25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 2013 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Yüce ruhlar mezarlığı Sinemanın büyüsü hiç sokaklarında, Amelien Caddesi’nde astıkça döşeme tahtaları ve İsartor Meydanı’ndakiler birer gıcırdayan, içerisi küflenmiş ikişer kapandı ne yazık ki. Fellini’den eski kitap ve dergi kokan, Michelangelo Antonioni’ye, yıllardır badana yüzü görmemiş François Truffaut’dan Ingmar duvarlarındaki çepeçevre rafları Bergman’a ve Jim Jarmusch’tan dolduran üst üste yığılmış yüzlerce Orson Welles’e dek dünya sinema kitabı, DVD ve film afişleri sinemasında iz bırakmış ne kadar ile Münih’te artık tek örneği kalmış yönetmen varsa hepsinin filmleri olan “sinema sahafı” Dieter el altında... Hafızalarda yer eden Hoffmann’ın küçücük dükkânına Audrey Hepburn’ün “Tiffany’de takılıyorum cumartesileri... Kentte Kahvaltı” filminin o harikulade sinemaya meraklı olanların ezbere afişini mi arıyorsunuz, bu dükkâna bildikleri Müller Caddesi 46 bir uğrayın yeter. Ben ise hanidir numaradaki bu ‘Film Laden” (film fellik fellik aradığım, kafayı taktığım dükkânı) nostaljik bir mekân... Eski Tarkovski’nin, filmler, yıpranmış sinema MÜNİH Alain Resnais’nin dergileri, kutular dolusu ve Joseph Losey’in fotoğraf ile kartpostal yanı sıra 6 Ekim’de koleksiyonları ve rengi sararıp kaybedilen Fransız solmuş eski film afişlerinin sinemasının devrimci yanı sıra külüstür bir 8 mm’lik yönetmenlerinden makine ile film bobinleri ve Patrice Chereau’nun hantal bir koltuk bu dükkânın EROL ÖZKAN filmlerini arıyorum. doğal dekoru. Sinema Tesadüfen karşıma sanatına ilgili yaşlı çıkarlarsa ne âlâ! Bu arada o koleksiyoncuların gelip gittiği akıllardan çıkmayan Giuseppe dükkân yağmurlu havalarda Tornatore’nin “Cennet sineması” benim uğrayıp zaman geçirdiğim bir yer. Vaktiyle ile Fellini’nin, Jean Luc Godard’ın ve Visconti’nin o unutulmaz film bit pazarlarından toplanmış sahnelerinin fotoğraflarını dükkâna nostaljik parçanın her gidişimde karıştırıyorum. meraklıları da günümüzde Yağmurlu bir haftasonu ikindisinde giderek artıyor. Sinefil bu nostalji yüklü dükkândan çıkıp grupların ve kült film hastalarının bayıldığı bu tür önüme çıkan ilk tramvayla önce Viktualien Pazarı’na, oradan da mekânlar eskiden Münih’te yürüyerek iki adım ötedeki St. Jakobs çoktu. Schwabing’in arka Meydanı’ndaki ünlü Film Müzesi’ne gidiyorum... Ve müzenin kafeteryasında bir söz ettim. Bir de mikro düzeyde ama kadeh beyaz şarap... Etraf seçmenin politik eğilimini etkileyen sinema sevdalıları ile dolu. mikro sorunlar var. Geçenlerde bir Sinema programlarına göz yabancı, iş için resmi görevliye atıyorum, Latin Amerika gitti. Kadın memur “Hoş geldin” filmlerinin ardından Romanya diyerek elini uzattı. Yabancı, kadın filmleri toplu gösterisi görevlinin elini sıkmadı. “Dini peş peşe. Geçen sene tam gidecek laflar etmenin zamanı geldiğini inancım gereği elini sıkamam” bugünlerde yine burada düşünmüş olsa gerek, işsizlik konusunu diye de açıklama yaptı. Şaşıran Nuri Bilge Ceylan filmleri seçim kampanyasında öne çıkaracaklarını kadın memur da ona kapıyı gösterdi. toplu gösterisi yapılmıştı açıkladı. Oysa ortağı olduğu koalisyon Yabancı da ayrımcılık ombudsmanına ve salon dopdoluydu. hükümeti döneminde gençler arasında şikâyette bulundu. Memur hakkında Ceylan’ın “Kasaba” filmini işsizlik ikiye katlandı. Tabii ki inceleme başlatıldı. Benzer bir olay bilmem kaçıncı kez izlerken özelleştirmeler yüzünden. Özelleştirmede bahar aylarında yaşanmıştı. O kadın filmin çekildiği mekânları, en büyük darbeyi sağlık sektörü aldı. memura idari ceza verilmişti. Bu Çanakkale’nin Yenice ilçesini Koalisyon partileri sağlık hizmetlerindeki olayda da benzer bir cezanın gelmesi ve Kalkım’ın yoksul köyleri aksamalar yüzünden büyük bir olasılıkla bekleniyor. Bakın basit bir olay nelere ile yörede “Ağunya” olarak seçimi kaybedecekler. Bunun farkındalar. yol açtı. Hümanistler Derneği başkanı tanınan o gizemli köşenin Liberallerden yedi ve bir hukuk profesörü, Dagens güzel ve yalnız insanlarını milletvekili sağlık Nyheter gazetesine bir yazı STOCKHOLM nasıl unuturum... Ceylan sektöründe kalitenin yazarak din ile el sıkmamanın bir sinemasıyla şimdi Alman artırılması, tedavi ilgisi olamayacağını savundular. sinemaseverleri büyülüyor... olanaklarından herkesin Ertesi gün gazetenin başyazısında Salonlar tıklım tıklım dolu eşit yararlanabilmesi el sıkmamanın da bireysel hak Münih’te, yepyeni filmler için devletin devreye ve özgürlükler kapsamında ele vizyonda... Almanya’da film girmesi gerektiği alınması gerektiği ileri sürüldü. OSMAN İKİZ teşvik kurumunun açıkladığı yolunda bir çıkış yaptı. Olayın kültürel değerlerine saygı verilerde, geçen sene tüm Seçmeni aptal yerine gösterilmesini isteyen İsveçliler ülkedeki sinema gişelerinin koyduklarından bu boş üzerindeki etkisini tahmin 135 milyon izleyici ile 1 lafların oy getireceğini zannediyorlar. edebiliyor musunuz? Üstelik benzer milyar 33 milyon Avro ciro Ama seçim sandığında alacakları yanıt örnekler çok. Bu yüzden Fransa’da yaparak bugüne kadar ki en “pışık” olacak. Sağcılar böyle de nasyonal sosyalistler birinci parti olma yüksek rakama ulaşıldığı solculara ne demeli. Sol Parti seçim yolunda. Bu yüzden yabancı düşmanı belirtilmişti. Kurum başkanı kampanyasını kadınerkek eşitliği parti Norveç’te koalisyon ortağı. Dinge’nin söylediğine üzerine yürütecekmiş. Hâlâ ücret İsveç’te ve diğer Avrupa ülkelerinde göre sinemaların yok olma dengesizliğinden söz edilebilir ama aynı nedenlerden dolayı ırkçı partiler sürecinin yavaşladığı ve 4 bugün en büyük sorun bankaların her geçen gün biraz daha güçlenmekte. yıl önce 1001 olan sinema soygun düzeni. Ne Sol Parti ne de Sosyal Popülizm hastalığına yakalanmış salonu sayısının günümüzde Demokrat Parti bundan söz ediyor. Bu demokrasinin sağlığı bozulmakta. 909 olduğu kaydedilmişti. politik atmosferde ırkçı ya da diğer Bütün işaretler çöküşün başlangıcını Görülüyor ki sinemanın protesto partilerinin güçlenmesine de yaşadığımızı gösteriyor. büyüsü hiç bitmez... nedense şaşırıyorlar. Ülkenin makro düzeydeki sorunları ve politikalarından osman.ikiz@gmail.com erolozkan66@hotmail.com K anada’nın batısındaki Alberta eyaletinin, son zamanlarda yıldızı parlayan başkenti Edmonton’da şehrin ortasından geçen nehrin üzerinde, kuzeyi güneye bağlayacak yeni köprü inşaatı ruhlar yüzünden sorun çıkarıyor. Milyonlarca dolara mal olacağı beyan edilen Walterdale Köprüsü, köhneleşmiş eskisinin yerine kurulmak üzere geçen yıldan beri güya inşa ediliyor... Eskisi, 19. yy. sonlarında yapılmış, bizim Haliç Köprüsü misali bir şeydir; paslı demir yığını... Yenisi yapılınca bu eskisi müzeye kaldırılacaktı, ancak inşaat bir türlü tamamlanamıyordu. Zira köprünün Saskatchewan Nehri üzerinde asılı durması için her iki tarafında yapılacak kazı sonucu dikilmesi beklenen ayakları altında Kızılderili mezarlığı bulunuyor. Alberta’da bulunan yirmi bir adet Kızılderili kabilesinin bugünkü üyeleri derhal ayaklanmıştır. “Atalarımızın yattığı mezarlığı gelişigüzel kazamazsınız! Orada ulu Manitu ruhları yatıyor!” diye demediğini bırakmayan Kızılderili ahali bir yandan federal hükümetten kişi başına ayda bin dolara yakın sırf bu toprakların ilk sahipleri oldukları için bunun hatırına karşılıksız yardım alarak yan gelip yatmakta, öte yandan ataları söz konusu olunca mezarlığı, elbette haklı olarak savunmaktadır. Kızılderili ahalinin “yüce ruhlar mezarlığı” diye adlandırdığı yere köprü dikmek kimin aklına hizmet ise bir kez olan olmuş, projeler hazırlanmıştır. Edmonton şehrini ortasından bölen suları azgın nehri, bu noktadan geçtin geçtin, yoksa başka yerlerden köprü bağlaması zordur. Yeni bir yer arayışıyla, kent planlarının baştan sona değişmesi gerekir ki yenilir yutulur lokma değildir. Fakat öte yanda Kızılderili ahali vardır. İki ucu kirli değnek misali zor iştir ve yerel hükümet, kent belediyesi, dahi federal hükümet meseleye dikkatle yaklaşmaktadır. Geçen yıldan beri bir türlü ilerlemeyen inşaatın böylesine habire ertelenmesinin nedeni olarak köprü ayaklarının oturacağı alanda en az 500 yıllık Kızılderili mezarlığı gösterilince bu kez arkeologlar eşliğinde kazı faaliyetlerine girişildi. Arkeologlar, toprağı milim milim kazmaya başladı. Azıcık hızlanacak olsalar, öte tarafta ellerinde davul ve zilleri olan tamtam çalmaya meraklı Kızılderililer vardı... Üniversitelerden yardım istendi, raporlara bakılırsa, nehir kenarında mezarlık en az iki bin yıl öncesine dayanıyordu. Birçoklarına bakılırsa, Amerika’nın kâşifi Kolumbus deyince derhal asabileşen Kızılderililer köprüyü bahane ediyordu. Kızılderili ahalisi birkaç yüzyıl evvelinin adeta öfkesini, intikamını almak ister gibi Avrupa’dan gelmiş Beyaz Adam’a direniyor, köprüye geçit vermemek ısrarında görünüyordu. Öte yandan Beyaz Adam da aslına bakılırsa ortada EDMONTON yoktu: Kanada’nın Hint, Çin, Vietnam, Afrika, RusUkrayna, Arap, İtalyan ve Yunan kökenli, hasılı yetmiş iki milletten hülâsa halkı içinde Beyazlar, azınlığa MAHMUT düşmüştü; Kızılderili hâlâ ŞENOL ruhların eziyetini ondan biliyordu. Bu arada, kazı bölgesinde ortaya çıkarılmış 3 bin kadar yerli halka ait, Aborijinal arkeolojik kalıntıların Alberta Üniversitesi laboratuvarlarına gönderildiği haberi alındı; bir daha kıyamet koptu. Kanada Kızılderilisi atalarından yadigâr bu malların kendilerine teslimini talep ediyordu. Her defasında, sabah güneşiyle Kızılderililer köprü yapıcılarına davul eşliğinde tamtam yaptı; zira orada gömülü ruhların rahatsız edilmemesi gerekiyordu. Aksine, toprağa kazık çakan makineler de bomba gibi saniye sektirmeden patlıyıveriyordu. Barışcıl Kızılderili önderlere göre şayet ruhlar, mesela hayatın devamını sağlayan Nanabozo adlı ruh bu tamtamları duyarsa sorun çıkmazdı, her şey yolunda giderdi. Ciddi ciddi devlet yöneten Kanada’nın Federal ve Alberta’nın yerel hükümetleri ruhlar rahatsız olmasın diye, bu yüzden polis tedbirini kaldırıp Kızılderili ahalinin büyücü, duacı türünden kimi kimsesi varsa inşaat sahasına soktu. Başlarındaki kaz tüylü sembol takı bantları üzerine koruma amaçlı inşaatçı beresini de koymaları gerekiyordu. Kızılderililer buna hayır demedi. Kulak kenarından kaz tüyü sarkan inşaatçı beresiyle araziye çıkıp her bir kemik parçası bulunduğunda tamtam çaldılar. Böyle böyle inşaat güya ilerliyordu. Öte yandan Kızılderili ahalisine destek olan çevreciyeşilci feministanarşist ilerlemeciduraksamacıkötümser ve iyimser, yogacı kim varsa, hasılı kendisine ne ad verilirse verilsin protestocular da mezarlık meselesine müdahil olmakta gecikmedi. Şenlikli bir toplumduk! Hep beraber, cümbüş içinde Kızılderililer tamtam çalıp ruhları sükunete davet ederken yeşilciler nehir üzerine yapılan beton heyulayı protesto etti. Feministler, fırsat bu fırsattır diye köprü inşaatında çalışan birkaç kadın işçinin haklarını savundu. İnşaat yüzünden trafikte bunalmış çoğu, Pakistanlı, Hintli taksi şoförü de korna çalıp durumu protesto etti. Bir türlü demir putrelleri çakılamayan köprü, nehir üzerinde bir kara heyula gibi duruyor. Önümüzdeki yıl bitmesi tasarlanmış köprünün açılışı Kızılderili direnişiyle 2015’e sarkmış bulunuyor. Günde 35 bin aracın geçeceği tahmin edilen köprüyü hayırlısıyla Kanada milletinin istifadesine takdim üzere kurdele kesecek siyasi babayiğit de ortada pek görünmüyor. msenol34@yahoo.com B bitmez... “B abam 83 yaşında ırkçı partiye oy verdi; ama ırkçı olduğu için değil. Bu sistemin omurgasını oluşturan partilere artık güvenmediğinden, protesto amacıyla ırkçıları destekledi.” Geçenlerde İsveç Uluslararası Politika Enstitüsü’nün, Almanya’daki politik durumla ilgili düzenlediği konferansta konuşan Almanya Marshall Vakfı çalışanlarından Constanze Stelzenmueller’in bu özlü ifadesi aslında diğer Avrupa ülkelerindeki politik atmosferi de yansıtıyor. Pek çok kimse Avrupa’da ırkçılığın neden güçlenmekte olduğunu merak ediyor. Bu sorunun yanıtlarından biri de bu. Sistem partilerinin seçmeni satranç tahtasında piyon olarak görmeleri. Seçimden önce yaldızlı vaatlerde bulunup, seçimden sonra çıkar tezgâhlarına hizmet etmeleri. Demokrasisi oldukça ileri kabul edilen İsveç’te de durum farklı değil. Sistemin omurgasını oluşturan sağcısı, solcusu tüm partiler sistemi zorlayacak politikalardan uzak durmaya gayret ediyorlar. Seçime bir yıldan az zaman kaldı. Kamuoyu yoklamalarına göre yabancı karşıtı partinin oy potansiyeli yüzde 12’ye tırmandı. Oysa üç yıl önce parlamentoya yüzde 5.9’luk oy oranıyla girmişlerdi. Üç yılda oylarını ikiye katlamalarına şaşmamak gerek. Çünkü diğer partiler bıktırdı. Popülist politikalarıyla, küresel dayatmalara boyun eğen tavırlarıyla, bozulan gelir dağılımını düzeltecek çözümler üretmek yerine, durumu geçiştirmeye gayret etmeleriyle sistem karşıtı partilerin işini kolaylaştırmaktalar. Parti liderlerini dinledikçe şaşırmadan edemiyorum. Sanki bizimle alay ediyorlar. Liberal parti baraj sınırında dolaşıyor. Liderleri seçmenlerin hoşuna Çöküş D edikodusuz hayat olmaz, çok sıkıcı gelir insana... Dedikodu hele devlet başkanları seviyesine tırmanırsa, tadına hiç doyum olmaz... Böylesi dedikoduyu geçenlerde Endonezya halkı paylaştı... Birkaç haftadır yerel basın Endonezadaya göre renkler ve sembolleri deya Cumhurbaşkanı’nın eşi Ani ğişir. Resmi davetlerde takım elbiseYudhoyono’ya dair magazin haberleriyle çalCAKARTA ye alternatif olarak sunulur. Davetikalanıyordu. Bali’de yapılan son Asya Pasiyelerde kılık kıyafet kodu olarak tafik Ekonomi Zirvesi’nde misafir ülke başkankım elbisenin karşılığı batik gömleklarının eşlerini canları sıkılmasın diye, geziletir. İklimi nedeni ile yaz kış 30 dere dahil edip misafirperliğine dair övgü toplarecelerde seyreden bu ülkede batik yan Bayan Yudhoyono’nun çıkan dedikodular gömleğin, elbisenin tercih nedeni bir sebebiyle bu sefer başı biraz derde girmiş giGÜLSEREN kez giyilirse anlaşılır; püfür püfürTOZKOPARAN bi görünüyor. Sosyal medyada yıldızı bir haydür. APEC Zirvesi’ne katılan liderleJORDAN li yükselen, instagram fotoğraf web sayfasına re bile Bali’de havaalanına adım atar meraklı olduğu için özel görüntüleri burada sık atmaz, hemen birer batik gömlek hesık güncelleyen Bayan Ani, bu kez bir takipçidiye edilmişti. Bayan Ani’nin instagram takipçisi de si ile internette ağız dalaşına girişti. First Lady, Doğu Java adasındaki resmi yazlık konutundan çıkıp sa bu geleneksel kıyafetin plajda giyilmesine gönlü razı olmamış ve eleştirisini hemen yollamıştı; olan bilına salına, üzerinde batik elbisesi olduğu halde platen buydu. Fakat dedikodu kazanı hemen kaynamaya ja inmiş, orada çekilen fotoğrafları da hemen instagbaşladı. Bunları duyunca küplere binen Ani Hanım ramda “Bakın, işte ben!” diye yayımlamıştı. Fırtına “Fesuphanallah, ne kadar aptalca bir yorum! Nabunun üzerine koptu. Bir takipçisi, Ani Hanım’ı plasıl hemen böyle bir yargıya varıyorsunuz? Belki ja giderken seçtiği kıyafet konusunda eleştirmiş ve resmi bir toplantıdaydım ve hava almak için plabatik elbisenin devlet protokolünde kullanılması geja elbisemi değiştirmeden geldim. Olamaz mı?” rektiğini, oysa başkanın eşinin bunu uluorta kullandiye verip veriştirmiştir. Takipçisi ondan geri kalmadığını söylemişti. Hatırlanılacağı gibi batik kumaş dı ve “Evet Ani Hanım, ben aptal bir EndonezEndonezya’ya özgü, geleneksel bir dokumadır. Her First Lady Yudhoyono’ya fesuphanallah dedirten neydi? yalıyım. Umarım beni siz aydınlatırsınız” tarzında atışmaya devam etti. Ağız dalaşı büyümeye başlayıp milli mesele haline dönüşecekken araya giren hükümet basın sözcüsü Assegaf, Ani Hanımı savundu ve “Nedendir bilmem ama insanlar sürekli First Lady’ye yükleniyor. O da Tanrıça değil ki, nihayetinde kadın! Ne istiyorsa onu söyler!” demiştir. Böylece mesele hükümet icraatına dönüşmüştür. Basın ve sosyal medya alabildiğine yazıp çizmektedir. Aslına bakarsanız bu, Ani Yudhoyono’nun sosyal medyadaki takipçileriyle karşı karşıya geldiği ilk olay değildir. Daha önceleri, kız torununa ait eklediği bir resmin instagram kullanıcıları tarafından değiştirildiği suçlamasında bulunmuştu. Fotoğrafı fotoşoplayan hesap sahibi, fotoğrafın iyi çekilmediğini söyleyerek kendisini savunmaya kalkıştığında Cumhurbaşkanı’nın eşi, “Ben usta bir fotoğrafçı değilim, hobi olarak çektiğim fotoğrafları paylaşmıştım, ne var bunda!” diye karşı tarafı suçlamış, karşılıklı atışma epey sürdükten sonra tatlıya bağlanmıştı. Görülen o ki sosyal medya virüsüne yakalanmış bulunan cumhurbaşkanı eşi, bunca dedikodudan hoşnut görünüyor ve ne sensiz olabilirim ne de senle tarzı şarkı sözlerini aratmayacak biçimde hem suçlamalardan yaka silkiyor, hem de ortada olmaktan hoşnut görünüyor. Eh, boşuna denmemiştir: “Gülü seven dikenine katlanır!” gjtozkoparan@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear