23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 OCAK 2013 CUMARTESİ 8 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Kurtuluş Savaşı’nı kazananlara, ülkeyi çağdaş ilkeler düzeyine getiren devrimlere ve devrimleri  yapanlara, öncelikle Atatürk ve o döneme adını yazdıran kim varsa, başta İnönü, hepsine   savaş açan RTE… …yasal kementlerle özgürlüğün her çeşidini boğduğu yetmedi. Beyaz ekmeğe de savaş açtı. HHH Çok zaman geçti, adını unuttuğum  Ziraat Fakültesi profesörlerinden biri, 1950’lerde, Türkiye’de israfı önlenemediği için yılda binlerce ton ekmeğin çöpe atıldığını, sofralarda yeterince ekmekle yetinilirse ülkenin buğday tasarrufunda önemli bir adım atacağını ve bu yoldan ulusal gelire de büyük hizmet verileceğini bir raporla açıkladı. Genç bir gazeteci olan bendeniz; o profesörle konuşmuş, toplumsal savaşı öngören ekmek tasarrufuyla ülkeye maddi kazançlar sağlanacağını içeren bir haber yazmıştım. Bu açıklama toplumu etkilemedi. 1950’lerden bugünlere değin geçen yıllarda beyaz ekmek tüketimi, azalacağına arttı. Gerçek bu idi, ama… …önceki gün TV haberlerinde, kimi gazetelerde gördük, okuduk ki… …RTE’nin gözde (tarım) bakanlarından biri, 60 yıl sonra, ekmek dosyasını tozlu raflardan indirdi. Ülkeye yararlıdır diye, toplumsal her alandaki gerçeklere karşı savaşarak Bay Bülent Arınç’a göresaçını süpürge eden RTE’ye yeni bir savaş alanı gösterdi ve… …cepheler başkomutanı Başbakan da çıktı ekranlara; “dayanıklık süresini artırmak için katkı maddesi eklenen beyaz ekmeğin” zararlarını anlattı. “Sofralardan kalkmasını sağlamak için beyaz ekmeye savaş açtığını” ilan ediverdi. HHH Başbakan’ı böyle ise bakanları da başka ayarda olacak değil ya… Prof. Şükrü Kızılot’un üç gündür Hürriyet’te yazdığına göre; Mehmet Şimşek yönetimindeki Maliye Bakanlığı kolları sıvamış, yeni bir Gelir Vergisi hazırlıyor. Öyle bir tasarı ki, şayet yasalaşırsa  RTE’ye; çoğu konularda savunmadan yoksun halkımız bireylerinin menkul ve gayrimenkullerine karşı amansız savaş açma olanağı sağlayacak “aile vergisi” geliyor. Eşe, çocuğa, anneye, babaya, kardeşe, sevgiliye her türlü verilen paradan ve gayrimenkulden yüzde 35, örneğin 100 liradan veya 100 liralık gayrimenkulden  35 lira vergi ödenecek... Bitmedi: Tasarıda miras ve bağış yoluyla edinilen gayrimenkullerin elden çıkarılması gelir vergisine bağlanıyor. Satış ne zaman olursa olsun bu vergi uygulanacak. Miras kalan arsa müteahhide verilirse yine vergi ödenecek. Prof. Kızılot’un  bir örnekle anlattığına göre; ölen babadan anadan kalan ve emlak vergisi değeri 520 bin lira olan gayrimenkulü 1.6 milyon liraya satan mirasçıların bugün ödediği vergi toplam 1084 lira. Yeni tasarıya göre bu rakam 278 bin 400 liraya çıkıyor. HHH Meclis’ten geçtikten, Köşk’ün onayından sonra Resmi Gazete’de yayımlandığı günden itibaren uygulanacak  yeni Gelir Vergisi’ni… …menkul ve  gayrimenkullere göz diken yeni yasayı Başbakan yeterli bulacak mı acaba? Yeterli olması için ne yapabilir? Hukukun temel kuralını bir yana atar, yeni yasanın, yürürlüğe girmeden önceki dönemleri de kapsamasını sağlar! Yeni yasa çıkmadan önceki dönemlerde menkul ve gayrimenkullerini satan, elden çıkaranlara da, miraçlarına da; eşe, çocuğa, anneye, babaya, kardeşe ve hatta sevgiliye verilmiş olan her türlü para ve gayrimenkulleri  de kapsar  ve yeni vergiler, geçmişi  de içine alarak uygulanır. Olmaz demeyin. RTE yönetiminde her şey olur. Hatta iktidardakiler için böyle olmalı ki… …akla, hukuka aykırı, düpedüz halka karşı bu savaşın da  bir anlamı olsun! YERYÜZÜNÜ bırakıp gitmek zorunda kalanları unutulmaz nitelikleriyle anmak ve kusurlarını zihinlerimizden silmek kültürümüzün güzelliklerinden biridir. Kim ne derse desin, Mehmet Ali Birand haberciliğimize, televizyon yayıncılığımıza ve özellikle belgeselciliğimize değerli ürünler bırakarak gitti. “Yeri doldurulamaz” diye dövünmek yerine yeni Birand’ların yetiştirilmesine kafa yormak, onu anmaya asıl yakışan ve daha verimli sayılabilecek bir tutum olamaz mı? Ama bunun için, Birand’da meslek açısından öne çıkmış olan nitelikleri iyi bilmek ve üzerlerinde düşünmek gerekir. er şeyden önce, bir geçim yolu olarak seçmiş olmanın ötesinde mesleğine neredeyse bir tutku gibi bağlanması, ondan haz alması, onu her gün severek yapması... Böyle tutku bütün meslekler için çevresinin bağdaşıklığı, mesleğinin başlangıç yıllarında Brüksel gibi bir ara Avrupa politikalarının beşiği sayılabilecek bir başkentte görev yapmış olması ve habercilik peşinde ülkeden ülkeye koşması dağarcığının zenginleşmesinde rol oynamıştır elbette. aşam bu tür olanakları gümüş tepsilerle sunmaz her yerde herkese. Bireylerin sahip olmadıklarını ya da olamadıklarını onlara sağlamak kamunun, sosyal devletin, meslek kuruluşlarının ödevidir. Burslar, parasız yatılılık programları bu amaç için de düşünülmeli. Her şey gibi böyle gereksinimler de düzenli gelir kaynaklarına bağlanıp eğitim kurumlarıyla birlikte planlanarak karşılanabilir. Birand örneği, istenirse ve gerekli tutku yaratılırsa birinci sınıf siyasal belgeselciliğin Türkiye’de de başarılabileceğini açıkça göstermiş sayılır. GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Birand Örneği müthiş bir enerji kaynağıdır ama gazetecilik ya da daha kapsamlı bir anlatımla medyacılık denebilecek bir alanın sürekli değişen, dalgalanan, etkilenen, aynı zamanda başkalarını etkileyici olabilen dinamik atmosferinde bambaşka bir ağırlığı vardır bunun. Sürdürülmesi, yine de tutkunun zeminini oluşturabilecek sağlam bir bilgi ve deneyim donanımı ister. Birand’ın lise öğreniminden başlayarak yabancı kültürlerin etkisiyle yetişmesi, işi ile aile Y H 12 Eylül öncesi gizli sıkıyönetim tutanakları ortaya çıktı ‘En tesirlisi Apo’ ALİCAN ULUDAĞ ANKARA 12 Eylül davası dosyasına giren Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantıları’nın tutanakları 32 yıl sonra ortaya çıktı. Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde yapılan toplantıda konuşan Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, olaylar karşısında yetersiz kalan Emniyet için Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması önerisinde bulunmuş. Umudu ABD’lilerde arayan Evren, Amerikalıların kendilerine verdiği uzmanlarla Emniyet teşkilatında okullar açılmasını, yeni teknikler öğretilmesini teklif etmiş. Ecevit’ten sonra başbakanlığı devralan Süleyman Demirel ise bir toplantıda sıkıyönetim başlayalı 16 ay olmasına karşın bir tane idam kararıDemirel bir toplantıda nın Meclis’e intikal etmemesin“Herkes komünistse den yakınarak “Bir tane karar cehennemin dibine kadar yolu var” demiş. elime geçse Meclislerin karşı sına gidip dikileceğim” ifadesi kullanmış. TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gelen ve 12 Eylül davasına bakan mahkemeye gönderilen “gizli” belgelere Cumhuriyet ulaştı. Belgeler arasında Genelkurmay Başkanlığı tarafından gönderilen Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantıları tutanakları dikkat çekti. Başbakan Ecevit, Genelkurmay Başkanı Evren’in de katıldığı 19 Ocak 1979 tarihindeki toplantıda konuşmacılar emniyetin olayları önlemekteki yetersizlinden yakınıyor. Kenan Evren, II. Mahmut zamanında Yeniçeri Ocağı’nın lağvedildiğine dikkat çekerek şöyle diyor: “Yerine Asakiri Mansurei Muhammediye kurulmuştur ve yeniden uzmanlar getirilmiş ve uzmanlar orduyu yetiştirmiştir. O halde ben derim ki emniyet müdürlüğü teşkilatına, vilayetlere Amerikalıların bi ze verdiği uzmanlarla ekipler gelecek. Bir süre 3 ay, 6 ay, 1 sene bunları yetiştirecekler, kurslar açacaklar, yeni okullar açacaklar, yeni teknikleri öğretecekler. Ancak biz bu teşkilatı böyle yola koyabiliriz ve onların işe yaramaz dedikleri adamları atmak lazım.” Ecevit’ten sonra başbakanlığı devralan Demirel, 16 Nisan 1980 tarihinde yapılan sıkıyönetim toplantısında “Bölücü örgütlerin içerisinde en tesirlisi Apo’dur. Yüzde 40 ile yüzde 45 civarında mensuplarının tutuklanmış olmasına rağmen Apo hâlâ seyrini, tesirliliğini sürdürüyor” diye konuşuyor. Demirel, sıkıyönetim mahkemelerinin zamanında karar vermemesini eleştiriyor. Bir tane idam kararının Meclis’e intikal etmediğini dile getiren Demirel, bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor: “Her gün soruyorum ne zaman bu geçebilir diye? Sıkıyönetim başlayalı 16 aydır bir tane idam kararı Meclislere intikal etmemiştir. Sıkıyönetim suçlarından dolayı bir tane karar elime geçse Meclislerin karşısına gidip dikileceğim.” Toplantının önemli bir gündemini bir ay sonra yapılacak 1 Mayıs kutlamaları da oluşturmuş. Demirel, 1 Mayıs konusunda komutanları rahatlatacak şu sözleri kullanıyor: “Her ne şekilde olursa olsun yani orakçekiç bayraklarla Lenin’i, Stalin’i, birtakım adamları bu sokaklarda dolaştırmayız. Yani herkes komünist ise cehennemin dibine kadar yolu var.” Cumhurbaşkanlığı’nın gönderdiği belgeler arasın da dönemin Cumhurbaşka nı Fahri Korutürk’e sunulan “Apocular”a ilişkin rapor yer aldı. 1 Ocak 1980 tarihli raporun ekinde yer alan bir şemada PKK’nin ilk yapılanmasına yer veriliyor. Şemaya göre, Abdullah Öcalan’ın adı genel sekreter olarak geçerken, Cemil Bayık ise yardımcısı olarak görülüyor. Paris’te geçen hafta infaz edilen Sakine Cansız’ın adı da şemada ElazığMalatyaHozatÇemişgezek sorumluları arasında geçiyor. Raporda Öcalan için “Doğu ve Güneydoğu illerini gezerek kendisine taraftar toplamış ve örgütün ilk çekirdeğini oluşturarak bölge sorunlarını tespit etmiştir” deniliyor. ‘Bir idam kararı yok’ 6 cami devredildi ÖZLEM GÜVEMLİ Belediye borçlarını camileri devrederek siliyor METİN FEYZİOĞLU ‘Derin devlet el değiştiriyor’ BEKİR ŞAHİN: GAZİANTEP Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, ülkede derin devletin el değiştirilmesi operasyonu yapıldığını, ordunun belinin kırıldığını, konuşan insanların teker teker içeri atıldığını belirtti. Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Abdullah Sabri Kocaman’ı ziyaretinde gündemi değerlendirdi. Feyzioğlu, Türk tipi başkanlık adı altında Türk tipi padişahlığın önerildiğini belirterek “Terörle Mücadele Kanunu (TMK) bütün o baskıyı topluma kılcal damarlarına kadar hissettirdi ama kimse bunun son derece kötü bir yasa olduğunu söylemedi. Ama sonradan anladık ki bu iş derin devletin el değiştirme operasyonuna dönüştürüldü, ordunun beli kırıldı” dedi. Güngören Belediyesi’ne tescilli, üzerinde cami bulunan 6 adet taşınmaz, 2011 yılında vergi borçlarına karşılık Hazine’ye devredildi. Sadece 3 caminin devredilmesi ile 5 milyon liralık borç kapatıldı. Üsküdar’da 4, Sancaktepe’de 6 yani toplam 10 caminin belediyelerin vergi borçları nedeniyle Hazine’ye devredilmesi haberlerine bir yenisi daha eklendi. Üstelik bu yeni devir işlemi Üsküdar ve Sancaktepe’den de önce 2011 yılında gerçekleşti. Güngören Belediye Başkanlığı Emlak ve İstimlak Müdürlüğü 23 Şubat 2011 tarihinde cami alanında kalan 6 arsanın mülkiyetinin vergi borçlarına karşılık Maliye Hazinesi’ne devrini talep etti. Belediye Başkanlığı makamına gönderilen talepte devirden belediyenin bir kaybının olmayacağı, vergi borçlarının silinmesinden idarenin yarar göreceği belirtildi. Talep belediye meclisine havale edildi. Belediye meclisi de 7 Mart 2011 tarihli oturumunda devir talebini incelenmek üzere Hukuk ve Plan Bütçe Komisyonu’na gönderdi. Komisyon 10 Mart tarihli raporunda 6 adet arsanın vergi borçlarına karşılık bedelli olarak mülkiyetlerinin devrini uygun gördüğünü bildirirek meclise gönderdi. Teklif jet hızıyla ertesi gün yani 11 Mart 2011 tarihli meclis oturumunda CHP grubunun muhalefet şerhine karşılık oyçokluğu ile geçti. Mecliste alınan karar doğrultusunda Haznedar Mahal ağırlıklı konumuz Türkiye’deki adalet sorunuydu. Haberal Hoca, “Artık Silivri toplama kampı tabirini değiştirmek gerekiyor” dedi, devam etti: “Burası bir işkence kampı. Her yönüyle işkence kampı. Kapatıldığımız cezaevinden yargılandığımız ortama kadar. Düşünsene, koğuşlarda her taraf demir ve beton. Bize yemek getirdikleri zaman 15 santime 30 santimlik mazgal deliğinden veriyorlar. Burası vahşi, yırtıcı hayvanların tutulacağı bir yer. Bu insanlık dışı bir şey...” Haberal Hoca sözü yargılama şekline getirdi. O gün Danıştay cinayetiyle ve Cumhuriyet’e bomba atılmasıyla ilgili olduğu iddia edilen sanıklar sorgulanıyordu. Bu davanın başlıca sanıklarından biri 700 bin kişilik orduyu yönetmiş bir Genelkurmay Başkanı’ydı ama, aynı örgütün üyesi olmakla suçlanan kişiler silah satın almak için bir işhanının çaycısını devreye sokmuşlardı. Mahkeme bu “bağlantıları” kurmaya çalışıyordu. Haberal Hoca, bu tablo karşısında, “Yazık bu ülkeye” deyip sözlerini şöyle sürdürdü: “Birbiriyle alakasız bunca insanı toplayıp yıllarca tutuklu yargılamak işkence değildir de nedir? Üstelik neyle suçlandığımızı, hakkımızdaki delillerin ne olduğunu da söylemiyorlar...” HHH Mahkeme başkanı her sabah duruşmayı şöyle başlatıyor: “Silivri Cezaevi bitişiğindeki duruşma salonunda açık yargılamaya devam olundu...” Mahkemenin Silivri Cezaevi’nin bir parçası olduğu her sabah kayda geçiyor. Burası başlangıçta spor salonu olarak inşa edildiği için sonradan bozularak mahkemeye çevrildiği her yerinden belli. Sanıklar arttıkça bekleme odaları da yetmez oldu. Bunun üzerine tutuklu sanıkların bekletildiği odanın yanına bir baraka daha yapıldı. Her taraf plastik; hiç değilse betondan iyidir deyip burada oturmayı tercih ediyoruz. Biraz soğuk olsa da, kimi pencereler kırık olsa da sohbetin sıcaklığı bunları unutturuyor. Haberal Hoca hapishane koşullarında da boş durmuyor, organ nakli konusunda yaptığı uluslararası çalışmaları anlatırken, özgür olsa daha neler yapabileceğini anlatıp hayıflanıyor, “Yaşamımız gasp ediliyor, zamanımız katlediliyor” diyor. Hâkimler ve hekimlerle ilgili şu karşılaştırmayı yapıyor: “Her ikisi de insanın iyileştirilmesiyle ilgilidir. Hekimler, insan bedenini korur. Hastalık varsa giderir. Bir hekimin bir insanı iyileştirmeyi başarması çok büyük mutluluktur. Aynı şey hâkimler için de geçerli. Onlar da bir insan bir kötülüğe bulaşmışsa bunu ortaya çıkarmak, o kişi için en doğru kararı verip, sonunda topluma kazandırmakla sorumludur...” Haberal Hoca anlatırken araya girmeden edemedim: “Hocam buradaki yargılama insanı iyileştirmek amacıyla yapılmıyor. Sizin mesleğe gönderme yapmak gerekirse, hasta olma ihtimali olan ölsün...” HHH İnsanoğlunun en iyi ve en kötü yanlarından biri, alışmak. Buzullarda da çöl ortasında da yaşamaya alışıyor. En kötü koşullara da uyum sağlamasa bile alışıyor. Silivri de dahil olmak üzere “yüksek güvenlikli” olarak tanımlanan cezaevleri insanı yalnızlaştırmaya dönük. Çünkü adı üstünde, düşünülen tek şey cezaevi yönetiminin güvenliği. Silivri’nin bir toplama kampı olduğunu yıllardır dile getiriyoruz. Haberal Hoca’nın vurguladığı gibi çağdaş insanlık değerleri dikkate alındığında işkence kampı... Bizler bu koşulların iyileştirilmesi, yargılamanın adil hale getirilmesi için her fırsatta sesimizi yükseltsek de ne yazık ki toplumun önemli bölümü buna “alıştı”... Direnç noktamız, alışmayanların, bunu kabul etmeyenlerin artmaya başlaması. İnsan işkenceye alışırsa... İnsanlıktan çıkar... TEBLİGAT YALANLANDI Haznedar Mahallesi’ndeki Kuyulu Camisi, M. Nesihi Özmen Mahallesi’nde Siteler Camisi ve Örnektepe Camisi, Haznedar Merkez Camisi, Birlik Camisi ile Köyaltı Camisi Hazine’ye devredildi. Denizli’de alkol ruhsatı bilmecesi SEDAT KURT lesi’ndeki 872.40 metrekarelik arazi üzerindeki Kuyulu Camisi, M. Nesihi Özmen Mahallesi’nde 814.20 metrekarelik arsaya sahip Siteler Camisi, yine aynı mahallede 1350 metrekarelik Örnektepe Camisi, 1263 metrekarelik Haznedar Merkez Camisi, 2 bin 733 metrekalik arazi üzerinde yer alan Birlik Camisi ve 253 metrekarelik Köyaltı Camisi hazineye devredildi. cami 5 milyonluk borcu sildi Güngören Belediyesi’nin 2011 faaliyet raporunda Hazine’ye devri gerçekleştirilen taşınmazlardan 3 3 camiden ele edilen gelir de yer aldı. Rapora göre rayiç bedeli 1 milyon 557 bin lira olan Siteler Camisi’ne Maliye Hazinesi tarafından yapılan değerlendirmede 1 milyon 424 bin 850 lira değer biçildi. Örnektepe Camisi’nin de 1 milyon 557 bin lira olan rayiç bedeli hazine tarafından 2 milyon 700 bin liraya yükseltildi. Rayiç bedeli 623.10 TL olarak hesaplanan Haznedar Merkez Camisi ise hazine tarafından rekor bir fiyatla 1 milyon 579 bin 237 TL’ye çıkarıldı. Bu 3 caminin devri ile Güngören Belediyesi’nin vergi borcunun toplam 5 milyon 701 bin 87 liralık kısmı silinmiş oldu. Yılmaz sahiplenmedi Komisyon, hazırladığı raporu ve tüm eklerini 12 Eylül davasına bakan mahkemeye gönderdi. Belgeler arasında Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın (ÖKK) tarihçesini anlatan “gizli” ibareli bir “bilgi notu” yer aldı. ÖKK’nin 1952’de Bakanlar Kurulu kararıyla kurulduğunu anlatan Yılmaz, bilgi notunda “Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda kontrgerilla yapılanması yoktur” dedi. Savcı Doğan Öz, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e sunduğu raporda, “Kontrgerilla, Genelkurmay Özel Harp Dairesi’ne bağlıdır” demiş, kısa süre sonra öldürülmüştü. DENİZLİ Denizli Valiliği Dernekler Müdürlüğü’nün, kentte faaliyet gösteren 10 dernek lokalinin içkili ruhsatlarını iptal ederek yerine “alkolsüz” ruhsat düzenlediği haberleri, geçen günlerde Anadolu Ajansı tarafından duyurulmuştu. Ancak dernek yöneticileri ellerine henüz böyle bir tebligat geçmediğini söylediler. Denizli Belediye Meclisi 2005 yılında, içkili mekânların Tabakhane bölgesine taşınmasına ilişkin karar almıştı. 2005’ten bu yana lokal yöneticileriyle idareciler arasındaki hukuki mücadele sürerken, il dernekler müdürlüğü 10 dernek lokali için içkili ruhsatları iptal edip içkisiz lokal ruhsatı düzenledi. AA, yeni ruhsatların Vali Yardımcısı Mehmet Çınar’ın imzaladığı bir tebligatla dernek yöneticilerine gönderildiğine ilişkin haber yaptı. Ancak içki ruhsatlarının iptal edildiği öne sürülen dernek yöneticileri, ne böyle bir tebligattan ne de aleyhlerinde verilmiş bir yargı kararından haberdar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear