25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 4 HABERLER CUMHURİYET 17 ŞUBAT 2013 PAZAR Atatürk Orman Çiftliği’nin parça parça dağıtıldığı Sayıştay raporunda sıralandı Cumhuriyet Okuru Sevgili, Önce, yetmiş yıllık Cumhuriyet okurundan aldığım iletiyi birlikte okuyalım: “Bugün sevgi dolu yazınızı (10 Şubat 2013), aynı duygu ile okudum. Üniversite yıllarımızda Ankara’da tiyatro biz talebelerin olmazsa olmazı idi. Ben de Macide Tanır’ı ADT’de zevkle izledim: Nur içinde yatsın! Yazınızın diğer bölümünde yazar okur tanımlamanız beni düşündürdü ve bu mail’i yazmaya itti. Cumhuriyet okuruyla yazarı iletişimlerinin fevkalade iyi olmadığını söylesem bilmem bana hak verir misiniz? Benim Cumhuriyet okurluğum sizden biraz evveldir dersem, herhalde doğrudur. 1945 46 yıllarında babam gözlerinde yorgunluk olduğundan Cumhuriyet’te bazı makaleleri bana okuturdu. Gazetenizin en çok alınıp okunduğu site Bodrum AkTur sitesidir. Bazen merkeze inenler, 45 gazete alırlar ve çay molası yaptıkları masada unutmuş gibi bırakırlar. İletişime gelince: Yazarların emaillerinin hepsi kapalıdır. Hadi müspet menfi bir cevap beklemiyorlar öyle ise bu e mail adreslerini niye koyuyorlar? Sayın Sirmen, durum sizin yazınızda belirttiğiniz gibi maalesef değil dersem lütfen inanınız. Edep dahilinde iletilmiş de olsa her okuyucuya cevap verme imkânları ve ihtiyacı olmayabilir. Ama mesajınızı aldım dememenin ve adresleri okuyucuya kapamanın bir mazereti olduğunu düşünemiyorum...” ??? Sevgili okurum Dr. Gündüz Baytok’un burada yayımladığım mektubunun salt okunmuş olması dahi yakınmalarının tümünün haklı olmadığının kanıtı. Tabii ki, bütün eleştirileri de haksız demiyorum. Yalnız zaman oluyor, iletişim kopukluğu elde olmayan nedenlerden kaynaklanıyor. Yoksa gelen emaillerin hepsini okuyup, çoğunu yanıtladığım gibi, gazetedeki arkadaşlarıma telefonla ulaşmak isteyenleri de bağlamalarını rica ediyorum. Sanıyorum, öbür yazar arkadaşlarım da, aynını yapıyorlar. Hatta kimileri daha gelişmiş iletişim yöntemlerini kullanıyorlar. Ama bu kadar eski ve candan bir okur olan Gündüz Baytok’un eleştirilerini de, hepimizin dikkate alacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Cumhuriyet gazetesi kendine özgü bir kurumdur. Cumhuriyet gazetesi yazarlarının çoğu büyük bedeller ödemişler, hapislerde çürümüş, işsiz kalmış, işkence görmüş, canlarını vermişlerdir. Aynı olgu Cumhuriyet’in okuru için de geçerlidir. O da sokaklarda, cebinde Cumhuriyet taşıdığı için saldırıya uğramış, yaralanmış, Cumhuriyet okuduğu için dövülmüş, öldürülmüş, işsiz kalmış, sürülmüş, baskıya maruz bırakılmıştır. ??? 1979 baharında, artık ikisi de sonsuzluğa göçmüş bulunan iki can dostum, Erim ve Mine (Karaören) Gözen’in nikâh şahidiydim. Benim de 15 yıl önce aynı mevsimde evlendiğim Kadıköy Evlendirme Dairesi’ne gittiğimde, Cumhuriyet okuru olduğunu öğrendiğim, nikâh memuru hanımefendi neredeyse yanaklarımdan öpecekti. Önce hal hatır sordu, sonra Nadir Bey’in İlhan Abi’nin diğer arkadaşların nasıl olduklarını öğrendi, ardından sabahları gazeteyi kolay bulamadığını anlattı, en nihayet sıra eleştiri ve dileklere geldi. Bir ara baktık ki, kendileri de Cumhuriyet okurları olan Erim ve Mine de sohbete katılmışlar. Az kalsın, hep birlikte, nikâhı unutayazdık. Sonradan bu olaya ne kadar gülmüştük. Geçen pazar yazımın başlığının, Cumhuriyet Okuru Macide Tanır, olması tesadüf değildi. Macide Hanım Cumhuriyet yazarı ama daha önemlisi okuruydu. Cumhuriyet’in en üst rütbesi yazarlığı değil, okurluğuydu. Bu çilesi çekilmiş, anlamı kavranmış, bedeli ödenmiş bir rütbedir. Ve sanırım ki, Cumhuriyet yazarlarının hepsi, karşısındaki okurun kim olduğunun, hangi niteliklere sahip bulunduğunun farkındadırlar. Zaten bu gazetenin yazarı onun da farkında olmadığı zaman iş bitmiştir. Evet, işte o zaman Cumhuriyet’in işi bitmiştir. AOÇ yağmalandı! FIRAT KOZOK ANKARA Üzerinde inşa edilen yeni Başbakanlık binası ile gündeme gelen Atatürk Orman Çiftliği’nin yıllar içerisinde nasıl “yağmalandığı” Sayıştay raporunda kalem kalem sıralandı. Sayıştay’ın henüz kamuoyuna açıklanmayan raporuna göre, çiftlik arazisi tam bir “devlet çiftliği” haline geldi. Tekel’den Milli Savunma Bakanlığı’na; Tarım Bakanlığı’ndan Ankara Belediyesi’ne; kooperatiflerden üniversitelere ve yöredeki çiftçilere kadar onlarca kurum araziden yararlandı. 2011 sonu itibarıyla çiftlikte meydana gelen kayıp 22 bin 240 hektara ulaştı. Bu rakam çiftliğin yüzde 40’ına eşit. Sayıştay, parsel parsel dağıtılan arazilerin bir bölümünün geri alınmasını istedi. Sayıştay’ın AOÇ ile ilgili 2011 değerlendirme raporunda Atatürk Orman Çiftliği’nin 1937 yılında yaklaşık 55 bin 539 dekar olan arazilerinin 2011 yılı sonu itibarıyla 33 bin 256 dekara gerilediği bildirildi. Raporda, Atatürk’ün vasiyetinin gerçekleştiği 1937 yılından 2011 yılı sonuna kadar satış ya da devir yoluyla arazi alan kurumlar şöyle sıralandı: “Tekel, Milli Savunma Bakanlığı, Türkiye Zirai Donatım Kurumu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TRT, Sümer ‘Geri alınmalı’ R aporun “öneriler” bölümünde çiftlik arazisinden bazı kurumlara dağıtılan arsaların “geri alınması” istendi. Raporda şu öneriler sıralandı: Tohum ıslah istasyonunun kurulması için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na aktarılan ve bakanlıkça daha sonra Türkiye Zirai Donatım Kurumu’na devredilen, kurumun özelleştirilmesi aşamasında da Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla Devlet Personel Başkanlığı, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ve Sakarya Vilayeti Özel İdare Müdürlüğü’nün kullanımına verilen, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü’nce atıl durumda olduğu ve/veya amaç dışı kullanıldığı tespit edilen arazilerin, Ankara Bira Fabrikası’nın kurulması için TEKEL Genel Müdürlüğü’ne devredilen, özelleştirme nedeniyle alkol üretimi ile dağıtımı sona eren ve halen Gayrimenkul Anonim Şirketi mülkiyetinde bulunan arazi ve tesislerin, Mülkiyet devrinde belirtilen kullanım amaçlarının ortadan kalktığı, arazilerin bulunduğu bölgenin birinci derece tarihi ve doğal sit alanı olduğu, ayrıca Atatürk’ün büyük öneme sahip mirasının korunması ve bir bütün halinde çiftliğin kuruluş amacına uygun olarak yönetilmesinin daha uygun olacağı da dikkate alınarak, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü’ne iade edilmesi için başlatılan çalışmaların sürdürülerek, arazilerin geri alınması sağlanmalı. bank, Hazine, Devlet Demir Yolları, Orman Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü, Ankara Belediyesi, Etibank, Makine ve Kimya Endüstrisi, Toprak Mahsulleri Ofisi, Ankara EGO, Maden Tetkik Arama, Bayındırlık Bakanlığı, Gazi Üniversitesi, Kauçuk Sanayi, çeşitli kooperatifler, özel kişiler, yöredeki çiftçiler.” Özel yasa çıkarılarak yapılan satışların dışında da çiftlik arazisinden arazi kayıpları meydana geldiğine dikkat çekilen raporda, bunların mahkeme kararıyla çeşitli şahıslara verilen araziler olduğu ifade edildi. Raporda, çiftlikte yağmanın boyutu şöyle anlatıldı: “2011 yılı sonu itibarıyla çeşitli sebeplerle çiftlik arazilerinde meydana gelen kayıp, 22.240 dekara ulaşmış bulunmaktadır. Bu miktar, toplam çiftlik arazisinin yüzde 40’ına karşılık gelmektedir. Meydana gelen arazi kayıpları, Atatürk Orman Çiftli ği’nin arazi bütünlüğünü bozduğundan, halen çiftliğin elinde bulunan parçalı alanlar işletilmesi bazı sorunlar yaratan mekânlar haline dönüşmüştür.” Raporda, çeşitli şahıs ve kuruluşların işgali altında olan arazi miktarının 2010 yılında 601 dekar olduğu, bunun 2011’de bazı sözleşmeler ve lehte sonuçlanan davalarla 133 dekara indiği belirtilirken, “AOÇ arazilerindeki tüm işgallerin sonlandırılması için azami dikkat ve gayretin gösterilmesi önemli görülmektedir” denildi. Türkiye’nin Irak’la da ciddi sorunu var. Kuzey Irak’la Türkiye’nin hidrokarbon ilişkisi, eldeki bir yük. Uzun dönemli başarı olur ya da olmaz ama bunun nereye gideceği Türkiye için bir risk. Şimdi ABD ile Türkiye rolleri değişti. Eskiden Türkiye, Kuzey Irak’la sorunluydu, ABD destekliyordu. Şimdi tam tersi. Irak Kürdistan’ının refahı Türkiye’ye bağlı. Bu nerede oturduğunuza ve nasıl baktığınıza bağlı. İran konusuna gelirsek, ABD ile Türkiye arasındaki anlaşmazlık noktalarından biri... Yaptırımlar, hem İran halkının hem de İran yönetiminin canını yakıyor, bunu biliyoruz. Ama İran’a karşı askeri bir güç kullanılırsa, birleşmiş bir İran ile karşı karşıya kalırız. Gelecek için iyi umut, İran’ın politik bir değişim geçirmesidir. Eğer bu sorunu askeri yöntemlerle çözmeye kalkarsanız bu olmaz. Eğer diplomatik ve sivil yollarla çözebilirseniz güç kullanmaktan uzak durursanız, muhalefetin uzun dönemde sistemi değiştirmesinin önünü açarsınız. Roller James Holmes, değişti Cumhuriyet’e ATC Başkanı konuştu: Demokrasi için çok özel bir an BAHADIR SELİM DİLEK Durum karışık Suriye meselesine gelirsek, son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhalefet, Esad ile görüşmeye başlayacak gibi... Orada durum çok karışık. Kişisel olarak Esad rejiminin çökeceğini ve Esad’ın gideceğini düşünüyorum. Ama ben, Amerikan hükümeti liderliğinin bu konudaki tutumundan ötürü hayal kırıklığına uğramış durumdayım. Suriye’deki muhalefeti silahlandırmadan da çok daha fazla destek olabilirdik. Ama insani yardım dışında, muhalefet liderliğine daha fazla destek olmamak beni hayal kırıklığına uğrattı. Bu Türk hükümetinde de hayal kırıklığına yol açtı. ANKARA AmerikanTürk Konseyi’nin (ATC) 32. toplantısı için Ankara’da bulunan ATC Başkanı James Holmes, Türkiye’nin demokratikleşme bağlamında ‘çok özel bir an’da bulunduğunu belirterek, “Bu anayasa çalışmaları Türkiye için insanların gereksinimi olan ve gelecekte gelişmiş bir demokraside yaşamalarını sağlayacak olan, diğer anayasaların eksikliklerini gidermek için fırsat sunuyor” dedi. Yaptığınız görüşmelerde aldığınız izlenim nedir? Ben burada, hep çok samimi bir ortamda karşılanırım. Peki durum nedir? Şu anda iki ülke ilişkileri son 20 yılın en iyi döneminde... Erdoğan ile Obama arasında mükemmel bir ileşitim var, Cumhurbaşkanı Gül ile de tabii. Ben eminim, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun da yeni Dışişleri Bakanı ile ilişkisi çok iyi olacak ve Clinton dönemindeki yakın ilişkiye taşıyacaklar ilişkilerini. Güzel bir tablo çizdiniz ama Büyükelçi Ricciardone yargı sistemi konusunda Türkiye’yi eleştirmişti. Türkiye’yi ağır bir dille eleş tirmedi. Soruları yanıtlarken ve Türk yetkililerin aynı durumu izah etmek için kullandığı dili kullandı ve Adalet Bakanı ya da Başbakan’ın konuyla ilgili gözlemleri bağlamında yeni hiçbir şey önermedi. Sonrasında AKP bu açıklamalara ciddi tepki gösterdi. Bu iç siyaset tüketimi için yapıldı. TürkiyeABD ilişkilerinde bir sonuç doğurmadı. Sadece iç politika kaygısı... Basın ve ifade özgürlüğünün demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduğu saptamasıyla, Türkiye’deki duruma sizin bakışınız nedir? Bu benim sorumluluk alanım da değil, ama şöyle yanıtlayabilirim. Türkiye şimdi, yeni anayasa hazırlanması konusunda “çok özel bir zamanda” bulunuyor. Bu anayasa taslağı Türkiye için insanların gereksinimi olan ve gelecekte gelişmiş bir demokraside yaşamalarını sağlayacak olan, diğer anayasaların eksikliklerini gidermek için fırsat sunuyor. Şimdi bunu yasalardan ve anayasadan bekleme zamanı. Şundan eminim ki eğer, dili doğru olursa, yargıçların, yargı sisteminin eğitimi ve etkileşimi, değişimi başlatacaktır. Peki ya Kürt sorunu? Bu sorunun çözümü konusunda da umutluyum. PKK, öldürmekle sonuca varılmayacağını anladı. Buna bir son vermek gerektiğini anladılar. Şimdi, siyasi bir çözüm sürecine girildi. Türkiye’nin başkanlık sistemine geçip geçmemesi de önemli bir gündem maddesi. Başkanlık ya da parlamenter sistem olması önemli değil. Önemli olan yeni anayasada dilin liberal, bireysel haklara ve özgürlüklere odaklı olması, azınlık haklarına saygılı olması. Burada azınlık ifadesini Türklerin karşısında Kürtler bağlamında kullanıyorum. Her zaman politik bir çoğunluğun karşısında politik bir azınlık olmuştur. Bunun yeni anayasaya yazılması gerekiyor, azınlık hakları çoğunluk olmayanın hakları gibi... Çoğunluk olmayanların hakları, çoğunluğun görüşünde olmasalar da, onlarla aynı düşünmeseler de korunmalı ve gözetilmeli. Bunu yapmak zordur ama liberal demokrasinin en önemli unsuru budur. Liberal demokraside Başkan Erdoğan ya da parlamenter sistemde Başbakan Erdoğan, yeni anayasa metninin içeriği ve bağlamı kadar önemli olmaz. MERSİN’DEKİ YATILI LİSE ÖĞRENCİLERİ HEDEFTE Cemaatten aşk dersi SİNAN TARTANOĞLU ‘Başörtüsünü engelleyenler cezalandırılıyor’ Yurt Haberleri Servisi AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, iktidarları döneminde yaşanan değişimi anlatırken Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sınıfa başörtülü giren öğrencinin fotoğrafını çeken profesörün ceza aldığını belirterek “Artık Türkiye, başörtülü kızlarımızın değil, onların okuma hakkını engelleyenlerin cezalandırıldığı bir Türkiye haline gelmiştir” dedi. Partisinin Nevşehir Gençlik Kolları Bölge Toplantısı’na katılan Şahin, askerlerin cezaevinde olmasından rahatsızlık duyduklarını belirten Şahin, “Demek ki bazıları geçmişteki alışkanlıklarını bizim dönemimizde de devam ettirmek istediler ama maalesef suçüstü yakalandı” diye konuştu. ANKARA Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü, kendilerini “Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretlerinin talebeleri” olarak gösteren Mersin İlim ve Kültür Vakfı ile birlikte, yatılı lise öğrencilerine bir yıl boyunca “ahlaki gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla”, “peygamber sevgisi, bilim ve din ilişkisi, gençliği bekleyen tehlikeler ve çözüm önerileri, inancın bireysel ve toplumsal hayata etkileri, gençlik döneminin en önemli konuları olan aşka yeni bir yorum” konularında ders verecek. EğitimSen’in verdiği bilgiye göre, Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü tüm etkinlikleri ve faaliyetleri ile cemaate yakın olarak bilinen Mersin İlim ve Kültür Vakfı ile 8 Ocak’ta “Mersin’deki yatılı lise öğrencilerinin ‘kişilik ve ahlaki gelişimleri ile entelektüel gelişimlerine’ katkı sağlayarak sosyal hayata hazırlanmaları ve başarılarının arttırılmasını sağlamak” amacıyla işbirliği protokolü imzaladı. Vakfın belirlediği öğretim üyeleri ve öğretmenlerin yanında vakıf üyesi ve gönüllüleri, 1 yıl boyunca yatılı lise öğren ‘Farklılık’ dersi cilerine bulundukları liselerde “akşam saatlerinde”, kişilik ve ahlak dersleri verecek. Vakıf ayrıca öğrencilere seminer konuları ile ilgili yardımcı kitaplar da dağıtacak. Kürt kökenli yurttaşların yoğun olduğu Mersin’de cemaat vakfı “toplumsal farklılıklar” konusunda da liseli öğrencileri “sosyal hayata hazırlayacak”. Vakfın eğiticileri, “ırkçılığın bireysel ve toplumsal açıdan zararları, birlikte yaşam kültürü, farklılıkların zenginlik olarak görülmesi” konularında da ders verecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear