23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 EKİM 2013 SALI 12 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Van’daki konuşmasında Türk milleti denilmesini istemiyor. Şöyle diyor: “Diyorlar ki Türk milleti; Türk’ü de Kürt’ü de, Lazı, Çerkezi de kavrar. Hayır kavramaz!” Pekâlâ ama bu mantık, bu zihniyet geçerli ise bu topraklarda yüzyıllardır yaşayan halkın en az dörtte üçü, “Hangi ulustansınız” sorusuna onurla, iftiharla “Türk milletindenim” yerine ne diyecek? Yanıtı hazır: “Millet hepsini kavrar!” diyor. “Nasıl yani” diye soracak olursak; etnik grupları saymaya başlıyor; ne ki eşi Arap kökenli, Arapları, Rize’nin eski adı Potamya köyünden Gürcü olduğunu saymayı unutuyor. HHH RTE’nin bu tanımlaması maazallah gerçekleşirse Alman, İngiliz, Fransız, “hangi millettensiniz” diye soracak olursa; artık ya “milletin milletindenim” diye ya da “Türkiyeliler veya Türkiye milletindenim” diye yanıt vermek zorunda kalacak insanlarımız. Kimi bakanların geveledikleri “Yeni Türkiye” kavramına uygun düşen bu ulus tanımını böylece yaşama geçirmeyi istiyorlar... Ha neden mi Yeni Türkiye?.. 19232002 arasındaki Cumhuriyet dönemlerini inkâr ederek tek başına iktidara geldiği Kasım 2002’den itibaren, RTE ile din kulvarında Yeni Türkiye’nin yaşama geçtiğini ifade ediyorlar!.. HHH Fakat öyle bir Yeni Türkiye ki; bağımsız ülkeye yabancı bir devletin, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone dışardan rahatlıkla gazel okuyor. Görevi, uygulama biçimi ve içeriği tartışılmakta olan, istihbaratla görevli devlet kurumunun başındaki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, “kendini işine adamış, sadık ve yetkin bir yetkili” diye savunuyor. Aynı büyükelçi, en azından bağımsız bir ülkeye yakışmayacak bir durumu rahatlıkla açıkça vuruyor. Şu hale bakınız, şu açıklamaya: ABD Büyükelçisi, bu ülkenin saygın ana muhalefet partisi liderine ve partisine, bilgi vermeyen ya da başbakanın emriyle gitmekten alıkonulan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı “Ne zaman bir araya gelsek ondan çok şey öğreniyorum” diye övüyor, övünüyor. Akla gelen şu olasılık yabana atılacak, üzerinde önemle durulmayacak bir olasılık değil: HHH İsterse dost olsun ya da müttefik; yabancı bir ülkenin büyükelçisi, demek ki “her zaman bir araya geldiği” MİT Müsteşarı’ndan, doğrudan değilse bile ola ki büyükelçi aracılığıyla CIA; bu ülkenin muhalefet liderinden esirgenen bilgileri alabiliyor. Yabancı elçilikler bir ülkeyle ilgili bilgileri ya gazetelerdeki yorum ve haberlerden ediniyorlar ya da büyükelçilik o ülkenin sorumlu yetkili kurumlarındaki kişilerle yaptığı “dost” görüşmelerde gerekli bilgiyi ediniyor ve buna açık istihbarat deniliyor. Ama ABD Büyükelçisi’nin bu açıklaması tabii demokrat ülkelerde derin tartışmalara yol açacak nitelik ve içerikte olmasına karşın... ...maalesef medya, açıklamayı olağan bir olaymış gibi küçük br haberle duyuruyor, üzerinde durmuyor. HHH Demokratik ülkelerde geçerli olan, o ülkenin ana muhalefet partisine de zaman zaman gizli servislerin bilgi verme kuralına MİT’in uymayarak yabancı bir devletin büyükelçisini yeğlemesine… ...ne yazık ki CHP de tepki koymuyor. HABERLER Başbuğ’un avukatı: ‘Lice’ye yönelik suçlama kara propaganda İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasından müebbet hapse çarptırılan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un avukatı, 1993 yılında Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın şehit edilmesi olayına ilişkin Başbuğ ile ilgili iddiaların “kara propaganda” amaçlı olduğunu ifade etti. Avukat İlkay Sezer, İlker Başbuğ’un, şehit Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’a “Lice’ye git” emri vermediğini belirterek “Korgeneral Hasan Kundakçı ve o dönem tümgeneral rütbesindeki İlker Başbuğ ateş altında sıçrayarak en yakın mevzilere girmişlerdir. Bu konuda yapılan haber ve yorumlar gerçeği yansıtmayan, kasıtlı yalan söylemlere dayandırılmaktadır” dedi. Avukat Sezer, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 1993 yılında dönemin Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın şehit edilmesi ve çıkan olaylarda 16 kişinin öldürülmesiyle ilgili soruşturmanın zamanaşımına bir gün kala tamamlanmasının ardından müvekkili İlker Başbuğ’un adının gündeme getirildiğine dikkat çekti. İlker Başbuğ’un Ağustos 1993Ağustos 1995 tarihleri arasında Jandarma Asayiş ‘İddialar kasıtlı’ Kolordu Komutan Yardımcılığı görevinde bulunduğunu belirten avukat Sezer, “Müvekkilim Başbuğ’a yönelik kasıtlı ve ima dolu haber ve yorumlar da 25 Ekim 2013 günü bazı gazetelerde yer aldı. Kara propaganda amaçlı bu haber ve yorumlarda, Başbuğ tarafından Diyarbakır Jandarma Bölge Ko u Avukat Sezer, Başbuğ’un, şehit Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’a “Lice’ye git” emri vermediğini belirterek “Bu konuda yapılan haber gerçeği yansıtmıyor” dedi. mutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’a ‘Lice’ye git’ emrinin verildiği iddia edilmekteydi” dedi. Dönemin Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı emekli Korgeneral Hasan Kundakçı’nın 26 Ekim 2013 günü bir gazetede yer alan söyleşisinde Lice olayına ilişkin detaylı bilgi verdiğine dikkat çeken avukat Sezer, Kundakçı’nın “Güneydoğu’da Unutulmayanlar” isimli kitabında da bu konuda bilgi olduğunu belirtti. Kamuoyuna Lice olayları konusunda açıklama yapmanın yararlı olduğunu düşündüklerini ifade eden Avukat Sezer, Diyarbakır Jan darma Bölge Komutanlığı’nın 22 Ekim 1993 günü Lice’nin güneyinde bulunan DibekYolçatıEsenli bölgesine operasyon düzenlenmesine karar verdiğin anlattı. Sezer, “Kundakçı’nın konuya ilişkin verdiği cevap ve bu bilgiler İlker Başbuğ’un Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’a ‘Lice’ye git’ şeklinde bir emir vermediğini açıkça göstermektedir” dedi. Ergenekon ve Balyoz yargılamalarına da değinen Sezer şöyle devam etti: “Bazıları, Ergenekon ve Balyoz adı verilen davalarda verilen kararların belli bir ‘strateji’ dahilinde karalandığını ileri sürmektedir. Bu ‘strateji’nin de ‘cezalandırılanlar bölücülerle kahramanca mücadele eden vatanseverlerdir’ söylemine dayandığını iddia etmektedirler. Ergenekon ve Balyoz adı verilen davalardaki kararlara yöneltilen eleştiriler bir stratejinin uygulanması değil ‘gerçeğin’ haykırılmasıdır. Bölücü terör örgütüne karşı canı pahasına mücadele edenler, öncelikle gizli tanık ve ordudan uzaklaştırılmış kişilerin tanıklıkları ile suçlanmakta ve yargılanmaktadırlar.” Marmaray Cumhuriyeti 90. yılda Cumhuriyetin nereye geldiğini görmek için gazetelerin birinci sayfasına göz atmak yeter: “Küresel dünyanın yeni ‘İpek Yolu’. Pekin’i Londra’ya bağlayacak olan Marmaray büyük bir törenle hizmete giriyor.” (Sabah) “Kıtalararası rüzgâr. İki kıta arası 4 dakika. Nereden nereye geldik?” (Habertürk) “Açılışa saatler kala İstanbul’un en güvenli yapısı. Bir mucize gerçekleşti.” (Milliyet) “Hürriyet ekibi Marmaray’da. Deniz altında altmış fersah. Marmaray’ın dünyada örneği yok.” (Hürriyet) “Dünya yarın Marmaray’dan geçecek. İstanbul’un yüz yıllık hayali sonunda gerçek oldu.” (Taraf) “Taraf”ın mesajı “Akşam”da ayrıntılandırılarak açılmış: “Boğaz’dan Sultan Geçişi. Sultan Abdülhamit’in 150 yıl önce hayal edip başlattığı dünyanın en büyük projelerinden olan Marmaray’da dün ilk sefer yapıldı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan tarafından hizmete açılacak projeyle deniz altından Asya’dan Avrupa’ya 4 dakikada geçilecek…” Cumhuriyetin geldiği noktayı özetleyen en sembolik başlık bence bu: “Sultan Geçişi!” 90 yıl… Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik.. döndük dolaştık… Yerin altmış fersah altından kazılan derin tüneller sonunda “Sultan Geçişi” noktasına ulaştık! Cumhuriyetin 90. yılı “Sultan Geçişi” ile kutlanacak! Pardon ama Cumhuriyet aslında bizzat “Sultan”dan / “Sultanlardan” kurtulmanın rejimi değil miydi? Tereddüde düşüp “Vikipedia”ya baktım. “Latince res publica ‘kamusal olan’ anlamındadır. Bir topluluğa halk olma özelliğini kazandıran, anlamına gelir. Monarşiye karşı devlet şekli anlamında kullanılmıştır.” İngilizce “Wikipedia”da konu çok daha ayrıntılı olarak anlatılmış. Ama orada da özetle “Cumhuriyetin ortak tanımı kral/sultan/hükümdarın (monarch) dışlanmasıdır” diyor… Yani “Cumhuriyet” olayının püf noktası ve tüm tarihi “mutlak buyurgan efendilerden” kurtulmak olarak özetlenirken, 90. yıl kutlamaları vesilesiyle kamuya açılan bir proje, Gül ve Erdoğan’ın “Sultan Geçişi” ile neredeyse kutsallık kazanıyor. Gazetelerde propaganda ve vıcık vıcık yağ haberlerinden geçilmiyor. En mürekkep yalamış, dünya görmüş yazarlar bile “Marmaray Cool” başlığıyla yere göre koyamadıkları projeye, her ölçüyü aşan övgüler düzüyorlar. Öyle ki sanki fezaya uydu atılıyor! Kasıtlı ve ima dolu ‘Sultan Geçişi!’ SUBAYLARA DESTEK Çelebi’nin babası: Mutluluğumuzu bozamazlar ‘Yurtseverler yalnız değildir’ EMRE DÖKER İZMİR Tartışmalı delillerle oluşturulan davalarla tutuklanan yurtseverlerle dayanışma için Türklere Soykırım Araştırma Vakfı Başkanı Sefa Yürükel’in, Hollanda’dan başlattığı kartpostal gönderme eylemi yayılıyor. Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil de başlattığı kampanyayla tutuklu komutanlara isteyen yurttaşların adreslerini ulaştırıyor. Komutanlar da bu adreslere mektuplar iletiyor. Özdil, köşesinde her 1 dakikada 30 elektronik posta aldığını, kampanyanın çığ gibi büyüdüğünü yazıyor. Özdil, Türkiye’nin 81 ilinden ve dünyanın birçok ülkesinden adreslerin komutanlara ulaştırılmak üzere kendisine gönderildiğini yazıyor. Yürükel’in Lahey’den başlattığı eylemle Hasdal, Hadımköy, Silivri, Mamak, Sincan, Buca, Muğla cezaevlerindeki Atatürkçü, yurtsever tutsaklara 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle kartpostal gönderiliyor. İnternette tüm tutukluların isimleri, adresleri ve kaldıkları cezaevleri de yazılarak daha fazla kişinin bilgi sahibi olması amaçlanıyor. Yürükel, “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda kampanya başlattık. Tek vücut olduğumuzu herkes görüyor” dedi. FOTOĞRAF: VEDAT ARIK ygarlık Marmaray değil ‘kadın’dır U Cezaevinde evlenecek MEHMET MENEKŞE AMASYA – Teğmen Mehmet Ali Çelebi yarın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Nilgün Doğan, Sevil Başbuğ ve ailesinin katıldığı törenle Hasdal Cezaevi’nde Kezban Merey ile evlenecek. Baba Muharrem Çelebi, “Oğlum karanlıkta, demir parmaklıklar arkasında evleniyor. Ne olursa olsun oğlumuzun mutlu olmasını istiyoruz. Hiçbir şekilde bu mutluluğumuza engel olamayacaklar” dedi. Oğlunun cep telefonuna gözaltındayken Hizbut Tahrir örgütüne ait telefonlar yüklendiğini ve bunun raporlarla ortaya çıkmasının ardından Emniyet tarafından da kabul edildiğini anlatan baba Muharrem Çelebi, “Emniyet’in dediği gibi ‘sevhen’ değil kasten yapıldı. Kanıtlandıktan sonra 33 ay içeride yatıp tekrar dışarı çıktı. Benim oğlum Türk halkı için, Cumhuriyet için, Atatürk için bedeller ödedi ve bundan hiçbir zaman şikâyet etmedi” diye konuştu. Baba Çelebi, “Oğlumun karanlıkta, demir parmaklıklar arkasında evlenmesini bize reva görenler sanmasınlar ki üzüntülüyüz. Mutluluğumuza hiçbir şey engel olamayacak. Tekrar cezaevine girmeyecek diye evlilik planı yapmıştı, ertelemek istemedi. İyi günde de, kötü günde de Çelebi Ailesi olarak dimdik ayaktayız” dedi. Toplantıda sınırda güvenlik endişesi ve olası önlemler ele alındı MGK’de gündem Suriye ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MGK toplantısının ardından yayımlanan bildiride, Suriye’deki çatışma ortamının bölge ve ülke güvenliği açısından oluşturduğu tehditler, bunlara karşı alınan tedbirlerle ihtilafın sona erdirilmesi için yürütülen uluslararası çabaların gözden geçirildiği belirtildi. MGK ekim ayı olağan toplantısı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında toplandı. Yaklaşık 3 saat süren toplantı sonrasında yayımlanan bildiride Suriye ile olan sınır güvenliğinin tartışıldığı dile getirildi. Yayımlanan bildiride, Suriye’deki çatışma ortamının bölge ve ülke güvenliği açısından oluşturduğu tehditler, bunlara karşı alınan tedbirlerle ihtilafın sona erdirilmesi için yürütülen uluslararası çabaların gözden geçirildiği belirtildi. Bildiride, toplantıda ele alınan diğer konulara ilişkin özetle şu değerlendirmelere yer verildi:“Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki siyasi gelişmeler, demokratik geçiş sürecinde bulunan ülkelerle ilişkilerimiz değerlendirilmiştir. Irak’ta artan şiddet ve terörden duyulan endişe dile getirilerek istikrarın kalıcı olarak tesis edilmesi amacıyla bu ülkeye desteğimizin sürdürüleceği vurgulanmıştır. Toplantıda, Doğu Akdeniz’in güvenliği konusu da görüşülmüştür.” Öte yandan toplantıya, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akın Öztürk ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Servet Yörük ilk kez katıldı. TAYAD’lılara sert müdahale İstanbul Haber Servisi Yunanistan’da tutuklu bulanan 4 Halk Cephesi üyesinin Türkiye’ye iade edilmesini İstiklal Caddesi’ndeki Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu önünde açlık grevi yaparak protesto etmek isteyen TAYAD’lılara polis müdahale etti. Yaka paça gözaltına alınan TAYAD’lılar ifadeleri alınmak üzere Emniyet’e götürüldü. Yunanistan’da tutuklu ve haklarında iade kararı bulunan 4 Halk Cephesi üyesinin Türkiye’ye iade edilmesini protesto etmek amacıyla yaklaşık 20 Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) üyesi İstiklal Caddesi’ndeki Yunanistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu önünde bir araya geldi. Grubun önü polisler tarafından kesilerek basın açıklaması yapılmasına izin verileceği, güvenlik gerekçesiyle konsolosluk önünde oturmaya izin verilmeyeceği belirtildi. Basın açıklamasının ardından açlık grevine başlamak için yere oturan TAYAD’lılara polis müdahale ederek yaka paça gözaltına aldı. TAYAD’lılar çevik kuvvet otobüsüne bindirilerek ifadeleri alınmak üzere Emniyet’e götürüldü. KCK BASIN DAVASI ‘BU ZİHNİYETİ KINIYORUZ’ ‘Mesleğimizi sürdüreceğiz’ İstanbul Haber Servisi PKK’nin üst yapılanması KCK’nin “Basın Komitesi”ni oluşturdukları iddiasıyla 20’si tutuklu 46 gazetecinin yargılandığı KCK Basın Davası’na 2 aylık aranın ardından devam edildi. Savunmasını yapan tutuksuz sanık gazeteci Evrim Kepenek, “Tüm dünyada basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gibi normlar var. Eğer gazeteciliği yargılayacağınızı iddia ediyorsanız, bunu yasalara dökün. Düşünce ve ifade özgürlüğünü, kısmen var olan basın özgürlüğünü ortadan kaldırın. Yasalarınızla hangi haberlerin ne şekilde işleneceğini belirleyin. Bizim yaptığımız haberler yasal olarak da suç olsun. O zaman bizi yargılayın. Fakat şunu da çok iyi bilin ki, ben ve arkadaşlarım bu yasaları çıkartsanız dahi gazetecilik yapmaya devam edeceğiz.” dedi. Atatürk büstünü tahrip ettiler ORDU (Cumhuriyet) Ordu’da, Gölköy Kaymakamlığı ve belediye binasının önündeki Belediye Meydanı’nda bulunan Atatürk büstündeki pirinçten “Türk öğün çalış güven. M.Kemal Atatürk” yazısı geçen hafta kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce tahrip edildi. Kaymakam İsa Bolat prinç yazıların daha önce de tahrip edildiğine dikkat çekerek “Yazıların onarılması için belediye başkanımıza talimat verdim” dedi. CHP İl Başkanı Osman Güngör yaşananlara tepki göstererek “Önceki yönetimler döneminde meydandaki süslemeler esnasında Atatürk büstü yanında yine figüratif olarak Türk askerinin heykelleri vardı. Onlar özellikle kaldırılmış, bunun kaldırılması da bir zihniyeti ifade ediyor, bu zihniyeti eleştiriyoruz” dedi. Birinci sayfalardaki gezimizi biraz daha sürdürünce, “Sultan Geçişi Marmaray”ın yanında 90. yıl fotoğrafını çeken şu haberlere rastlıyoruz: “Tarihi Karar: TBMM’ye başörtüyle girecekler.” (Yeni Şafak) “Meclis’te ilk kez özgür başörtüsü… Müslüman olmayan da helal gıdayı tercih ediyor.” (Star) “Hatta ateistin bile hukukunu koruruz.” (Vatan) “Ateistin de hukukunu koruyacağız.” (Akşam) Şahsı adına hukuku bizzat dağıtan bir ulu hakan/ yüce sultan kimin korunup kollanacağına sanki ülkede bir başına karar veriyormuşçasına yapılan bu minval haberlerin yanında kadınların hali pür melâlini tamamlayan şu başlıkları da görüyoruz: “Lise kantininde kız erkek ayrımı. Kağıthane İstanbul Ticaret Odası Meslek Lisesi’nde erkek ve kızların alışveriş yapacağı bölümler üçe ayrıldı. Bir bölümde sadece kızlar, bir bölümde sadece erkekler alışveriş yapacak.” (SoL) Boğaz altından “mu cize geçit” geçiren İstanbul’un ortasındaki Kâğıthane Lisesi’ndeki bu uygulama, son dönemde ivme kazanan haremli selamlık düzenlemeler zincirinin son halkası... “Bir grup kız öğrenci etek giydiği için disipline verildi…” “Kız öğrencilerin erkek öğrencilerle birlikte merdivenleri çıkması, Antalya’da bir lisede etek giyilmesinin yasaklanması ardından bir yasak da ‘lise kantinlerine kız öğrencilerin kesinlikle girmemesini, buralara nöbetçi öğretmen konmasını’ isteyen Diyarbakır’daki bir ilçe milli eğitim müdüründen geldi…” Gün geçmiyor ki böyle haberleri okumayalım… Kadın haklarındaki bu korkunç sistemli gerileme, cumhuriyet kazanımlarının kayıpları arasında beni en tedirgin eden ve yaralayan konu oluyor. Cumhuriyetin bir anlamı eğer “sultan tahakkümünden” kurtulmaksa; diğer anlamı da kadınlara açtığı özgürlük ve eşit yurttaşlık yoluydu. Bugün ise “özgürlük” adı altında sadece örtünme ve de örtünme politikasının nihai amacı olan haremlik selamlık uygulamalar devreye giriyor. Bunun karşısında haklar sürekli daralıyor. Bu kişisel değerlendirme değil, nesnel bir tespit. İnanmak istemeyen açar, Dünya Ekonomik Forumu (DEF) tarafından her yıl yayımlanan “Cinsiyet Uçurumu Raporu”na bakar... Bahsettiğim DEF raporlarında Türkiye’nin istikrarlı olarak kadınerkek eşitsizliğinde başı çeken en kadın düşmanı ülkeler arasında yer aldığını görüyoruz. “Marmaray”a uygarlık gözüyle bakanlar, kadın olmadan uygarlık olamayacağını unutuyorlar. Cumhuriyetin 90. yılı kutlu olsun! Bankaya saldırı: 1 yaralı DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Merkez Sur ilçesi Melikahmet Caddesi’nde bulunan bir banka şubesine kimliği belirsiz kişi veya kişilerce el yapımı patlayıcı atıldı. Patlama sırasında olay yerinden geçen bir kişi yaralandı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alınan yaralının durumunun iyi olduğu öğrenildi. Çevrede geniş güvenlik önlemi alan polisin yaptığı ilk incelemede, olay yerinin yakınında bir poşet içerisinde örgütsel doküman bulundu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear