22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 AĞUSTOS 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Beyoğlu’nun 10 yıllık savaşı MELTEM YILMAZ Topçu Kışlası, bir kültürün dönüştürülme çalışmalarında ne ilk ne de son Karar ve Vicdan Hükümetin koyduğu “izleyici yasağı” da bir kez daha gösterdi ki, bugün karar duruşması yapılacak “Ergenekon” normal bir dava değil. Gazeteciler, rektörler, milletvekilleri, yazarlar ve askerlerin de içinde olduğu 66’sı tutuklu 278 sanık altı yıldır ancak olağanüstü dönemlerde gözlenecek türden bir yargılamadan geçiyor. Devletin tüm kurumları böyle bir örgütlenmeden haberdar olmadığını belirtmiş olmasına rağmen, 22 ayrı dava tek başlık altında birleştirilmiş durumda. Ortada gizli bir örgütten ziyade birbiriyle hayatı boyunca ilişkisi olmamış insanların bir araya getirildiği bir dava var. Bu niteliği nedeniyle 6 yıldır kamuoyu bu davayı anlamakta çok büyük güçlük çekti. Silivri’deki mahkeme, kendisine yönelik “muhalifleri yargılıyor” algısını ortadan kaldıracağı yerde, uygulamalarıyla sürekli bunu daha da pekiştiren bir görüntü verdi. Ortada bir de Silivri’deki mahkemenin olağan bir hukuki süreç yerine olağanüstü bir yargılama yaptığının hükümet tarafından da kabul edilmesi gerçekliği var. Hükümet, kendisine yönelik MİT operasyonu sonrasında da olsa çıkardığı bir yasayla özel yetkili mahkemeleri, “demokratik hukuk devletine aykırı” bularak lağvetti. Sadece bu karar bile tek başına Silivri yargısının normal değil olağanüstü olduğunun itirafı. HHH Ergenekon davası ilk ortaya çıktığında, içeride kıyametler koparken en büyük destekçisi dış kamuoyuydu. Ancak AKP iktidarının, davayı, tüm muhalifleri içine attıkları bir büyük “çuval” haline sokması, içerideki tepkileri daha da büyütürken Batı’daki algıyı da tamamen değiştirdi. Artık bu davaların olağan olmadığı, adil yargılanma hakkı ve ifade özgürlüğü gibi birçok temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiği algısı tüm dünyada yerleşmiş durumda. HHH Davanın, yine bugünlerde basın özgürlüğü, muhalif seslerin susturulması, sansür otosansür tartışmalarının sıcaklığı içindeki medya açısından da çok büyük bir önemi var. Meslektaşlarımız Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan haklarındaki karar bugün verilecek. Üzerinde tek bir silah yakalanmamış, hiçbir şiddet eylemine karışmamış meslektaşlarımız 5 yıldır dört duvar arasında yattıktan sonra şimdi de büyük ceza tehditleri karşısındalar. Haklarındaki istemin ne kadar ağır ve hukuk dışı olduğunu söylemek için ille de hukuk fakültesini bitirmiş olmak gerekmiyor. Bu davada yargı ve siyaset tarihimiz açısından ilk niteliğinde bazı olaylar da yaşanıyor. Halkın seçtiği vekiller de Meclis’e gidip yemin edemedi ama bugün haklarındaki kararı öğrenmek için hâkim karşısına çıkacak. Belki de Meclis’e adımlarını atamadan hüküm giyecekler. HHH Dava sürecindeki olağanüstülük başından beri tartışıldı. Son getirilen izleyici yasağı bu dava üzerindeki gölgeyi daha da artıracak. Keza bugünkü duruşmaya sanıkların eşlerinin, çocuklarının, anne babalarının, kardeşlerinin bile izlemesine izin verilmemesi de... Maalesef bu noktadan sonra verilecek karar ne olursa olsun, vicdan ve adalet açısından hep tartışılacaktır. Taksim, son iki aydır kanayan, tam kabuk bağlayacakken üstüne sertçe basılan ve tekrar kan fışkıran bir yara gibi... Gezi eylemleri, tüm dikkatleri Türkiye’nin bu en ünlü meydanına çekmiş olsa da, aslında Beyoğlu’nda 10 yıldır usul usul dönüşmekte olan bir kültürel yaşam var. Topçu Kışlası, bir kültürün dönüştürülme çalışmalarında ne ilk ne de son... Bir kere, Beyoğlu’nun çiçekçisinden tutun da balıkçısına, meyhanecisine kadar herkes şu konuda hemfikir: “Kültürel alanda bir şeyi Beyoğlu’nda oturtabilirseniz Türkiye’nin her yerinde oturtabilirsiniz.” Ve söylediklerine göre bu nedenle, her şey önce Beyoğlu’nda denenir… Bu anlamda ilk “deneme” de, 2004’te alkol ruhsatları alanında oldu. Ruhsatların Emniyet’ten belediyeye geçmesi, başta çok sempatik bir durum gibi algılandı: Daha az bürokrasi, daha çok iş! Evet, kimilerinin kuşkularının aksine, ruhsat almak zor olmadı, muhafazakâr bir belediye alkol ruhsatı vermekte sorun çıkarmadı. Tek sorun, iddialara göre belediyede “Japonca” konuşuluyor olmasıydı. BEYDER Eşbaşkanı Tahir Berrakkarasu, bu durumu şu sözlerle anlatıyor: “Şartsız bağış adı altında bir tür rüşvet mekanizması dönmeye başladı. Böylece Japonca bilmeyenler de öğrenmek zorunda kaldı!” Aynı yıl, İstiklal Caddesi ve bağlantı yolları, elektrik hatlarının yerin altına alınması için yapılan kazılar ve ardından çevre düzenlemesi nedeniyle adeta köstebek yuvasına döndü. Tüm bu işlemlerin 2 yıla yakın sürmesi, cadde üzerinde ve paralelinde yer alan tam 7 bin esnafı çok zor durumda bıraktı. Elbette bu süreçte başta turistler olmak üzere birçok kişi, Beyoğlu’nu tercih etmeme yolunu seçti. 2005’e gelindiğindeyse Beyoğlu, eğlence vergisinin aylık 6.90 liradan 450 liraya kadar çıkarıldığı haberiyle bir kez daha sarsıldı. Bu durum, bir başka deyişle yüzde altı 600 oranındaki bu artış, Beyoğlu’ndaki 700 kadar eğlence vergisi ödeyen esnafta şok etkisi yarattı. 2007’de onaylanan sigara yasağı ile telif haklarına dair yasa da gece hayatına yeni bir darbe olarak algılandı. Mekân sahiplerinin anlattığına göre o dönem müzik meslek birlikleri, polis eşliğinde mekânları “basmaya” başladı. Çalınan şarkıların telif hakları yasasına uygun olup olmadığını kontrol etmekti amaç ama ortaya çıkan görüntü, uyuşturucu baskınlarından farksızdı. Ancak Beyoğlu’ndaki eğlence mekânlarına yönelik en vahşi denetimler 2009’da yaşandı. Çünkü bu dönemde, belediyenin ruhsat taahhüt etmiş olmasına rağmen kapattığı mekânlar oldu. Müşteri içeride yemek yerken kapatma emrini veren zabıtalar, mekân sahiplerini hayli zor durumda bıraktı. 2010’da ise Beyoğlu için hayati önem taşıyan Tarlabaşı’nın kentsel dönüşümü başladı. ...Ve öldürücü darbe Mekânların yüzde 70’i el değiştirdi Tabii tüm bunlar karşısında kendisine yöneltilen eleştirilere Beyoğlu Belediyesi’nin yanıtı hiçbir zaman gecikmedi: “2004’te alkol ruhsatlı mekân sayısı 800’dü, bugün itibarıyla 3 bin 250’ye ulaştı.” Peki, bu doğru bir yol mu? Uzmanlar, İstiklal Caddesi ve paralelinin en fazla 2000 kadar mekâna ev sahipliği yapması gerektiğine dikkat çekiyor. Ve söyledikleri gibi de oluyor, mekânların büyük bir çoğunluğu ayakta duramıyor. Örneğin son 10 yılda Beyoğlu’ndaki mekânların yüzde 70’i el değiştirdi. Büyük bir kısmı yine aynı sektörde içinde kalmış olsa da, otel, hostel, residence’a dönüşen mekânların sayısı giderek arttı. İddiaya göre İstanbul’un eğlence hayatı artık Karaköy’e sıkıştırılıyor. Beyoğlu ise belki de ilk günden hedeflendiği gibi bir oteller bölgesi olmaya doğru hızlı adımlarla ilerliyor… 2011’e gelindiğinde, Beyoğlu’nda emlak vergileri ortalama yüzde 1500, kimi mahallelerde ise yüzde 3000’e kadar varan oranlarda arttı. Ama öldürücü darbe, masa sandalye yasağı şeklinde kendini gösteren “işgaliye yasağı”ydı… Mekân sahipleri, masasandalye yasağının sonlarını getireceğini her fırsatta tekrarladıysa da, belediye bu uygulamadan geri adım atmadı. Ancak bir süre sonra, masa sandalye yasağının altından bambaşka bir yapılanma ortaya çıktı. İstiklal Caddesi ve paralelindeki sokakları kapsayan Beyoğlu 1. bölgede, eğlence amaçlı kullanılan çok sayıda mekânın bulunduğu binaya apart otel, butik otel ve hostel tarzı otellere dönüştürülmesi için ruhsat verildiği; geri kalan çok sayıda eğlence mekânının bulunduğu bina sahibine de, otele dönüştürülmesi için teklif götürüldüğü ortaya çıktı. Bir başka deyişle, Beyoğlu’nda masa sandalye yasağının altından otel çıkmıştı! 2011’de, çok tartışmalı Demirören AVM açıldı, kimilerine göre burası Beyoğlu’nun kalbine saplanan bir hançerden farksızdı. Aynı yıl, Emek Sineması’nın yıkımı konusunda en hararetli tartışmaların yaşandığı bir dönemdi. Beyoğlu, yalnızca bu konuda bile çok sayıda protesto gösterisine ev sahipliği yaptı. 2011’de bir de, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’nun yürürlüğe giren yönetmelik gereği, alkol markasının sponsorluğunda gerçekleşen organizasyonlara 24 yaş sınırı getirildi. Bu durum, Beyoğlu’nun en uğrak mekânlarını derinden sarstı. Sivil iraDe ve uluSal güvenlik YAŞ kararları hakkında özellikle hükümet çevrelerinden duyduğumuz temel yorum, “sivil iradenin güçlendiği” sözü. Tabii ki TSK’nin komuta kademesini sivil iradenin belirlemesi kadar doğal bir şey olamaz. Hükümetten sadece irade göstermesini değil, Türkiye’nin güvenliği ve ulusal çıkarlarının korunması açısından da en ideal kararları vermesini beklemek hakkımız. Türkiye içeride ve dışarıda gücü artan PKK tehdidi; güney komşusu Suriye’de iç savaş; dört bölgeli konfederal Kürdistan girişimleri; Akdeniz’de Rumların enerji emrivakileri ve doğuda İran’ın attığı çelmeler ile karşı karşıya. Dünkü ve bugünkü haberlerimizde YAŞ kararları ile emekli edilen ve atanan komutanların özeliklerini ayrıntılı olarak işledik. “Siyasi irade” damgasını taşıyan yeni TSK üst yönetiminin böylesi kritik bir dönemde nasıl bir performans göstereceğini yaşayarak göreceğiz. isneyland’laştırılmış tüketim merkezi’ Beyoğlu’nda son 10 yılda hayata geçen uygulamalar böyleydi. Şimdi, söz konusu uygulamaları konunun uzmanları yorumluyor. Bahçeşehir Üniversitesi’nden eğlence sosyoloğu, “İstanbul’da Eğlence” kitabının editörü Volkan Aytar, son 10 yıllık süreci şöyle yorumluyor: “Hem bin yıllık uygarlıkların merkezi olarak kenti, hem MüslümanTürk İstanbul’unu, hem de çağdaş sanatkültür metropolü olarak İstanbul’u öne çıkarmaktı amaç. Bu aslında doğru bir yaklaşım ancak çok ‘seçici’ bir şekilde, daha çok MüslümanTürk İstanbul’un öne çıkarılması söz konusu oldu. Beyoğlu, daha ‘aile dostu’, ‘turistdostu’ neredeyse ‘Disneyland’laştırılmış bir tüketim merkezi haline getirilmek isteniyor olabilir. Oysa çok daha büyük bir çoğulculuğu içeren bir Beyoğlu hâlâ mümkün.” ‘D ‘Muhafazakârlar muhafaza edemedi’ İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Kent Sosyoloğu Prof. Ferhat Kentel, AKP’nin temsil ettiği yeni kent politikaları ile birlikte, Beyoğlu, Taksim ve İstiklal Caddesi’nin giderek, neokapitalizmin kendini yeniden üretme mantığına bağlı olarak tüketim ekonomisinin, mekândan rant elde etmenin her türlü faaliyetine tanık olduğuna dikkat çekiyor: “Aslında Bizans’tan beri Pera (karşı yaka) olan Beyoğlu hep biraz dışarısıydı; hep değişen ama hep yerel dinamiklerle beslenen bir mekândı. Artık paradoksal bir şekilde, kimliğinde muhafazakârlık olan bir hükümetin döneminde yerellik giderek önemini kaybetti. Beyoğlu muhafazakârların muhafaza etmedikleri, edilemeyen bir yer oldu. Beyoğlu ara sokaklarıyla, lokantalarıyla, kafeleri ve barlarıyla kendine özgü şenlikli bir yerdi; ama belli ki, sokaklara masa koyma yasağıyla birlikte, bütün İstiklal Caddesi ve çevresinde bir kere daha sermayede el değiştirilmek isteniyor. Her zaman olduğu gibi... Bir zamanlar Rumlar, Ermeniler kovalandı; şimdi onların yerine oturanlar da kovuluyor.” İstanbul Serbest Mimarlar Derneği Başkanı Ersen Gürsel, Beyoğlu’nda yaşanan değişimden söz ederken, insanların binalarla ve merkezle olan ilişkisinin anılarla sürüyor olduğu gerçeğini unutmamak gerektiğine dikkat çekiyor. “Bu tür merkezler; insanların buluşma, sosyalleşme ve paylaşım mekânıdır. Kanımca, mimari unsurlar 2. derecede önemlidir” diyor. n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, polisin Beyoğlu’nda bir restoranda oturan iki müşteriyi “hiçbir gerekçe sunmadan yaka paça gözaltına aldığı ve restoran çalışanlarını da sert bir biçimde itekleyerek dövdüğü” görüntüleri anımsatarak, Bakan Muammer Güler’in yanıtlması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi sundu. Tanrıkulu, “Bu şiddetin emrini kim vermiştir? Söz konusu iki müşteri hangi gerekçeyle gözaltına alınmıştır? Türkiye’de polise istediği kimseyi keyfi olarak gözaltına alma yetkisi veren gizli bir genelge mi yürürlüktedir? Şiddet uygulayan polis memurlarını tespit ederek haklarında ne zaman işlem yapacaksınız” diye sordu. n Yurt Haberleri Servisi Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde, BDP ve DTK öncülüğünde Suriye’deki Kürtlere destek amaçlı yapılmak istenen yürüyüşe valilikçe izin verilmezken grupları dağıtmak için polisin kullandığı gazdan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da etkilendi. Demirtaş, “AKP destekli El Kaide ve El Nusra zihniyetini protesto etmek için Ceylanpınar’a gitmek istedik. Ancak İçişleri Bakanlığı ile Şanlıurfa Valiliği bunu yasaklayarak bu vahşeti ortaya çıkardı. Yolu kapatan güvenlik güçleri, maalesef kalabalığın yolu kapatmasını bahane ederek kitleye müdahale etti. Bunu kabul etmiyoruz. Rojava halkının yalnız olmadığını herkes bilsin” dedi. Polise taş atan grup, Demirtaş ve diğer yetkililerin çağrısı üzerine dağıldı. Tarıkulu’ndan soru önergesi Ceylanpınar’da Demirtaş’a biber gazı ‘İlişki anılarla sürüyor’
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear