23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 2013 PAZARTESİ 8 Saygın Amerikan gazetelerinde art arda yayımlanan ve ortak noktaları MİT Müsteşarı Hakan Fidan eleştirileri olan haber ve makaleler kim tarafından, kime, hangi mesajı verme niyetiyle ortaya çıkıyor? Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’e bu yayınlara “istihbaratçı” gözüyle nasıl baktığını sorduk. Öncelikle bu yazıların arkasında kim olabilir? “Daha Sayın Fidan MİT Müsteşarı olmadan, 2009 yılında İran ile yapılan nükleer müzakereler sırasında üstlendiği kritik görevden bu yana İsrail basını ve hatta Ehud Barak gibi bazı üst düzey yetkilileri isim vererek kendisini hedef aldı, ‘İrancılıkla’ suçladı. Mavi Marmara sonrasında da sık sık bu tür yayınlar ortaya çıktı. Bazen bu tür iddialar için Amerikan yayın organlarını da kullanıyorlar. Hakan Fidan’ın ismini kullanarak bunları yapmaları hiç etik değil aslında.” İsrail’in Fidan ile uğraşmak istemesinin nedeni ne? “Birbiriyle ilişkili birkaç sebep sayabiliriz: 1. İsrail bölgesinde giderek yalnızlaşıyor. Suriye’de çatışma halinin bitirilmesine yönelik ABD ve Rusya’nın çabaları var. Şimdi ABD ile İran arasındaki da tarihi bir yakınlaşma başladı. 2. Böyle bir dönemde MİTMOSSAD arasında ilişki tarihinin en kötü noktasında. Bu, İsrail’in etkin istihbarat yetersizliği yaşamasına neden oluyor. 3. Türkiye’nin izlediği dış politikadan rahatsızlar. Özellikle de Suriye’de El HABERLER Fidan Tartışmalarına ‘İstihbaratçı’ Yorumu Kaide’ye destek verdiği şeklinde oluşan güçlü algıyı kullanmak istiyorlar.” Bu tür yayınlar yoluyla AKP hükümetini politika değişikliğine itebileceklerini mi sanıyorlar? “Hayır. Tam tersine içeride Başbakan ve hükümet bu tür yayınları milliyetçi bir politikanın malzemesi yapıyor ve çalışıyorlar.” ABD’nin bu yayınlarda parmağı var mı? “Açıklamalara bakılırsa Amerikan yönetimi bu işin tamamen dışında. Ancak söz konusu yayınlarda dile getirilen El Kaide kaygısı tabii ki Amerikan yönetiminin ve CIA’nın öteden beri taşıdığı bir kaygı. Ama onlar bunu kişiselleştirmek yerine hükümete iletiyordur. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinden bu yana Suriye politikamız ve özellikle de El Kaide unsurlarına bakışımıza ilişkin değişim sinyalleri geliyor.” MİT Müsteşarı Fidan, önce PKK ile yürütülen Oslo müzakerelerinin şimdi de İmralı’da Abdullah Öcalan ile yürütülen “çözüm sürecinin” kilit ismi. Yayınların bu sürece yönelik bir amacı da olabilir mi acaba? “Olabilir tabii ki. Bölgedeki değişim ve dönüşümde en önemli aktörlerin başında Kürtler geliyor. Türkiye’deki sürecin bir tarafında Öcalan varsa diğer tarafında Kandil’de elinde silahıyla örgüt var. Ve örgüt her türlü bölgesel, küresel etkilenmeye oldukça müsait konumda. Eğer İsrail Türkiye’nin bölgede Batı’dan daha bağımsız politikalar izlemesine neden olacağı gerekçesiyle, Ankara’nın bu süreçten başarıyla çıkmasını istemiyorsa, bunun için Kandil ideal bir araç olabilir. Dolaylı olarak Öcalan’ın da bu tür yayınlardan alacağı mesajlar olabilir. Sonuçta bunların ne anlam ifade ettiğini bilecek kadar siyaset deneyimine sahip biri Öcalan.” ABD doğrudan uyarıyor n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY 4 yıllık mesele Amaç Batı’yı etkilemek yapacak. Ben kısa vadede İsrail ile ilişkilerin de düzelmesini beklemiyorum. Ama bu tür yayınların asıl hedefi zaten Ankara değil. Neresi? Batı kurumları, başkentleri ve karar vericileri. NATO, Brüksel, Washington, Londra, Berlin ve diğerleri. Onların gözünde Türk hükümeti ve istihbarat teşkilatının güvenini zedelemek istiyorlar. Böylece AKP hükümeti üzerinde baskı sağlamaya İmralı ve Kandil mesajı alır Seçim heSapları, Süreci riSke Sokuyor Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Öneş, PKK sorununun “demokratikleşme” ile çözülmesini savunan kanadın önemli isimlerinden biri. Görüşmemiz sırasında hükümetin Öcalan ile yürütmekte olduğu “çözüm süreci”nin gidişatına ilişkin değerlendirmelerini de aktardı: “Etnik meselelerin çözümü sadece Kürt meselesinde bir barış sağlanması ile mümkün olmaz. Türkiye’nin kapsamlı bir demokratikleşmeye ihtiyacı var. En başta da çok nitelikli bir yeni anayasaya. Ama yapılan açıklamalar ve atılan adımlara baktığımda gördüğüm tablo şu: Başbakan’ın önceliği seçimler... Sadece 2014 de değil. 2015’teki genel seçimleri de düşünerek hareket ediyor. Olası milliyetçi refleksler nedeniyle oy kaybetmek istemiyor. Konjonktüre göre yavaş yavaş gitmek istiyor. Bugüne kadar da böyle yaptı. Ama bundan sonra da böyle yaparak çözüm sürecini iki yıla yaymış oluyor. Çok büyük bir risk üstleniyor. Evet Öcalan kararlılığını sürdürüyor olabilir. Ama elinde silah olan örgütü iki yıl nasıl bekleteceksiniz? Hele de dengelerin böyle kaygan olduğu bir bölgede. İşte bakın İsrail faktörü ortada...” İsrail bölgede yalnızlaşıyor 2016’da oramiral olabilecek tek isim Kezek istifa edince Bostanoğlu’nun yerine kimse kalmadı Deniz Kuvvetleri çaresiz BARKIN ŞIK ANKARA Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na, bu yıl oramiral rütbesine yükselerek atanan Bülent Bostanoğlu’nun ardından, bu makama getirilecek isim kalmadı. Balyoz davasından hüküm giyen 237 kişiden 38’i karacılardan oluşurken 134 kişi yani yüzde 56’sı denizcilerden oluştu. Balyoz davası ile ilgili Yargıtay’ın kararından sonra Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı görevinden istifa eden Koramiral Atilla Kezek, 2016 yılında oramiral olabilecek tek isimdi. Bostanoğlu’nun 3 yıl Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmasının ardından Kezek’in bu makama getirilerek, “Balyoz Krizi”nin aşılması planlanıyordu. Ancak Kezek istifa ederek TSK’den ayrıldı. Donanma Komutanı Koramiral Veysel Kösele ise İzmir’deki Casusluk davasından tutuklanıp daha sonra serbest bırakıldığı için terfi şansı bulunmuyor. Deniz Kuvvetleri’ndeki diğer iki koramiral Hasan Uşaklıoğlu ve Serdar Dülger ise bu yıl terfi ettikleri için rütbe BALYOZ’DA 41’DE 41 ÇEKTİLER Balyoz davasında yargılanan 41 havacıdan 41’inin de cezası Yargıtay tarafından onaylandı. Haklarında tek bir beraat veya tahliye kararı çıkmayan havacıların 18’i muvazzaf, 23’ü ise emekli isimlerden oluştu. 57 Mart 2003 tarihinde 1. Ordu Komutanlığı’nda düzenlenen seminere katılan 162 kişiden ise yalnızca 52’si yargılandı ve sadece 32’si mahkum oldu. 205 kişi ise seminere katılmadıklarını belgelemelerine karşın mahkumiyetleri onandı. Balyoz davasıyla ilgili diğer istatistikler şöyle: * Balyoz davasındaki 237 hükümlünün 134’ü yani yüzde 56’sı denizcilerden oluştu. 134 kişinin 94’ü muvazzaf subaylardan meydana geldi. * Hükmü onanan 131 muvazzaf subay arasında yalnızca 1 karacı yer aldı. Hüküm giyen 38 karacının 37’si emeklilerden oluştu. * Hakkında beraat kararı verilmesi istenen isimlerden biri sivil bayan memur Güllü Salkaya, diğeri ise eski Havelsan Genel Müdürü Faruk Ağa Yarman oldu. bekleme sürelerini 2017 yılında dolduracaklar. Kriz ancak general amiral rütbe bekleme süresinin 4 yıldan 3 yıla indirilmesi ile çözülebilecek. Yargıtay tarafından onanan Balyoz da vası kararları ile en çok mahkumiyet kararı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personeli hakkında verildi. Yargıtay, 2 muvazzaf denizcinin beraatını onaylarken 15 denizcinin beraat ettirilmesine hük metti. 3 denizcinin ise “suç için anlaşma suçundan dolayı haklarında ceza verilmesine yer olmadığına” kanaat getirdi. 134 denizcinin mahkumiyet kararı ise onadı. Haklarında mahkumiyet kararı verilen denizcilerin yüzde 70’i muvazzaf personelden oluştu. Mahkumiyet kararlarında Deniz Kuvvetleri’ni sırasıyla 41 mahkumiyetle Hava Kuvvetleri, 38 mahkumiyetle Kara Kuvvetleri ve 24 mahkumiyetle Jandarma Genel Komutanlığı izledi. 2003 yılında Kara Harp Akademisi’nde öğrenci subayı ve öğretim elemanı olarak bulunan 60 karacı subay hakkında “ceza verilmesine yer olmadığına” hükmeden Yargıtay, aynı dönemde Kara Harp Akademisi’nde eğitim gören 1 deniz piyade ile jandarma sınıfından 12 kişinin cezalarını ise onayladı. Aynı durum Deniz ve Hava akademilerinde okuyanlar için de gerçekleşti. Karacılar arasında hüküm giyen ve tutukluluğu devam eden tek isim Tümgeneral Gürbüz Kaya oldu. Kaya, 2010 yılındaki şurada korgeneralliğe terfi ettirilmiş ancak terfi kararnamesi hükümet tarafından onaylanmamıştı. Bekir Bozdağ: Fotoğraf: UĞUR DEMİR Diktiğimiz Fidan’ı sökmeyiz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, dış basında hakkında çıkan haberler nedeniyle tartışılan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a, “Hükümet diktiği Fidan’ı sökmez, söktürmez” diye sahip çıktı. Bozdağ, ABD basınında hakkında çeşitli iddialar ortaya atılan Fidan’a sosyal medya sitesi Twitter üzerinden yaptığı açıklamalarla destek verdi. Bozdağ, şunları kaydetti: “Hakan Fidan’ın; millet, milletin tam egemenliği, vatan, devlet, bayrak ve bağımsızlığımıza sadakati tamdır, tartışılmaz. Sayın Fidan hakkında yazılan haber ve yorumlar ile bazı güçlerin ona karşı duruşlarının ana nedeni, onun bu değerlere tartışmasız sadakatidir. Sayın Başbakanımızın Fidan’ı atamasının ne kadar doğrustratejik bir tercih olduğunu, yazılan haber ve yorumlar bir kez daha göstermiştir. Herkes şunu iyi bilmeli ki Türkiye ve Türkiye’yi yöneten AKP hükümeti, diktiği Fidan’ı sökmez, söktürmez. Herkes bu gerçeği görmelidir.” PİLOTLAR ŞİDDET VEYA HAKARET GÖRMEDİKLERİNİ SÖYLEDİ Lübnanlılar bizi ağlayarak yolladı CANAN COŞKUN 2003 yılında AB’ye ilişkin rapordan zirve toplantısına kadar her şey “AB’ye tam üyelik” göstergesi sayılırdı. 2005 yılına kadar, yılda ortalama iki kez AB’ye girerdik. Aynı dönemde Kıbrıs’ta da “çözüm yılına” girmiştik. 2004, “kesin çözüm yılıydı.” O yıl olmayınca “ertesi yıl mutlaka” demeçleri verilirdi. 2014’te Kıbrıs’ta çözüm yılına girişin 10. yılını kutlayacağız. Geçen hafta, “galiba bu sefer olma olasılığı var” haberleri gazete sayfalarını süslüyordu. Bayramın ikinci günü açıklanan AB İlerleme Raporu’nun ve raporun hazırlanış sürecindeki kulis bilgilerinin özü şuydu: Türkiye’nin yönünün AB’ye dönük olmasını sağlayacak bir metin olsun yeter. 2003 yılında, “20132014 tam üyelik için en geç takvim” yorumları yapılıyordu. O gün bunun gerçekçi olmadığını söyleyenler “AB karşıtı”, “statükocu” ilan ediliyordu. Bugün ortada takvim bir yana, yön tayini arayışı var. HHH Biraz daha geriye gittiğimizde, 1991’de Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından tarih sahnesine çıkan Balkanlar, Doğu Avrupa, Orta Asya ve Kafkaslar’daki ülkelerin her biri bulundukları coğrafyanın koşullarına uygun olarak kendilerine yeni bir gelecek aradılar. Balkanlar’daki iç savaş koşulları 1991’den 2010’lara kadar sürdü. Bosna Hersek’in ardından Kosova’da da yeni dengeler kuruldu. Bosna Hersek 15 yılda aldığı mesafeyi 2014’te Brezilya’da yapılacak Dünya Futbol Şampiyonası’na katılmaya hak kazanarak gösterdi. Doğu Avrupa ülkelerinin tümü 1990’lı yıllarda NATO’ya, 2000’li yıllarda da AB’ye üye olarak yönünü netleştirdi, iç ve dış düzenini kurdu. Orta Asya ülkeleri 1995’te Şanghay Beşlisi adıyla kurulan, daha sonra genişleyip Şanghay İşbirliği Örgütü adını alan bölgesel yapılanmanın parçası oldular. AB ve ABD dışında kalan küresel iddiaya sahip 5 ülke de ayrıca bir ortaklık oluşturdu. Brezilya (B), Rusya (R), Hindistan (İ), Çin (C), Güney Afrika Cumhuriyeti (S) BRICS adı altında örgütlendiler. Dünya devletiyiz demeçleri verirken mangalda kül, tespihte püskül, edebiyatta fasikül bırakmıyoruz ama halimiz keşkül! Gelinen noktada İslam Konferansı Örgütü ile bile aramızda ittifaktan çok nifak var. Uzun yıllar Batı ile her düzeyde sorun yaşayan İran da en son Birleşmiş Milletler zirvesi ile birlikte yeni bir yöne girdi. Cumhurbaşkanı Ruhani’nin attığı her adım karşılık buldu. HHH Yukarıda özetlediklerimizin hemen tümü AKP iktidarı döneminde oldu. Bu dönemde Türkiye uluslararası alanda ne kadar yol aldı? AB raporu bunun özetidir. Alınan yol ileriye değil, geriye doğrudur. Bu gidiş mehter yürüyüşü ile de tarif edilemez; bir ileri iki geri değildir. Bir ileri iki yana, iki geri üç ters yana diye tarif edebileceğimiz bir yönsüzlüktür aldığımız yol. En kararlı siyasetimiz Suriye konusunda. O kadar kararlı ki, sorunu adım adım içimize doğru çekiyoruz. Suriye’den gelen sığınmacı sayısı bu gidişle milyonu bulacak. Komşu bir ülkede masum insanların ölmesine elbette sessiz kalamayız. Ancak izlenen politika kanın durmasından çok, ne pahasına olursa olsun taraflardan birinin kazanmasına dönük. Ne yönümüzü görebiliyoruz ne önümüzü. Bu tablo sürdürülebilir değil. Lübnan’da 74 gün önce “İmam Rıza’nın Ziyaretçileri” adlı grup tarafından kaçırılan kaptan pilot Murat Akpınar, kendilerini kaçıranlar tarafından şiddet veya hakaret görmediklerini belirterek “Türkiye’ye geldiğimizde havaalanında nasıl ağlanarak karşılandıysak, Lübnan’da da 4 yaşınDHA dan 70 yaşına insanlar bizi ağlayarak yolladılar” dedi. Yardımcı pilot Murat Ağca ise “Cehennemin nasıl bir yer olduğunu bilmiyorum ama sanırım böyle bir yerdir” dedi. Türk Hava Yolları pilotları Akpınar ve Ağca önceki gece yurda döndü. Kaptan pilot Murat Akpınar dün Bahçeşehir’deki evinde, yardımcı pilot Murat Ağca ise Halkalı’daki evinde Lübnan’da yaşadıklarını basın mensuplarına anlattı. Akpınar, kendilerini kaçıran insanların 45 gün prova yaptıklarını söylediğini ifade etti. Akpınar, “8 kere kaçırıldık. 8 kez yer değiştirdik. Her yer değiştirmemiz gerilim içinde oluyordu. Bölgenin sorumluluğu Hizbullah’ta olduğundan polisten ve askerlerden korkuyorlardı” dedi. Akpınar, herkesin kendilerini Bekaa Vadisi’ne götüreceklerini düşündükleri anda meydanın 300 metre yakınında 71 gün rehin kaldıktan sonra serbest bırakılan Murat bir eve götürüldüklerini aktararak “Daha sonra Suriye sınırına 3 km. uzakAkpınar ve Murat Ağca aileleriyle hasret giderdi. ta bir köye götürüldük. Suriye’de atılan bombaları, silah seslerini duyabiliyorduk” dedi. Halkalı’daki evinde açıklamalarda bulunan Ağca “Türk devletinin büyüklüğünden dolayı kurtarılacağımızdan emindik. Ama onların çözümleri farklı. Bölgedeki bu olayı sadece Türkiye’nin çözebileceğini kendileri de biliyordu. ‘Bu iş nasıl çözülecek’ diye düşünürken, devletimiz bu işi çok güzel bir şekilde çözmeyi başardı. Çünkü bu denklem kolayca çözülebilecek bir denklem değildi” dedi. Ağca, ilk gün kapatıldıkları evde önce kafalarına silah dayandığını ve kötü muameleye maruz kaldıklarını anlattı. Ağca, “Daha sonra bizimle bir problemleri olmadıklarını ifade ettiler. ‘Ailelerimiz Azaz’da tutsak. Sizin devletinizin bize yardım etmesini istiyoruz’ dediler. Silahlı çatışmanın içerisinde kalırsak ölebileceğimizden korkuyorduk. Bizi kaçıranlar kötü muamelede bulunmadılar. Yüksek sesle bile konuşmadılar.” Uçmayı çok özlediğini ve TSK’de F16 pilotu olduğunu belirten Ağca, şunları kaydetti: “Çok şükür bugüne kadar hiçbir kaza yaşamadım. Vatana yıllarca uçarak hizmet ettim” dedi. Ağca, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in de bugün telefonla arayarak geçmiş olsun dileğinde bulunduğunu belirtti. Lübnan’da coşku Dış Haberler Servisi Suriyeli muhalif gruplar tarafından hapisteki arkadaşlarının serbest bırakılması amacıyla kaçırılan dokuz Lübnanlı hacının önceki gün ülkelerine dönüşü bayram sevinci yarattı. Hacıları, Beyrut Refik Hariri Havalimanı’nda ülkede faaliyet gösteren çeşitli partilere mensup bakanlar ile üst düzey yetkililer karşılarken, Lübnan İçişleri Bakanı Mervan Şerbil, “Bugün bizim için düğündür, bayramdır” dedi. Omzuna astığı Hizbullah bayrağıyla basın mensuplarına açıklama yapan Abbas Şuayib adlı hacı, kendisinin kaçıranlar tarafından Hizbullah’a bağlı Direniş Tugayları üyesi olmakla suçlandığını belirterek “Değildim, ama bundan sonra Hasan Nasrallah’ın askeriyim” dedi. Şuayip, Türk pilotları kaçırarak keÜçlü anlaşma kapsamında Suriye cezaevlerinden serbest bırakılması beklenen 200 Suriyeli kadın mahkumun durumu ise henüz açıklığa kavuşmadı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear