23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 NİSAN 2013 SALI CUMHURİYET DİZİ SAYFA 7 Öğrenci bile olmayan reisler ortalığı karıştırıyor, polis de peşimizde Kız meselesi Hazırlayan: TÜREY KÖSE Fotoğraflar: ÖZCAN ÖZGÜR Barış Anneleri İnisiyatifi üyesi Meyase Akdağ, barış sürecinden umutlu olduğunu söyledi. minarenin kılıfı Muğla / Sıtkı Koçman Ünv. Sınırsızlık Meydanı, Muğla’nın demokrasi alanı. 10 yıl önce yitirdiğimiz çevre hareketinin önemli isimlerinden Saynur Gelendost, bu meydan için bir rölyef yapmış ve üzerine “Burası Sınırsızlık Meydanı / Eğer düşünüyorsan / Söyleyecek sözün varsa / Yüreğin yetiyorsa / Susma konuş” yazmış. Burada gençlik örgütleri, partiler, sivil toplum örgütleri eylemlerini yapıp, sözyapıp sözlerini söylüyor. Ancak son dönemde kentten, Kötekli kampusundan arka Kampusu’ndan ararkaya “söz ” yerine “kavga” haberka arkaya “söz ” yerine “kavga” haleri gelmeye başladı. berleri gelmeye başladı. Muğla’da son yıllarda yaşanan bazı olayları arka arkaya sıralarsak, ürkütücü bir tablo ortaya çıkıyor. 2005 yılında bir öğrenci arkadaşlarıyla Arapça konuşurken, Kürtçe konuştuğunu iddia eden bir grupla tartışmış ve bıçakla yaralanmış. Sonrasında, Sınırsızlık Meydanı’nda protesto eylemleri yapılmış. 2009 yılında “kapatılan DTP’nin basın açıklaması yapacağı duyumunu alan vatandaşlar protesto etmek amacıyla” bu meydanda toplanmış. Ülkücü forumlarında bu eylemle ilgili olarak “Soysuzlar korkudan gelemedi...! P.... bekledik ama akıllıca davranıp gelmediler! Bizler Türk çocuğuyuz, bunlar gibi o... değiliz...” benzeri ifadeler kullanılmış. 2010 yılında bir kız öğrenciye laf atma tartışmasıyla başlayan olaylarda 21 yaşındaki Batmanlı Şerzan Kurt, hayatını kaybetti. 31 Mart 2013 günü de üniversite ve yurtlar yeniden karıştı. Alperen Ocakları ve ülkücülerle PKKBDP yanlısı öğrenciler arasında gerilim yükseldi. Bir genç kız yüksek sesle İstiklal Marşı okudu. Erkek yurdunda kurusıkı tabancayla ateş edildi. Polis gece yarısından sonra bin kişiyle yurda baskın yaptı. Sopalar ve kesici aletler ele geçirildi. Anneler bir araya gelirse bu acı diner CİVAN DEĞER Ayrımcılık yok politize grupların işi ? İİBF Dekanı Prof. Dr. Turgay Uzun’la üniversitelerindeki son olaylar üzerine konuştuk. 1994 yılından beri üniversitede olduğunu, “kesinlikle TürkKürt çatışması olmadığını” söylüyor. “Ayrımcılık yok, daha politize olan gruplar var. Onlar arasında kavga çıkıyor. Diğer öğrenciler izleyici. Öğrenci gençtir, zaman zaman ortam elektrikleniyor ama sonra gelip beraber derse giriyorlar” diyor. Okulda özgür bir ortam yaratmaya çalıştıklarını, ancak “eğitim faaliyetlerini bozucu, kamu malına zarar verici olaylara izin vermeyeceklerini, eğitim haklarını korumanın üniversite yönetiminin görevi olduğunu, eylemsellik olduğunda güvenlik güçlerinden yardım istendiğini” söylüyor. “Her grup sloganını atabilir ama kırma dökme olmaz, sınıflara girmesine izin verilmez. Bu tip eylemler az. İstanbul, Ankara, İzmir’le karşılaştırıldığında eylem periyodu oldukça az. Hassas dönemlere denk gelince basında fazla yer alıyor” diye de ekliyor. Yurtlarda aramada silah çıkmadığını, kimseye bir şey olmadığını da vurguluyor. BATMAN Meyase Akdağ’ın üç çocuğu da dağa çıktı. Çocuklarından biri girdiği çatışmada ölen, biri cezaevinde öbürü de 15 yıldır dağda olan Barış Anneleri İnisiyatifi üyesi Meyase Akdağ, Kürt sorununun çözüm sürecinden umutlu. Akdağ, “Asker, polis, PKK’li anneleri bir araya gelsin, hep birlikte bu kanın durması için meydanlara çıkalım, kucaklaşalım, helalleşelim. Anneler bir araya gelirse bu acı diner. Annelerin acısı aynıdır” dedi. Barış Anneleri İnisiyatifi üyesi Meyase Akdağ’ın terör örgütü PKK’ye katılan oğlu Metin 11 yıl önce girdiği bir çatışmada öldü, Sakine (37) 15 yıl önce PKK’ye katıldı. Diğer kızı Hamidiye ise girdiği bir çatışmada yakalanarak 12 yıl hapse mahkum oldu. 65 yaşındaki anne Meyase Akdağ, Kürt sorununun çözümü için başlatılan yeni süreçten umutlu. Onun en büyük umudu Türkiye’de esen barış rüzgârlarıyla dağdaki çocuğuna kavuşmak. Eşi de 15 yıldır tutuklu olan Akdağ, “Eşim siyasi görüşten dolayı 15 yıldır cezaevinde, şu an dağda bulunan ve yaşayan diğer kızımın ise ölmeden bana kavuşmasını istiyorum. Hükümetin başlatmış olduğu barış sürecinde asker, polis, PKK’li anneleri bir araya gelsin; hep birlikte bu kanın durması için meydanlara çıkalım, kucaklaşalım, helalleşelim. Ancak anneler bir araya gelirse bu acı diner” diye konuştu. Akan kanın durması için herkesin el ele vermesi gerektiğini ifade eden Akdağ, “Ben 65 yaşındayım. 35 yıldır bu bölgede süren bir savaş var. 30 yılda 10 binlerce asker ve PKK’li öldü. Çocuklarımız öldü. Çok bedel ödedik. Asker, polis, dağdaki bizim çocuklarımız. Artık kardeş kanı dökülmesin bu topraklara” çağrısında bulundu. “Bugünden sonra barış ve özgürlük istiyoruz” diyen Meyase Akdağ, “Artık bu savaş bitsin, kan dursun, anneler gözyaşı dökmesin. Öyle bir barış gelsin ki tüm dünya duysun. Türk, Kürt, Ermeni, Ezidi, Alevi annesi artık ağlamasın. Anne her yerde annedir. Annelerin acısı aynıdır” dedi. Annelerin acısı aynı Kıvılcıma bakıyor ? Belediye Başkanı Osman Gürün, CHP’li. “Muğla huzur kenti. Ama 3 yıl önce çok üzücü bir olay oldu. Kız meselesi olduğu düşünülen bir olayda polis kurşunu olduğu düşünülen bir kurşunla bir genç öldü. O zaman bize bir çizgi atıldı” diyor. Ya son olaylar? Gürün’e göre “Açılım saçılım süreci yine ortamı gerdi. Olaylar bundan kaynaklanıyor”. Gürün, son olaylarla ilgili şu değerlendirmeleri yapıyor: “Yok omuz vurdun, yok çok yaklaştın, falan diye basit görünen şeylerden kavga çıkıyor ama arkasında bir potansiyel var. Polis yurtlarda aşırı hassasiyetle abartılı görünen bir arama yaptı. Önemli bir şey bulamadılar. Yüzde 99 öğrenci Muğla’yı dingin, huzur kenti diye tercih eder. Şimdi aileler de tedirgin, çok telefon alıyorum ailelerden. Oysa burada bir genç kız gece 03.00’te istediği yere gidebilir. 22 bin öğrenci var. Bunlar delikanlı, bazen onun gereğini yapıyor. Yoksa Muğla huzur kenti, bu gruplar büyük bir kitle değil. O genç ölünce biz taraflarla konuştuk. Her gün babasıyla konuştuk. Biz buraya oğlumuzu huzurlu bir kent diye yolladık, dedi. Çok üzüldük. O zaman kız meselesi dendi, ama tabii bir kıvılcıma bakıyor.” yurda soktu, dayak yedik Sıtkı Koçman Üniversitesi Kampusu’nda öğrencilerle son olayları konuştuk. Berfin “Olaylar büyütülüyor. Kürtlere bir yaftalama olmaz. Polis de çok abartılı operasyon yaptı” diyor. Ayşe, “Kürtlere karşı bir önyargı yok. Hep aynı kişiler olay çıkarıyor” diye yakınıyor. Sima, “Sınıfta Kürt diye bazı öğrencilerle konuşmayan, aynı masaya oturmayanlar var. Ülkücüyle Kürt başka bir şeyden bile kavga etse olay büyür” diyor. Gençler, “1+1 küçücük evlere 450 lira kira istenmesinden ve Muğlalının öğrenciye turist gibi bakmasından” yakınıyor. Göksu baskın sırasında yurttaymış. “Gece yarısı polis girdi. Tek tek odaları, dolapları aradılar. Olay kız meselesinden başladı, büyüdü. TürkKürt meselesine döndü. Patlamaya müsait bir bomba gibi. Herkes bir kıvılcım bekliyor. Kürtler dışlanıyor ya da kendilerini dışlamış oluyor” diyor. Çözüm sürecinin gerilimi artıracağını söylüyor. “Tahrik edecek çok olay var. Önümüzde 12 Mayıs var. Şerzan Kurt’un ölüm yıldönümü. Bir şeyler olabilir” görüşünde. Kampustaki bir kahvede iki Diyarbakırlı gençle konuştuk. Şerzan Kurt adına Özgür Gençlik Derneği kurmuşlar, ancak bir etkinlik yapmak istediklerinde baskı gördüklerini söylüyorlar. Sabahattin şunları anlatıyor: “Özel güvenlik, polis sürekli peşimizde, bizimle göz temasında, takipte. Otobüste falan kendi aramızda Kürtçe konuşunca, şerefsiz, diye küfrediyorlar. Öğrenci bile olmayan reisler ortalığı karıştırıyor. Ülkü Ocakları falan üniversitede polislerle oturup kalkıyor. Onlarla birlikte bizi gözetliyorlar. Yurtta kalmak çok riskli. Ben artık kalmıyorum. Birinci sınıftayken yurtta dayak yedim. Güvenlikçiler geceleri ülkücüleri içeri bırakıyordu. Geçen yıl 3 arkadaşımız linç edilmek istendi. Biz sürekli uyarı cezası alıyoruz, 120’ye yakın öğrenci ceza aldı. Kız meselesi deyip olayı örtbas etmeye çalışıyorlar. Kürt’üm deyince insanların irkilmemesi gerekir. Arkadaşlar ev arıyorlar, siz teröristsiniz diye ev vermiyorlar.” Sabahattin, çözüm sürecinde daha iyimser. “Emniyet de süreç taraftarı olduğu için biraz farklı olur artık durum. Önlem alıyorlar” diyor. Mehmet, “Polis ülkücülerle birlikte hareket ediyor. Üç yıl önce bir arkadaşım vardı, yurtta kalıyordu. 34 ülkücü tek başına odada yakalamışlar ‘Bu sakallı, bu Kürt’ diye odasını basıp linç etmeye çalıştılar” diyor. Özgür Bursalı TGB’li (Türkiye Gençlik Birliği) bir genç. “Kürtlere dönük bir ayrımcılık yok. PKKBDPülkücü kutuplaşması var” diyor. “Şimdi bölücü bir anayasa getiriliyor. Muğla pilot bölge gibi görülüyor. Muğla bile karışırsa ortalık iyice karışmış demektir mesajı verilmek isteniyor. En batıda nezih kentte bile üniversitede silahlar atılıyor diye açılım sürecinde iç çatışmanın fitilini ateşlemek istiyorlar. BDPli öğrenciler ‘Öcalan’a özgürlük’ pankartları açıyor, ülkücüler buna tepki gösteriyor. İki taraf birbirine düşürülmek isteniyor. Sözde barış sürecinde çatışma oluyor. Polis de orantısız güç kullanıyor. Hem milli güçlere hem de o cepheye karşı. Kız meselesi tetikleyici. Planlı bir çatışma ortamı yaratılmak isteniyor” görüşlerini dile getiriyor. Güvenlikçiler ülkücüleri ‘Destekleyen de endişeli’ Akil insanlar Marmara Heyeti üyeleri İstanbul’da çeşitli sivil toplum kuruluşu ve emek örgütleri temsilcileriyle bir araya geldi. Heyet üyelerinden Prof. Dr. Levent Korkut, “Süreci devlet adına MİT görevlileri takip ediyor. Doğrundan örgütü muhattap alan bir müzakere de söz konusu” dedi. Marmara’da halkın algısının çok farklı olduğunu kaydeden Korkut, “Çok büyük bir kesim sürece destek verdiklerini ancak bunun nasıl olacağı konusunda kaygı ve endişeli olduklarını dile getiriyor. Yüzde 10 15 kararsız kesim var” dedi. (Fotoğraf: KAYHAN AYHAN) ? Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Kültürel Çalışmalar Programı’nda öğretim üyesi olan Prof. Leyla Neyzi ile aynı bölümden Haydar Darıcı, Diyarbakırlı ve Muğlalı gençlerle söyleşiler yapmış. İletişim Yayınları’ndan çıkan “Özgürüm Ama Mecburiyet Var/ Diyarbakırlı ve Muğlalı Gençler Anlatıyor” adlı kitapta, ülkenin doğusu ve batısın’daki gençlerin birbirine nasıl baktığı aktarılıyor. Bu kitaptan bazı alıntılar karşılıklı önyargı, birikmiş öfke ve aynı zamanda dostluk umudunu yansıtıyor: “Türk çocukları Türkçemizle dalga geçerlerdi. İşte kıro, şu, bu. Bir gün o kadar sinirlenmiştim, Nuri diye bir çocuk vardı, onu dövdüm.” “İlkokulda çoğunlukta bizdik. Fakat orada da biz Türklere eziyet ediyorduk ya. Birkaç tane Türk çocuğu vardı, biz her gün dövüyorduk.” “Ya yanlış anlaşılmasın da ben Kürtleri sevmiyorum. Neden sevmiyorum? Ülkemizde ‘şehit’ dediğimiz bir olay var. Sevmiyorum. Yolda şuradan geçse laf atarım. O dereceyim. Ama hani yanlış anlaşılmasın. Onları ayırdığımdan değil, sevmiyorum sadece.” “Kürtlere karşı bir önyargım vardı. Ya bunların hepsi Türkiye’yi sevmiyor zaten, biz bunları niye sevelim falan gibi bir şeyim vardı. O da çok değişti. Hani artık herkesle konuşabilirim; herkes benim arkadaşım olabilir.” Kürtleri sevmiyorum Alevilere davet iptal edildi SAVAŞ KÜRKLÜ Yarın: Eskişehir / Anadolu Ünv. ADANA Kürt sorununun çözüm sürecine ilişkin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Adana’da katılacağı toplantıya önce davet edilen Alevi derneklerine daha sonra “gelmeyin” denildi. Alevi dernekleri ayrımcılığa uğradıklarını belirterek bu duruma tepki gösterdi. Adana Alevi Platformu adına açıklama yapan Mikdat Öztürk yaşanan son olayın hükümetin ayrıştırıcı uygulamalarının son örneği olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: “Toplumda bir barış ortamına ihtiyaç varken Seyhan Kaymakamlığı’nın sergilediği bu tutumla Alevi örgütlerinin bu süreçten dışlanması amaçlanmaktadır. Acaba bazıları Alevi kurumlarının barış sürecine katkısından mı korkmaktadır? Bizlerin sürece katılmasında nasıl bir sakınca olduğu gerekçeleriyle açıklanmak zorundadır.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear