02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 ŞUBAT 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 AKP’de Çatlak Aday Bolluğu Yerel seçimlere bir yıl kala Ankara’da adaylıklar için yarış CHP’de yavaş yavaş kızışmaya başladı. İşte konuşulan adlar: Anakent Belediyesi: Ankara Milletvekili Levent Gök, Anadolu Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Hüseyin Kutsi Tuncay, Ayaş Belediye Başkanı Ali Başkaraağaç. Çankaya: Şu andaki Belediye Başkanı Bülent Tanık, eski başkanlar Doğan Taşdelen, Haydar Yılmaz, Kahramanmaraş Milletvekili ve Yurt gazetesinin sahibi Durdu Özpolat, Çankaya İlçe Başkanı Mehmet Perçin, eski Ürgüp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş, sendikacı Yaşar Seyman. Mamak: Eski Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır, hukukçu Necati Yılmaz, mimar Cem Saklavcı, ilçe başkanı Selahattin Emre. Etimesgut: Apron Havacılık Şirketi Başkanı Zafer Yeşilgül, ilçe başkanı Mehmet Yula. Anayasadan ulus tanımı olan “Türk” sözcüğünün çıkarılmasını önerenler için... Fransa Anayasası: Başlangıç kısmı “Fransız halkı” diye başlıyor ve “1789 Beyannamesi’nde tanımlanan, 1946 Anayasası’nın başlangıç kısmında teyit edilip tamamlanan insan haklarını ve milli egemenlik ilkelerine, aynı şekilde 2004 Çevre Şartı’nda belirtilen hak ve ödevlere bağlılığını ihtişamla ilan eder” diye devam ediyor. Egemenlik tanımlanırken “Cumhuriyetin dili Fransızcadır” hükmü yer alıyor. Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası: Temel Haklar bölümü, “Alman milleti” diye başlıyor, “dokunulmaz ve devredilemez insan haklarını, yeryüzünde her insan Görüş BoZKURT GÜVENÇ AKP’ye çok yakın kaynaklardan duyduk: Sonbaharda AKP tüzüğünün üç dönem üst üste seçilememe hükmünden rahatsız olanların öncülüğünde bir ekibin partiden ayrılarak yeni bir yapılanma içine girmesi bekleniyormuş. Çatlağa, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkancı, otoriter tutumuna gösterilen tepkinin yanı sıra, Amerika’ya sığınmış emekli vaizin cemaati ile anlaşmazlıkların da yol açabileceği ileri sürülüyor. Yeni yapılanmaya itici güç olacaklar arasında Abdullah Gül’ün adı ön sıralarda anılıyor. Ancak Gül’ün liderlik yapmayacağı, geri planda bir ağabey gibi davranabileceği, yeniden yapılanmadan alacağı güçle Cumhurbaşkanlığı’na yeniden aday olabileceği ifade ediliyor. Liderlik için de TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun adından söz ediliyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İki Cumhurbaşkanı adayı olması durumunda Gül’e destek verir misiniz?” sorusuna yakın geçmişte “Eğer sadece iki aday olursa, sadece iki isim öne çıkmak durumunda kalırsa bakarız, neden olmasın” yanıtını verdiğine dikkat çeken kaynaklar, AKP’den kopması beklenen yeni yapının CHP ile olası bir koalisyona sıcak bakabileceklerini de dile Polonya ulusu” tanımına yer veriyor ve Polonya Cumhuriyeti’nin üniter bir devlet olduğunu kaydediyor. Portekiz Anayasası: Kanunların ya da uluslararası sözleşmelerin “Portekiz vatandaşı” olarak gördüğü herkesi vatandaş sayıyor ve Portekiz’in üniter devlet olduğunu belirliyor. İspanya Anayasası: Ulusal egemenliğin devletin gücünü aldığı “İspanya halkı”nda olduğunu kaydediyor. Tüm İspanyolların devletin resmi dili olan Kastilyancayı bilme “ödevi ve kullanma hakkı” bulunduğu da belirtiliyor. Bu ülkelerin hiçbirinin “ırkçı” ve “faşist” bir yönetim altında olmadığını söylemeye gerek yok sanırız... Derinlik, Yücelik ve Düzeylik... Deneme yazıları konusunda bir şeyler yazmayı taşarlamıştım, dünyaca ünlü Montaigne ile Orhan Burian’ın adlarını andıktan hemen sonra nereye yöneleceğimi, ne diyeceğimi bilememiş, yazımı ertelemiş hatta unutmuştum. Adnan Binyazar’ın “Yarayı kanatmak” konulu pazar yazısına konuk olan Ümit Sarıaslan denemeleri, bana önce ertelediğim yazıyı, ardından Balzac’ları, okuduğum okumadığım yazarları anımsattı. Meğer ne çok deneme yazarı varmış da ayırdında değilmişim! Nerede bütün bu yazarlar; hayatın geçmişten geleceğe olagelenleriyle süregidenlerini, geçip gitmeyenlerini, gidip dönmeyenlerini yazanlar? Ertuğrul Saraçbaşı’nın “Damıtılmış Sözleri” ( YKY 2010) ile Celâl Üster’in “Sözün Özü” (Can 2010) derlemeleri kitaplık rafından seslendiler: Buradayız! Her biri deneme ağırlığında yazılmış, basılmış, okunmuş binler ve binlerce söz, deyim ve fikir... Yazarlar arasında şöyle bir dolanınca, ertelenen yazımın ince uzun yolu hemen açılıverdi önümde. Neydi, bu ölümsüz ve sonrasız sözlerin ve deyişlerin zamanmekân tanımayan gücü, yazarları yazmaya zorlayan ortak büyüsü ya da gizemi? Bu soruyla buldum deneme yazımın başlığını: Derinlik, Yücelik ve Düzeylik! Denemelerde, okuru hemen yakalayıp düşündüren bir derinlik; etkisi altına alıp büyüleyen bir yücelik var. Öyle bir denge ki, derinliğin karanlığı okurları korkutmadığı gibi, yüceliklerin aydınlığı da gözlerini karartmıyor. Denemeci yazar işte o gizemli karanlık ile göz kamaştıran aydınlık arasından seslenir okuruna; fikirleri, deyimleri, söylemleri yinelemeden, yüzeyselliğe kapılmadan. Okur, ister istemez, ben neden düşünmedim, ben neden daha önce davranmadım, der; derin bir hayranlık duyar, düzeyli deneme yazısına. Yeni ama yanık değil, olgun ama geçkin değil, çarpıcı ama çarpık değildir. Sakin ve alçakgönüllü yazar, sanki herkesin bildiğini söyler gibi kurar: geçmişle gelecek, olagelenle süregiden arasındaki o gizemli köprüyü. Acaba bir başkası daha önce yazmış olamaz mı? Hiç derdi değildir, düşündüğünü yazar. Ara sıra birbirinden habersiz aynı sazı çalar gibidirler – kıtalar aşırı uzaklarda, çok farklı biçim ve biçemlerde. Yazar kişiler “kendini bil”mek, tanımak erdemine erişirken, toplumdaki “vicdan [bilinç] kirlenmesi”ni önlemeye hatta temizlemeye çalışırlar. Sayın Binyazar bu soylu görevin edebiyat öğretmenlerine düştüğünü söylüyor. Eğitimciler, öğretmenler kuşkusuz belli bir duyarlığı uyarıp uyandırıyor ama görev onlarla bitmiyor, sürüyor; yazarlar üzellikle kendini okutan denemeci yazarlar bu duyarlığı alıp işliyor ve geliştiriyorlar. Ortak paydada her zaman okuryazarlık var. Olmak değil, okuyup yazmak; hayatı tanımak ve tanıtmak. Tanımı kolay yapılamayan bir “aydın” sorunu vardır. Okuryazarlık gerekli ama diploma yeterli değil. Çağımızın, diplomasız iki ünlü aydını 20. yüzyılın mimarlık ve şehircilik sanatlarına yön verdiler. “Rakib”inin vefatında Le Corbusier şöyle demiş: “Büyük mimar, mesleği mimarlık olan büyük insandır: Frank büyük bir insandı!” Her şeyin ölçüsü insan değil mi? Turhan Selçuk da o büyüklerden biriydi. Kendi toplumunu aştı dünyaya seslendi. Ardından yazanlar “Çizgi öksüz kaldı” dediler. Hayranları, dünyayı dolaşan gezici sergiler düzenlemekle oyalanıyor. Bu sabah Binyazar’ı okumadan da olaylara bir görüşyorum yazabilirdim. Ama o nasıl bir deneme olurdu? İşte tam bilemediğim; güvenilir yanıtını belki hiç bulamayacağım evrensel bir soru. Milli Eğitim sorunumuz da burada yatıyor sanıyorum: Çağlar boyu değişmez gibi duran sorunlar, bu günden yarına sürekli değişen bilimsel gerçeklerden sanki daha önemli, öncelikli ve yaşamsal görünüyor. Ne dersiniz? getiriyorlar. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki aylar, siyaseten gök gürültülü ve sağanak yağışlı geçebilir. Anlayamadığımız Şey Biz kalın kafalıların anlayamadığı şu: Türkiye Cumhuriyeti demokratikleşiyor... Anayasa değişecek örneğin. Ana, başını bağlayıp özgürleşirken; yasa, sırtımızdan sopayı eksik etmeyecek... Görüşme tokalaşma, öpüşme koklaşma, özürleşerek aflaşmanın sonunun nereye varacağı belli: Kavimler ve cemaatler koalisyonuna... Türkiye Cumhuriyeti bitti, yaşasın Türlüye Tayyibiyeti... Anayasalardan Örnekler topluluğunun, barış ve adaletin temeli olarak kabul eder” diye sürüyor. Önsözde de “Bu anayasa bütün Alman milleti için geçerlidir” vurgusu yapılıyor. Avusturya Federal Anayasası: “Avusturya Cumhuriyeti için milliyet birdir” hükmünü taşıyor. İrlanda Anayasası: “Ulus” başlıklı maddesi “İrlanda ulusu” tanımı yapıyor. 2. madde ise, “Adaları ve denizleriyle birlikte İrlanda adasında doğan her kişinin doğuştan İrlanda ulusunun bir parçası olma hakkı vardır” hükmüne yer veriyor. Polonya Anayasası: “Biz Bir küçük haber: Kamuran Çörtük, sahibi olduğu Bayındırbank’ın paralarını zimmetine geçirdiği gerekçesiyle 5 yıl 10 ay hapse mahkum olmuş. Kamuran Çörtük, bir zamanların medyası, bankası, hastanesi ve şirketleriyle paraya para demeyen, burnu Kaf Dağı’nda patronuydu. Turgut Özal döneminde, dünyanın tek ve ilk bir ilçede sonlanan otoyolunun yapımını ihalesiz alabilen müteahhit, Çörtük olmuştu. Süleyman Demirel de, Çörtük’ü “aile fotoğrafı”na sokmuş, koruyup kollamıştı. Devran döndü, Çörtük mahkum oldu. Onun durumu, bugün iktidarın kolu altında yeşillenen işadamcıklarının kulağına küpe olsun! Ders olsun Görüş DENİZ BANoğLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Bilin Bakalım Kim Lider? Ne gariptir ülkem insanları, sevsin sevmesin, takdir etsin etmesin, bir insanı bir yandan adını tarihin belleğinden silip atmak için elinden geleni ardına koymazken, diğer yandan yok etmek istediği o kişiyle birilerini aynı kefeye koyup, o birilerini göklere çıkarır. Konunun ne olduğunu ve kimlerden söz ettiğimi büyük bir olasılıkla gündemi yakından takip edenler anlamışlardır. Manzarai umumiye şöyle: Önce Atatürk’ün resimlerini kimi resmi yerlerden kaldırmakla işe başlanıldı, sonra (sırasını şaşırabilir ya da atlayabilirim) ardından meydanlardaki heykellere, duvarlardaki afişlere saldırılara sıra geldi, bir ara hayatını konu alan, ya da Cumhuriyetimizle, Kurtuluş Savaşı’yla ilgili, tarihi gerçekleri altüst eden filmler gösterime girdi. Sonra okul kitaplarına sansür konuldu, türlü bahanelerle ulusal bayramlar, anma günlerinde çelenk koyma törenleri yasaklandı. Uygulamalar, yapılanlar, yasaklamalar bunlarla bitmiyor elbet, bitmeyecek de görünüyor. Niyet belli, hedef belli çünkü. Ne demiştik, bir yandan bu yok etme operasyonları sürerken, diğer yandan da kimi “yetmez ama evetçi” sözde aydınlarımız, şimdi de o sürekli kusur bulmaya çalıştıkları lideri, birileriyle kıyaslamaya kalkıyorlar. Diyorlar ki, Mustafa Kemal ve İnönü’den sonra en büyük lider odur. Hani liderlik vasıflarının ne olduğunu bilirlermiş gibi.. ama onlar her şeyi bilirler, çünkü tarihçi, sosyolog, ruh bilimci, uzman araştırıcı vs’dirler... Elbette doğru yazacaklar, elbet kıyaslamalarında yanılmayacaklardır(!). Canım ülkemde çoğu yazar çizer böyledir çünkü. Bense mesleğim gereği meraklıyımdır daha çok. Yazarken de olabildiğince, araştırırım, okurum, pek bilmediğim konulara da bulaşmam. Ne ki bu liderlik meselesine kafamı taktığım için, kütüphanemdeki Atatürk’le ilgili onlarca kitaptan konuyla ilgili olanı çektim çıkardım. Adnan Nur Baykal’ın yazdığı. M. Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları, 1999’da ilk baskısı, Aralık 2004’te on yedinci baskısı yapılmış, tam 46 bin adet basılmış. Ben hangi tarihte aldığımı anımsamıyorum doğrusu... “Türklerin tarihteki en belirgin özellikleri yöneticiliktir” sözünden giriş yapan yazar, daha sonra yöneticilikle tarihin ilişkisine geçiyor ve neden Atatürk’ü seçtiğini de, “Mustafa Kemal Atatürk karşımda tarihi bir şahsiyetten ziyade, yöneticilik ilkelerini çok iyi bilen bir lider olarak şekillendi” diye vurguluyor. Karşılaştırmayı ya da benzetmeyi yapanlar, tam da bu noktada “Hah gördünüz mü o da tam bir yöneticidir” diyeceklerdir ama. Ne yazık ki yanılacaklardır. Adnan Nur Baykal, kitabında, liderlik özelliklerini tam 50 ana başlık altında toplamış ve Atatürk’ün hem özel yaşamından, hem bir kumandan, bir asker olarak aldığı, topladığı anekdotları, tarihteki belgelerle harmanlayıp sonuç çıkarıyor. Her bölümün sonunda da ‘Atatürk’ten alınacak dersleri’ madde madde not düşüyor Merak etmişsinizdir diye, bu 50 liderlik özelliğinden birkaçını aktarayım: “Cesur olma, hesap adamı olma, inisiyatifi kullanma, insan sarrafı olma, adam yetiştirme, müteşebbis olma.” Duyar gibiyim,hah gördünüz mü bu özellikler onda da var… Ama acele etmeyin daha bitmedi, örneğin “müsamahalı olma, mütevazı olma, insana değer verme, karşısındakini dinleme alışkanlığı, çevre bilincine sahip olma, olacakları tahmin edebilme, espri sahibi olma”... Hele bu sonuncusuna bayıldım doğrusu. Bunlarda kaçı o kişide var? Kaldı ki yazar ‘Başlarken’ bölümünde şöyle vurguluyor. “Liderlik, bir özellikte çok iyi olmak değil, tüm özelliklerin toplamında çok iyi olmak ve karizmasıyla bu özellikleri kendine özgü bir şekilde bütünleştirmektir. Falih Rıfkı Atay bunu aşağıdaki şekilde dile getiriyor. ‘Öyle şartlar içinde Mustafa Kemal’in yaptığını yapabilecek cesarette demiyorum, belki ondan gözü pekler vardı; azminde demiyorum, belki ondan azimli olanlar vardı; bilgili de demiyorum, şüphesiz ondan daha bilgili olanlar vardı, fakat kırk yıllık ömrümde onun liderlik dehasında hiç kimseyi tanımadım.’ (Çankaya, Falih Rıfkı Atay, sayfa 211)”. Ya işte böyle, benim burada tek yapabileceğim şey, bu benzetmeyi ya da karşılaştırmayı yapan o çok bilmişlere ya da birilerine yaranmak isteyenlere, bu kitabı okumalarını önermektir. Unutmadan eklemek isterim. Yazar Adnan Nur Baykal, bu kitabı hazırlarken Türkçe kaynak olarak 136, İngilizce 12, Almanca 2 kitaptan yararlanmış. Özellikle şu karmaşık günlerde yeniden ele alınıp okunası bir kitap bence. Ne dersiniz? HARBİ SEMİH POROY BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK SEDAT YAŞAYAN [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Devlet yöne 1 timinde akraba 2 lara ve özellikle yeğenlere ya 3 pılan iltimas. 2/ 4 Tanrı buyrukla 5 rını yerine ge6 tirme... Bir haber ajansının 7 kısa yazılışı. 8 3/ Atı yönet 9 mek için ağzına takılan demir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 araç... “Bu akşam 1 B A R B A R İ Z M ilk olarak ağladım / 2 A T E L E R İ E odamın pencere 3 R U B A İ İ R S sinde” (C. S. Taran 4 A Z M A E T cı). 4/ Siirt’in bir il5 T E P E M İ K A çesi... Sarhoş ya da R E İ S külhanbeyi bağırma 6 A V K R EMA sı. 5/ Eski dilde ay. 6/ 7 K İ T A V U T Tüyleri üzerinde ko 8 A T O N yu renkli, gri üzerine 9 V A N D A L İ Z M benekler bulunan at donu. 7/ Belli bir amacı olmayan, dayanaksız söz... Üflemeli bir çalgı. 8/ Afrika’da bir ırmak... Yakın jeolojik döneme ait tortul çökellerden oluşan soluk sarı renkli toprak türü. 9/ Geceleyin açık havada sevgi duyulan biri için müzik aletiyle verilen küçük konser. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mütareke döneminde İstanbul’da kurulan ve Kurtuluş Savaşı karşıtlığıyla tanınan bir cemiyet. 2/ Afyonkarahisar ilinde bir göl... Gümüşbalığının küçüğü. 3/ Denizli ilinde, travertenleriyle ünlü turizm merkezi. 4/ Ateş... Yoktan var etme, yaratma. 5/ Mısır İmparatorluğu’nun en parlak dönemindeki başkenti... Sularını bir denize ya da göle gönderen bölge. 6/ Piston... Bir şeyin esas tutulan yüzü. 7/ Kuşların tüy değiştirme zamanı. 8/ Bir yanardağ patlaması sonucunda ortaya çıkan küçük krater... Bir nota. 9/ Bir tür küçük zurna.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear