22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 EYLÜL 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 Bütçe hedeflerinin tutmaması bakanlıkları birbirine düşürdü. Şimşek ‘Beni dinlemiyorlar’ diye isyan etti AKP’de bütçe kavgası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu yıl bütçe hedeflerinin tutturulamayacağını söyledi. Yılbaşından bu yana bütün bakanlıkları yazıyla uyardığını ve “bu sene bütçenin durumunun iyi olmayacağını” söylediğini anlatan Şimşek, buna rağmen birçok bakanlığın kendisini dinlemediğini de belirtti. Şimşek bir televizyon programında yaptığı açıklamada “Hâlâ bazı bakanlıkların yani bizimle görüşülmeden, tartışılmadan, kaynağı ortaya koymadan harcamayı genişletme söylemlerini duyuyoruz gazetelerden. Bütçe disiplininin korunmasına yönelik biz de çaba gösteriyoruz. Bu sene Ekonomide Atılım İçin… Geçen hafta bu köşede Türkiye’nin şimdilerde 10 bin dolar dolayında olan yıllık ortalama kişi başına gelirini 2023’te 25 bin dolara nasıl yükseltebileceği üzerinde durulmuştu. Eğer Türkiye bunu başarırsa, G. Kore’nin 19912010 arası 19 yılda ulaştığı ve genellikle bir dünya rekoru sayılan başarıyı 11 yıl gibi çok kısa bir sürede yakalayacaktı. Bu başarı olanaklı mı? Sendikal haklar başta olmak üzere ekonomik büyümeyi belirleyen tüm ekonomik ve toplumsal yapı alanında iki ülke arasındaki farklılıkları bir tarafa bırakalım. Sermaye birikiminin kaynağı olan yurtiçi tasarrufların, yani ulusal gelirin yıllık tasarruf edilen kısmının, Türkiye’de yıllık yüzde 1314 dolayında kalırken G. Kore’de yüzde 3035 düzeyinde olmasını da Türkiye’nin şimdilik yabancı kaynakları daha çok çekebildiği varsayımıyla göz ardı edelim. Ekonomik büyümeyi belirleyen en önemli etken yönünden iki ülke arasında çok büyük bir fark var: bilimsel ve teknolojik yeniliğe verilen önem. Bu köşede de çokça vurgulandığı gibi, ekonomi biliminin en önemli bulgularından biri, belki de birincisi, ekonomik büyümenin asıl motorunun teknolojik yenilik olduğudur. Teknolojik yeniliğin önemi çok önceden, kapitalizmin doğuşundan bu yana bilinmekteydi. Çeyrek yüzyıl önce keşfedilen ise teknolojik yeniliği içselleştiren, yani, kendisi üreten ekonomilerin, bunu başaramayanlara göre daha yüksek oranda büyüdükleridir. En son OECD verilerine göre Türkiye’nin ulusal gelirinden ARGE için ayırdığı pay, 2010’da yüzde birin altındadır; yüzde 0,84 (yazıyla, binde sekiz virgül dört). Buna karşılık G. Kore’nin ulusal gelirinden ayırdığı ARGE payı ne kadardır biliyor musunuz? Yüzde 3,74 (yüzde üç virgül yetmiş dört). Kimi ek bilgiler verelim. G. Kore’de ulusal gelirden ayrılan ARGE payı on yıl önce 2,53’tü; Türkiye’nin de yüzde 0,53. Ek olarak AB’nin 27 üyesinin ortalaması on yıl önce 1,76; 2010’da 1,91. G.Kore’nin ARGE oranı İsveç ve Finlandiya gibi bu konuda en yüksek orana sahip ülkelerin düzeyinde; verilere göre ARGE oranı en yüksek ülke hangisi mi? Yıllardır ulusal gelirinin yüzde dördünden fazlasını bu işe ayıran İsrail! Önemli bir nokta da şu: bir ekonominin anlamlı bir teknolojik yenilik süreci yakalaması; teknolojik yeniliği içselleştirebilmesi ve teknolojik yeniliği kendini sürekli yeniden ve birikimli üreten bir düzeye çıkarabilmesi için, ulusal gelirinin en az yüzde birinin ARGE’ye ayrılması konusunda iktisatçılar arasında görüş birliği vardır. Türkiye’de, ulusal gelirden ARGE için ayrılan payın azlığı ve araştırmacı sayısının yetersizliği; bilim kurumlarının dağınıklığı çok olumsuz sonuçlar yaratıyor. Üretimden son kullanıma kadar her türlü yeniliğin; araştırma alanlarının; ileri teknolojiyle üretim yapılmasının; verimlilik artışının; patent sayısının ve bunların ortaklaşa oluşturacağı itici gücün çok sınırlı kalmasına yol açıyor. Sonuçta ekonomi büyüyemiyor; küresel yarışın gerisine düşüyor. Bu nedenle hemen her ülke bir ulusal yenilik sistemi oluşturmuş bulunuyor. Ulusal yenilik sistemleri, özel girişimlerin, üniversitelerin ve kamu laboratuvarlarının, teknolojik yenilik amacıyla eşgüdüm içinde ve birlikte çalışmalarını gerektirir. ARGE araştırmacı ile yapılır. Bu nedenle, diğer destekler yanında, asıl, yaratıcılığa ve bilimsel bilgiye dayalı bir eğitim düzeninin oluşturulması ve araştırmacı sayısının artırılması ulusal yenilikte başarılı olmanın en önemli önkoşuludur. Türkiye, girişimcilerinin teknolojik yeniliğe bakışındaki yetersizlik; ulusal gelirden ARGE için ayrılan payın azlığı; TÜBİTAK, TÜBA, üniversiteler ve diğer kamu bilim kurumlarının ve laboratuvarlarının akıldışı dağınıklığı ve bunların tümünün siyasetin baskısı altında olması; özellikle de son düzenlemelerle eskiye doğru dönüşüm geçiren eğitim düzeniyle, kişi başına gelirini gelecek 11 yılın sonunda 25 bin dolara çıkarabilir mi? Çıkarsa ne yazar?! ? Maliye Bakanı Mehmet Şimşek: Hâlâ bazı bakanlıkların yani bizimle görüşülmeden, tartışılmadan, kaynağı ortaya koymadan harcamayı genişletme söylemlerini duyuyoruz. Gelir vergisi kanun taslağı hazır, bugün yapılacak EKK toplantısına sunulacak. bütçe hedeflerini tutturamayacağız” diye konuştu. Şimşek dün bir televizyon programında soruları yanıtladı. Gelir Vergisi Kanun Taslağı’nın hazır olduğunu, bugün yapılacak Ekonomi Kordinasyon Kurulu (EKK) toplantısında sunulacağını, arkasından da ilave çalışma yapılması gerekiyorsa yapılacağını belirten Şimşek, ondan sonra konuyu Bakanlar Kurulu’na ve Meclis’e sevk etmeyi ümit ettiklerini söyledi. Şimşek, taslakla ilgili şu bilgileri verdi: ? Birincisi tabii ki biz, gelir ve kurumlar vergisi kanunlarını birleştiriyoruz. ? Bu çerçevede, 250 maddelik bir kanunu yaklaşık 100 maddenin altına indiriyoruz. Yani şu anda kurumlar vergisi ve gelir vergisine bakarsanız geçici maddelerle birlikte yaklaşık 250 madde bulunuyor. İstisnaları daraltacağız. Diyelim ki futbolcular çok iyi para kazanıyorlar Süper Lig’de. Onların vergi oranı yüzde 15. Ama siz diyelim ki bir şirkette üst düzey yöneticisiniz, siz de iyi maaş alıyorsunuz, sizin vergi oranınız yüzde 35’e kadar çıkıyor. Bu tür muafiyetler var. Bunların hepsini gözden geçiriyoruz. 810 sayfayı kapsayan muafiyet ve istisnalar var. ? Bundan sonra yani halen vergi ödemeyen bazı kesimler veya az ödeyen bazı kesimlerin, artık normal vergi oranlarına tabi olma ihtimalleri yüksek. ? Genel çerçeve şu, vergi tabanını genişleteceğiz. Beyanname veren mükellef sayısını artıracağız. Muafiyet ve istisnalara ilişkin çok ciddi bir çalışmamız söz konusu. Akfen ilk 6 ayda kâr etti Ekonomi Servisi Akfen Holding’in 6 aylık ilk yarı finansal sonuçları açıklandı. 1 Ocak 2012 30 Haziran 2012 dönemini kapsayan finansal sonuçlara göre Akfen Holding’in konsolide net dönem kârı, 637.740 milyon TL oldu. Faiz, amortisman ve vergi öncesi kârı da 164.883 milyon TL oldu. Holdingin konsolide geliri geçen yılın aynı dönemine göre 575.419 milyon TL’den yüzde 11 artarak 640.228 milyon TL’ye yükseldi. Sonuçları değerlendiren Akfen Holding Üst Yönetecisi Süha Güçsav, birçok başarılı anlaşmaya imza attıklarını belirtti. 2012’nin ilk yarısında işlettiği havalimanlarını kullanan yolcu sayısı 31.4 milyon seviyesinde gerçekleşti. Teşvikten önce karar verilen 100 milyon liraya kurulacak tesiste 250 kişi istihdam edilecek Pınar, Şanlıurfa yolcusu ? Yaşar Holding’e bağlı Pınar Süt, İzmir ve Eskişehir’den sonra üçüncü üretim merkezini Güneydoğu’ya kaydırıyor. Merkez, Şanlıurfa ve çevresinde hayvancılığın gelişimine katkı sağlayacak. İZMİR (Cumhuriyet Bürosu) Yaşar Holding, Ege Bölgesi ve Eskişehir’den sonra üçüncü süt üretim merkezini Güneydoğu’ya yapma kararı aldı. Pınar Süt’ün, Şanlıurfa OSB’de kurulacak fabrikası 100 milyon liraya mal olacak ve doğrudan 250 kişiye istihdam sağlayacak. Fabrikanın hammadde temini, satış, nakliye, ambalaj üretimi gibi alanlarla beraber dolaylı olarak 5 bin aileye ekmek kapısı olması bekleniyor. Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı İdil Yiğitbaşı, Çeşme Altınyunus’ta icra başkanı Dr. Mehmet Aktaş ve grup başkanlarıyla düzenlediği toplantısında yatırım planları ve holdingin hedeflerini şöyle açıkladı: ? İzmir (Ege) ve Eskişehir’den sonra üçüncü fabrikayı Şanlıurfa’da kurma kararı verildi. Bu yıl temel atıp 2013’te üretime geçilecek. Karar yeni teşvik sistemi açıklanmadan önce verilmişti. ? Fabrika, 250 kişiye istihdam sağlamanın yanında çevre illerinde 5 bin aileye de gelir getirecek. Şanlıurfa Pınar Süt’ün yeni üssü olacak. Çevre il ve ülkelere satış yapılacak. ? Buradan Kafkasya, Türki cumhuriyetler, Arap ülkeleri ve Kuzey Afrika’ya yönelik ihracat hızlanacak, lojistik avantaj sağlanacak. Bu da maliyetleri etkileyecek. ? Kurum, bu yatırımı bölgesel kalkınma modeli olarak algılıyor. Fabrika ilk etapta süt, yoğurt, ayran gibi süt ve süt ürünleri üretecek. Başta Şanlıurfa olmak üzere çevre il ve ilçelerde yapacağı süt alım, veterinerlik, suni tohumlama yöntemleri, çiftçi eğitimleri gibi çalışmalarla bölge sütçülüğünü geliştirecek. sorun”, küresel hegemona dayanarak bölgede güç yansıtma, Beşşar Esad Suriyesi’yle yakınlaşma ve etkileme, “stratejik derinlik” sayesinde bölgede lider olma gibi konularda gerçekçi olmayan beklentilere girmiş olduğu kolaylıkla ileri sürülebilir. Bu listeyi daha da uzatmak olanaklı; ben, bu yazıda yalnızca “küresel hegemona dayanarak bölgede güç yansıtma” ve “bölgesel liderlik” iddiaları üzerinde durmakla yetineceğim. Şanlıurfa’da 100 bin metrekare alan üzerine kurulacak fabrikada yılda 180 milyon litre süt işlenecek. Böylece Pınar Süt’ün 3 fabrikada toplam kapasitesi 900 milyon litreye çıkacak. İdil Yiğitbaşı Mehmet Aktaş Hedefi 5 yılda 500 milyon TL yatırım Yaşar Holding’in 6’sı halka açık 20 şirketi, 18 üretim tesisi ve 7 bin çalışanı bulunuyor. 5 yılda 500 milyon liralık yatırım yapmayı planlıyor. Son 2 yılda ortalama yüzde 15 büyüyerek 3 milyar ciroya ulaştı. 5 yılın sonundaki ciro hedefi 7 milyar lira. Cirosunun bu yıl sonu 3.4 milyar lirayı bulması bekleniyor. 500 milyon liralık yatırımın ağırlığı gıda ve içecek sektörüne olacak. Grubun bu yıl sonunda 165 milyon dolarlık ihracata ulaşması bekleniyor. Pınar Enstitüsü kuruluyor Pınar Süt, yakında Pınar Enstitüsü’nü de hayata geçiriyor. Yaşar Üniversitesi bünyesinde oluşturulacak bu enstitü kâr amacı gütmeyen bir yapıya sahip olacak. Sağlık profesyonelleri, kamu kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile ilişkiler kurarak; dengeli ve sağlıklı beslenme, güvenlikaliteli gıda üretimi, güvenilir gıdaya ulaşım, etik üretim konularında projeler yürütecek, yürütülen projelere destek verecek. Resmi kurumlar, üniversiteler, çeşitli sivil toplum kuruluşları ile AB destekli projeleri yürütecek. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde aradığı desteği bulamayınca “Anlaşılan, yanlış bir beklenti içindeymişim” demiş. BM Güvenlik Konseyi üyelerinin Suriye konusundaki tavırları, bu tavırların arkasındaki “yapısal” stratejik çıkarlar sır değil. Bu konseyin önüne konacak bir önergenin başına gelecekleri önceden bilmek olanaklı. Bu yüzden Davutoğlu’nun düş kırıklığı anlaşılır gibi değil. Yanlış Beklentiler Mevsimi... sonuç almasına olanak sağlayacak bir destek alamıyor. Aksine her seferinde sergilendiği iktidarsızlık, AKP Türkiyesi’nin bölgedeki saygınlığının ve giderek etkisinin azalmasını getiriyor. ölgesel liderlik mi? B Başbakan’ın ve Davutoğlu’nun samimiyetlerini sorgulamak istemem, ama son yıllarda dikkat çekecek kadar çok konuda “yanlış beklenti” içine girmiş oldukları da bir gerçek. Ya bir vizyon yokluğu bu “yanlış beklentilere” yol açıyor ya da sahip olunan vizyon gerçeğe uymadığı için atılan adımlar beklenmedik sonuçlar yaratıyor. Başbakan’ın ve Davutoğlu’nun vizyon sahibi olmadıklarını ileri sürmek onlara haksızlık etmek olur. Geride kalan 10 yıla baktığımızda, güçlü bir ana vizyon, bu vizyona bağlı olarak eğitimden sağlığa, “Kürt sorunu” denen olgudan, “kadın sorununa”, oradan Ortadoğu’da lider ülke konumuna yükselmeye kadar çok sayıda alt projenin işlemekte olduğunu görebilmek için siyasi analist olmaya gerek yok. Öyleyse diyorum, sorun vizyon yokluğundan değil, var olan vizyonun gerçek dünyanın dinamiklerine uyum sağlayamamasından kaynaklanıyor. Uluslararası jeopolitik konusuna, o bağlamda dile getirilen “Anlaşılan, yanlış bir beklenti içindeymişim” ifadelerine dönersem; AKP Türkiyesi’nin Avrupa Birliği üyeliği, Kürt açılımı konularında, Davutoğlu’nun da, “komşularla sıfır Bir vizyon sorunu üresel hegemona yaslanmak Bu dayanma ister istemez, stratejik vizyon birliğini ve dış politika hedeflerini ABD’ninkilerle senkronize Ban Kimoon Muhammed etmeyi gerektiriyor. Böylece Mursi bölgede hegemon ile Türkiye arasında, Türkiye’nin etkisini bir önceki döneme Dış politikasını hegemonun bölge göre güçlendirecek bir sembiyoz politikasıyla uyumlu hale getirmek ilişkisinin oluşması bekleniyor. Bu için gerekenleri yaparken AKP beklenti hegemonun bölgede Türkiyesi bölgede önce, İsrail’in siyasi coğrafyaları yeniden çıkarları açısından kurgulanmış bir yapılandırma kapasitesinin Şii Sünni kamplaşmasının içine olduğunu varsayıyor. çekiliyor, buna bağlı olarak da yakın Bu beklenti açısından da ilk sorun komşusu Suriye’yle savaşmaya burada çıkıyor. ABD’nin son on beş doğru sürüklenmeye başlıyor. Bu yıllık öyküsünde, gerilemekte olan sürüklenmeye paralel olarak, AKP bir hegemon olmanın ötesinde Türkiyesi’nin toplumsal dokusunun Somali, Afganistan, Irak, daha yakın en önemli düğüm noktalarında, zamanda Libya gibi yıkılmış, kaosa etnik ve mezhep farklılıkları terk edilmiş ya da edilmekte olan bağlamında giderek büyüyen, hatta ülkeler var. Kısacası, AKP Türkiyesi, kapasitelerini aşan sorunlar dünyanın toplam askeri yaşamaya başladığı görülüyor. harcamalarının yüzde 45’ini Tüm bunlara karşılık ABD ve gerçekleştiren silah ihracatını bir Avrupa basınının “örnek ülke” yılda, 2011’de, yüzde 300 övgüleriyle öne sürdüğü Türkiye, ne artırabilen, ama düzen getirmeye Avrupa Birliği üyeliği, ne Mavi gelince tek bir başarı örneği Marmara olayı ne de Suriye sergileyemeyen bir güce yaslanarak karasularında düşen uçak etkisini artırmaya çalışıyor. Peki konularında, yaslandığı başarılı olabiliyor mu? hegemondan güç yansıtmasına, K Bölgedeki son gelişmeler de Başbakan’a ve Davutoğlu’na “Anlaşılan, yanlış bir beklenti içindeymişim” dedirtecek yönde. BM Güvenlik Konseyi’nin Çin ve Rusya gibi iki güçlü ülkesinin desteğini arkasına almayı başardıktan sonra, ABD’nin tüm yalnızlaştırma çabalarına karşın Bağlantısızlar Zirvesi’ni 120 ülkenin, BM Genel Sekreteri Ban Kimoon’un ABD’ye rağmen katılmasıyla gerçekleştiren İran’ı tartışmayı bir başka yazıya bırakalım. Müslüman Kardeşler yönetiminde etkisini hızla artırmaya, hatta ABD açısından yeni “örnek” ve “vazgeçilmez Arap ülkesi” konumuna yükselmeye başlayan Mısır’a kısaca bakalım. Mısır’ın bölgedeki etkisinin, Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin iç ve dış politika adımlarının, Müslüman Kardeşler’in uluslararası bir örgüt olmasının da yardımıyla artmaya başladığı görülüyor. Dahası Mursi Mısır’ın etkisini, bir hegemona dayanarak güç yansıtmaya çalışmak yerine, geçen haftalarda yaşanan beş gelişmenin işaret ettiği gibi hegemonla arasına mesafe koyarak, hegemonun etkisini dengeleyerek, Mısır’ın manevra alanını genişleten adımlar atarak artırıyor. 1) Mursi, ordu üst kademesinde, ABD’nin ilişki sürdürdüğü generalleri görevinden aldı. 2) Mursi, Sina Yarımadası’nda, Gazze İsrail sınırında 16 Mısır askerini öldüren Selefi militanlara karşı tankları da içeren geniş ve acımasız bir operasyon başlattı. Böylece hem radikalizme karşı olduğunu, devlet tavrı sergileyebileceğini gösterdi hem de Mısır’ı Sina Yarımadası’na askeri olarak sokmuş, bunu da önceden İsrail’e haber vermeyerek, 1979 anlaşmasını delerek gerçekleştirmiş oldu. 3) Mursi, ilk yurtdışı gezisini, ABD’nin davetine uymayarak önce Suudi Arabistan’a, sonra Çin’e yaptı. Mısır basınına göre Mursi Çin’den 5 milyar dolarlık yatırım vaadiyle döndü. 4) Mursi, ABD ve Avrupa’nın aksi yönde baskılarına aldırmayarak Tahran’da yapılan Bağlantısızlar Zirvesi’ne katıldı. Böylece hem 1979’dan bu yana ilk kez İran’ı eden ziyaret Mısır Devlet Başkanı olarak ABD ile arasına mesafe koyuyor, Sünni Şii kamplaşmasını aşan bir yaklaşım sergiliyor hem de zirvede, Suriye konusunda aldığı tavırla “ilkeli” bir siyasi tavır sergilemiş oluyordu. 5) Mursi’nin zirvede açıkladığı Suriye sorununu çözmek için Mısır, İran, Suudi Arabistan ve Türkiye’den oluşan yeni bir temas grubu kurma önerisi, (Asia Times’tan Kotsev’in iddialarına göre, Türkiye katılmak istemiyormuş) bölge ülkelerinin yanı sıra Avrupa, hatta ABD basınında, son bir şans olarak, olumlu karşılandı, Mısır’ın bölgede “vazgeçilmez ülke” olduğu biçiminde yorumlandı. Tüm bu gelişmeler, AKP Türkiyesi’nin Osmanlı geçmişine dayanarak bölgede lider konuma yükseleceğine ilişkin beklentinin de gerçekleşmediğini, aksine Türkiye’nin etkisinin gerilemeye başladığını gösteriyor. ‘Annem Kanseri Yendi’ Projesi ile mobil mamografi cihazı yollarda Ekonomi Servisi Geçen yıl meme kanserini yenen İzmirli iş kadını Işınsu Kestelli’nin Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile birlikte satın aldığı gezici mamografi aracı, İzmir Fuarı’nda, Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Meme kanseriyle mücadelede erken tanı sağlamak üzere taramalara İzmir Fuarı’nda başlayan araç, daha sonra bir takvim dahilinde ülkeyi dolaşacak. TOBB Kadın Girişimciler Kurulu, mobil mamografi aracının gittiği her kentte meme kanserine karşı bilgilendirme toplantıları organize edecek. Törende konuşan Işınsu Kestelli, “Bu araç, ülkeyi dolaşıp kadınımızın sağlık standardının yükselmesine katkı yaptıkça mutluluk duyacağız” dedi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear