23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 NİSAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Deniz Kim, Sen Kim... AKP Anayasasına Hayır Ankara’da bir grup aydın yurtsever, “Türkiye, AKP Anayasası’na Sığmaz” başlıklı bir imza kampanyası başlattılar. Özetle şöyle diyorlar: “AKP’nin barıştan anladığı, emperyalist planlar doğrultusunda bölgeyi ve Türkiye’yi yeniden şekillendirmektir. Halklar arasına düşmanlık tohumları ekip, bölgesel savaşları tetiklemekten başka şeye yaramayacak gerici bir operasyona ‘barış süreci’ adı verilemez. AKP’nin istediği, yerel yönetimleri güçlendirmek adına sermayeye, uluslararası Bize sıkça sorarlar, “Efendim Cumhuriyet’in tirajı niye bu kadardır da, bilmem hangi gazeteninki daha çoktur” diye. Yazar Emin Özdemir, son çıkan kitabı “Sözcüklerin Vicdanı”nda “okur”dan ne anlamamız gerektiğini yazıya dökmüş: “Okuma yazma becerisini sürekli kullanan, bunu köklü ve kemikleşmiş bir alışkanlığa dönüştüren kişidir okur. Okudukları üzerinde düşünen, bunları tekellere doğal zenginlikleri yağmalatmak, sömürülecek ucuz işgücü yaratmak ve ülkeyi hakhukuk adaletin esamisinin okunmadığı bölgelere ayırmaktır. AKP toplumu özgürleştirmeyi değil, köleleştirmeyi istemektedir. AKP Kürt sorununu çözmek değil, o sorundan kendi amaçları için yararlanmak istemektedir. Savaşa, imparatorluk ve hilafet özlemine, başkanlık sistemine, faşist 12 Eylül Anayasası’nın bile gerçekleştirmeye cesaret edemediği halk düşmanı düzenlemelere izin vermeyelim.” Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, Recep Tayyip Erdoğan’ın yol haritasını çizen “önder”i Abdullah Öcalan’ın, kendisini Deniz Gezmiş’e benzetme cüreti karşısında birkaç söz söyleme gereksinimi duyuyor: “Deniz, idam sehpasının eşiğinde bile inandığı görüşlerini haykırmıştır. Bu insanlar tek bir masumun kanına girmemişlerdir. Rehin aldıklarına Amerikalı, İngiliz askerleri dahilhiçbir kötü muamelede bulunmamışlardır. Onlar emperyalizme karşıydılar ve yanıldıklarını kabul etsek bile, Atatürk’ün izinde olmanın gereğini yaptıklarına inandıklarını görmemiz gerekir. Buna karşılık, yıllardır emperyalizmin maşalığına soyunarak on binlerce insanın kanına girmiş olan bir zavallının uçağa alındığı anda birdenbire devlete hizmete hazır olduğunu açıklaması ve anasının da Türk olduğunu anımsaması henüz unutulmamıştır. Aynı zavallı, şimdi küresel patronların himayesinde olduğunu bilmenin kendisine verdiği özgüvenle, adeta kamuoyuyla alay edercesine ‘Olgunlaştırmaya çalıştığımız Anadolu barışını bu uğurda mücadele ederken hayatını kaybeden başta Mahir’ler ve Deniz’ler olmak üzere bütün devrimcilerin anısına ithaf ediyoruz’ demektedir.” Prof. Işıklı, halkı kandırmanın bu denli kolay olmadığının yaşanarak görüleceğine inandığını Almanya’daki Yangınlar Geçenlerde bir televizyon kanalında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ı izledim. Köln kentinde bir süre önce 5’i Türk 12 ailenin oturduğu bir evde çıkan ve biri Arnavut, öbürü Alman, iki kişinin öldüğü yangına gönderme yaparak, “Bu yangınlar nasıl oluyor da hep Türklerin oturduğu konutları buluyor? Anlamakta güçlük çekiyorum” diyordu. Bilindiği gibi daha önce de Backnang kasabasında Türklerin oturduğu bir apartman dairesinde çıkan yangında 7’si çocuk 8 yurttaşımız can vermişti. 29 Mayıs 1993 tarihinde Solingen’de bir ırkçı Alman grubunun kundaklaması sonucu çıkan ve beş yurttaşımızın can verdiği yangından bu yana gerek medyanın bir bölümü gerekse siyasetçiler TürkiyeAlmanya ilişkilerindeki siyasal konjonktürün durumuna göre Almanya’da meydana gelen ve Türklerin dolaylı ya da dolaysız, maddi ya da manevi zarar gördüğü her yangını siyasal malzeme olarak kullanıyorlar. Bu, ne medya etiği ne de devletlerarası ve toplumlararası nezaket kuralları ile bağdaşan bir yaklaşımdır. Almanya’da yabancı veya Türk düşmanı ırkçıların varlığı, bunların zaman zaman saldırganlaşarak düşman gördükleri insanların canlarına ve mallarına zarar verdikleri bir gerçektir. Yakın geçmişte sekiz Türk’ün, “Türk oldukları için”, Yunanistan kökenli bir göçmenin de büyük bir olasılıkla “Türk sanıldığı” için Neonaziler tarafından öldürülmeleri, bu gerçeğin somut kanıtlarından biridir. Bu cinayetlere ilişkin davanın 17 Nisan 2013 günü yapılacak ilk duruşmasını izlemek isteyen Türk medyasına, Münih Yüksek Bölge Mahkemesi tarafından “yer yok” gerekçesiyle izin verilmemesi de tek sözcükle çirkindir. Bu gerçekler, bu tür çirkinlikler, Avrupa BirliğiTürkiye ilişkilerinde Almanya’nın takındığı olumsuz tutum bizi öfkelendirmektedir. Ne var ki bizim öfkemiz ne kadar haklıysa siyasetçilerin bizim öfkemizi siyasi malzeme olarak kullanmaları da o kadar yanlıştır. Almanya, Türkiye’nin dış ticaretinde ilk sırada yer almaktadır. Her yıl Türkiye’ye gelen milyonlarca Alman turistin bıraktığı döviz, ekonomimizin önemli gelir kaynaklarından biridir. Daha da önemlisi Almanya’da yaklaşık üç milyon yurttaşımız yaşamaktadır. İlişkilerimizin bu denli yoğun olduğu bir ülkeye ve insanlarına karşı önyargılar oluşturmanın hiçbir yararı olmadığı gibi büyük zararları vardır. Doğal ki devletler de, toplumlar da, insanlar da eleştirilebilir. Fakat bu eleştiriler gerçeklikler üzerinden sürdürülmelidir. Almanya’yı, yurttaşlarımızın evlerini kundaklamak için fırsat kollayan, ırkçıların kol gezdiği bir ülke olarak göstermenin, Türklerin oturduğu evlerde çıkan her yangının ardında “kundaklama” aramanın gerçekle bir bağı yoktur. İstatistiklere göre Almanya’da bir yıl içinde çıkan yaklaşık 200 bin yangında üçte biri çocuk olmak üzere yaklaşık 600 kişi can veriyor. Yüzde 70’i gece 23.00 ile 07.00 arasında çıkan bu yangınlarda yüzde 10’u ağır olmak üzere 60 bin kişi yaralanıyor. Ölenlerin yüzde 95’inin dumandan boğularak can verdiği bu yangınların yüzde 80’i özel konutlarda, yüzde 20’si ise sanayide meydana geliyor. 82 milyon nüfusa sahip Almanya’da Türkiye kökenli nüfus payı yüzde 3.6’dır. Bir yıl içinde yangınlarda ölen yurttaşlarımızın toplam yangın sonucu ölüm sayısına oranı ise binde 2.0’dir. Dolayısıyla Bekir Bozdağ’ın da diğer iktidar sözcülerinin de bu konuya ilişkin söyledikleri doğru değildir. Söz konusu olan, yüzünü giderek Ortadoğu’ya, Asya’ya dönen, Avrupa’ya sırtını çeviren, dünya görüşünü İslamdan alan bir iktidar dahi olsa Batı ile köprüleri atmada yalan yanlış anlatımlara başvurmanın yakışıksızlığı kadar halkı aldatmanın da hoş görülebilir bir yanı yoktur. vurguluyor. Doğrudur, bu halk sağduyuludur. Ensesinde boza pişirilmesini, yalanı dolanı sevmez. Gelişmeleri izler, izler; günü geldiğinde sandıkta öyle bir tokat atar ki, kendini sultan sananlar, apışıp kalır. En somut örnek, Turgut Özal’ın iktidardan “dan” diye düşmesidir... hiçbir zaman göze alamaz; kendini yormaktan kaçınır, düşünsel bir tembellik, irdeleyip sorgulayan, dil üşengeçlik içindedir.” ve düşünce duyarlığı Cumhuriyet’i okuyanlar, gelişmiş, donanımlı kişi bir haberin içeriğini olarak da tanımlayabiliriz okuru. Bilgisini, birikimini, algılayabilen, yazı ya da yorumun düzeyini yaşantısını okuduğu sorgulayabilen, bilgisini, metne taşıyan, onu değerlendiren kişidir okur. birikimini metne taşıyabilen türden Okuryazarsa, okuma okurdur. yazma becerisini Ucuzluğun, ilkelliğin, sürekli kullanmaz, sıradanlığın alkışlandığı kullandığı durumlarda da bir dönemde, doğal okuduklarını alımlama, olarak bu düzeyde algılama çabası içine girmez, giremez. Sormayı, okurların sayısı da çok sorgulamayı, yorumlamayı düşüktür. Okur Farkı Suriyelilere Yardım Sus, Sus, Sus... CHP’nin, Recep Tayyip Erdoğan ile PKK arasında sürdürülen pazarlık sürecini susarak geçiştirme taktiği sürüyor. Milletvekillerine ve örgüte “sus” emri veren CHP lideri, geçen hafta kendisi de Meclis grubunda konuşmamayı yeğledi. Çocukluğumuzda “tıp” oynardık. Birisi “tıp” deyince hep birlikte susardık. İlk konuşan, kıkırdayan oyun dışı kalırdı. CHP de son günlerde hep birlikte “tıp” oynuyor. İstersen konuş, oyun dışı kalırsın! Bu arada, egemen güçlerin Türkiye’yi dönüştürme planı tıkır tıkır çalışmaktadır... AKP’nin Suriye politikasının yurtiçindeki sonucu: Türkiye’de kurulan barınma merkezlerindeki Suriyelilerin sayısı 188 bin 387. Evlerde yaşayan Suriyelilerin sayısı da 100 binin üzerinde. Onlar için geçen mart ayı ortasına değin yapılan toplam lira. harcama 728 milyon 307 bin 689 ların ama harc n lana Suriyelilere sağ yapıldığı Başbakanlık Afet ve Acil 3 Durum Yönetimi Başkanlığı’na 201 927 am topl ise, e bütç lan için ayrı milyon 19 bin lira... Başka bir afet ya da acil durum gelirse başımıza, AKP’liler topluca “yardım duası”na çıkarlar artık... Görüş Av. HüSEYİN ÖZBEK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Sömürge Solunun Sistemin Meşrulaştırılmasına Katkısı Günümüz Türkiye’si modern devlet anlayışı ve kurumlarıyla doku uyuşmazlığı olan, cemaat atmosferinin bireyi ve kişisel inisiyatifi dışlayan itaat kültürüyle yetişen bir siyasal kadro tarafından yönetilmektedir. Bu anlayış devletin denge kurumlarının, siyasal iktidarlara göre değişmez çekirdeğinin tasfiyesiyle, cemaat piramidinin başındakine kayıtsız şartsız itaate dayalı hiyerarşinin ülke ve devlete sahip olmasını dayatmaktadır. Çağdaş demokratik sistemin vazgeçilmezleri olan kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, düşünce özgürlüğü gibi kavramların yabancısı iktidar sahiplerini halkın, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin ekonomik, demokratik talepleri kızdırmakta, niçin verilenle yetinip şükretmediklerine şaşırmaktadırlar! Halkın yönetime mutlak itaatini istemenin doğal hakları olduğuna inanmaktadırlar. Kendileri açısından da ABD, AB gibi dünya otoritelerine itaat ve biat etmekte yadırganacak bir durum olmadığını düşünmektedirler! Siyasal iktidar, devletin dönüştürülmesi operasyonunun meşrulaştırılmasında gerçek solla ilgisi kalmamış sistem solunun vereceği demokratlık vizesine ihtiyaç duymaktadır! Emperyalist sistem ve içerdeki uzantılarıyla uzlaşıp düzenin imtiyazlıları arasına girmiş bazı eski solcular bunun için parlatılmakta, sanal itibar zirvelerine taşınmaktadır. Sol olmayan sol da getirisi yüksek itibar dopinginin karşılığını sistemi meşrulaştırarak ödemektedir! Nasıl mı? Emek ve demokrasi karşıtı dinci faşizan anlayışı, ülkede ilk kez kararlı ve kurumsal sivilleşme atağı, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze devlete kök salan totaliter, jakoben yapıyı değiştirmeye kararlı bir girişim olarak takdim ederek! Sözün kısası sistemin, sol olmayan solu meşhurlaştırılması yatırımı, tavan yapan yüksek getiriyle dinci faşizan anlayışın meşrulaştırılması olarak geri dönmektedir. Sermaye soluna verilen yüksek hakem görevi, Osmanlı’daki Şeyhülislam fetvalarına benzemektedir. Kararların dine uygunluğunu denetleyen Şeyhülislamların postuna günümüzde siyasal iktidarın ulusal çıkar ve emek karşıtı tutumuna soldan onay veren sermaye Şeyhülislamları oturtulmuştur! Sistemin can suyu, serumu olmaya soyunan sol olmayan solun bu işlevi mühre kuşunu hatırlatıyor: Uçar avına çıkan avcı, yanında, avlayacağı kanatlının evcilleştirip eğittiği hemcinsini götürür. Doğaya salınan, ayağı bağlı mühre kuşu denilen ördek, bıldırcın, keklik cinsinden avcı kuşu ötmeye başlayınca yerdeki, gökteki hemcinsleri çağrıya uyar, sese gelirler. Pusuda bekleyen avcıya tetiğe basıvermek kalır! Düşünce, sanat, siyaset, ekonomi dünyamızın fonlu mühre kuşlarının birbirine karışan cırıltılarına koşan halka yöneltilmiş sermaye namlularının arkasındakilerin keyfine diyecek yok bu günlerde. Sermayenin sermayesine dönüştürülen bizim parlatılmış kuşların sesine koşanlar arttıkça mührelerin dolarlı Avro’lu bordrolarına bir sıfır daha eklemekteler. Mütareke İstanbul’unun meşhur sosyalisti İştirakçi Hilmi, yakasında kırmızı karanfil, elinde cakayla salladığı zarif bastonu, İngilizlerin tahsis ettikleri son model otomobiline kurulup caddelerde boy gösterirdi. İngiliz Büyükelçiliğinin yüklü ödeneği ve yüksek himayesiyle mütareke süresince iştirakçiliğe devam etti Hilmi Bey! İşgal çizmeleriyle çiğnenen ülkenin onuru, Anadolu’da verilen Milli Mücadele hiç ilgisini çekmese de işgale gönülden iştirakinden olacak; Osmanlı Sosyalist Fırkası başkanı iştirakçinin mütareke solculuğu her türlü desteği verdirecek ölçüde ilgisini çekti işgal komutanlığının! İştirakçi Hilmi’den günümüze sesler, söylemler, modeller, yüksek komiserler değişse de mühre yemi hiç değişmiyor. Sömürüye soldan omuz veren günümüz Hilmi’lerinin fonlu fetvalarını mühre cırıltılarından uzaklaşıp salim kafayla bir kez daha okumakta sayısız yarar var anlaşılan! HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bir çeşit uzun 1 rende. 2/ Sınır 2 nişanı... Yakası kürklü ve kol 3 suz kaput. 3/ Ke 4 ten tohumu... Bir 5 cetvel türü. 4/ 6 Bir vadi ya da ırmak üstüne ku 7 rulan yüksek ve 8 uzun köprü. 5/ 9 Pek büyük, ulu... Hayvanı avcılı1 2 3 4 5 6 7 8 9 ğa alıştırma işi. 6/ 1 S O T A A S E S Devinim olaylarını 2 E L İ Z A A C E inceleyen bilim da 3 R U M Z İ Z İ M lı. 7/ Bağışlama... 4 O K M İ N A R E Herhangi bir konu5 T M E Y A N R da bir görüş ve düA K şünceyi bildiren ya 6 O T U R A K A S A zı. 8/ Bilgisiz, kül 7 N A S A D E S N A N türsüz kimse... İslam 8 İ L O inancına göre ölüle 9 N İ N E M A L T ri mezarında sorguya çekecek olan iki melekten biri. 9/ Un, et ve bamya ile yapılan bir yemek... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuzeye dönük, bu yüzden çok az güneş gören ve hep serin olan dağ yamacı. 2/ Sakarya iline özgü bir tür tatlı... Yerden sıçrayan çamur. 3/ Güneşten ya da yağmurdan korunmak için bir şeyin üzerine çekilen örtü... Boru sesi. 4/ Kirpik boyası. 5/ Cinsiyet... Mısır, buğday, pirinç gibi bitkilerin tohumu. 6/ Sadrazamların ya da devlet adamlarının padişaha verdikleri armağan. 7/ Hayvanlara vurulan damga... Bir zaman birimi.. 8/ Eşya üzerindeki mikrop ya da ufak böcekleri basınçlı buharla öldürmeye yarayan büyük kazan... “ var mı bu âlemde nekahet gibi tatlı” (Y. K. Beyatlı). 9/ İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan sinek... At üretilen çiftlik.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear