25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 2013 PAZAR 16 eçen cuma sabahı G Bebek sahilindeki çok bilindik kahvenin önünden geçenler, akile sandıkları dört insanın, kendilerini yerden yere atarak gülme krizi geçirmesini yadırgadılar. Başkan Ebru Köktürk Koralı, vekil Elif Yıldız, sade üye Begüm Kütük ve suya tirit bendenizden oluşan akiller, arada bir görünüp kaybolan Begüm’ün eşi Erdil Yaşar’ı saymazsak, tamamen kadın insanlardan ibaret bir komisyondu. Yerlisi olduğu Marmara Adası’nı, göç verdiği Selanik yakınlarındaki Marmara yarımadasıyla barışmaya iknayla görevli akile komisyon başkanımız Ebru; annesinin kitaplığını düzenlerken bulduğu eski bir kitabı okuyarak güldürüyordu. Meğer Türkiye, 1930’lu yıllarda da kızların eğitimini tartışıyor ve nüfusun ne yazık ki hâlâ yarısını oluşturan kadınların toplumdaki yerini saptamaya çalışıyormuş! HHH Bu uğurda bir hanımefendi, yüksek diplomalı menaj öğretmeni Süheyla Arel, “Faideli ve her aile evine lüzumlu seri menaj kitapları” yazmış. Menajdan kastı, Fransızca “menage”ın karşılığı, ev düzeni… Hem de bir, iki değil, tam 24 adet kitapçıkta; “Mütenevvi Şerbet ve Şurup” yapımından “Metodsuz çalışan bir kadın ekseriya iş yaparken lüzumsuz yere birçok hareketler yapar ve dolaşır. Mesla ; çamaşır sepetinden çıkardığı her parça için eğilip kalkar. Halbuki, çamaşır sepetini icabeden yüksekliğe koyduğu takdirde bu lüzumsuz hareketlerin hiç birisini yapmağa lüzum kalmaz. Bilfarz bir ütü yapmak için ; ütü sacayağı, su kasesi, tülbent ve saire gibi malzemeyi evvelden yerli yerine tanzim etmek, masayı ütüye uygun yükseklikte seçmek ve ziyadar bir yere yerleştirmek, muhiti yapılacak işe göre hazırlamak demektir. Herhangi bir ev kadını, lüzumsuz hareketleri yoketmek ve mahsulü %50 ye çıkartmak için kendi kendine şu sualleri sormalıdır : 1Çalışmak istediğim yer icap eden yükseklikte midir ? 2İcap eden malzeme hazırlanmış ve dizilmiş midir ? 3Duruş ve çalışış vaziyetim yerinde ve tabi midir ?” HHH Gördüğünüz gibi öyle akılcı sorular ki, bence kadın erkek, her iş erbabı güne Taylorist testle başlamalıdır. Acaba AKP’nin seçtiği akil insanlar, kendilerine son üç soruyu sormuşlar mıdır? “Her toplum, kendi ya pısına uygun düzenbazlık türünü do ğurur.” LEONARDO SCIASC IA Ev Kadınlığında Sanayi Devrimi Yarın Silivri’ye! n cahil halkın bile sağduyusu vardır, E denir. Herhalde doğrudur. Hele solduyusu bir türlü gelişemeyen bizim halkımız için, mutlaka doğrudur! Ancak sağduyu, tam da bizimki özelinde akıl yürütmek anlamına gelir mi, mantık içerir mi; AKP’nin Türklerle Kürtleri soktuğu “desti akil” sınavının sonunda öğreneceğiz. Çünkü bana, gerek bir, gerekse iki ayrı halk olarak düşünülen hepimizle alay ediliyormuş gibi geliyor. 51 adamın arasına 12 kadın şırınga edilince insan anılan 63 adet “akil”e bakıyorum, bakıyorum; nakil olanı görüyorum, sakil olanı görüyorum, cahil olanı, habil olanı, kabil olanı, tadil ve zail olanı görüyorum. Malum olanı zaten biliyorum, ama hiçbiri için makul diyemiyorum. TBMM dışında böyle bir komisyona, eğer maksat yandaşlara ulufe dağıtmak değilse gerçekten ihtiyaç var mıydı? Bu akiller, bugüne kadar söyleyip yazdıkları, bazıları da çalıp oynadıklarıyla oluşturamadıkları kamuoyunu el sıkıp yüz göstererek mi etkileyecekler? Kuru fasulye, mercimek vb. dağıtsalar bari, zaten dahil oldukları yüzde 50’lik kesimde belki bir şansları olur. Çünkü Silivri durdukça, öteki yüzde 50’nin boğazından ne akillerin mercimeği geçer, ne Akgiller’in PR’ı. Eğer bir yürekse ülke, bu yüreğin yarısı yarın Silivri’deki mazlum ve masumlar için çarpıyor olacak. Akil Kişi Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı Adadayım. Dün merkeze indim. Güneşli, güzel bir hava; meydandaki pastanenin kaldırıma çıkarılmış masalarından birine oturdum, bir kahve söyledim. Yan masada 5060 yaşlarında üç erkek ancak dikkat kesilirseniz duyabileceğiniz bir sesle tartışıyorlar. Merak bu ya, kulak kabartıyorum. Konu akil insanlar. İçimden, “Bizim Gökçeadalılar da havaya girmişler” diye geçiriyorum. Şivesinden eski bir Isparta köylüsü olduğunu çıkardığım şişmanca olanı, “Mutlaka buraya da gelmeliler” diyor. Sağında oturan, çayını höpürdeterek içeni aynı fikirde değil; “Zaten her akşam televizyondalar, görüp de ne yapacaksın?” diyerek itiraz ediyor. Üçüncü adam hiç konuşmuyor, fakat kim ne söylerse başını sallayarak onaylıyor. “Oportünist” bir kişiliği olduğunu düşünüyorum. Tartışma bu çizgide sürüp gidiyor. Ben de ister istemez beyinsel olarak tartışmaya katılıyorum. Eski Isparta köylüsü kendi açısından haklı; zaten konumu itibarıyla bir “mahrumiyet” bölgesi olan ada niçin bir de kanlı canlı bir akil insan görmekten “mahrum” olsun? Onun da torunlarına anlatacağı heyecanlı bir öyküsü olmalı! Aslında 5060 yıllık hayatında mutlaka bir akil insanla karşılaşmıştır. Çünkü adada da böyle “ilim irfan sahibi”, “arif”, “kâmil”, “usul erkâna vakıf”, “adabı muaşeret nedir, bilen” insanlar var. Fakat o bunun farkında değil, zira “akil insan”a kendince daha farklı anlamlar yüklüyor. Onu dinledikçe bu yargım pekişiyor. Doğal ki haklı olduğu yerler de yok değil! Toplumumuz Cumhuriyet tarihinde ilk kez “tescilli” akil insanlarla tanışıyor. Bu insanların “akil” nitelikleri Dolmabahçe Sarayı’nın tarihsel atmosferinde bizzat Başbakan tarafından tescil edilmiş. Bu “müseccel akil insan” olma durumunun toplumda özel bir merak uyandırmasını anlayabiliyorum. Konuya ilişkin benim hiçbir merakım yok desem yalan söylemiş olurum, çünkü var. O insanlardan kimileriyle olan hukukumuz yıllar öncesine uzanıyor; birlikte maceralara girişmişliğimiz, yemiş içmişliğimiz, eğlenmişliğimiz var. Şimdi birdenbire karşıma “müseccel akiller” olarak çıkıyorlar. Birbirimize bundan böyle nasıl davranacağız? Bilemiyorum. Benim işim nispeten kolay, fakat onların işi hiç kolay değil. 76 milyon arasından seçilen 63 kişilik bir “akiller” heyetine bizzat Başbakan tarafından “tensip edilerek müseccelleştirilmenin” omuzlarına taşınması ağır bir yük yükleyeceğini düşünüyorum. Nasıl kalkacaklar bu yükün altından? Siz siz olun, sakın “Bize ne? Kendileri düşünsün!” demeyin. Unutmayın ki onlar bundan böyle ne yapacaklarsa bizim için yapacaklar. Bizim huzurumuz, bizim refahımız, bizim saadetimiz için çalışacaklar. Bir ara içimden yan masaya seslenip “Ben onları tanıyorum” diye övünmek geçiyor. Vazgeçiyorum. En iyisi onlardan bir ikisini adaya davet etmek. Bu pastanede onları ağırlar, ahaliye de “Vay be, ne adammış…” dedirterek çalım satarım. İyi olmaz mı? Fotoğraf: Taylorizm “Yemekte Muaşeret ve Ziyafet Masaları Tertibi”ne, “Balıklardan Yapılan Mütenevvi Yemekler”den “Evlerde Haşeratın İtlafı ve Dezenfeksiyon” yöntemlerine, genç kız ve kadınların ev hanımlığı öğrenimi için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamış. Demek ki, Türkiye’nin bir yüksek diplomalı menaj öğretmeni diliyle kadın nüfusa önerdiği konum; 80 yıl sonra AKP iktidarı eliyle gelinlere kızlara çizilen rotadan hiç farklı değilmiş. Hatta Süheyla Arel’in hepsi Ankara basımlı “menaj” serisinde 1939’da yayımladığı bir şaheser var ki; İslami kadın profilinin, adeta sanayileşmişi: HHH TAYLORİSME başlığını taşıyan ve “Her ev kadınının evini maddeten ve dolayısile ma’nen mes’ud edebilmesi için bilinmesi lazım gelen fenni bilgiler” diye başlayan kitabın ideolojisi; “Usulle çalışarak az zamanda çok iş meydana çıkarmak” diye açıklanıyor. Taylorizmin ev uygulaması ise 11 kuralla anlatılıyor. İşte bu kurallardan, Türkçe yanlışları dahil, birkaç örnek: KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Yılmaz Büyükerşen’e Cumhuriyet Ödülü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) “7. Çağdaş Yaşam Cumhuriyet Ödülü” 10 Nisan’da Bahçeşehir Üniversitesi’nde yapılacak törenle Yılmaz Büyükerşen’e verilecek. Dernek Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, ödülün “gerekçe”sini şöyle özetliyor: “Cumhuriyetin temel değerlerinin korunması, laiklik ve siyasi yaşamında ilkeli duruşu, örnek bir siyasetçi olarak eğitim, sanat ve şehircilik konusundaki çağdaş projelere verdiği önem ve katkılarından dolayı...” Bu anlamlı ödülün ilkini 2007’de Muazzez İlmiye Çığ, 2008’de Fazıl Say, 2009’da Sabih Kanadoğlu, 2010’da Rıza Türmen, 2011’de Yıldız Kenter, 2012’de ise Gülriz Sururi ve Genco Erkal almışlardı. Her biri “ulusal onurumuz” olan bu bilge kadroda Eskişehir’i her açıdan “yaşanılır kent” kılan belediye başkanımızın da yer almasını kutsuyor, ÇYDD’yi kutluyoruz. gerçekleşti? Tek ve tartışmasız yanıt, yine ödül gerekçesindeki “cumhuriyete bağlılık”tır. Çünkü hemen tüm kentlerimizin “şehirciliğe saygılı” bir planlamaya kavuşması; arsa spekülatörlerine ödün verilmeyen bir imar düzenini ve kamusal alanların çoğaltılıp yaşamla bütünleştirilmesine kadar, “uygarca yaşanan” bir kent hedefi, Cumhuriyetin başlangıç dönemlerinde ulusal şehircilik politikamızın da temeliydi. Bu “erdem”den 1950’lerdeki, göçü de özendiren “çıkarcı kentleşme”yle vazgeçilince, kentlerimizin bugünkü “karaktersiz ve beton yığını” niteliği ülkeyi sarmaladı. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN Devrimci atılım Bu süreç, hemen her alanda “cumhuriyet ilkelerinden ödün verilen” politikaların güçlenmesiyle “eşzamanlı” yaşanırken Eskişehir’de yeniden kentlilere ve toplumsal çıkarlara öncelik verilen bir şehirciliği başlatmak, cumhuriyete bağlılığın “devrimci” atılımı değil de nedir? İşte bu süreçte “eğitim, sanat ve kültür”de de doruğa çıkan gelişmeler, özel çıkarları gözetmek yerine “halkçı” bir imar anlayışının Büyükerşen dönemine has sonuçlarıdır. Tramvaydan senfoni orkestrasına, sayısız müzeden her gün gerçekleşen kültürel etkinliklere kadar tüm çağdaşlık göstergeleri; dahası yakın geçmişe kadar kanalizasyon görünümündeki Porsuk’un bugün artık eşsiz bir “kent güzelliği”ne dönüşmesi, “yaşarken efsaneleşen” bir belediye başkanının eseridir. Sözün özü ÇYDD’nin ödülü, “çağdaş yaşam” denilince ne anlaşılıyorsa, bunun “cumhuriyet bilinci”yle gerçekleşebileceğini kanıtlayan Büyükerşen’in, yaşamı, düşünceleri ve aydınlanma yolundaki tüm başarılarıyla tam tamına örtüşüyor. Çarşamba günü işte bu tarihsel başarıyı hep birlikte alkışlayacağız... HARBİ SEMİH POROY ehircilik kahramanı Ödülün “adı” ile Büyükerşen arasındaki müthiş “uyum”u burada anlatmak olanaksız. Kuşkusuz, aynı ödülü alan öbür isimler için de öyle... Buna rağmen Büyükerşen için akla ilk gelen, ödülün gerekçesinde de vurgulandığı gibi “şehircilik kahramanlığı” değil midir? “Çağdaş yaşam”ın temel göstergeleri arasındaki “çağdaş kent” kavramı, sadece planlı bir yerleşimi değil, aynı zamanda “çağdaş kentliler” yaratan bir yaşam kültürünü içerir. Eskişehir’in, Büyükerşen sayesinde ne denli “özenli bir kent” uygarlığına kavuştuğunu yaşayan, gören herkes şu gözlemde birleşir ki; “rantın çirkinleştirmesine tutsak edilen bir kentin, sadece yerel yönetim olanaklarıyla bundan kurtarılarak çağdaş yaşamla buluşturulmasının mucizevi örneği...” Peki, bu mucize hangi düşüncenin rehberliğinde Ş UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Uygun 1 durum, fır 2 sat” anlamında ar 3 go sözcük... 4 Osmanlılarda 5 gece bekçisi. 6 2/ Vücuttaki AIDS virüsü 7 nü saptamak 8 ta kullanılan 9 test... Teniste rakibin karşı1 2 3 4 5 6 7 8 9 layamadığı servi 1 K E S T İ R İ M se verilen ad. 3/ 2 O V A L A V A Ş Müslüman ülke 3 Ş İ N İ K İ N İ lerde oturan Yu 4 U Y A K S N O P nan asıllı kimse... 5 N E K A H E T Ş Cem Sultan ’ın 6 T A R A B İ K A Batı dillerindeki O B İ A K adı. 4/ Yayla fır 7 U S E P S İ L ON latılan ucu sivri 8 çubuk... “Gecey 9 A S İ S D A Ğ se ay hemen tazeler ’leri” (Cemal Süreya). 5/ Tatlı kökleri eczacılıkta ve serinletici içit yapımında kullanılan otsu bir bitki. 6/ Tahtadan alçak iskemle... Bir renk. 7/ Tuna Irmağı’nda insan ve yük taşımakta kullanılan bir tür gemi... Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa. 8/ Uluslararası Çalışma Örgütü’nün simgesi... Askerlik çağı. 9/ Torun sahibi kadın... Bira yapmak için çimlendirilip kurutularak hazırlanmış arpa. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Epifiz bezi tarafından salgılanan mutluluk hormonu. 2/ Üstü açık boru... Ancak ikinci derecede bir önemi olan. 3/ Ekip, takım... Asya ve Afrika’nın güneyinde, mevsimlere göre yön değiştirerek düzenli esen rüzgâr sistemi. 4/ Azerbaycan’ın plaka imi... Otlak. 5/ Pierre Loti’nin, konusu Türkiye’de geçen bir romanı. 6/ Gözü kapalı inanılan düşünce; dogma... Samaryum elementinin simgesi. 7/ Bilip bilmeden her konuya atlayan kimseye verilen ad... Temel, esas. 8/ Sevap... Yalnızca 1’e ve kendisine bölünebilen sayılara verilen ad. 9/ Amin Maalouf’un, dilimize de çevrilmiş bir romanı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear