02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 ŞUBAT 2013 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kuvvetler Yapışıklığı DİLİNİZ “kuvvetler ayrılığı”na alışmıştı ama o “geri demokrasi” dönemindeydi; şimdi “ileri demokrasi”deyiz, kuzu kuzu alışmanız isteniyor “tek yargı” gibi yeni ve yanlış terimlere. Yok, hayır; toplumca sürüklendiğimiz durumun şakaya gelir yanı yok. Yalnız devletin yapısı değil, Tanzimat’tan, yani neredeyse yaklaşık iki yüzyıldan beri çağdaş devlet düzeni konusunda az çok sağlandığına inanmaya başladığımız devlet ciddiyeti de yıkılmak üzeredir. Öyle kritik bir kavramdır ki bu, yıkılışının ne demek olduğu ancak devletin yıkılışından sonra anlaşılır; çöküş, gerçek anarşi ve bütün kurumlarıyla “devletin yok olması”, sadece devlet bütünüyle birdenbire ortalıktan siliniverince fark edilen tuhaf bir gerçekliktir. Toplumumuz, başka bir kavram olan “devletin zayıflaması”nı ölçü bilmez iktidarlar ve beceriksiz darbelerle yaşayarak öğrendiyse de büsbütün yok edilmesini çok şükür hiç yaşamadı, yaşamamalıdır da... onradan Danıştay ve Yargıtay adlarını alan Şurayı Devlet ve temyiz mahkemesi ile hükümlerinin titizliğiyle ün kazanan Askeri Yargıtay Türk hukuk tarihinin yüz akı sayılan köklü kuruluşlardır. Sıradan kurumlarmış gibi apar topar bir yasa değişikliği konusu edilip varlıklarına son verilmesi ve kısaltılıp birbirine yapıştırılmış parçalardan oluşan bir temyiz sürecine geçilmesi, gelecek açısından endişe yaratacak bir adımdır. Yargı kuruluşlarına üye atamada Başbakan’la Cumhurbaşkanı’na tanınan yetkilerin nasıl eleştirildiği de göz önünde bulundurulunca, acaba yürütmenin etkisi altında bürokratik bir “temyiz daireleri genel müdürlüğü mü kuruluyor” kuşkusu düşmez mi içinize? Temyizlerin tek elde toplanması, yanlış başkanlık sisteminin peşrevi olmasın sakın. Ayrıca, özel hukuk ile kamu hukuku ayrımı sayesinde yargılama hukukuna kazandırılan işleklik ve içtihat zenginliği yabana atılacak yahut siyasal iktidar oyunlarına kurban edilecek basit bir adım mıdır? ısacası, öyle bir sürece giriliyor ki, nerede nasıl biteceği kolay kestirilemez. Sanki sinsi bir hastalık devletin kurumlarını kemirmekte, sanki hain bir el iktidarın aymazlığından yararlanarak bu mucize cumhuriyetin bağrına soktuğu dinamiti patlatmak için beklemektedir. Böyle olduğu için, netameli girişimlerden vazgeçilmelidir. İleri Demokrasiden Göstermelik Demokrasiye AKP hükümeti Türkiye’ye çağ atlattığını ve “ileri demokrasi”yi yaşama geçirdiğini iddia etmektedir. Oysa “ileri demokrasi”nin en önemli önkoşulu seçmen iradesinin sandığa tam anlamıyla yansıması ve sandığa girdiği gibi çıkmasıdır. Şu andaki uygulamalarıyla Türkiye’de demokrasi “göstermelik demokrasi”den başka bir şey değildir. Prof. Dr. Mehmet TOMANBAY 22. Dönem Ankara Milletvekili S S K ayın Başbakan her ağzını açtığında milletin çoğunluğunun arkasında olduğunu, gücünü seçmen iradesinden aldığını söylüyor. Karar ve uygulamalarında arkasında olduğunu söylediği millet iradesini dayanak gösteriyor. Doğrudur: Demokratik ve dürüst seçimlerle oluşan destek iktidarların en büyük güç kaynağıdır. Ancak AKP’nin özellikle 2007 seçimleri ve sonrasında aldığını iddia ettiği seçmen desteği seçmen iradesinin sandığa girdiği gibi çıktığı dürüst seçimler sonrasında oluşan bir destek midir? 2007 ve sonrasındaki seçimlere şeffaf ve dürüst seçimler denilebilir mi? Hatırlanacağı ve arşivlerden görüleceği üzere 2007 yılından başlayarak nüfus ve seçmen sayılarıyla ilgili açıklanan resmi rakamlarda yıllara göre büyük farklar bulunmaktadır. Sorun özetle; seçmen sayısının 2007 genel seçiminde 42 milyon 799 bin iken 2009 yılı yerel seçiminde 48 milyon 49 bin, 2010 yılında ise 49 milyon 495 bin olarak ilan edilmesidir. Dolayısıyla seçmen sayısı 3 yılda 6 milyon 700 bin artmıştır. Oysa ülke nüfusu, 2007 yılında 70 milyon 586 bin 256 iken, 2010 yılında TÜİK, 73 milyon 722 bin 988 olarak açıklamıştır. Yani aynı sürede nüfusumuz yüzde 4, seçmen sayımız ise yaklaşık yüzde 16 artmıştır. Tutarsızlık büyüktür. Nüfusla ilgili bir başka büyük çelişki ise şudur: 2011 yılı sonunda Türkiye nüfusunu TÜİK 74 milyon 724 bin 269, ABD’nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA ise 79 milyon 749 bin 461 olarak açıklamaktadır. İki kuruluşun rakamları arasında 5 milyon 25 bin 192 kişilik fark vardır. Öte yandan her seçim sürecinde çalınan, mükerrer kullanılan ve çöplüklerden toplanılan oylar demokrasimiz üzerine seçim hileleri gölgesini düşürmektedir. Açıklanan rakamlardaki farklılıklar ve seçim sürecindeki uygulamalar hilelerin beş aşamada yapılmakta olduğunu düşündürmektedir. Seçimlerle ilgili en önemli usulsüzlük; iktidara oy vermeyeceği düşünülen seçmenlerin seçmen kütüğünden habersizce düşürülmeleridir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun referandumda oy kullanamaması bilinen en güzel örnektir. Askı sürecinde de seçmenlerimizin yüzde 10 ya da 15 gibi küçük bir kısmı kütükleri kontrol etmektedir. Milyonlarca seçmen ise oy kullanamayacağını oy pusulaları gelmeyince ya da sandık başında anlayabilmektedir. Yukarda belirttiğimiz TÜİK ve CIA’nın nüfus rakamları arasındaki beş milyonluk fark CHP Genel Başkanı gibi milyonlarca vatandaşın kütükten düşürüldüğü kuşkusunu beslemektedir. ükerrer oylar Yandaşlara mükerrer ya da çok sayıda oy kullandırmak ikinci uygulamadır. TÜİK Başkanvekili Ömer Toprak, 5 Aralık 2008 tarihinde Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada cezayı göze alarak “Biri sahte, iki tane TC kimlik numarası olması halinde mükerrer oy kullanmak mümkün olabilir” demiştir. Anne, baba adlarını değiştirerek bir kişiye birden çok sahte TC kimlik numarası vermek ve bu hayali kişileri farklı adreslerde kayıtlı göstermek yaygın bir seçim hilesidir. Muhalif partilerin mahallelerde sandık bazında yaptıkları araştırmalar binlerce sahte seçmenin varlığını delillendirmektedir. Yıllarca uygulanmış olan parmak boyamanın kaldırılması ise bu hilenin önünü açan en önemli olaydır. Oy sayımı ve sonrası sandık tutanaklarının düzenlenmesi ve ilçe seçim kurullarında tutanakların birleştirilmesi esnasında yapılan yandaş uygulamalar seçim hilelerinin yapıldığı diğer aşamalardır. Bu yollarla da binlerce ya da milyonlarca hak edilmemiş oy üretilmektedir. Hilelere yol açtığı için Yunanistan’ın seçimlerde kullanmaktan vazgeçtiği elektronik seçim sistemi (SEÇSİS) ile seçimin yapılacak olması ise dürüst seçimlere gölge düşüren son aşamayı oluşturmaktadır. Seçim sistemi ve mekanizmasında hile yapmaya müsait yapılanmaların oluştuğu ülkemizde 29 Mart 2014’te yerel, 28 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanlığı, 12 Haziran 2015’te ise genel seçimler yapılacaktır. Laik, demokratik rejimden hızla uzaklaşılan Türkiye’mizde her üç seçim de ülke kaderini doğrudan M ilgilendirmektedir. Bu nedenle muhalefet partilerinin seçimle ilgili kuşku ve kaygıları giderecek çalışmaları yapmaları da en önemli görevleridir. Gazete haberlerine göre (1) CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Adnan Keskin hem Bilgi Edinme Yasası hem de Türkiye İstatistik Yasası’na dayanarak 8 Ekim 2012 ile 13 Aralık 2012 tarihleri arasında resmi kurumlardan nüfus ve seçmen sayıları ile ilgili bilgi istemiştir. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı’na üç kez, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’ne iki kez ve Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu Başkanlığı’na da iki kez olmak üzere toplam 7 adet resmi yazı ile kuşkuları gidermeye yarayacak bilgi talebinde bulunulmuştur. Ancak resmi kurumlar bu taleplere “teknik nedenlerle(!)” olumsuz yanıtlar vermişlerdir. Resmi kurumlar yasalar çerçevesinde vermekle yükümlü oldukları bilgileri ana muhalefet partisine vermemektedirler. Oysa değil partilerin, her vatandaşın bile şeffaf ve dürüst bir seçim için nüfus ve seçmen sayıları ile ilgili her türlü bilgiyi edinme hakkı vardır (2). Ana muhalefet partisinin kuşkulu noktaların açıklığa kavuşturulabilmesi için istediği bilgiler “bu bilgilerin kendilerinde olmadığı” ya da “teknik nedenlerle verilemiyor” gerekçeleriyle saklanmaktadır. Bilgilerin saklandığı bir ortamda gidilecek seçimlerde seçmen iradesine dayanma iddiasında bulunmak iktidar partisi açısından ne kadar doğrudur? AKP hükümeti Türkiye’ye çağ atlattığını ve “ileri demokrasi”yi yaşama geçirdiğini iddia etmektedir. Oysa “ileri demokrasi”nin en önemli önkoşulu seçmen iradesinin sandığa tam anlamıyla yansıması ve sandığa girdiği gibi çıkmasıdır. Şu andaki uygulamalarıyla Türkiye’de demokrasi “göstermelik demokrasi”den başka bir şey değildir. Bu nedenle devlet kurumlarının, seçmen sayılarında kuşkular yaratan milyonluk tutarsızlıkların nedenlerini tartışmalara yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturmaları ve şeffaf bir seçim sistemini uygulamaya sokmaları anayasal sorumluluklarıdır. Siyasal partilerin de bu sorunun üzerine gitmeleri en temel görevleridir. Çünkü şeffaf ve dürüst seçim sistemi yeniden kurulmadan gerçek demokrasiden söz etmek ve ülkemizin sorunlarına çözüm bulmak hiçbir siyasi parti için söz konusu olamaz. (1) Listelere Yakın Takip, Cumhuriyet, 17.12. 2012 (2) Anayasa madde 74 Ve Cellat Ağladı... Her gecenin derin karanlığında o sesi dinleyin, vicdanınız kulak kabartsın... H Prof. Dr. Mehmet Haberal soruyor: “Suçum ne?..” Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ soruyor: “Suçum ne?..” Mustafa Balbay soruyor: “Suçum ne?..” Tuncay Özkan soruyor: “Suçum ne?..” Doğu Perinçek soruyor: “Suçum ne?..” Yalçın Küçük soruyor: “Suçum ne?..” Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz soruyor: “Suçum ne?..” Bilim adamları, yazarlar, ordu komutanları, kuvvet komutanları, yüzlerce subay, muhalif milletvekili, öğrenciler, öğretim görevlileri, avukatlar, bürokratlar, sıradan masum insanlar, kapatıldıkları demirlerin arkasından her biri soruyor çığlık çığlık: “Suçum ne?..” H Eğer bunun yanıtı olsaydı beş senedir verilecekti... Ama yanıtı yok... H Sadece bir kin ve intikam karşısında vicdanın sustuğu yerdir orası... Her ne kadar bu millet kendisi için canını ateşe atan yiğitlerini unutsa da... Dünyanın uzak ülkelerindeki vicdanlar bile acıyı hissedip soruyorlar her gün: “Suçları ne?..” H Strateji ortakları ABD’nin büyükelçisi dahi dayanamadı, önceki gün medyayı çağırıp “Olanları anlayamıyoruz” dedi... Kim anlıyor ki?... “Türkiye’nin işlerine karışma” dediler adama... ABD’nin bir tek çişe gitmelerine karışmadığı bu ülkede... Utanmadan... H Sonunda... Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı, bakanlar, iktidarın milletvekilleri, sözcüleri, yüksek yargı başkanları... Tümü birden yarattıkları canavarın dehşetini ve bir gün verecekleri kaçınılmaz hesabın korkusunu hissedip yakınmaya başladılar... H Aslında çocukların uyanıp babalarını aradıkları gecelerin koyu ağırlığı çatlattı hapishane duvarlarını... Dört yıldır sevgililerin yanak silen avuçları parmaklıkları eğmeye başladı... Çığlık zorladı demir kapıyı... Kör vicdan dahi kıpırdadı... Ve ağladı cellat... Seçmen iradesi Seçim sistemi Türkel Minibaş’lar Çoğalacak Hatice YÜCEL ÇYDD Bodrum Şubesi Onursal Başkanı Ö lümünün 5. yılında her büyük insan gibi yaptıklarınla, yazdıklarınla, yetiştirdiklerinle; sevgin, gülüşün, bilgin, direnişinle yaşıyorsun! Biliyorum; yazıma koyduğum başlıktan mutluluk duyacaksın... ÇYDD Ayvalık ve Bodrum şubelerimize duyarlı yurttaşlarımızın kızlarının eğitimi için yaptıkları katkılarla yoluna baş koydukların okuyacak, meslek edinecek, üretecek, yükselecek; güvenli bir eş, sevgi yüklü bilinçli bir anne ve başarılı bir Cumhuriyet bireyi olacak. Sonuçta, Türkel Minibaş’lar çoğalacak... Bu yıl bayramda çok sevdiğin Cunda Adası’nda seni ziyaret ettim. Mezarın için bile iyi bir seçim yapmışsın. Erken ölümüne bir kez daha isyan ederken seni tanımış olmaktan onur ve gurur duydum. Yirmi yıl öncesinde dernekteki bir konuşmanı anımsadım. Tepeden tırnağa renkli ve güvenli görünüşün, küçük başa sığan büyük dünyan, gülen, ışık saçan gözlerin, küçük adımların yaptığı büyük işler... Yaşça küçüğüm olmana karşın örneğim ve önderim oldun! Türkan ve Türkel! Biri önümüzde, diğeri arkamızdaki iki güç. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğimizin başarısı sizin gibi güzel ve değerli insanların varlığındandır. Hepimize kol kanat gererek derleyip toplayarak değiştirip zenginleştirerek bir yerlere taşıdınız vizyonunuzu ve misyonunuzu. Anadolu topraklarına Demeter Tanrıçası gibi buğday tohumları serpen iki kadın! Cumhuriyet gazetesinde “Göz Ucu” adlı köşende yazdıklarınla övünç duydum. Uzmanlık dalın olan ekonomi konularını okumaya ve tat almaya alıştım. Kapitalizm, küreselleşme, tekelleşme gibi zor terimleri, nedensonuç ilişkileriyle düşüncelerimde bütünleştirmeyi sağladın. Politika, eğitim, çevre ve sanatla ekonomiyi birleştirdin. l990’larda bize, bugünlerde başımıza gelecekleri anlattın. Ne yazık ki ülkem yine çözümsüzlükler içinde. Tavan, tabanın yoksulluğundan, eğitimsizliğinden yararlanmayı sürdürüyor. Bırakın insan haklarını, kurumlarımızın bağımsızlıkları bile yok edildi. Kadına, çocuğa şiddet arttı. Terör yaşamın her parçasında! Seni çok arıyorum. Hani Nisan 1’de Bodrum’a gelecektin? Senden bana kalan cümle... Özlemle çoğaltarak bekliyorum. Bahar sana, sen bahara yakışıyorsun. Toprağa ve bizlere karıştığına göre lalelerde, güllerde, sümbüllerde, içimizde yeniden açacaksın. Başını taçlandırdığımız çok sevdiğin papatyaları çocuklarımıza öreceğim; begonvilleri senin için sulayacağım. Kardelenleri yaşatacağım! Her şeye karşı bize öğrettiğin yaşam mücadeleni sürdüreceğiz. Şiirli dünyanı kuracağız. Ağları hep beraber çekip maviliklere süreceğiz. Yeter ki sen bize gülümse; ona çok ihtiyacımız var...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear