02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 ŞUBAT 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] İstanbul’daki Kadın Çalıştayı’nda ‘Kadın işlerinin basit olduğu önyargısı yıkılmalı’ çağrısı yapıldı 13 Basit iş yapmıyoruz! Ekonomi Servisi İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin düzenlediği Kadın Çalıştayı’nda, farklı işkollarındaki kadınlar çalışma hayatında iş güvenliği odaklı yaşadıkları sorunları paylaştı. Tarım işçisi, sağlık çalışanı, fabrika işçileri, akademisyenler, mühendisler, ev işçileri, ev eksenli çalışanlar gibi farklı meslekten kadın çalışanların bir araya geldiği çalıştayda, işkollarına göre sorunları farklılık gösterse de temelde esnek çalışma, güvencesizlik, taşeronlaşma, düşük ücret, ayrımcılık, psikolojik şiddet, taciz gibi konularda sorunlar ortaklaşıyor. Çalıştayda verilen bilgiye göre 2012’de iş cinayetlerinde ölen en az 868 işçiden 61’i kadın. Kadınlar, erkeklerle aynı meslek hastalıklarına sahip olsalar da kadın olmalarından ötürü hamilelik dönemlerinde yaşadıkları sıkıntılar, regl ve üreme bozukluk u Kadınların işkollarına göre sorunları farklılık gösterse de temelde esnek çalışma, güvencesizlik, taşeronlaşma, düşük ücret, ayrımcılık, psikolojik şiddet, taciz gibi konularda sorunlar laşen rı giortaklaşıyor. evler bi fark lı hastalıklarla da karşılaşıyor. Türkiye’de kadın istihdam oranı yüzde 24. Üstelik işyerinde haftada ortalama 40 saat çalışma sürelerine bir de 28 saat ev işi eklendiğinde çok ağır çalışma koşulları ile karşı karşıyalar. Kadın Çalıştayı’ndan sonra yayımlanan şonuç bildirgesinde şu taleplere yer verildi: 4 Toplumsal cinsiyetçi iş bölümüne son verilmeli. 4 Kadın işlerinin “tehlikesiz ve basit” olduğu önyargısı yıkılmalı. 4 Yeniden üretim atölyelerine dönü ve işyerleri sağlık ve güvenlik risklerine karşı güvenli hale getirilmeli. 4 Gerek devlet tarafından gerekse emek ve meslek örgütleri tarafından oluşturulan işçi sağlığı ve güvenliği politikaları toplumsal cinsiyet açısından düzenlenmeli. 4 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, işyerlerinde ve evlerde kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı işler ve bu işlerde çalışan kadınlar Ristler raporlanmalı da rastlanan ortak sağlık sorunları ve riskler rapor edilmeli ve kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılmalı. 4 Kadınların çalışma alanlarındaki kimyasal, biyolojik, fiziksel, ergonomik vb. riskleri saptanmalı. 4 İşyerinde kadına yönelik cinsel şiddet, taciz, cinsel sataşma tehlikesine karşı başvuru masası oluşturulmalı. 4 Kadınların çifte mesaisinin yıpratıcılığı ve üzerlerindeki aşırı iş yüküne bağlı fiziksel ve ruhsal zararlar toplamı bir meslek hastalığı olarak tanımlanmalı. 4 Ücretli ücretsiz kadın işçilere yıpranma payı erken emeklilik uygulamaları getirilmeli. 4 Ev ve bakım hizmetleri azami ölçüde kamusal alandan ücretsiz karşılanmalı. Kürtİslam Sentezi mi? Ülke siyasetinin yıllardır çözemediği iki büyük sorun var. Bunlar yeni bir anayasa yapılması ve Kürt sorunudur. Son günlerdeki açıklamaları kanıtlıyor ki, Başbakan bu iki soruna birlikte çözüm arıyor. BDP yöneticilerinin de bu yaklaşıma sıcak baktıkları anlaşılıyor. Başbakan’ın arada birçok farklı, giderek çelişkili açıklamalar yapmasına bakmayın, bu iki sorunun çözümü her geçen gün biraz daha artan oranda AKPBDP işbirliği eksenine yerleşiyor. HHH Terör sorununu bir tek kendisinin çözebileceğinin kamuoyunun beynine yerleştirilerek dile getirilmesi, Başbakan’ı, sorunu çözmek için gerekirse ölümü bile göze alarak zehir içebileceği noktasına getirmiştir. Kimi çevreler artık Başbakan’ın bu konuda mesih benzeri, yani Tanrısal bir görevle görevlendirildiğini belirtecek derecede kendinden geçiyor! Başbakan, toplumun kurtulmak için yıllardır kıvrandığı terörü sonlandıracak; barış ortamı yaratacak ve kendisini kolayca başkanlıkla taçlandıracak anayasaya kavuşacaktır. Barış, tartışmasız tüm toplumun özlemidir. Ancak barışa yalnızca AKPBDP işbirliğiyle ulaşılacak olması, çok büyük bir olasılıkla bu iki partiyi yeni anayasa konusunda da işbirliğine götürür. Aralarındaki uyuşmazlıkları nasıl giderecekleri ve toplumun diğer kesimlerinin vereceği tepkiler bir yana anayasa konusunda bir AKPBDP işbirliği, gerçekte, siyasal İslam yapısı ağırlıklı bir Kürtİslam kaynaşmasıdır. Böyle bir AKPBDP işbirliği ya da somut anlatımıyla Kürtİslam sentezinin ya da bireşiminin olası siyasi sonuçları çok önemlidir ve bunlar üzerinde ne kadar durulsa azdır. HHH Bu evlilikten hayırlı bir çocuk olarak gerçek bir demokrasi doğar mı? AKP’nin ülkenin demokrasi savunucularından boşanarak önerdiği anayasa taslağının ilk görüntüleri demokratikleşmenin ipuçlarını veriyor mu? Bu bireşimden, evrensel ilke ve kurallara uygun ve toplumsal adaleti sağlayacak bir hukuk düzeni; temel hak ve özgürlüklere, ekonomik ve sosyal haklara anayasal güvence; çağdaş bir eğitim, bilim, kültür ve sanat altyapı, seçmeni insan yerine koyacak katılımcı bir siyasi partiler ve seçim düzeni çıkar mı? Bu toplumun tarihten gelen çağdaşlaşma çabalarını; Cumhuriyetin kazanımlarını; evrensel insan hakları alanındaki birikimlerini; toplumsallaşmış olan solcu, ilerici, eşitlikçi, ulusalcı, barışçı, çevreci görüşleri ve bu görüşleri savunanları tamamıyla siyaset oyununun dışında tutacağı ya da kendisinden olmayanları dışlayacağı çok açık olan bir AKPBDP işbirliği, toplumsal dayanışmayı, barışı ve bütünlüğü sağlayacak bir geleceğin kapılarını açabilir mi? Özetle, siyasetin Kürtİslam bireşimine dayalı bir düzleme taşınması yönünde köklü dönüşümü ve anayasal düzenin bu işbirliği sonucu olan bir ana akım kanalına yerleştirilmesi ülkenin demokratikleşerek gelişmesini sağlar mı? Nesnel bir değerlendirmeyle yapılırsa, kolayca anlaşılır ki, AKP ve BDP’nin tarihsel gelişimleri, düşünsel dayanakları ve her ikisinde de ortak olan tutucu siyasal nitelik, yukarıdaki sorulara evet denilmesine hiç ama hiç izin vermez! Avrupa sokakları kaynıyor Ekonomi Servisi Avrupa’da ekonomik koşulları ve hükümetlerin uyguladığı kemer sıkma politikalarını protesto eden göstericiler yine sokağa çıktı. Portekiz’in 24 şehrinde cumartesi günü tasarruf önlemlerine karşı protesto yürüyüşü düzenlendi. Ülkenin en büyük sendikasının çağrısıyla yapılan eylemde, Başbakan Pedro Passos Coelho’ya hitaben “Papa bile istifa etti, sen neyi bekliyorsun”, ve “Emekli maaşından çalmak çözüm değildir” yazılı pankartlar taşındı. Diğer yandan İspanya’da krizin vurduğu mortgage mağdurları sokaklara döküldü. Mortgage kredilerini ödeyemedikleri için evlerinden atılma riskiyle karşı karşıya kalan binlerce kişi Madrid, Barcelona, Valencia ve Pamplona gibi birçok kentte gösteri yaptı. Eylemciler hükümetten mağdur olmalarını önleyecek bir yasa çıkarmasını istiyor. Ülkede 2008’den bu yana 400 binden fazla aile evinden çıkarıldı. Birkaç gün önce kredilerini ödeyemedikleri için evlerinden çıkmaları istenen bir emekli çift intihar etmişti. Batı’dan İran’a altın önerisi Rusya’nın silah satışı rekor kırdı DENİZ BERKTAY East Balt’ta zafer direnen işçinin Ekonomi Servisi Fars Haber Ajansı, Batılı yetkililere dayarak 26 Şubat’ta Kazakistan’da yapılacak olan nükleer gö in zeng rüşmelerde İran’a, Fordo uranyum atıl adım için leştirme tesisinin kapatılması elik yön e retin tica ması karşılığında altın eyaptırımların hafifletilmesinin önerilec ki l’da nbu İsta ca ayrı erde Hab ı. ğini yazd geti e bankacıların, İran ile altın ticaretin kar altın ’nin rilen yaptırımların Türkiye u ğun oldu ekte etm şılığı gaz ticaretini yok söylediklerine de dikkat çekildi. KİEV Rusya devlet silah ihracat firması Rosoboronektport’un, 2012’de imzaladığı silah ve askeri teknik malzemeleri ihracat anlaşmalarının parasal tutarı, bir önceki yıla göre rekor düzeyde arttı. Rosoboroneksport Genel Müdürü Anatoliy İsaykin, Rusya’nın yaptığı silah ihracat anlaşmalarının parasal tutarının 2012’de bir önceki yıla göre 2.5 kat artarak 17.6 milyar dolara yükseldiğini belirtti. Rusya’nın Irak’la 4.5 milyar dolarlık anlaşma imzaladığını, fakat anlaşmanın henüz yürürlüğe girmediğini belirten İsaykin, Rusya’nın ayrıca ri malzeme ve teknik ihracatı gerçekleştiriyor. hâlâ bu ölçek sorununun gündeme getirdiği ekonomik, teknolojik, siyasi, askeri sınırları aşabilecek özelliklerden yoksundu. Ekonomi Servisi Mc Donalds restoran zincirine ekmek tedarik eden ABD merkezli East Balt firmasında çalışan ve Tekgıdaİş sendikasında örgütlenerek işten çıkarmalara karşı direnişe geçen işçiler, anayasal haklarına Suriye’ye, füzesavar siskavuşarak önemli bir zafere imza attı. İşveren temleri ve muhtelif onave sendika anlaşarak işten çıkarılan işçilerin rım tekniklerini ihraç ettigeri alınması kararı aldı. Tekgıdaİş, East ğini dile getirdi. Rusya’nın Balt’ta çalışan işçileri örgütleyip Çalışma Bakanlığı’na başvurarak yetki talep ettikten Libya’daki yeni yönetimle sonra işveren, örgütlü işçileri işten yeniden silah satış anlaşmaçıkarmaya başlamıştı. Bunun üzerine larının yapılması konusunda Tekgıdaİş Sendikası Türkiye’deki müzakere yürütüldüğünü belirten tüm Mc Donald’s restoranlarını İsaykin, Mısır’da iki yıl önce yöneeylem yeri ilan etmiş ve işveren timin değişmesine rağmen, Rusya’nın atılan işçileri geri alıncaya bu ülkeyle imzaladığı anlaşmalarda hiçdek eylem yapacağını bir değişikliğin olmadığını vurguladı. açıklamıştı. Rusya, 80’den fazla ülkeye, silah ve aske Brzezinski’nin The New York Times’daki yorumunda (13/02), artık “Hegemonya Sonrası Çağ”da (“PostHegemonic Age”) yaşadığımıza ilişkin, dünyayı ABDÇin işbirliği merceğinden bakarak değerlendiren savlarını okuyunca, “ustanın” olayların gerisinde kalmaya başladığını düşündüm. Gerçekten de bir gün önce Başkan Obama “Ulusun Durumu” konuşmasında, ABD ile AB arasında, kapsamlı bir ticaret ve yatırım anlaşması için görüşmelerin başlayacağını açıklamıştı. Obama’nın konuşmasında bu konuya bir cümleyle de olsa yaptığı vurgunun, Atlantik’in iki yakasında büyük heyecan yaratması (Bloomberg, Financal Times, The Washington Post) Alman basınında desteklenmeye değer bir “Ekonomik NATO” (Süddeutsche Zeitung, Der Spiegel, 14/02) olarak nitelenmesi, karşımızda yeni bir hegemonya projesi olduğuna işaret ediyordu. ‘Hegemonya Sonrası Çağ’ ve ‘ölçek’ sorunu Aslında Brzezinski yorumunda, “Bir ABDÇin çatışması/savaşı yaşanır mı” sorusuna olumsuz bir cevap verirken dünya ekonomisinin bütünleşme düzeyine, nükleer silahların yaratması olası yıkıma, ABD ve Çin arasında bir ideolojik kutuplaşmanın yokluğuna, buna karşılık iki ülke arasındaki kültürel ekonomik etkileşime vurgu yapıyordu. Brzezinski’nin yorumunun akışından, dünyanın tek bir ülkenin ekonomik, siyasal egemenliği altına giremeyecek kadar büyük ve karmaşık olduğunu düşündüğü de anlaşılıyordu. Bence bunlar (nükleer silahlar, büyüklük/ölçek sorunu dışındaki gerekçeler, I. Dünya Savaşı öncesi için de geçerli olsa da) genelde kabul edilebilir savlar. “Nükleer silahlar barışın garantisidir” savının, “Soğuk Savaş” döneminde çok tartışıldığını, en az bir kez bir nükleer çatışmanın (Küba krizi) kıyısından dönüldüğünü biliyoruz. Bu savın ana dayanağı, liderlerin akılcı davranacakları varsayımı. Ancak tarihten geçen dengesi bozuk lideri, hatta psikopatik eğilimlerin büyük liderliklerin belirgin özelliklerinden biri olduğunu anımsayarak bu sava fazla güvenmemek gerekiyor. “Dünya tek bir ülkenin ekonomik, siyasi egemenliği altına giremeyecek kadar büyümüş, karmaşıklaşmıştır” saptaması, bence daha güvenilir bir sav. Gerçekten de dünya pazarının, kapitalizmin tarihine bakınca, hegemonya devreleriyle “ölçek sorunu” arasında tarihsel bir ilişki olduğu görülür (G. Arrighi, “Spatial and other ‘Fixes’ of Historical capitalism”, JWSRV Yaz, 2004 p: 527539). Çok kısaca anımsayalım: Cenova şehir devleti ile başlayan hegemonya devreleri süreci, her yeni aşamada ekonomik siyasi etki alanının, devletin çapı ve kapasitelerinin büyümesiyle, Hollanda ulus devleti, sonra daha büyük bir ekonomiyi, daha geniş alanı etkileyen İngiltere ulus devleti, ardından da kıta çapında kurulu, tüm dünyayı kapsamaya çalışan bir devlet olarak ABD hegemonyası aşamalarından geçerek bugüne geldi. ABD hegemonyası gerilerken gündeme gelen imparatorluk (rıza almak yerine zorla dayatma) projesinin, ABD’nin ekonomik siyasi, askeri kapasitelerini aştığı ortaya çıktı. Böylece bir hegemonya boşluğu, “Yeni hegemonyacı kim olabilir” sorusunu gündeme getirdi. Getirdi ama ortadaki aday devletlerin hiçbiri ekonomik, siyasi askeri kapasiteleri açısından kapitalizmin bu gelişmişlik düzeyindeki dünyanın ortaya koyduğu ölçek sorununu aşacak düzeyde değildi. Çin ekonomisi büyümeye, değişmeye devam ediyor ama niteliği açısından ‘Ekonomik NATO’ ABDAB bir ‘blok hegemonyası’ olasılığı ABD ve AB ekonomileri birlikte, dünya ekonomik çıktısının yarısını üretiyor, ticaretin üçte birini gerçekleştiriyorlar. ABD’nin askeri harcamaları dünyanın toplam askeri harcamalarının yarısına eşit, askeri teknolojisi rakipsiz, dünya silah pazarındaki egemenliği tartışılmaz. Buna karşılık Avrupa’da İngiltere gibi bir mali merkez, Almanya ve Fransa gibi yüksek teknolojide uzmanlaşmış sanayileri olan ülkeler var. Özellikle Almanya dünyanın en büyük ihracatçısı konumunda, otomotivden ilaca, hassas ölçüm aletlerinden optik ve tıbbi gereçler sektörlerine kadar rakipsiz ürünleri var. İngiltere ve Fransa, ABD ile askeri işbirliğine, Afrika’daki gelişmelerin de gösterdiği gibi uzmanlaşma ve teknolojik düzey açısından uygun ordulara sahip. İtalya, İspanya, Hollanda ve Belçika gibi eski emperyalist ülkeleri unutmamak gerekiyor. ABD ve AB, NATO platformunda zaten bir blok oluşturuyorlar. Bu blokun bir de yatırım ve serbest ticaret ortaklığı ile taçlanması halinde karşımıza, yukarda değindiğimiz “ölçek sorununu” aşabilecek bir yapılanma çıkmaya başlayabilir. Bu ekonomik blok, sırf dünya ekonomisi içindeki ağırlığıyla, AB Ticaret Sorumlusu Karel de Gucht’un vurguladığı gibi, çekim gücüyle ekonomi politikalarını, ticaret ve yatırım kurallarını ve normlarını belirlemeye başlar (Stephens, 14/02). Bir spekülasyon yapmak için çok erken ama, “BandWagon” katar/vagon teorisi bağlamında bakarsak Brezilya, Güney Afrika, Hindistan hatta zamanla Rusya’nın bu blokun çekim alanına girmeye başlamasını, Çin’in bu hegemonyanın basıncını kabul ederek beklemeye geçmesini de öngörebiliriz. Ancak tarih, geçmişte ekonomik kriz dönemlerinde ülkeler ve bloklar arasında ticaretin serbestleşmediğini aksine, korumacılığın yükseldiğini gösteriyor. Bu kez farklı olabilir mi? AB ve ABD arasında karşılıklı sermaye yatırımları 4 trilyon dolara yaklaşıyor, aralarındaki günlük ticaret hacmi ise yaklaşık 2.6 milyar dolar. Her iki tarafın da ekonomileri talep yetersizliğiyle, durgunlukla boğuşuyor. Ticaret zaten büyük ölçüde serbestleşmiş durumda. Tarım ürünleri, gıda güvenliği, genetik ürünler otomotiv standartları alanlarındaki sorunlar aşılabilirse transatlantik ticaret hacminde yıllık 650 milyar dolarlık bir artış gerçekleşebilecek, büyüme oranlarına 0.51 puan eklenecek deniyor. Bunlar küçük ama önemli sayılar. Yine de hemen tüm yorumcular, 2007 yılında özellikle Merkel’in inisiyatifiyle başlayan, zaman içinde İngiltere’nin de yardımıyla ABD’yi de ikna etme yoluna giren bir ABDAB serbest ticaret yatırım anlaşması projesinin esas öneminin, jeopolitik alanında yaratması olası etkilerden kaynaklandığını savunuyorlar. Böylece dünya ekonomisinin merkezinin doğuya kayması önlenebilecek, Batı’nın düzenine Çin’in getirdiği tehditler sınırlandırılabilecek, dünya ekonomisine Batı’nın koyduğu kurallar içinde entegre olması sağlanabilecek, Afrika’da başlayan sürecin gösterdiği gibi, bu kıtanın doğal kaynakları, piyasaları, kolaylıkla ABDAB blokunun etki alanı içine alınabilecek... Çok fazla etkenin birden ilerlemesi, çok sayıda taşın yerine tam zamanında oturması gerekiyor. Ama yine de uzun zamandır ilk kez ABD ve AB medyası, ortak bir gelecek projesi bulduğunu düşünerek aynı biçimde heyecanlanıyor... Ülker sendikasyonu Yılın En İyi İşlemi Ekonomi Servisi Ülker’in sendikasyonu, İngiltere merkezli uluslararası finansal piyasalar yayını Euroweek’in düzenlediği Finans Ödülleri’nde, Türk şirketlerinin 2012’de yaptıkları uluslararası borçlanma işlemleri arasında “Yılın En İyi İşlemi” seçildi. Kasım 2012’de sonuçlanan sendikasyona uluslararası bankalardan iki kat talep gelmişti. Yıldız Holding Üst Düzey Finans Yöneticisi Cem Karakaş, “Sendikasyon kredisine gelen yoğun talep, Yıldız Holding’in uluslararası pazarlarda uyandırdığı merakın; sendikasyon sürecinin başarı ile tamamlanması ise oluşan güvenin kanıtı olarak görülüyor” dedi. WSJ:Türkiye kırılgan Ekonomi Servisi ABD’nin borsa ve iş çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal, Türkiye ekonomisine ilişkin hâlâ bazı riskler bulunduğunu belirterek hâlâ geniş ve yabancı para girişlere çok bağımlı olan cari açığın “piyasa stresi dönemlerinde ülkeyi aşırı derece kırılgan bıraktığı” yorumunu yaptı. Gazete, liranın yüzde 18 fazla değerli olduğunu ve bunun uzun bir süre yatırımcıların “favorisi olan para biriminin konumunu zayıflattığını” öne sürdü. Liranın geçen yıl dolara karşın yüzde 5 değer kazandığına işaret edilen analizde ocakta reel efektif kurunun son iki yılın en yüksek düzeyine çıktığı, önceki yılın eş ayına göre yüzde 6.9 değer kazandığı vurgulandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear