23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 HAZİRAN 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Ev taşımakla geçirdiğim bir haftalık sessizliğim boyunca içimde kalan bir itirazla başlamak istiyorum söze: Bizim yetiştirdiğimiz çocuklar, her gün yıkandıkları için kokmazlar. Yere tükürmez, sümkürmez ve işemezler. Yol kenarlarında kurban kesmez, mangal yaptıkları sahilleri çöplüğe çevirmezler. Yaşadıkları yeri temiz ister ve temiz bırakırlar. Ateşli silah bilmez, sopa, zincir ve döner bıçağı taşımazlar. Kendilerine saldırılmadığı sürece ona buna saldırmaz, kimsenin malına ve canına kastetmezler. İnançlara da saygılıdırlar, tapınaklara da... Ne Vandaldırlar, ne de talancı. Zaten yalancı da değildirler. Onları hiç olmadıkları, asla yapmadıkları iğrençliklerle suçlayan yalancı ve düzeysiz zihniyetin, bizim çocuklarımızı bizzat içinde büyüdüğü ve çevresinde görmeye alıştığı güruh gibi sandığını, daha da kötüsü, bizzat kendisini aldatmaya çalıştığını düşünüyorum. HHH Dövülmeden, ezilmeden, sevilerek, sayılarak büyütüldükleri için özgüvenle dolu bu çocuklar; şakanın ve eleştirinin yasak olmadığı ortamlarda yetiştikleri için Fotoğraf: MUSTAFA EMİRLİ Asıl, Azılı Komplo! özgür, hayvanları insanlar kadar sevebildikleri için cömert, doğa tüm canlılara gerektiği için çevreci oldular. Özgür düşünebildiği için keskin zekâları, çağın teknolojik ve bilimsel eğitim olanaklarıyla birleşince evrensel düzeyde tartışabilen, dolayısıyla fikirsel anlamda en gelişmiş gençlik kuşağını oluşturdular. Taksim Gezi’den önce tüm yurda, ardından Brezilya’ya yayılan ve kalıbımı basarım başka ülkelere de taşacak olan gösteriler, işte bu evrensel kuşağın eskimiş düzene, talana dayalı politikalara ve bencil, yolsuz, “Gördüğün komployu çıkarcı politikacılara, ön ley emediysen, senin yanın kısaca çürümüşlüğe, da ha zırlanmış, demektir!” kokuşmuşluğa isyanıdır. MASSA MAKAN DİAB Türkiye özelinde, ATE yaşadığı ortamdan başlayıp bireysel tercihlerine, özgürlüklerine, laik rejime sahip çıkmayı amaçlayan gençlerimizi, önce dehşet verici bir şiddetle şiddete karşılık vermeye itip, ardından Ot’tu Por’du diye düzmece komplolar*, yetmedi darbecilikle suçlamak, “asıl” komplonun ta kendisidir. HHH Asıl komplo, Başbakan’ın Tunus dönüşünden itibaren, sanki seçim kampanyasındaymış gibi AKP otobüsünün üstünden, tüm ulusu değil, sadece AKP’lileri muhatap alarak özellikle yaptığı “biz” ve “onlar” ayrımıyla başlatılmıştır. Asıl komplonun amacı, kaçınılmaz bir ekonomik çöküntüyü, Taksim Gezi çıkışlı gösterilerin ve göstericilerin üstüne yıkmaktır! *Haluk Hepkon, www. mgkmedya.com ’da gösterilere yüklenen komplo teorilerine ilişkin olağanüstü bir analiz yayımladı. Mutlaka okuyun, derim. Adı bende saklı bir okurumun, 11 Haziran 2013 tarihli iletisidir: “2008 yılında başlayan ve halen süren küresel krizle mücadelede, ABD Merkez Bankası FED’in uygulamaya koyduğu ‘quantitative easing(QE)’ programı, tahminen bir yıl içinde sona erecek. Getiri eğrisinin ucunun bükülmesi (operation twist) dahil, QE1,QE2,QE3… derken yapılabileceklerin tamamı yapıldı. FED, ECB, BOJ gibi önde gelen merkez bankalarının bütün kurşunları tükendi. Bu hamlelerin işe yarama katsayısı her seferinde biraz daha azaldı ve marjinalize oldu. Artık parasal genişlemeye devam etmenin bir anlamı kalmadı. Tarihte benzeri görülmemiş devasa genişlemeye rağmen hiçbir ülkede enflasyon oluşmadı. Çünkü bu paraların önemli bir bölümü dolaşıma girmeyip borsalara aktı ve varlık balonları oluştu. Bu paraların bir kısmı da Türk borsasına ve bono piyasasına geldi. Şu an da finansal piyasalarda gördüğünüz her şey sanal, adeta halüsinasyon ürünü. Türkiye dahil birçok ülkede son 12 yıldır negatif reel faiz var. Ülkemizde birçok banka büyük tutarda mevduatlara daha ‘az’ faiz verir oldu. Bu nedenle 1 milyon TL’yi 34 parçaya bölüp, ayrı ayrı hesaplara yatırıp, daha fazla getiri elde etmeye çalışanlar bile var. Bu saçmalıkların sonu gelmek üzere. Ucuz para dönemi bitiyor. Önce Federal Reserve, tahvil alım programını azaltarak sıfırlayacak ve ardından faizleri yavaş yavaş artıracak. İşte o zaman sermaye anavatanına geri dönecektir. Türkiye’den sermaye çıkışı kaçınılmaz. Finansal piyasalar her şeyi birkaç yıl öncesinden fiyatlandırmaya başlar. Bu çıkış Gezi Parkı Olayları’ndan 12 hafta önce başlamıştı. Sadece önümüzdeki bir yıl içerisinde “rollover” edilmeyi bekleyen kamu ve özel borç stoku 156 milyar USD büyüklüğünde. Yaklaşmakta olan bu devasa ekonomik krize hem AKP, hem de ulusal bütünlüğü ‘çok’ kırılgan olan Türkiye dayanamaz…” Bu mesajdan 11 gün sonra, Federal Reserve’in tahvil alımlarını azaltacağı kesinleşmiş ve Amerikan Doları tavan yapmış bulunuyor. Anlayacağınız Türkiye’deki gösteriler, AKP hükümetine nasıl açıklayacağını kara kara düşündüğü bir krize kılıf sundu. Asıl komplo, gençlere yöneltilen dehşet ve şiddetten inanılmaz suçlamalara, kaçınılmaz bir ekonomik çöküşü onların sırtına yıkmak operasyonu. Rüzgârlar Geçen cuma günü görülmeye değer bir film gösterime girdi: “Rüzgârlar.” Filmin yönetmeni Selim Evci karşılaştığı somut bir gerçekten yola çıkarak konuyu işlemiş. Şöyle: 2005 yılında fotoğraf çekmek üzere gittiği Gökçeada’da terk edilmiş, çoğu yıkıntıya dönüşmüş taş evleri görüp de insansızlıklarının nedenini öğrendiğinde, “Böyle bir trajedi, her ne kadar artık küllenmiş de olsa yaşanmış ve bunu belgelemek gerekiyor” diye düşünmüş, ortaya etkileyici bir film çıkmış. Fakat filmi salt bir belgesel olarak da algılamamak gerekiyor, film bir bütün olarak duygu dolu, aşk dolu, bir o kadar da hüzün dolu bir sinema yapıtı. HHH Filmler için ses kayıtları yapan Murat (Yusuf Nejat Buluz), Gökçeada’da (İmroz) duyduğu çeşitli sesleri kaydeder ve fotoğraflar çeker. Ada ile ilgili bir fotoğraf sergisi açmak istemektedir. Bu çalışmaları sırasında adada tek başına yaşayan 80 yaşlarındaki Madam Styliani (Rüçhan Çalışkur) ile tanışır. Aralarında bir dostluk oluşur. Madam’ın kendi sesinden hayatını, anılarını kaydetmeye başlar. Madam Styliani anlatır: “Kocam Yanni yaşlandıktan sonra süngerciliği bırakıp çiftçiliğe başladı. Fakat sonra devlet toprakları almaya başladı. Bir yumurta 12 kuruş; arazilerin metrekaresine verdiler 14 kuruş! Ne yapalım diye düşündük, hayvancılığa başladık; keçi aldık. O da yasaklandı vre! Adadan bir kilo etin bile dışarı çıkarılması, yani satılması yasaklandı. Et var mı diye valizleri arıyorlardı. Bakamaz olduk hayvanlara, saldık adaya; herkes saldı. Kocam yeniden süngerciliğe başladı, denize açıldı, bir daha da geri dönmedi. Biz 9 bin kişiydik adada, neden 200 kişi kaldık? Herkes böyle gitti. Çocuklarımızı gönderdik. Okul yok, iş yok, ne yapalım? 64’e kadar vardı, Rum okuluna gidiyordu çocuklar; sonra yasaklandı. Burada yalnız ölüm var vre, doğum yok artık. Adada çok güzel yaşardık. Ne zaman Kıbrıs meselesi oldu, her şey değişti. Adaya cezaevi kurdular, saldılar mahkumları. Sonra hırsızlık, yangın, tecavüz… Hep işittik. Boşaldı köyler, herkes bir gecede kaçtı. Ama ben bırakıp gidemedim.” HHH Murat adaya bir sonraki gelişinde madamın öldüğünü öğrenir. Kadının tek mirasçısı olan torunu Eleni (Mediha Didem Türemen) Fransa’dan cenaze işlemleri için bir süreliğine Gökçeada’ya gelmiştir. Murat’ın aldığı kayıtlar, Eleni’nin de çocukluğuna ve kendi tarihine bir yolculuk olacaktır. Öte yandan köklerine yapacağı yolculuğun başlangıcı olurken Murat’ın da adayla kurduğu bağ farklı bir boyut kazanır… HHH Yönetmen Selim Evci, filmin amacını anlatırken “Beslendiği trajik tarihe ve ana karakterlerin yalnızlığına rağmen Rüzgârlar; umut olabilme, bir bellek çalışması ortaya koyabilme ve bu kimlik mücadelesini yaşayanlara güç verebilme adına yazılmıştır. Geçmişi ile yüzleşme cesareti gösteren toplumlar küçülmezler, aksine insanlık tarihine aynı hataların bir daha yapılmaması için önemli bir miras bırakırlar” diyor. Eleştirmen Banu Bozdemir’in anlatımıyla, “Filmin amaçlarından biri de adadaki Rum azınlığın giderek silinip giden siluetlerini belgelemek, onlara dair sessiz bir saygı sunmak.” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Taksim’den Gökova’ya AVM’li Topçu Kışlası tüm ülkeyi kucaklayan eylemlerle protesto edilirken, bu tür “siyasi talan projelerinin hemen onaylanması” için yasa tasarlandığını duydunuz mu? “Hayır” derseniz şaşmam; çünkü medyamız asıl “duyurulması gerekenler”i önemsiz haberler arasına sokmada dünya şampiyonu… Hürriyet’ten Erdinç Çelikkan’ın tam da bugünlerde “sürmanşet”e çıkabilecek haberine göre (16 Haziran), Gezi Parkı’yla birlikte tüm çevre zenginliklerimize ait “koruma yasaları artık devre dışı” kalabilecek. Özellikle yağmacıların dikkatini çekmek için olacak, ekonomi sayfasında yer verilen “Bakanlığa Süper Planlama Yetkisi” başlıklı haber, SİT ve kamu malı yeşil alan planlarında “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı”nın tek yetkili kılınacağını duyuruyor. Yine Gezi Parkı’ndan örneklersek; Beyoğlu ve Büyükşehir Belediye Meclisleri; Çevre Koruma Komisyonu; Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu hatta Yüksek Kurul... çevreyle ilgili ne kadar sorumlu kişi ve kurumkuruluş varsa hepsi, “bu alan park kalacak” kararı alsa bile boş; çünkü örneğin Başbakan’ın AVM ihtirasına “sadece” Çevre ve Şehircilik Bakanı onay verdiği anda temel atılabilecek. Böylesi bir yasanın, çevre ve demokrasi tarihimizin en büyük toplumsal direnişi sürerken; hatta “davanın sonucu beklenecek” denirken çıkarılmasını önemsemeyen bir medya, örneğin “habere ulaşmanın en kolay yolu” ya da “gücü özgürlüğünde” falan nasıl olabiliyor? “Talanı hükümet güvencesine alıyoruz!” diyemedikleri için, bakın ne yazmışlar; “planlama yetkilerinin çok merkezli olmaktan çıkartılması!” Belli ki onlara, “yerel imar yetkileri demokratik haktır” diyen olmamış; asıl beklenenin bu hakka el koymak yerine, “toplumsal çıkarlara bağlı şehircilik ilkelerine uygun kullanılması”nı sağlayacak bir düzenleme olduğu da anımsatılmamış. Akyakalılar, bir yerleşimin bu tür “imar darbeleri”yle “selamet”e değil “felaket”e uğrayacağını yaşayarak öğrenenlerden... Arkadaşımız Özcan Özgür haberinde özetle şunları duyurdu: “Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Gökova Körfezi kıyısında, Nail Çakırhan evleriyle bezenmiş, ormanla iç içe yaşayan ve ‘Sakin Şehir’ unvanı bulunan beldemizdeki 19 dönüm hazine arazisine 8 katlı apartmanlar planladı. Belediye Başkanı Ahmet Çalça, böylece 2 katbahçeli ‘yöresel mimarî’den ödün vermeyen Akyaka’nın biteceğini söyledi.” (20 Haziran Cumhuriyet) Türkiye “Gezi Direnişi”yle ayaktayken Akyakalılar da bu inanılmaz “imar vahşeti”ne karşı yürüyüş yaptılar. 25 Mayıs’ta da yaklaşık 300 kişi beldeyi ziyaret eden “akil adam”ları protesto etmiş; “Cennet Gökovamızdan elinizi çekin” demişti. Şimdi yeni imar tasarısından haberi olan, görmüş geçirmiş bir Gökovalı da diyor ki; “Sakın o ‘akil gözlem’ler bu yasa taslağının ön hazırlığı olmasın?” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com kil’ gözlemler Peki, yasanın gerekçesi ne? 8 katlı apartmanların yükseleceği Akyaka! ‘A SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Geri 1 zekâlıların 2 egemen ol3 duğu top lum düzeni. 4 2/ Üzerine 5 lastik ayak 6 kabı giyilen, 7 kısa konçlu 8 ve hafif bir 9 ayakkabı... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bir ay adı. 3/ Yünden dövüle 1 T E R M İ Y E Ü rek yapılan kalın 2 İ F A S A V A N ve kaba kumaş... 3 L E P R A İ D Trabzon’un Maç 4 K S E L A T İ N ka ilçesinde bir 5 İ K O N T A U yayla. 4/ Bir no 6 Ş A D S E A R ta... Aynı erkek 7 E T İ M O L O J İ le evli olan ka 8 N İ E L D U Y dınların birbiri 9 P Ö T İ K A R E ne göre olan adı. 5/ Bir meyve... Ordu’nun bir ilçesi. 6/ Bir tiyatro oyuncusunun, seyircilerin duyacağı biçimde ama sanki diğer oyuncular duymuyormuş gibi konuşması ya da düşünmesi... Akıl. 7/ Bir şeyi yapmakta gösterilen acelecilik... Temel, esas. 8/ Paylama... Ahenk. 9/ Kötü iktidarların egemen olduğu toplum düzeni. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Din adamlarının simgesi sayılan başlık... Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer. 2/ Zayıf yapılı, güçsüz... Sıkıntı verme, üzme. 3/ Bir peygamber... Manda yavrusu. 4/ Bilgisiz, kültürsüz kimse.... Pey akçesi. 5/ Pasta hamuru... Yemek. 6/ Erimekte bulunan buzun sıcaklığı ile kaynar suyun buhar sıcaklığı arası seksene bölünerek derecelenmiş olan sıcakölçer... Kale hendeği. 7/ Bir dağ sırasının yamaçlarından her biri... Hıristiyan ermişlerine verilen san. 8/ Gümüş... Motosikletli polis timine verilen ad. 9/ Üstü kapalı olarak anlatma... “İsimler” anlamında eski sözcük.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear