14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE 6 HABERLER Sincan’da yürütülen tankların komutanı Ceylanoğlu ile emekli Orgeneral Güner’in de aralarında olduğu 5 kişi gözaltına alındı. Ceylanoğlu ve emekli Tümgeneral Özsır tutuklandı 28 Şubat arifesinde Baldıran İçme!.. Doğrusu büyük bir düşünce terörü baskısı altında hissediyorum kendimi: Hükümetin önümüze koyduğu çözümü tartışacağına, kabul et... Konuşsam bir türlü sussam iki türlü... Ne yapsam acaba? AKP MK üyesi profesör oradan bağırıyor: “Ben burada Başbakanımın Kürt meselesinde başlattığı çözümü, kişisel ikbali için, yeni anayasa ile başkanlık sistemini kabul ettirme ve başkan olma amacıyla yaptığını söyletmem.. yakından biliyorum ki bu düşüncede değil, ikisi tamamen ayrı iki ayrı süreç...” Demek ki bu konuda hassasiyetleri tavan yapmış durumda! Başbakan ikbali için böyle şey yapmaz! Evet iki ayrı süreç, ama birleştirilmiş süreç oldu... Zamanlamaya diyecek yok. Başbakan’ın siyasi sonuçlarını ve kendi kariyerini hesap etmeden attığı tek adım görsem inanacağım ve “bu durum büyük bir raslantı” diyeceğim!! Bir gazetecimiz, “Bir başka öneri yoksa herkes sussun” diyor. Başbakan hangi siyasi veya kişisel hesapla bu işe başlarsa başlasın... Bir başka gazetecimiz “yoksa bölüneceğiz” diyor. Evet, başkanlık sistemi olasılığı var ama bu şimdinin sorunu değil... Herkes, iktidarın ve Apo’nun önümüze koyduğundan farklı görüş dile getirenleri ve RTE’nin amacına işaret edenleri hizaya getirme telaşında! ‘Déjà vu’ halindeyim! Hoş geldin 2010 referandumu.. Zaten bir şey yapamayız, burada ukalalık etmekten ve olayın başka yönlerine işaret etmekten.. Dur ne yapıyorsunuz mu diyeceğim.. Ama insaf bırakın da konuşalım! Demirel zamanını aratmayın! Herkesin demek ki içindeki minik diktatörü dışavurma zamanı var. Yooo şaka şaka! ??? Başbakan bu süreci başlattık baldıran zehri içsem bile.. Yani “siyasi intihar”dan bahsediyor. Aman, bu kadar iddialı olmasını istemem, eğer baldıran zehrini içebilmeyi göze alıyorsa, aynı zehri millete içiriyor demektir. Ama Başbakan’ın önemli bir risk aldığı doğru. Başkanlık anayasasının, ApoRTE ittifakına rağmen milletten onay alacağının hiçbir garantisi yok. Hatta reddedilebilir! Belki de Ruşen buna güveniyordur! Ama Başbakan’ın kendine güveni son derece yüksek. Fakat, daha şimdiden, başkanlık anayasasına karşı, eski “yetmez ama evetçilerden” de bir barikat oluşuyor. Kürt meselesinin çözümünün başkanlık sistemine bağlanmasını reddedenlerin sesi yükseliyor. Düşünsenize, Hasan Cemal bile! Ama RTE’nin hesabı farklı: Kendine özel anayasa referandumunda reddedilirse, Kürt meselesi çözümü de reddedilmiş olur. Türkiye yeniden 2010 referandumu gibi ikiye bölünecek... Çözüm için diktaya evet, yaygaralarını dinleyeceğiz... Şimdiden mızraklarını hazırlıyorlar görüyorum... Hükümet, elindeki devlet aygıtı ve boğazlarından sıktığı bütün güçlerle, “evet”in üzerine yüklenecektir... Bakalım bu “yol ayrımında” neler olacak! Başbakan’ın bal gibi iyi bir diktatör olabileceğine ilişkin yorumlar bile sökün eder mi eder! ??? Türkiye’nin bölünme tehlikesi şüphesiz ki var, ama bu o kadar kolay bir iş değil. PKK, umutsuzluk gördüğünde kentlerde terörü tırmandırabilir mesela, öyle ki illallah dersiniz, hadi herkes evli evine durumu yaratılabilir. Daha on yıllarca acılar içinde yoğurulacağına Türkiye, TürkKürt ayrılığı bir daha bütünleşemez bir noktaya geleceğine, kendi adıma söylüyorum, okurlar kızsa bile, Türkiye Cumhuriyeti’nin birleştirici bir şemsiye olmasını kabul ederim... Benim için bir sakıncası yok. Türkiye adı bana yeter! Fakat bu meseleyi bir dikta anayasasına bağlamak niye? Küçük akıllı kardeşim “Çözümün yoksa sus” diyor. Dört yazı kadar öncesine bakabilir. Orada genel düşüncelerim var, egemenlerin çözümünü kabul etmek zorunda değiliz. Bizim çözümümüz şimdilik uygulanabilir değilse, RTEApo’nun çözümüne evet demek zorunda mıyız? Benim kurmak istediğim dünya başka, onlarınki başka... Şu ‘an’ın “reel politik”in cenderesi içinde kalırsak sürekli, egemenlerin çözümünden çözüm beğenir dururuz.. İşte yeni bir öneri sunuyorum: Bırakın başkanlık sistemi anayasasını... Türkiye Cumhuriyeti’nin TürkKürt dahil herkesin ortak şemsiyesi olduğunu öngören bir değişikliği gündeme getirin tartışılsın. Millet katılsın, sonra değişikliği referanduma sunun... En sonunda milletin buna karar vermesi gerekmiyor mu? Bir de isterseniz baraj koyun, birleştirici olması için, mesela yüzde 60 gibi... Niye çözümü mutlaka RTE diktasına bağlı kılıyorlar, hadi ben anlamıyorum, sizler de mi anlamıyorsunuz?! ??? Ama sesler duyuyorum şimdiden: Peki Kürtlerin diğer ulusal, etnik isteklerini nasıl karşılayacağız? Evet, konunun aslına geliyorsunuz o zaman... Ama Apo bile resmi dil Türkçe diyorsa, mesele ne? Yerel ayarlamalarla, bütünlük korunarak, tartışarak, ortak ülkümüz var mı yok mu anlarız.. yoklayarak gideriz... Mehmet Bedri Gültekin, Silivri’de, İşçi Partisi Başkan Yardımcısı, “Kürt Meselesine Çözüm” başlıklı yazıma, kendi önerilerini gönderdi. Bu yazıyı ve görüşleri önemli buluyorum... Gültekin özetle “Alternatif programın özeti, söz konusu ülkelerin toprak bütünlüğünün ve egemenliklerinin korunması, Kürtlerin demokratik hak ve özgürlüklerinin her bir ülkenin bütünlüğü içinde çözülmesi, ülkeler arasında ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri alanlarda gerçekleşecek yakın işbirliğidir. Hedefi, Batı Asya Birliği olan bir işbirliği” diyor. Gültekin’in bu katkısını bloguma koyuyorum, lütfen okuyunuz: http://orhanbursali.blogspot.com yeni dalga ALİCAN ULUDAĞ Ceylanoğlu BAKANLIK DOSYAYI İSTEDİ Koç için umut MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Adalet Bakanlığı Bingöl’de gizli tanığın ifadeleriyle polis aracısına silahlı saldırıda bulunduğu gerekçesiye ömür boyu hapis cezasına çarptırılan 19 yaşındaki lise öğrencisi Gülsüm Koç’un dosyasını incelemek üzere istedi. Bingöl’de 2 yıl önce bir polisin yaralanmasının ardından başlatılan soruşturmada 19 yaşındaki Gülsüm Koç, gizli tanık ifadeleri ve polis tutanağıyla tutuklanmış, hakkında hiçbir kanıt olmamasına ve silah kullandığına dair ellerinde barut izi bulunmamasına karşın ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Dava dosyasında elle tutulur delil bulunamazken saldırıya uğrayan polis memurlarının da mahkemeye verdikleri ifade de Gülsüm Koç’u görmediklerini söyledikleri ortaya çıktı. Koç ile ilgili haberlerin basında yer almasının ardından Adalet Bakanlığı da devreye girdi. Bakanlık Koç ile ilgili dosyayı Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nden istedi. Bunun üzerine mahkeme Koç’un dosyasının örneğini Adalet Bakanlığı’na gönderdi. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün dün Koç’un ailesini ziyaret etti. Gülsüm Koç’un annesi Derdiye Koç ve babası Nusret Koç ile görüşen Aygün, konuyla ilgili geniş kapsamlı bir rapor hazırlayacağını belirtti. ANKARA RefahYol hükümetini devirmeye teşebbüs suçlamasıyla yürütülen 28 Şubat soruşturması kapsamında eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Erdal Ceylanoğlu ve eski Harp Akademileri Komutanı Arslan Güner’in arasında bulunduğu 5 kişi gözaltına alındı. Savcılık, akşam saatlerinde 5 kişiyi tutuklama istemiyle mahkemeye sevk etti. Mahkeme Ceylanoğlu ve emekli Tümgeneral Yücel Özsır’ın tutuklanmasına karar verirken diğer 3 kişinin adli kontrol kapsamında serbest bırakılmasına hükmetti. Son dalgayla 28 Şubat soruşturmasında tutuklu sayısı 75’e ulaştı. Son gözaltıların 28 Şubat tarihinin bir gün öncesine ve dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın ölüm yıldönümüne denk gelmesi dikkat çekti. Ceylanoğlu, 28 Şubat sürecinde Sincan’da yürütülen tankların bağlı bulunduğu tümenin komutanıydı. Güner ise Esenboğa Havaalanı’nda düzenlenen karşılama töreninde Cumhurbaşkanı Abdulah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün elini sıkmamak için protokolden ayrıldığı fotoğrafla gündeme gelmişti. 28 Şubat soruşturmasının dünkü 12. dalgasında dikkat çe Erdoğan: Mağdurum Haber Merkezi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün Viyana’da MÜSİAD’ın toplantısında 28 Şubat sürecine ilişkin değerlendirmede bulundu. Erdoğan’ın, “Bir konuda çok ama çok hassasız; 16 yıl önce yaşadıklarımızı başkalarına yaşatmamak konusunda. Hiç kimsenin vatan hasreti içinde gözlerini kapatmasını istemiyoruz. Hiç kimsenin kendi vatanında yaşam imkânı bulamayıp gurbete gitmesini istemiyoruz. Horlanmış, aşağılanmış, dışlanmış hissetmesini görmek istemiyoruz” ifadesi dikkat çekti. Kendisinin de kız babası olarak 28 Şubat süreci mağduru olduğunu belirten Erdoğan, “Artık başörtü olayı diye bir sorunumuz yok. Ama daha almamız gereken mesafe var. Fakat sabırla inşallah nasıl bugüne kadar sabrettiysek bu oldu, bundan sonrası da olacak. Şimdi altını çiziyorum, unutmayın, her kutlu doğum sancılı olur. ‘İmam hatipliler yarasa’ dediler. Yarasayı da bu millet Başbakan yaptı” dedi. ken isimler gözaltına alındı. Soruşturma savcısı Mustafa Bilgili’nin talimatıyla Ankara’da emekli Tümgeneral Mehmet Başpınar ile İstanbul’da emekli Tümgeneral Yücel Özsır ve muvazzaf Albay Mehmet Cumhur Yatıkkaya polis nezaretinde ifadeye getirildi. Savcılık Ceylanoğlu ve Güner’e ise polis göndermedi. İki isim, yanlarına avukatı Erol Aras’ı da alarak Ankara Adliyesi’ne kendileri geldi. Tankların belgesi de karargâhtan Savcı Mustafa Bilgili ertesi gün çıkan gazetelerde tankların yürütülmesinin hükümete uyarı olarak yansıtıldığını anımsattı. Ceylanoğlu ise “Ben o tarihte tümen komutanıydım, her şeyin sorumlusu bendim. Tankların yürütülmesi askeri müdahale gösterilemez, hükümete karşı bir eylem değildir. Böyle bir düşünceleri olsa tümen komutanı olarak beni izine göndermezlerdi” dedi. Ceylanoğlu’nun sorgusunda Genelkurmay Başkanlığı’nın savcılığa tanklar konusunda da döneme ilişkin belge gönderdiği ortaya çıktı. Sorgu sırasında Ceylanoğlu’na Genelkurmay Başkanlığı’nın gönderdiği 3 sayfalık zırhlı birlikler okul eğitim tümen komutanlığının günlük faaliyetlerinin kaydedildiği barış ceridesi gösterildi. Belgenin doğru olduğunu söyleyen Ceylanoğlu, tankların yürütülmesi konusunda şu bilgileri verdi: “O gün izinden dönerek göreve 13.30’da başladım. Saat 14.00’da akıncılar bölgesine gittim. Benim yerime Tank Albay Şadi Öner vekaleten bakıyordu. Belgelerde de belirtildiği üzere 3 Şubat saat 19.45’te Kara Kuvvetlere Kurmay Başkanı Doğu Aktulga, saat 20.00’da EDOK komutanı İzzettin İyigün’ün şifahi emirleri ile ‘kırmızı tabur’un Akıncılar bölgesine hareket emri verilmiştir. Güzergahın Etimesgut şehir merkezi olması emrini Aktulga cep telefonu ile verdi” İstifa etmişti 2010 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanan Erdal Ceylanoğlu, 29 Temmuz 2011’de Balyoz tutuklamaları nedeniyle dönemin Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hasan Aksay ile birlikte istifa etmişti. Güner’in ise 28 Şubat döneminde Genelkurmay Karargâhı’nda daire başkanı olarak görev yaptığı belirtildi. ERGENEKON DAVASI Küçük raporu dosyada İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi eski Jandarma Genel Komutanı (JGK) ve eski MİT Müsteşarı Teoman Koman’ın 2 Ekim 2012 tarihinde tanıklık ifadesi sırasında kendisinden önceki dönemde “JİTEM ve Hizbullah” konusunda bir soruşturma yapıldığına ilişkin beyanları üzerine, bu soruşturma evrakını ve Koman’ın Susurluk Komisyonu’na yazdığı yazının gönderilmesini istedi. Genelkurmay Başkanlığı’ndan 26 Ocak 2013 tarihiyle gönderilen yazıda “Jandarma Genel Komutanlığı’nca yapılan incelemede Koman’ın JGK’ye gelmesinden önceki döneme ilişkin belirttiği hususlar hakkında herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı tespit edilmiştir” denildi. Mahkemeye gönderilen evraka göre Koman, Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde TBMM Susurluk Komisyonu’nun daveti üzerine bir örneğini dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener’e, bir örneğini gönderdiği 22 Ocak 1997 tarihli yazısında konumu gereği ancak özel izinle konuşmasının mümkün olduğunu hatırlattı. Halen Ergenekon davasında tutuklu bulunan emekli Tuğgeneral Veli Küçük hakkında Genelkurmay Başkanlığı’na sunulan dönemin Jandarma Eğitim Komutanı Tümgeneral Turhan Bedirhan imzalı 11 Nisan 1997 tarihli İdari Soruşturma raporu da mahkemeye gönderildi. Raporda dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı’nın Veli Küçük ile ilgili olarak “Ülkücü mafya olduğu iddia edilen Sami Hoştan, Sedat Peker, Hadi Özcan ve Abdullah Çatlı ile görüştüğü, Çatlı’nın üzerinde kimliği çıkan Mehmet Özbay ile de görüştüğü” iddialarının incelendiği anlatıldı. Veli Küçük’ün iddiaları reddederek, “Bu iftira tüm orduya atılmıştır” ifadesine de yer verildi. Küçük’e ilişkin idari soruşturma raporunun inceleme ve tahlil bölümünde Küçük’ün istihbarat temin etmek maksadıyla görüştüğünü kabul ettiği anlatıldı. Raporun altına komutan kanaatini yazan Koman, Küçük’ün delilsiz mesnetsiz uygulamalarla manevi zarara uğradığını belirterek, “adli işleme esas olacak delillerin mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır” dedi. Balyoz dosyalarına özel koruma Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 21 Eylül 2012’de sonuçlandırdığı dosyayı, dün temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay’a gönderdi. İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, 45 klasör ve gerekçeli kararı 1435 sayfadan oluşan dava dosyasını, özel bir araçla Ankara’ya götürmek üzere Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nden yola çıktı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, dosyanın ulaşmasının ardından tebliğname hazırlayacak ve dosyayı ilgili daireye gönderecek. 79 TUTUKLU KALDI İzmir’de 6 tahliye OZAN YAYMAN İZMİR Kamuoyuna “askeri casusluk” olarak yansıtılan ve devlete ait gizli bilgileri temin etme suçlamasıyla tutuklu bulunan 85 kişiden 6’sı dün tahliye edildi. İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 16 Nisan’da başlayacak duruşma öncesi dün evrak üzerinden yaptığı değerlendirmede, askerler Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Zeki Aşım, Temuçin Şenkul, Ahmet Gencer Kıvrakdal’la Serap Alagöz ve İlkay Altındağ’ın tahliyesini kararlaştırdı. Böylece 357 sanığın yargılanacağı davada tutuklu sanık sayısı 79’a indi. Benzer değerlendirme 27 Mart’ta da yapacak. 16 Nisan’da başlayacak duruşma kapsamında, dosyada adı geçen Prof. Dr. Albay Tayfun Uzbay da tahliye edilen isimler arasında yer aldı. 10 Mayıs 2012 Perşembe günü gözaltına alınıp tutuklanan Uzbay, daha ilk duruşmaya çıkmadan salıverildi. Şizofreni tedavisinde kullanılacak bir ilacın buluşunu yapıp patentini de alan Albay Uzbay, söz konusu davanın bir numaralı sanığı Bilgin Özkaynak’ın bilgisayarında bulunan “Pandoranın Kutusu” adlı veri tabanında TC kimlik numarası ve adı bulunduğu gerekçesiyle gözaltına alınıp tutuklanmıştı. POLİS ŞİDDETİ MAĞDURU AİLELER, ÇHD’Lİ AVUKATLARIN SERBEST BIRAKILMASINI İSTEDİ ‘Bizi savunacak avukat bırakmadılar’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Polis, asker ve gardiyanlar tarafından öldürülen 8 gencin ailesi, çocuklarının davasını savunan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatların tutuklanmasına isyan etti. Avukatların cüppelerini giyerek tutuklamaları protesto eden aileler, “Bizi savunacak avukat bırakmadılar. Şimdi savunma sırası bize geldi” dediler. Ankara Barosu Eğitim Merkezi (ABEM) Konferans Salonu’nda bir araya gelen mağdur aileleri adına ortak açıklama yapan Baran Tursun Vakfı Başkanı Mehmet Tursun, “Çocuklarımızı öldüren katiller dışarda ama avukatlarımız içeride” dedi. Haşim Gemik (Çağdaş Gemik’in babası): Avukatların tutuklanması faşistçe bir saldırı. Halil Karadağ (Alaattin Karadağ’ın babası): ÇHD’li avukatlar bizi desteklememiş olsa sesimizi duyuramamış olacaktık, ama şimdi avukatlarımız tutuklu. İsmet Aygün (Cem Aygün’ün babası): Tutuklanan avukatlara nerede olursa olsun destek vermeye hazırız. Onların yerine avukat olarak biz geçtik. Songül Alıcı (Küçükçekmece’de küpe taktığı ve saçı uzun olduğu için öldürülen Aykut Alıcı’nın annesi): Başbakan müzakere diyor ama 9 avukatı neden tutsak ediyor? Ali Tekin (Engin Çeber’in babası): Dosya Yargıtay’a gitti ama avukatlarım tutuklu olduğu için dosya ne durumda bilmiyorum. Aydın Kantar (Uğur Kantar’ın babası): Aslında ÇHD avukatları içeri girmedi, tutuklamalarla biz bir kez daha vurulduk, öldük. Güner
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear