23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 NİSAN 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA ugün insan nerede “B olduğunu biliyor, ama geçmişte hangi noktada olduğunu bilmeli ki iki nokta arasında çizgiyi doğru görmesi ve sonrasını daha kolay tahmin edebilmesi mümkün olsun. Siyasetçiler maalesef tarihi göz önüne almıyorlar, bilseler bile almıyorlar. Mesela Türkiye Cumhuriyeti nasıl kuruldu? Batılılar geldiler ve dediler ki, ‘Sizi Rumeli’den kovduk, şimdi Anadolu’dan kovacağız’. Sevr Antlaşması, Batılıların bu niyetinin, planının somut bir belgesidir. Sevr Antlaşması imzalandığı zaman ortaya çıkıyor ki, Sevr’den sonra Türkiye kısa zamanda yok olacak. Çünkü öyle bir paylaşıyorlar ki Doğu Anadolu Ermenistan oluyor, Batı Anadolu Yunanistan oluyor. Osmanlı Devleti’nin Sevr’e göre ordusu yok, maliyesi yok; yani kurbanlık bir koyun. Ermeniler Kuzeydoğu Anadolu’da güçlenince, Yunanlılar Batı Anadolu’da güçlenince istedikleri zaman saldıracaklardı ve karşılarında hiçbir direniş olamayacaktı. İtalyan nüfuz bölgesi Yunanistan, Fransız nüfuz bölgesi Ermenistan olacaktı. 433 maddelik bir belgeyle çok kibarca, ‘Sen mahkumsun, yakın zamanda öleceksin’ diyorlardı. Yani Türkler yok olacaktı. HHH Sevr’in çöp tenekesine atılması, ondan tümüyle vazgeçmek, onu tümüyle unutmak demek. devrimlerine boş verdikçe, buzdolabındaki Sevr canlanmaya, depreşmeye başlıyor. HHH Şimdi bence Sevr’e doğru gidiyoruz. Bu gidiş Batılıları o denli heyecanlandırıyor ki sabırsızlık, terbiyesizlik, küstahlık yapmaya başlıyorlar. Sözde Ermeni soykırımı konusunda gösterdikleri kendilerini inkâr derecesine vardırdıkları müstehcen ısrar, bu tutumlarının yalnızca bir örneği. Kapatma davası, Güneydoğu belediyeleriyle ilişkiler, Orhan Pamuk, Ergenekon davaları, TSK’ye tavır alma gibi pek çok konuda bu davranışlarını rahatça sergilemekten geri durmuyorlar. Geçende Mine Kırıkkanat’ın Destina romanını okudum. Gelecekte kurgulanmış bir roman. Türkiye iyice dincileşmiş, üstüne İstanbul kenti depremle yıkılınca Batılılar ülkeye el koyuyorlar. Türkiye ortadan kalkıyor ve İstanbul, Nova Roma adı altında Ortodoksluğun merkezi olarak yeniden yapılanıyor. ‘Osmanlı Cumhuriyeti’ filmi de biraz daha örtük biçimde, yurdumuzu bekleyen tehlikeleri gösteriyordu. Demek ki bu iş roman ve filmlere artık yansıyor.” Sina Akşin** *Yaşar Seyman’ın kaleminden “Sina Akşin Kitabı”/Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009. **Türk tarih akademisyeni ve profesör. 17 “Tarihi insanlar yazar am a yazdıkları tarihi bilmezle r.” RAYMOND ARON Tarihin Deltasına Yolculuk* Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN Y Buzdolabına kaldırmak demek, gündemden çıkarmak ama ilk fırsatta ortaya çıkarmak. Ya da küçük küçük adımlarla, usul usul gerçekleştirmeye çalışmak. Şunu yeniden belirteyim: Sevr bir efsane, bir dedikodu, bir öykü değil. Fransa, İngiltere, İtalya’nın imzalayıp mühürledikleri resmi bir belge. Bu Batılılar dünyadaki insanların en güçlü, en zengin, en bilgili kesimi. Yüzyıllar boyunca Türkleri Rumeli’den silmek siyaseti gütmüşler ve aralarındaki birçok soruna, hatta savaşlara karşın bu hedeflerini büyük ölçüde gerçekleştirmişler. Sıra Anadolu’ya gelince Atatürk’ün önderliğinde Türkler ayaklanıyor ve Batı emperyalizmini yenilgiye uğratıyorlar. Sevr gidiyor, Lozan geliyor. Lozan, Doğu Trakya ve Anadolu’da onurlu bir yaşam hakkı sağlıyor Türklere. Peki bunlar en güçlü, en zengin, en bilgili, hatta en sabırlı iken Sevr’in üstüne bir bardak su mu içtiler, çöpe mi attılar, yoksa buzdolabına mı koydular? Ben üçüncü olasılığın daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Türkiye düşkünleştikçe, borca battıkça, ortaçağa doğru dümen kırdıkça, Atatürk arımburgaz Mağarası’nın loş ve rutubetli bir köşesinde kara kuru yarasalar, baş aşağı asılmış, “hu” çekiyorlardı. Sesi güzel olmayanlar, mırıldanmakla yetiniyordu. Az ötede beş dişi yarasa, yavrularını emzirmekteydi. Ortada dolanan yaşlı bir yarasa, bir zamanlar Vikinglerin yaşadığı izbede atalarının o zamandan kalmış kemiklerini göstererek hemcinslerine vaaz veriyordu: Yarasa hilkatinin çektiği bunca hu ve okuduğu bunca duaya rağmen yüz binlerce yıldır karanlıktan kurtulamaması ve hâlâ böceklerle beslenmesi; dişilerin herkesin önünde memelerini açıp bebelerini emzirmesi ve dahi bazı yarasaların baş aşağı asılı işemek yerine, ayaklarının üstüne dikilip işemeleri yüzündendi. Yaşlı yarasanın vaazına kulak veren bir yeniyetme sordu: “Baş aşağı dururken işesem ve hu çeken ağzıma idrar dolsa, günahlarımız eksilir, birkaç yüzyıl önce mi çıkardık aydınlığa?” Oysa molla yarasaya göre yüz binlerce yıldır karanlıkta tutulmalarının asıl nedeni, şeytana uyan yarasaların kafalarını böyle sorulara yorup, üstelik bazen sormaya bile cüret etmeleriydi! Y.N. Esin kaynağı ustamız Selçuk Erez’e teşekkürlerimle... ‘Marlborowinstınyenitruva Var Abi’ Okurlarım, sıkça sözünü ettiğimden KadıköyModa’da oturduğumu bilirler… Dün akşam bir arkadaşımdan dönüyorum; adam, Kadife Sokak ile Dr. Esat Işık Caddesi’nin kesiştiği köşede karşıma çıktı. Koyu renkli bir pantolon ile bir kazak var sırtında, kafasında da külahı andıran bir serpuş… “Marlborowinstınyenitruva var abi” dedi fısıltılı bir sesle. Anlamadım. O yineledi. Baktı ben anlama özürlüyüm, “İçki, sigara ister misin?” diye sordu. “İki adım ötede her zaman alışveriş ettiğim tekel bayii var, bir şeye ihtiyacım olursa ondan alırım” dedim. “Bu saatte kapalıdır abi” dedi, gülümseyerek. Gülümsemesinde aşağılayıcı bir vurgu vardı. HHH Bizim Abdullah o saatte niçin kapalı olsundu? O her gün öğleye doğru gelir, dükkânını açar, sabahın ilk saatlerine, 03.0004.00’e kadar dükkânını açık tutardı. Adamın aşağılayıcı gülümsemesi tepemi attırmıştı. Hiçbir şey söylemeden, arkama da bakmadan evime doğru yürüdüm. Kapıya geldiğimde gözüm Abdullah’ın sokağın başındaki dükkânına ilişti, kepenkleri kapalıydı. Saatime baktım: 22.50. Adam haklıydı. Ertesi sabah ilk işim sokağa çıkıp çevredeki eşe dosta mahallede neler olup bittiğini sormak oldu. Ben İstanbul’da yokken Kadıköy Belediyesi karar almış. Tekel bayileri akşamları saat 22.00’de kapanıyorlar, içkili mekânlar da saat 24.00’te kapılarına kilit vuruyorlarmış. Bu yasaklar Kadıköy’de yalnızca Moda’yı da içine alan Caferağa Mahallesi içinmiş. İlginç geldi, çünkü Moda, AKP iktidarının kendi kafasınca Müslümanlaştıramadığı, kendini İslam şeriatına karşı savunan İstanbul’un sayıca az kalmış semtlerinden biriydi. Başbakan da birkaç yıl önce AKP Kadıköy İlçe Örgütü’nün toplantısında Moda iskelesindeki restoranda uygulanan içki yasağına karşı eylem yapanları, “dünyayı şişe içinden görenler” olarak suçlamıştı. Sorup soruşturdum; uygulamanın AKP yaklaşımıyla bir ilgisi yoktu. Nedeni, Kadıköy’ün genç nüfusunun Moda’yı bir “barlar, meyhaneler” semti olarak bellemeleriymiş. Saptama doğruydu. Gerçekten de semt sakinleri son birkaç yıldır çevrede sayıları hızla artan barlardan yükselen müziklerin uykularını bölmesinden, içkiyi fazla kaçıran gençlerin taşkınlıklarından iyice rahatsızlık duymaya başlamışlardı. Öyle ki, alkolü ağızlarından değil de burunlarından alan kimi çocuklar kapıların önüne park etmiş arabaların tepesine çıkıp tepiniyorlardı. Bir yıl önce eşimin kapımızın önünde duran arabası da bu taşkınlıklardan payını almış, kullanılmaz hale gelmişti. HHH Kadıköy Belediyesi kendisine iletilen şikâyetler karşısında çaresiz kalmış, yasaklama yoluna başvurmuştu. Fakat bu uygulama bir çözüm olabilir miydi? Özellikle bölgedeki, sayıları da hiç de az olmayan tekel bayileri mağdur edilmeden şikâyetlerin önü alınamaz mıydı? Örneğin, semtin belli noktalarında konuşlandırılacak polis ekiplerinin varlığının gürültü kirliliği ve alkole bağlı taşkınlıklara ilişkin caydırıcı etkisi olacağını düşünüyorum. Kısacası tipik bir aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu! Belediyeyi anlayabiliyorum, fakat tekel bayilerine yasak getirerek sokak aralarında seyyar “korsan” satıcılara alan açmak olacak iş değil. Umarız soruna kalıcı bir çözüm bulunur. Birlikte düşünelim, derim. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Ayhavar ‘Akil’lerimize Hörmetli ohurlar bilirsiz, arada bir “anadilim”de galeme aldığım bu yazılarımda, Kars’ta 1950’lerde “Ekinci Pedalhanesi”nde basılıp neşredilen “Ayhavar” (yetişinimdat) mizah gazetinden elham alıram. Bu sefer “Başnazır”ımızın möhüm meselelerde “barabar fikirleşmek” üçün gurduğu “Akil Adamlar” heyetine bir neçe sualimizi de ana dilimde demeye gerar verdim. Görüm ki (bakalım) bu ağıllı kişiler ve hanımlar, bu köşenin “çevre” meselelerinde de “akil”diler; ya da yoh! SUALLERİMİZ “Çözüm süreci” nedise, ona fikir vermek üçün seçilen 63 kişiye “akil” denilmesinin manası için deyirler ki: “Tecrübesi, bilgisi, yaşıyla.. sözü dinlenen, uzmanlığının ötesinde kâmil insan.” Demeli bu heyette en ağıllı, en bilgili insanlarımız var! “Kâmil insan” denende hamının (herkesin) tanıdığı neçe insan olmadığına göre, anlaşılan hökümetle hoşbaht olanlardan bir list derenip… Ele olsa bile, çevreyi ve insanı heçe sayan projelerin arasından örneh seçtiğimiz şu tatbikadlar üçün ecep ne tüşünürler ve fikirleri nedi ki ona göre anlayah nece kâmildiler? Tarihin en meşhur “paytaht”larından (başkent) Hasankeyf’in baraj sularıyla boğulmasını uca (ulu) mahkeme huguga aykırı buldu. Hökümetin, “..rağmen yapılacah” demesine akil kişilerin ne dediğini bilen var mı? İndi soruruh ki ay agıllı a böyühler, bu inadın sebebi sizce ne olabiler? Memleketin tamam derelerini susuz bırakacak balaca (küçük) HES’lere de mahkemeler “dur” deyirler; hökümet ise “devam” etme fikrinden esla vazgeçmir... Acaba siz akil olarah ne deyirsiz? Şehirlerimizde çarşıpazar kültürümüzü yoh eden, esnafımızın tükan gapatmasına sebeb olan, yeke tikintileriyle (çok büyük bina) şeherin mimari yapısını bozan AVM’ler hangi kâmil kafanın ürünü olabiler? Bunların heç olmıya, şeher dışına getmeleri için siz ne yapacaksınız? İstanbul’da hamının teecüp (hayret) elediği “Çamlıca Tepesi’ne en yeke bir cami”, “Haydarpaşa Limanı’nda denizin üzerine 100 milyonluk stadyum”, “KaradenizMarmara arasında sahte Boğaziçi” gibi, heç bir ağlı başında gafanın kabul elemeyeceği işleri önleme gayretinizi havah göreceyih?.. Kusura galmayın amma bunlara cevaplarınızdan sonra akil ihsan olup olmadığınıza gerar verebileceğik... Çünkü, mevzu ne olursa olsun, “heyatı savunmadan” fikirleşmenin ne faydası olabiler ki? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ ABD’de, 1 atom bom 2 basının ilk kez denen 3 diği kent. 2/ 4 İçe doğmay 5 la akla ge 6 len yaratıcı duygu... Ki 7 tap getirme 8 miş peygam 9 ber. 3/ Genellikle yakmak 1 2 3 4 5 6 7 8 9 için kullanılan iri 1 O T O N O M İ İ saman... Rus mü 2 K U B A T H A T ziğine özgü bir tür 3 akordeon. 4/ Al 4 Ü T Ü O T A R İ L A S O İ T A datma işi, hile... 5 T R B A L A S T İri ve boru biçi6 İ G U A N A A R minde beyaz ya E V İ T A da sarı renkli çi 7 Z A Ğ N çeği olan bir süs 8 M R U L E T bitkisi. 5/ Yumur 9 B A R E T E Ş ta biçimli ve sekiz delikli bir tür flüt. 6/ “Sana dün bir tepeden baktım İstanbul” (Y. K. Beyatlı)... Bir nota. 7/ Zeytinyağı ve sirkeyle hazırlanan bir tür fasulye salatası... Temiz. 8/ Büyük ve süslü çadır... Hayvan pisliği. 9/ Muğla’nın Ortaca ilçesine bağlı turistik bir koy ve yöre. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Akya” da denilen bir balık... Gür ve uzun bıyık. 2/ Kürkü değerli bir yaban kedisi... Verme, ödeme. 3/ Tevfik Fikret’in, İstanbul’a lanetler yağdırdığı ünlü şiiri.... Hayvanların eskiyen nallarının çivilerini değiştirme işlemi. 4/ Tarla sınırı.... Kazımakta ya da temizlemekte kullanılan demir araç. 5/ Göze çarpan, belirgin. 6/ Çözümleme... Bir cetvel türü. 7/ Tatlı kökü hekimlikte ve serinletici içitlerin yapımında kullanılan otsu bir bitki... Poker, konken gibi oyunlarda aynı cins iki kâğıda verilen ad. 8/ Göçebelerin konak yeri... Tehlike işareti. 9/ Mezar... Hastalık nöbeti, kriz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear