25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 OCAK 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 “Dünyanın hiçbir ülkesinde hem ülkenin silahlı kuvvetlerinin komutanı, hem de bir silahlı terör örgütünün yöneticisi olan Genelkurmay Başkanı görülmemiştir. Ancak, maalesef 2012’nin Türkiyesi’nde bu durum da yaşanmıştır. Akıl almaz, mantık dışı, vicdanların asla kabul etmeyeceği ve hukuk açısından da ibretlik olan bir iddianameyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanmıştır. Bu da olmuştur. Bu suçlama hiçbir zaman kişisel bir suçlama olarak görülemez. Aziz milletim! Senin evlatlarından oluşan Türk ordusunun bir terör örgütü olduğu ileri sürülmektedir. Bizler ise devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef alan terörist faaliyetlere karşı hayatımızı tehlikeye atmaktan çekinmeyerek mücadele eden kişileriz. Ortada çok vahim, kabul edilemez bir durum bulunmaktadır. Bu durum, insanlarımızın vicdanını hiç rahatsız etmiyor mu? HHH 2007 yılında Türkiye büyük boyutlarda, baskın şeklinde aramalarla, gözaltılarla ve tutuklamalarla tanıştı. İlk günlerden itibaren büyük bir yanlışlığın içine girildi. İddia edilen suçlamaların ciddiyetinin, tutarlılığının kamuoyuna sunulması ve tartışılmasından ziyade, kişilerin tutuklanıp tutuklanmadıkları gündemin ana maddesini oluşturdu. Öyle bir izlenim yaratıldı göre, mahkemenin bu tavrı, 3. yargı paketindeki hükümlere ve AİHM’nin tutukluluk gerekçesinin açıklanmasının ihsası rey olmayacağı görüşüne aykırıdır. Yani hukuka aykırıdır. Zira tutuklama kuvvetli şüpheye, mahkumiyet kararı ise kesin delile dayandırılır. Mahkumiyet gerekçesi ile tutuklama gerekçesi aynı şey değildir. Henüz tanıkların dinlenmesi safhasında olan yargılamada, mahkemenin bu durumu bu şekilde değerlendirmesi karşısında bu mahkemeden bağımsız, adil ve tarafsız uygulama yapması nasıl beklenebilir?”* *İLKER BAŞBUĞ’un Suçlamalara Karşı Gerçekler (Kaynak Yayınları, 2013) kitabından alıntıdır. HHH TSK’ye yargı/polis kumpasında kurulan komplonun kurbanlarından, eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un hapiste yazdığı bu satırların üzerinden bir buçuk yıl geçti. Türkiye, Başbakan’ın oğlunun yargıdan kaçıp babasına sığınırken, hukukun da Başbakan’dan korkup kaçtığına bile tanık oldu. Devleti bir iktidar silahı olarak kullanmak isteyen taraflar, halen hukuksuzlukla hukuksuzluğu çarpıştırıyorlar. Oysa hukuksuzluğun galibi olmaz. Başsağlığı bile dileyemiyorum, çünkü bu savaştan kimsenin başı sağ çıkmaz! Ne devletin, ne de milletin… “Devlet güçlüyse, biz i ezer. Zayıfsa, ölürüz.” PAUL VALERY Suç ve Gerçek Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN İŞKENCEDEN MEKTUP Anne cebimdeki sigara paketinde hepsi yazıyor bir elinize geçse burada adamların suratına insan yakan fırınların karası sinmiş dolana dolana çıkıyor merdivenleri ıslıkları dilleri eksik yılanlardan aklıma geldi her şeyi soruyorlar sana süt getiren küçük Ali’yi bile kulağıma vurdular burnum kanıyor böyle yaşatamayız diyor iriyarı olanı başımıza iş açar bunlar beni böyle yaşatmazlar perdeleri çekiyorlar sürüklüyorlar ayaklarımdan çocukken gördüğüm korku flimlerindeki vampirler olmalılar birden devrimci arkadaşlarım yürüyor gözlerime eski günlerdeki kadar haykırıyoruz gene marşlarımızı zalimlerin yüzüne yüzüne kırılırken yedinci katın camları Anne cebimdeki sigara paketinde hepsi yazıyor bir elinize geçse. A. KADRİ ERGİN Çırpındıkça Batıyorlar Obama’nın beysbol sopası, Gezi olayları, dış politikada çuvallamalar, tıkanan barış süreci, açılan rüşvetyolsuzluk dosyaları... Geçen yılın kasım ayı sonunda 55 milyar 960 milyon doları bulan cari açık hız kesmeden artıyor; dolar 2.20, Avro 3.00 TL sınırında; borsa ise düşüyor. Yine geçen yılın eylül ayı sonunda Türkiye’nin brüt dış borç stoku 372.7 milyar dolara ulaşmıştı; bunun 255.3 milyarını özel sektör borçları oluşturuyordu. Bu borçların önemli bir bölümü ise kısa vadeli taahhütler. Öte yandan doların TL karşısında sürekli değer kazanması borç stokuna altından kalkılması güç yeni yükler bindiriyor. Hükümetin, tek sorumlusu olduğu bu olumsuz gidişi olumluya çevirecek bir reçetesi yok elinde! HHH İktidar, gerçekleri toplumdan saklamak, kendi yeteneksizliklerini örtmek için sürekli komplo teorileri üretiyor. Bu teorilere göre ABD, Almanya, İsrail, İran ve daha birçok ülke, uluslararası ve ulusal faiz lobisi, Aziz Yıldırım, Koç Grubu, Taksim Platformu, Beşiktaş’ın Çarşı Grubu, DİSK, KESK, CHP, MHP, BDP, TKP, Türk Tabipleri Birliği, mimar ve mühendis odaları ve daha birçok örgüt ve de HSYK bu komplonun içinde rol alıyor. Ertuğrul Günay, Nazlı Ilıcak, Pennsylvania’dan Fethullah Gülen Hoca, “cemaatçisolcu medya ittifakı”, pek çok sayıda yargıç, savcı, polis, üniversite hocası, bürokrat bu komploya destek veriyor. Tüm bu kişi, kurum ve kuruluşların bir bölümü Frankfurt Havalimanı İşletmesi’nin (Flughafen Frankfurt/Main AG) peşine takılmış, İstanbul’a 3. havalimanını yaptırmamak için kumpaslar kurarken, bir bölümü de uluslararası faiz lobisinin emrinde 2023 yılında en büyük 10 ekonomi arasına girmeye aday Türkiye’nin önünü kesmek için çaba harcıyor. Ne var ki bu komplo martavallarının müşterisi hızla azalıyor. HHH Koskoca iktidar partisinin çevresi giderek boşalıyor, Başbakan’ı savunmak kala kala “çete avcısı” Şamil Tayyar, “biatsa biat(çı), itaatse itaat(çi)” Mehmet Metiner, Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alçı, Akif Beki gibilerine kalıyor. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin! Neyse... Yerel seçimlere şunun şurasında iki ay var; işler böyle giderse özellikle Ankara ve İstanbul’da yenilgi kaçınılmaz olur. Seçimler öncesi en azından şu “sosyal medya” denilen uğursuzluğa bir çeki düzen vermek gerekiyor. Tipik AKP kafası! Yasakla, kes, at, rahatla! Nitekim Türkiye’de internet özgürlüğünün canına okuyacak ilgili tasarı dün “torba içinde” TBMM Genel Kurulu’na indi. Eğer yasalaşırsa ki, can derdine düşmüş AKP grubundan beklenen budur Türkiye internet özgürlüğü açısından Çin ve İran’la birlikte “en yasakçı üç ülke” arasına girecek. 5651 sayılı kanuna eklenen yeni maddelerle birlikte artık internet siteleri herhangi bir mahkeme kararı olmadan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı’nın emriyle 4 saat içinde kapatılabilecek. AKP iktidarı başımıza gökyüzünden inmedi. Biz getirdik oylarımızla, gönderecek olan da yine bizleriz. Hazır çırpındıkça batarlarken, ha gayret! ki, tutukluluk varsa suç da var, tutukluluk yoksa suç şüphesi de yok. Aslında üzerinde durulması gereken nokta, kimliği belirsiz ve imzasız ihbar mektuplarına, birçoğu suça bulaşmış gizli tanık ifadelerine ve sahte dijital belgelere dayanarak insanların nasıl suçlandığı olmalıydı. İşte bu noktada, Özel Yetkili Mahkemeler’in bu uygulamaları ile Türkiye’de yargı sistemi çökmeye başladı. Yargılamada elbette tutuklama esas olmamalıdır. Tutuklama istisnai olmalıdır düşüncesi, tüm söylemlere rağmen kâğıt üzerinde kaldı. Daha sonra görüldü ki tutuklamalar cezaya dönüşüyor. Bu durumların ne zamana kadar süreceği de belirsiz. HHH 3. yargı paketi Meclis’te kabul edildi. Bu paket ile büyük bir sorun olan ‘tutukluluk durumu’na belirli ölçülerde çözüm getirilmesi hedeflendi. Yasama, yargıya şöyle diyordu: Kuvvetli suç şüphesi, tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu, kararlarında somut olgularla açıkla. 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise 27 Temmuz 2012 tarihinde aldığı kararla yasamaya şu cevabı verdi: Tutuklama gerekçelerini çok ayrıntılı, somut olarak ve delillerin tartışılması suretiyle açıklarsam, ihsası rey itirazlarına neden olabilirim. Birçok değerli hukukçuya GÖRÜŞ AHMET ÖZGÜNEŞ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Amerika Neden İslami Rejimleri Destekledi? Efsanevi İngiliz Başbakanı Churchill’in unutulmayan bir sözü vardır. “Amerikalıların doğru olanı yapacaklarından emin olabilirsiniz. Önce diğer her şeyi denedikten sonra.” Bu sözde ne derece hakikat payı olduğunu anlamak için Birleşik Amerika Devletleri’nin son elli yılda yaptığı hatalara bakmak yeter. İslami rejimleri desteklemek de bu çizgide bir politika ve bu politikanın çıkmaz sokak olduğunu anlamaya başladılar; umuyoruz yeterli sayıda deneme yapmışlardır ve doğru olanı yapacaklardır. Amerika’nın İslami rejimlere ilgisi Afganistan’da Nisan 1978’de Marksist Halkın Demokratik Partisi’nin iktidarı ele geçirmesi ile başlar. İslamcı “Mücahidin” gerillalarının Marksist hükümete isyanı üzerine Aralık 1979’da Sovyet 40. Ordusu Afganistan’ı işgal etti. Bu işgal Amerika ve NATO’da alarma sebep olmuştur, çünkü Afganistan’ın Sovyetler’in kontrolüne geçmesi dünya petrol ticaretinin yüzde 65’inin geçtiği Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’nın tehdit altına girmesi anlamına geliyordu. Amerika’nın Pakistan üzerinden yaptığı askeri malzeme ve eğitim yardımı ile Afgan gerillaları Sovyet kuvvetlerine karşı başarılı bir mücadele verdiler ve Şubat 1989 yılında Sovyet birlikleri Afganistan’ı terk etti. Bugün Amerika’nın mücadele ettiği El Kaide ve Taliban hareketleri bu devrede oluşmuştur. Afganistan’ın Marksist bir rejime geçmesi “Yeşil Kuşak” adlı Amerikan doktrinini oluşturdu. Bu doktrine göre Sovyetler’in güneyinde yer alan Müslüman ülkelerde İslami hareketler desteklenecek ve İslamlaşma yolu ile Sovyet etkisine karşı konulacaktı. 12 Eylül darbesi ile başa geçen General Kenan Evren’in ayetler okuyarak yurdu dolaşması, dini eğitimi zorunlu kılması, İslami güçlere direnç gösterebilecek grupların ezilmesi bu doktrinin sonucudur. Aynı tarihlerde Pakistan’da bir darbe sonucu başa geçen ve Evren’in kankası olan Ziya ül Hak Pakistan’da benzer uygulamalar yaptı ve Pakistan’ı İslam Cumhuriyeti yaptı. Sovyetler Birliği yok oldu, ancak günümüzde Pakistan ve Afganistan terörün kaynakları olarak Amerika’nın başını ağrıtmaya devam ediyorlar. Amerikan dış politikasına yön veren düşünce kuruluşları, analistler ve politikacılar şüphesiz politikalarını rasyonel bir düşünce zinciri içinde ve bilime dayalı olarak oluşturmağa gayret ediyorlar. Ancak bu gayretlerini bulandıran bir gerçek var. O da Batı’nın yüzyıllar içinde oluşturduğu Oryantalist Müslüman toplumlar imajıdır. Bu imaja göre bütün Müslüman toplumlar aynı hamurdandır; İslam tarihi boyunca dine dayalı totaliter rejimler altında yaşamışlardır. Bugün de aynı toplumları etkilemek ve yönetmek İslamın gücünü kullanmak suretiyle olabilir. O halde Amerika, dost İslami güçleri geliştirmeli ve onlar vasıtasıyla etkisini sürdürmelidir. Bu düşünce şüphesiz tamamen yanlış değildir; yanlış olan tarafı Müslüman toplumlar arasındaki derin farklılıkları ve dünyadaki gelişmelerin bu toplumlar üzerine etkilerini göz ardı etmesidir. Türkiye’nin NATO ve çok sayıda Avrupa kurumunun üyesi olması, ona Amerika’nın gözünde bir derece ayrıcalık sağlıyordu. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye’de İslami hareketlerin güçlenmesi ile ülkemiz diğer Müslüman ülkelerle birlikte değerlendirilmeye alındı. Amerikan’ın İslam doktrini beklenenin tam tersi sonuçlar verdi. Pakistan ve Afganistan terörist üreten ülkeler haline geldiler. İran’a hâkim olan İslami rejim Amerikan karşıtlığının şampiyonluğunu yaptı. İran nükleer güç olarak İsrail ve Amerika’nın Ortadoğu menfaatlarını tehdit eder hale gelme potansiyeli taşıyor ve günümüzde Amerika, İran rejimi ile uzlaşma yollarını araştırıyor. Suriye’nin bir bölümü, El Kaide türevi güçlerin kontrolüne geçti. Mısır’da kurulan İslami rejim halkın büyük tepkileri sonucu yıkıldı. Amerika Suudi Arabistan ve diğer petrol şeyhliklerinde başarı ile uyguladığı politikalarını bütün Müslüman ülkelerde uygulama aymazlığının sonuçlarını yaşıyor. Türkiye’ye gelince, bu ülkenin özel şartları İslami bir rejimin başarılı olmasını imkânsız kılıyor. Türkiye yüzde 80’i şehirlerde yaşayan, sanayi ve turizmin alabildiğine geliştiği bir ülke. Toplumun dörtte biri yüzyıllar boyunca İslami rejimin kıyımına uğramış AleviBektaşilerden oluşuyor. Özellikle Batı Türkiye’de hâkim olan kültür Balkan kültürünün bir parçası. En önemlisi de 90 yıllık Cumhuriyetin yetiştirdiği nesiller hür düşüncenin ve çeşitli hayat tarzlarının oluşturduğu bir toplumda yaşamak istiyor. Amerika, modern Türkiye’yi daha iyi tanımaya çalışmalı, projelerini oluşturduğu tahtayı silip yeni bir Türkiye politikası oluşturmalıdır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN Bir çocuk daha okusun diye... ANMA Ailemizin değerli büyüğü çok sevgili Kıymetli Annem 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel : 0212.274 15 02213 74 02 Fax : 0212.275 52 44 www.yekuv.org yekuv@yekuv.org Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 NESİBE TOKDİL’i kaybedişimizin otuz beşinci yılında saygı ve özlemle anıyoruz. ÂZADE TOKDİL SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Çift katlı 1 büyük dalyan 2 ağı. 2/ Piyangoda en kü 3 çük ikrami 4 ye... Eski 5 Mısır’da gü6 neş tanrısı. 3/ İstanbul’un 7 bir ilçesi... İş 8 ler durumda 9 olan. 4/ Solunum yolları1 2 3 4 5 6 7 8 9 nın en sık görü 1 B O Z E T T O H len hastalığı. 5/ Bir 2 İ B A R E K L E renk... Dört teker 3 lekli ve üstü ka 4 N E M K E Ş A N İ L P İ N A K İ palı bir at araba5 Ş İ K A N MO sı. 6/ Zehir... KulS A L B A N U lanılması hemen 6 İ Ğ mümkün olan pa 7 A K S U N A İ Z S O K U raya verilen ad. 7/ 8 L II. jeolojik çağın, 9 E V S E C E K T yaklaşık 45 milyon yıllık dönemi... Kripton elementinin simgesi. 8/ Elma, armut, kayısı gibi meyvelerin kurutulmuşu... Uluslararası Çalışma Örgütü’nün simgesi. 9/ Pencere ya da kapının üst yanında bulunan ve havanın değiştirilmesine yarayan, açılır kapanır bölüm. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Alna sıkıca bağlanan tülbent, çember ya da enli bez. 2/ Manisa’nın Kula ilçesinde bir kaplıca. 3/ At üzerinde değnekle oynanan bir top oyunu... Yapraklar durumunda ayrılabilen parlak bir mineral. 4/ Uluslararası petrol fiyatlarının göstergelerinden biri olan petrol türü... Matem. 5/ Satrançta bir taş... Şal taklidi kumaşlara verilen ad. 6/ Frengi hastalığına verilen bir başka ad. 7/ Çabuk davranan, çevik... Köpek. 8/ Karakter... Lapinagillerden bir balık. 9/ Çok iri bir deniş kuşu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear