl örgütlediğini kanıtlayan kitaplar yayımlandı. Devleti temsil edenlerin kullandığı dilden, ortada “ciddi” bir okuryazarlık sorunu olduğunu da anlıyoruz. Şimdi iktidar, adını anmadan bu yapıyla sözüm ona savaşıyor. Yolsuzluk tartışmalarına, bilmem kaç km yol yapmakla karşılık veriyor; hukuksuzluğu önlemek yerine hukukun üstünlüğüne ve hukukçulara savaş açıyor. Ey yurdumun güzel insanı, kulağını yıkat; gözünü aç da Nâzım gibi sor artık: “Beyler, bu vatana nasıl kıydınız?” Aşıranlar Şaşıranlar Ülkemizde her çeşit yurttaş var. Allah’tan başka kimsesi olmayan da var. Başbakan’a sırtını dayayıp dağı taşı zapteden de... Birincisine örnek milyonlarca... İkincisine örnek (şimdilik) yüzlerce! Başbakan, binlerce km. duble yol yapmakla övünüyor. Rize Çamlıhemşin Meydan köylüleri ise yol yokluğundan hastaneye ulaştıramadığı anababaları için dövünüyor. Armağan mahalleliler yıllardır kendi tapulu arazilerine kendi imkânları ile yol yapmak istiyor. Devlet, “Oraları sittir!” diye karşı çıkıyor ama aynı devlet güneyde “sitmit” dinlemiyor. Başbakan’ın adamlarından birine dünya harikası ormanlık bir koyun koynunda otel izni veriyor. Bu dönemde artık aşırmak, aşırtmak şaşırtmıyor. Adamını bulan dağları ovaları aşırıyor. Bulamayanlar düz yolda şaşırıyor. Tonmaister Diyelim dış güçler Gezicileri azdırdı, ayakkabı kutularını dolarla doldurdu, yatak odalarına kasalar koydurdu, bakanların koluna 700 bin TL’lik saatler taktı. Kabul edelim, taşkınlık yapanlar copu, gazı, kör edilmeyi ve hatta ölmeyi hak etti. Onların adını anmıyorsun, tamam. Pekiyi sadece bu yıl öldürülen 237, son üç günde ise katledilen 8 kadınla ilgili söyleyecek bir tek sözün de yok mu? Bu kanlı ortamda katkın olabileceği hiç aklına gelmiyor mu? Günde beş vakit TV’lerde sergilediğin öfke, kin ve nefret yüklü ses tonunun bu vahşette hiç payı yok mu? Bir düşün... Ve ses ayarını azıcık düşür usta! Müjde Çaylar Sistemden TBMM oturup adam gibi bir anayasa yapamadı ama daha zor bir projeyi sessiz sedasız hayata geçirdi. Aslında açılışı Başbakanımızın yapması gerekirdi ama cemaatçiler, Tayyip Bey’i bu işten uzak tutmayı başardı. “TBMM Çay Ocakları Elektronik Sistemi” törensiz hizmete girdi. Artık milletvekillerimiz (ve elbette bakanlarımız) ve 5 bin dolayında çalışan ile binlerce ziyaretçi çayları, kahveleri elektronik sistem üzerinden içecek. Bu projenin başarısı, ÖSYM’ye haber verilmeden yapılmasında. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr İzlemek mi Katılmak mı? “Birinci Dünya Savaşı”nın “ürün”lerinden olan “faşizm”in, bugün ülkemizde bu denli tırmanışa geçip inanılmaz bir noktaya varmasına “faşizm”in babası “Mussolini”yi kıskandırmaktan daha çok, şaşırtacağı söylenebilir. Çünkü “Mussolini” nin “faşizm”ini “Hitler”in “nazizm”ini v.ö’leri engelleyecek ne “ulusal” bir “önlem” ne de “uluslararası” bir “kural” henüz yoktu. Oysa bu “dikta”ların, sözü edilen “kural”larla, “yasa”larla önü kesildiği günümüzde bunlara uymayı kabul eden ülkemiz “yönetimi”nin, dolaysiyle “Başbakan Erdoğan”ın “diktası”nın, “Mussolini”ninkini yer yer aşmasına, “Diktatör”ün şaşırması kuşkusuz doğal olacaktır. “Erdoğan”ın ülke “halk”ının gözleri içine baka baka üstelik anayasada yer almış olmasına karşın çiğneyip geçtiği bu kurallar, evrensel “insan hak ve özgürlükleri”yle “hukukun üstünlüğü”, dolaysiyle de “HUKUK DEVLETİ” ilkeleridir. Bu “ilkeler” de, “İkinci Dünya Savaşı”nın ürünleridir. Savaş süresince “insan hakları” öyle çiğnendi, “insan yaşamı” ve “insan onuru” kimi ülkelerde Mussolini’nin İtalyası’nda olduğu gibi doğrudan doğruya “DEVLET”çe ve “organları”nca o kertede ayaklar alındı ki, bütün “o” yaşananlar, yaşatılanlar “Hukuk Devleti” gibi yepyeni evrensel bir “ilke”nin doğmasına neden oldu. Kısacası çağdaş bir “Hukuk Devleti”, kesinlikle “hukukun üstünlüğü” ilkesine uymak ve “taraf”sız olmak zorundadır; bunların çiğnenmesi durumunda kurumlar dışında “yurttaş”ların da “yargı”ya “başvurma”, “direnme” gibi “hak”ları vardır. Tıpkı, Sayın “Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz”in de: “Hukuk Devleti” çağdaş demokrasilerde bir direnme programıdır. Onu çürütür, çalışmaz duruma getirirseniz, yurttaşlar direnmek için şiddete başvururlar!” uyarısında belirttiği gibi. Öte yanda bu ilkelere “uyma” nın, tarafsızlığı “koruma”nın da ancak ve ancak “Erkler Ayrımı” denilen, “eşit” ağırlıktaki “yasama”, “yürütme”, “yargı” güçlerinin, birbirinden bütünüyle “ayrı ayrı” olarak “varlık”larını sürdürmesiyle sağlanması; çağdaş “Hukuk Devleti”nin temelidir kuşkusuz. Bu durumda bir ülkeyi “Hukuk Devleti” olmaktan çıkaran da, bu “güç”leri “tek” elde toplayan “dikta” rejimleridir ki, bunların en onursuz, en maskara, utanç verici ve “acımasız” bir “örneğiyle” yönetilmektedir ülkemiz. “AKP” iktidarının dolaysiyle “Erdoğan Diktası”nın ne olduğunu bir kez de “500” yıl önce yaşamış bir “devlet adamı”nın günümüzde de tartışılan “siyaset” ile ilgili kimi görüşlerine değinerek de belirtelim diyorum. İtalyan siyasetçi “Makyavel”, uzun süren siyasal yaşamından edindiği deneyim, gözlem ve bilgileriyle “iktidar” olgusunu incelediği Türkçeye “Hükümdar” adıyla çevrilen ünlü yapıtı “Il Principe”de; “siyasal iktidar”a sahip olmak için “her türlü yolun, her türlü aracın” geçerli olduğunu söyler. Örneğin, her türlü “aldatma” da bu uğurda geçerlidir; bunun ne denli kolay olacağını da Makyavel: “Aldatmak isteyen biri, aldatacak birini bulur!” diye ortaya koyar ki, “Erdoğan” bu “aldatma” nın dolaysiyle “aldatılma”nın, ülkemiz halkı için geçerlilik oranının “yüzde elli” olduğunu keyifle söyler durur... “Başbakan”ın bir bakıma halkın yarısını aldatıyorum“itiraf”ını, “Makyavel” işitseydi belki bu orana şaşardı; ama bu “aldatma”yı, “Erdoğan”ın halka “makarna, zeytinyağı, un, kömür” dağıtarak gerçekleştirdiğini duysa ne derdi, ne yapardı dersiniz... Ne ki, “Makyavel” in ortaya koyduğu bu “iktidar tutkunluğu”nun tek bir “amacı” vardır o da yalnızca “yönetmek”, “başarılı” bir “yönetici” olmaktır. “İktidar”ı; bu “amaç” dışında örneğin “Kişisel” ya da “aile” çıkarları için, dahası ailesine, aile “birey”lerine oğluna, kızınamaddi çıkar “sağlamak” hele hele böyle bir durumdan dolayı, yasalardan, yargıdan kaçırmakiçin kullanmayı yadsır. “500” yıl önceki bu ortaya koyuşla “Makyavel” in bile gözünde “suç”ludur Başbakan; neredeyse “iktidar”ını, “Makyavel”in düşlediği “sınırsız yetkili” bir “iktidar”a dönüştürmek üzere olmasına karşın yine de “Erdoğan”ın bu tür iktidarını onaylamazdı sanırım. “Makyavel”, bu tür “iktidar” lardan “kurtulma” yollarını bildirmese de, “halk”ın bunlardan kendi “güç”leriyle kurtulacağının “ipuçları”nı, halkın yıktığı iktidar örnekleriyle verir. Ne diyor Hayrettin Hoca: “Bir yönetimden utanıyorsanız, utanmayacağınız bir yönetim için çalışın; hem de canla başla çalışın!” Kuşkusuz, “eylemler” i, “direnişler”i “izleyerek” değil, “eylemler”e, “direnişler”e katılarak; hem de “hiç” yılmadan, umutsuzluğa düşmeden... Yarın “Beşiktaş”ta, “Sessiz Çığlık” eyleminde buluşmak üzere... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN T.C. SAKARYA 2. İCRA DAİRESİ’NDEN TAŞINIRIN AÇIK ARTIRMA İLANI 2013/255 TLMT. Aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup: Birinci artırmanın aşağıda belirtilen gün, saat ve yerde yapılacağı ve o gün kıymetlerinin %50’sine istekli bulunmadığı taktirde, yine aşağıda belirtilen gün, saat ve aynı yerde 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; birinci artırmadan on gün önce başlamak üzere artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebileceği, birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden başlamak üzere ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebileceği, mahcuzun satış bedeli üzerinden aşağıda belirtilen oranda KDV’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği; gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurmaları ilan olunur. 09/01/2014 1. İhale Tarihi : 27/02/2014 günü, saat 11.0011.10 arası. 2. İhale Tarihi : 14/03/2014 günü, saat 11.0011.10 arası. İhale Yeri : Yağcılar Mah. Kumköy Sk. Bilano Öz Sakarya Çelikler Yediemin Nakliye Taah. ve San.Tic.Ltd.Şti. Adapazarı/Sakarya No: 1 Takdir Edilen Değeri TL.: 26.000.00 Adedi: 1 KDV: %18 Cinsi (Mahiyeti ve Önemli Nitelikleri): 54DZ062 Plakalı, 2012 Model, CITROEN Marka, A/Nemo Tipli, 10FDCD3020922 Motor No’lu, VF7AB8HSCC8271547 Şasi No’lu, KamyonetPanelvan cinsi Gri (Granit) rengi, dizel, teyp mevcut sol stop lambası kırık faal. (İİK. m. 114/1, 114/3) *: Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 63’e karşılık gelmektedir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 2448) 1/ Sıtma teda 1 visinde kininin yerini tutan sa 2 rı renkli bir 3 ilaç. 2/ Erkek 4 keçi... İzmir’in Seferihisar il 5 çesinde an 6 tik bir kent. 3/ Oylumlu... 7 Felsefede, bir 8 durumdan 9 başka bir duruma geçme1 2 3 4 5 6 7 8 9 ye verilen ad. 4/ 1 A L Y A N A K B Antalya’nın Manavgat ilçesinde bir ba 2 L A K A R A C A raj. 5/ Çemberin çev 3 Y K A R A B A Ş resinin çapına oranı 4 A K A R L AMA nı gösteren sayı... İn 5 N A R Ş I K K ce ve uzun metal şeE L rit... Bir nota. 6/ Kü 6 A R A L I K çük erkek kardeş... 7 K A B A K U R A Vuruşma, birbirini 8 C AM E R İ M öldürme. 7/ Büyü 9 B A Ş A K L A M A me, gelişme... Yıl. 8/ Dolmakalem içine yerleştirilen mürekkep tüpü. 9/ Saçma sapan söz, zevzeklik... Boru sesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Güzelavratotundan çıkarılarak hekimlikte kullanılan zehirli bir ilaç. 2/ Bir cetvel türü... Bizans kiliselerinde kadınlara ayrılan bölüm. 3/ Bir ay adı... Bayındır duruma getirme, geliştirme. 4/ Bir buluştan, bir haktan yararlanmak için devletçe verilen belge... Bir mal ya da hizmetin piyasaya sürülmesi. 5/ “Harami var diye korku verirler / Benim yüklü kervanım mı var” (Karacaoğlan)... Tellür elementinin simgesi. 6/ Köpek... Batman’ın Hasankeyf ilçesini sular altında bırakacak olan baraj. 7/ Havadan elde edilerek ışık araçlarında kullanılan bir element... Çamaşır leğeni. 8/ Tuzlanmış ve deri tuluma bastırılmış peynir. 9/ Kuzey Irak’ta ve Mardin yöresinde yaşayan Hıristiyan Nasturilere verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear