14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 EKİM 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 90. YIL COŞKUSU 25 Kadınların seçme ve T seçilme hakkı ürk Teşkilâtı Esasiye Kanunu (Anayasası) 20 bin nüfusa bir mebus tanırken kadın ve erkek farkı yapmamıştır. Oysa Teşkilâtı Esasiye’den evvelki anayasalar mebus çıkarmaya yeterli nüfus miktarını kaydederken bunların erkek nüfus olduğunu belirtirdi. Aradaki fark çok büyüktür. Cumhuriyet devri, Teşkilâtı Esasiye’deki bu açık hükümle kadın haklarına ait zihniyeti temelinden değiştiren büyük bir adım atmıştır. Ve bu yalnız sözden ibaret bir gösteriş değildir. Cumhuriyet devri kadının hürriyet ve saygınlığına yönelik olarak fiilen büyük işler yapmıştır. Aile kanunumuz, kadını hayatta ihmal olunur bir unsur olmaktan çıkararak onu hukuk itibariyle erkekten farksız bir mevkie yükselttiği gibi, Türk milletine yepyeni bir hayat veren inkılaplarımız arasında asırlardan ve asırlardan beri kadınlarımıza bir hapis hayatı yaşatan örtüleri yırtıp atmıştır. Türk kadını da artık yüzü açık ve alnı yüksek pek mümtaz bir mahluk olmuş bulunuyor. Kadına hakkı olan mevkii vermekle Türk cemiyeti maddeten bir misli artmış ve manen en az yüz bin kere yükselmiştir. Çünkü anlayış derin ve karar yücedir. Ailenin temeli ve milletin şefkatli anası olan kadının memleket işlerinde hiç olmazsa erkekler kadar hukuka sahip olması lâzım geleceği takdir ve teslim edilmelidir. Türk Teşkilâtı Esasiyesi’nin kadınlara yönelik hürmetkâr bakışı sürüyor. Onun şimdiye kadar fiiliyat sahasında attığı adımlar hem mühimdir, hem de azımsanmayacak kadar çok. Artık kızlarımızın yetişmesine oğullarımızdan daha az ehemmiyet vermiyoruz. Kadınlığın kendisine ait hukuku aramaktaki çabasını yalnız olumlu bulmakla kalmıyoruz, memnuniyetle de karşılıyoruz. İşte bu defaki Türkiye Büyük Millet Meclisi müzakere etmekte olduğu büyük belediye kanununda kadınlara belediye sahasında seçim hakkı tanımağa hazırlanıyor. Burada belediye kelimesi yalnız bir aşama ifade eder. Bu kanun ile kadınlara tanınmak istenen hak esasen seçim hakkıdır. Seçmek ve seçilmek hakkı. Belediye kanunu ile kadınlarımız seçme ve seçilme hakkını kazanacaklardır. Hakikat budur ve bundan dolayı çok sevinen kadınlarımızın bu sevinç ve saadetinde yerden göğe kadar haklı olduğuna da şüphe yoktur. Hakkını alan kadınlarımız vazifesini yapacak mı? Bu samimiyetle temenni olunabilir ama biz temenni etmeğe lüzum bile görmüyoruz. Çünkü biz onu muhakkak addediyoruz. YUNUS NADİ Cumhuriyet, 4 Nisan 1930 Daha ileriye kimindir emokrasi ve laiklik, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen iki kavram. Birleşme noktaları öncelikle şu soruda yatar: Egemenlik kimindir? Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin mi? Bundan da çıkan iki alt soru var. Birinci soru şudur: Kim adına iktidar yarışına girişilir ve iktidar yetkileri kullanılır? Tanrı adına mı, halkmillet adına mı? Bu seçeneklerden birincisine “evet” diyen rejim teokrasidir. İkincisine olumlu yanıt verense demokrasi. Böylece, “Hâkimiyet Allah’ındır” düsturu ile “Egemenlik milletindir” ilkesi arasında hem laik/ antilaik karşıtlığı, hem de demokratik/antidemokratik zıtlığı vardır. İkinci alt soru şudur: Hukuk kurallarını kim koyar? “Tanrı, kutsal kitaplarda bunları zaten koymuştur” diyen rejim bir kez daha teokrasi ya da yarı teokrasidir. Bu kuralların kutsallığı, değişmezliği ve hatta tartışılmazlığı esastır. “Kuralları halk ya da millet ya da bunların temsilcileri koyar” diyen rejim ise yine demokrasidir. Bu şekilde konan kurallar kutsal değildir, tartışmaya açıktırlar ve değiştirilebilirler. Şimdi bir de, çağdaş demokrasilerin özgürlükçülük ve çoğulculuk ilkeleri bakımından laikliğin rolüne bakalım. Bunlar, her kişinin kendi seçim hakkını (libre arbitre), farklı olma hakkını (özgürlük), hiçbir kesimin ve çoğunluğun kendi tercihlerini başkalarına ve azınlığa dayatamamasını (çoğulculuk) ifade eder. Laiklik genel olarak özgürlük ve çoğulculuğun, özel olarak da dinsel özgürlüklerin ve dinsel çoğulculuğun onsuz olmaz güvencesidir. Herhangi bir dinsel inanca bağlanmak, onun buyruk ve öğütlerini yerine getirip getirmemek, bunlardan ötürü kınanmamak, hiçbir dinsel inanca sahip olmamak ve bundan ötürü de kınanmamak, ancak laik bir devlet ve toplum düzeninde mümkündür. Teokratik ya da yarı teokratik düzenler ise, farklı dinsel inanç ve ibadetleri belli ölçüde hoşgörebilseler bile, inanç ya da inançsızlıklar alanını hukuki güvenceye kavuşturamazlar, kavuşturamamışlardır. Bir kere hoşgörü anlayışı, hak ve özgürlük sistemi demek değildir. Ayrıca bu düzenler en büyük baskıyı, çoğunluk din ve mezhebinden oldukları varsayılanlar üzerinde uygularlar. CUMHURİYETİN İLANI ÜZERİNE GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA MECLİS KÜRSÜSÜNDEN SESLENİR 29 Egemenlik D ? BÜLENT TANÖR Kurtuluş Kuruluş kitabından Ekim 1923 günü TBMM’de Cumhuriyet’in kabul edilmesi ve kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis kürsüsünden yaptığı konuşma metni: “Muhterem arkadaşlar, mühim ve dünya çapında fevkalâde hadiseler karşısında muhterem milletimizin hakiki uyanıklığına ve şuurluluğuna kıymetli bir vesika olan Teşkilatı Esasiye Kanunumuzun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için özel komisyon tarafından yüce heyetinize teklif olunan kanun tasarısının kabulü münasebetiyle Türkiye Devleti’nin; zaten cihanca malum olan, malum olması lâzım gelen mahiyeti, dünyada bilinen unvanıyla yâd edildi. Bunun tabii bir icabı olmak üzere; bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis’in riyasetinde bulundurduğunuz arkadaşınıza verdiğiniz vazifeyi, cumhurbaşkanı unvanıyla yine aynı arkadaşınıza, bu âciz arkadaşınıza tevcih ediyorsunuz. Bu münasebetle, şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz muhabbet ve samimiyet ve itimadı bir defa daha göstermekle yüksek kadirşinaslığınızı ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı yüce heyetinize bütün samimiyetimle teşekkürlerimi arz ederim. Efendiler, asırlardan beri Şark’ta mağdur ve mazlum olan milletimiz, Türk milleti, hakikatte yaradılışında bulunan değerlerden yoksun telakki ediliyordu. Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat ve idrak, kendisi hakkında şüphesi bulunanların ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz sahip bulunduğu vasıf ve değerleri, hükümetinin yeni ismiyle medeniyet dünyasına daha kolay bir şekilde göstermeye muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie layık olduğunu başaracağı işlerle ispat edecektir. Arkadaşlar, bu yüce müesseseyi vücuda getiren Türk milletinin son dört sene zarfında kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere sonuçlarını gösterecektir. Mazhar olduğum bu emniyet ve itimada lâyık olabilmek için pek mühim gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, yüce heyetinizin şahsım hakkındaki teveccüh ve itimat ve yardımlarının devamıdır. Ancak bu sayede ve Allah’ın inayetiyle şahsıma tevcih buyurduğunuz ve buyuracağınız vazifeleri yerine getirmeye muvaffak olabileceğimi ümit ederim. Daima, muhterem arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir surette yapışarak onların şahıslarından kendimi bir an bile ayrı tutmayarak çalışacağım. Milletin teveccühünü daima dayanak noktası telakki ederek hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.” GAZİ MUSTAFA KEMAL TBMM, 29 Ekim 1923 Atatürk’ün manevi kızı Nebile’nin düğününde birlikte yaptıkları dans dış basında da yankı bulmuştu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear