23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 HAZİRAN 2013 CUMARTESİ 14 DIŞ HABERLER dishab@cumhuriyet.com.tr ‘Cumhurbaşkanı, Erdoğan’a haddini bildirmeli’ Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Swoboda Başbakan’a sert çıktı Dış Haberler Servisi Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başbakan Tayyip Erdoğan’ı Gezi Parkı projesinden vazgeçirmesi gerektiğini söyledi. Uzun yıllar AP’nin Türkiye Raportörlüğünü de yapan Swoboda, “Atatürk’e ve onun kurmaya çalıştığı laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bir direnişi simgeleyen Topçu Kışlası’nı tekrar inşa edip oranın hatıralarının yıkılmaya çalışılması elbette bir tepkiyi ve bir direnişi ortaya çıkaracaktı ve ben bu tepkiyi çok iyi anlıyorum” dedi. ABHaber’e göre, Suriye’deki durumun bir benzerinin Türkiye’de yaşanacağına inanmadığını belirten Swoboda, larının Başbakan “Bunlar tipik Erdoğan için bir bir otoriter hüHannes ders niteliği taşıkümet başkanı Swoboda. dığını söyledi. Rove parti lideri ucek, ABHaber’e örneğidir. Suriverdiği mülakatta ye’deki gibi bir Türkiye’de son yıldurum olacağılarda önemli ekonı zannetmiyonomik başarılar elrum ama tabii de edildiğini belirbu Erdoğan’ın terek şunları söyasıl sorunun ne ledi: olduğunu niha“Bu başarı Geyet anlamasına zi Parkı olaylabağlı. Ama asıl rı sonrası gölgelendi. Cumhurbaşkanı Gül’ün Erdoğan’ı aklıselim yola çek Hatta ekonomik olarak elde ettiğimesine de bağlı. Gül Erdoğan’a had niz başarılar yanlış yapmanız durumunda çok kısa sürede kayboluyor. dini bildirmeli” diye konuştu. AP Sosyalist Grup Başkan Yardım Türk halkı Gezi Parkı gösterileriycısı Libor Roucek, Gezi Parkı olay le Türkiye’de her şeyin iyi olmadığını herkese gösterdi.” Roucek, “Gezi Parkı göstericilerine orantısız müdahaleye karşıyız. Bunun kabul edilecek ve savunulacak hiçbir yanı yok. Erdoğan gücü tümüyle elinde topladı. Tek başına tüm kararları alıyor. Demokratik bir yönetim biçiminde böyle bir şey yok. Bu çok yanlış, güç dağılımı mutlaka yapılmalıdır. Tek başına gücü alan Erdoğan maalesef otoriter bir lider oldu” diye konuştu. Tartışmalı içki sınırlamalarına da değinen Roucek, “Alkol düzenlemesi bir yasaktır. Halkın hayatına müdahale edilmesi anlamına gelir. Alkol başta olmak üzere halkın yaşam tarzını kısıtlayıcı tüm kararlar geri alınmalı” dedi. Topçu Kışlası İnadı Kılıçdaroğlu dün “Neden bu inat?” diye sordu: “İnadım inat ‘Topçu Kışlası’nı yapacağım’ diyor. Otel olarak kullanılacakmış. Birilerine söz mü verildi? Neden bu inat?” Yurtiçi ve yurtdışında herkesin sorduğu soru bu: “Bu inat neden?” İnadın değişik nedenleri olabilir... Bunlardan en köklü olanı; Erdoğan’ın bizzat “cepheleştirme siyaseti” üzerinde yükseldiğini düşünmesidir. “Minareler süngü, kubbeler miğfer/Camiler kışlamız, müminler asker” ideolojisinden gelen bir liderden söz ediyoruz. Dört yıllık aralıklarla yaptığı “balkon konuşmaları” dışında; kendinden saymadığına başbakanın “zeytin dalı uzattığı” görülmüş değil… “Camiler kışlamız” konseptine ayrıca burada tam “cuk” oturan bir somut proje söz konusu. Protestolar göbeğindeki “Topçu Kışlası” nın, Türk toplumunu geren ve tüm sinir uçlarına dokunarak kutuplaştıran tarihi izdüşümleri, basınımızda aslında yeni yeni gündeme getiriliyor… Utku Çakırözer’in, her zamanki gazetecilik refleksi ile konuştuğu projenin mimarı Halil Onur bile, “İşin ideolojik boyutunun dışında kalmak istiyorum” diyor ve “olayın tarihi boyutuna hiçbir suretle girmek istemiyor…” O denli çekinilen ve korkulan bir “tarihi boyut” var arkada! Düşünün… Dünyanın ilgi odağındaki bir protesto hareketinin merkezindeki projeye “imza atacaksınız”… Proje tarihin çok derin fay hatları üzerinden geçecek… Ama adınızla birlikte anılan “tarihi projeyi”, sade bir “teknik” yapı gibi görecek; “aman işin ideolojik yanına girmeyelim!” diyeceksiniz. Mimarı dahi bu denli tedirgin eden “ideolojik boyut” nedir? “Tarih”in ta kendisi. Yani “31 Mart!” “Topçu Kışlası” nın uzantısı olan “Taşkışla”nın da sahne olduğu “31 Mart Olayı” hakkındaki en özlü ve derli toplu bilgiyi, Kerem Çalışkan’ın çok yakın dönemde çıkan “100 Yılın Darbesi” isimli kitabında bulabilirsiniz… Mükemmel bir zamanlamayla, son “100 yılla yüzleşme dizisi” içinde yayımlanan “100 Yılın Rövanşı”, “100 Yılın Örgütü” ciltlerinin devamı olan “100 Yılın Darbesi” kitabında Çalışkan; günümüzün tartışma konusu olan “kent mekânında” yaşananları özetle! şöyle aktarıyor: “31 Mart, İttihatçılara tepki temelinde gelişen, Meşrutiyet ve anayasa düzenini de hedef alan, İslamcı söyleme sahip bir isyandır. Taşkışla’da ayaklanan Avcı Taburları bu karşı isyanının temelidir. İsyan Rumeli’den gelen Hareket Ordusu tarafından bastırılır. II. Abdülhamit olay sonucu tahttan indirilir, sürgün olarak Selanik’e gönderilir. Anayasa değiştirilir. Padişah yetkileri kısıtlanır… 5 Nisan 1909’ da Derviş Vahdeti, İttihadı Muhammedi Cemiyeti’ ni kurar. Volkan gazetesini çıkaran Vahdeti, Meşrutiyet ve anayasa karşıtı, şeriat yanlısı yayın yapar. Batıcı reformlara karşıdır. Erler arasında belli bir destekçi kitlesi vardır... 6 Nisan gecesi, antiİttihatçı yazılarıyla tanınan gazeteci Hasan Fehmi öldürülür. Cinayet İttihatçılara fatura edilir. Cenazede İttihatçılar lanetlenir… 4. Avcı Taburu ayaklanır… Slogan ‘Şeriat isteriz’ etrafında döner. Talepler şöyledir: Şeriatın uygulanması, hükümetin istifası, komutanların değişmesi, İttihatçıların çekilmesi. Yeni gelen ‘Meşrutiyet rejimi’ böylece bir karşı darbeyle püskürtülmek istenir…” Özetin özeti… Selanik’ten gelen “Hareket Ordusu” tarafından “Bazı yerlerde ve Taşkışla’daki isyancı askerlerin direnişi top atışı ve şiddetli ateşle bastırılır. Sorumlular yargılanıp idam edilir.” İsyanın “şiddetle bastırıldığı” yerlerden biri Taşkışla ise diğeri de işte Topçu Kışlası. Bugün İTÜ olan Taşkışla ayakta kalmış… Topçu Kışlası Cumhuriyetin ilk yıllarında yıkılıp parka dönüştürülmüş. “Topçu Kışlası”na sıradan otel, müze, AVM her ne olursa olsun; tüm bu nedenlerle salt bir “teknik yapı” olarak bakmak imkânsız. Toplu Kışlası ile beraber arkadaki bu tarihi planı hatırlamamak olanaksız… Eski yaraları ve hınçları kaşıyan ve hâlâ canlı olan köklü korkuları uyandıran, güçlü tepkilere rağmen “Tarihi kutuplaşmaları hortlatan bu binayı ben oraya dikeceğim!” dendiğinde, bunun adı “rövanşizm” oluyor! Yalnız bizim için değil, “siyasi tarihe” az buçuk duyarlı, sağduyu sahibi herkes bunu görüyor. Çizme TÜSİAD’ının gazetesi “Sole 24 Ore”den işte Alberto Negri’nin yazdıkları: “Burada, bir camiyle birlikte eski bir Osmanlı kışlasının örneğini yapmanın laikler için bir provokasyon olduğu açık. Erdoğan bunu yapmaya niyetleniyor… AKP aslında, biz gazetecilerin aşırı basitleştirerek söyleyegelmiş olduğu gibi, Batı’nın Hıristiyan Demokrat partilerine benzemiyor. Batı’da hiçbir Hıristiyan Demokrat lider, kilise yapmak için bir meydanla oynamazdı!” AKP için geçmişte kullanılan, Hıristiyan Demokrat türü “Müslüman Demokrat”/“Muhafazakâr Demokrat Parti” tanımları mazi oldu. Erdoğan’ın yedi düvele meydan okuyan keskin virajlarından sonra AKP’nin damardan “İslamcı parti” kimliği öne çıktı. Taksim’e AKM’yi yıkmak ve bir camikışla ikilisini kondurmak suretiyle vurulmak istenen damgaya, bu nedenle İslamcı partinin ülkeye vurmak istediği somut mühür gözüyle bakılıyor. ‘Yasaklar geri alınmalı’ Tipik otoriter lider DERİN TELEKULAK ABD’de skandal büyüyor Dış Haberler Servisi ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) on milyonlarca Amerikalının telefon kayıtlarını topladığı haberinin ardından, bu kez de Microsoft, Apple, Google, Yahoo ve Facebook gibi büyük teknoloji firmalarının ana sunucularına girildiği öğrenildi. İngiliz Guardian ve Amerikan Washington Post gazetelerinin haberlerine göre, ülkenin en büyük 9 teknoloji firmasının epostaları, Facebook sayfaları ve diğer iletişim kanalları 2007’den beri PRISM adı verilen bir programla izleniyor. Washington Post, PRISM programı hakkında muhabirlerine ayrıntılı bir sunum yapıldığını, 2008’de Yahoo’dan, 2009’da Google, Facebook ve PalTalk’tan, 2010’da YouTube, 2011’de Skype ve AOL, 2013 sonlarında da Apple’dan veri toplandığını yazdı. Söz konusu firmaların NYT, skandalın Obama’nın bazılarından yapılan itibarına zarar verdiğini yazar açıklamalarda ken bir internet ise izlendiklerinden sitesi Bush’la Obama’nın yü haberdar zünü birleştirdi. olmadıkları bildirildi. Microsoft, sadece yasal talep olduğunda kullanıcı bilgisi verdiklerini, Facebook da istihbarat servislerine sunucularına doğrudan erişim sağlamadıklarını duyurdu. NSA Başkanı James Clapper haberler üzerine yaptığı açıklamada, kısa bir süre önce Kongre’nin tekrar onayladığı bir yasa maddesi uyarınca ABD dışında yaşayan ve Amerikalı olmayan kişilerin izlendiğini, ABD vatandaşlarının ya da ABD’de yaşayan herhangi bir kişinin izlenmediğini söyledi. Clapper, PRISM programıyla yapılan izlemenin, en önemli ve değerli dış istihbarat kaynakları olduğunu ve ulusal güvenlik amacıyla kullanıldığını savundu. Ottawa’nın yanı sıra Vancouver, Calgary, Montreal, Toronto’da Türkler ve Kanadalılar Gezi protestocularına polisin sert müdahalesini kınadı. Erdoğan hükümetinin protesto edildiği gösterilere Yunan toplumu da destek verdi. (Fotoğraf: ÖMER F. ÖZEN) Kanada’nın başkenti ‘100 yılın rövanşı’ ama tepki Arap liderleri gibi’ BRÜKSEL (Cumhuriyet)Avrupa Parlamentosu Dışi lişkiler Komisyonu, Avrupa Komisyonu’nun da katılımıyla önceki gün Gezi direnişini ele aldı. Tartışmalarda eylemcilere destek verilirken, AKP hükümetine reformlar için daha fazla baskı yapılması görüşleri ağırlık kazandı. Toplantıda Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’nin ve eylemcilerin yanında olduğu vurgulandı. Türkiye’de işleyen bir demokrasi olması nedeniyle Gezi Parkı’ndan tüm Türkiye’ye yayılan protesto eylemlerinin Arap Baharı ile karşılaştırılamayacağını belirten komisyon üyeleri, eylemlerin “Türk halkının uyanışı” olduğunu vurgularken, hükümetin tepkisini ise Arap hükümetlerinin Arap Baharı’na verdiği tepkiye benzettiler. Türkiye’de yaşananların ancak 1968 Paris’i ile karşılaştırılabileceğini vurguladılar. Toplantıda Avrupa Parlamentosu’nun, polisin orantısız güç kullanımı, medya üze ‘Gösteriler bahar gibi değil uAvrupa Parlamentosu’nda Gezi direnişi Arap Baharı’na benzetilmese de hükümetin verdiği tepki Arap hükümetlerinin Arap Baharı’na verdiği tepkiye benzetildi. rindeki sansür, insan hakları ihlalleri, toplanma, protesto özgürlüğü, ifade özgürlüğü, haber alma özgürlüğü gibi temel özgürlüklerin kısıtlanmasını derhal kınaması istendi. Başbakan Erdoğan’a “kışkırtıcı ve bazı kesimleri dışlayıcı söylemlerinden vazgeçmesi için de çağrı yapılması” gerektiği vurgulandı. Avrupalı parlamenterler, Gezi direnişi sırasındaki insan hakları ihlallerinin AB yolunda Türkiye’nin önüne bir engel olarak çıkarılmaması, aksine AB üyelik perspektifi güçlendirilerek Türkiye demokrasisinin sağlamlaştırılması görüşünde birleşti. Bazı parlamenterler de AB’nin AKP döneminde atılan Avusturya’nın başkenti Viyana’da da Gezi direnişine destek gösterileri düzenlendi. (Fotoğraf: KADİM ÜLKER) İslamcı adımlara çok uzun süre sessiz kaldığını belirterek, artık reform yanlıları ve laik kesime kuvvetli bir sesle destek vermesi gerektiğini söylediler. Oturumda Türkiye Raportörü Ria OomenRuijten, “Türk siyasetinde uzlaşma kavramı bulunmuyor” diye konuştu. Hükümetin, protestolarının başlangıcındaki tavrıyla kendisini “hayal kırıklığına uğrattığını” kaydeden OomenRuijten, Türkiye’de “yapıcı ve yetkin bir muhalefetin” mevcudiyetinden şüphe ettiğini belirtti. AB Komisyonu Aday Ülkeler Masası Başkanı Alexandra Cas Granje de “medyanın tamamının otosansürünü” eleştirdi. Granje, hükümetin, durumun ciddiyetinin farkında olması gerektiğini vurguladı. AP Genel Kurulu, Gezi Parkı’ndaki olayları AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Ashton’un katılımıyla 12 Haziran’da görüşecek. Karar tasarısı ise 13 Haziran’da onaylanacak. ‘Laikler için provokasyon’ ‘Görevini Gül’e devretsin’ Dış Haberler Servisi Taksim Gezi Parkı eylemleri bütün dünyada yankı bulmaya devam ederken, İngiliz Economist dergisi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, AKP liderliğini ve icra yetkisini gelecek seçimde “daha bir devlet adamı gibi davranan” Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e devretmesi gerektiğini yazdı. Erdoğan’ın padişah gibi resmedildiği “Demokrat mı sultan mı?” başlıklı bir kapak kullanan Economist, “Mesele Erdoğan’ın dindarlığı değil, otoriterlik. Türkiye, Osmanlı sultanları gibi davranan orta sınıf demokratlara artık tahammül etmeyecek. Erdoğan iktidarda kalırsa, ülkesini artan bir biçimde yönetilemez halde bulabilir” yorumunu yaptı. Yazıda, protestolarda ortaya çıkan görüntülerin Kahire, Trablus ya da “Acımasız bir diktatörlüğün başkentinde yaşanabilecek manzaralara benzediği” belirtilerek, “Ama burası Tahrir değil, Avrupa’nın en büyük kenti, demokrat Türkiye’nin finans ve ticaret merkezi İstanbul’daki Taksim Meydanı. Protestolar, Türkiye’nin Atatürk’ten sonraki en önemli lideri Erdoğan’a karşı artan huzursuzluğun işareti. Ayaklanma, orman yangını gibi ülkeye yayıldı” denildi. Economist, Erdoğan için “Bundan sonra iktidara daha sıkı tutunma riski var” diyerek, Başbakan’ın, başkanlık, yarı başkanlık gibi fikirlerden vazgeçmesini istediği analizinde, “1990’da kelle vergisi isyanının halkın Thatcher’dan usanmasını göstermesi ve 1968’den sonra Fransızların De Gaulle’ü reddetmesi gibi Türkler Erdoğan’dan usanmaya başladı” diye yazdı. İngiliz Financial Times gazetesinin tanınmış yazarlarından David Gardner’ın Gezi Parkı eylemleri değerlendirmesinde, “Uzlaştırıcı Gül Türkiye’nin Taksim ayaklanmasına damgasını vuruyor. Adeta muhalefet lideri rolünü yerine getiriyor” denildi. Yazıda, Erdoğan ve Gül’ün yaklaşımlarına değinilerek, “Şimdiye dek bu kadar önemli bir meselede birbirlerine ters düşmemişlerdi. Şimdi özlü konularda da farklı düşünmeye başladılar” görüşü dile getirildi. Erdoğan’ın göstericileri “çapulcu” olarak eleştirirken Gül’ün protestocuları “uygar” diye nitelediğini yazan Gardner, Başbakan’ın “kutuplaştırıcı” bir şahsiyet olduğunu belirtti. Independent gazetesi de “Ortadoğu’ya yeniden şekil veren güçler, Türkiye’ye de yeniden şekil verecek” iddiasında bulundu. ‘Gül damgasını vurdu’
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear