29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 EYLÜL 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Cumaya Gidecektik de... Milli Eğitim Bakanlığı, Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği’ni de değiştirdi, öğrencilere okutulan kitapların “bilimsel ilke ve yöntemlere uygun olarak hazırlanması” hükmünü kaldırdı, yerine “bilimsel hata içermez” gibi bir ifade yerleştirdi. Ege Üniversitesi Astronomi Bölümü eski öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, türbanlı öğrencileri derslerine almadığı gerekçesiyle 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Son bir haberi de biz duyduk: Ankara Üniversitesi’nin en köklü fakültelerinden birinde, Dil Bayramı’nı Kutlayacağız Türkçe anayasadan sürülüyor, eğitimden sökülüp atılıyor. Yılgınlık yok, 26 Eylül günü Dil Bayramı’nı yine, yeniden coşkuyla kutlayacağız. Küçük gibi görünen Dil Derneği’nin başkanı Sevgi Özel, gönülle yürüyen güzel işlerden söz etsin biraz: “Dil Derneği, ülkemizdeki pek çok sözlüğün kaynağı olan ‘Türkçe Sözlük’ün 3. baskısını hazırladı. Önümüzdeki günlerde dilseverlerin masasında olacak. Bu uzun soluklu bir çalışmadır ve kuşkusuz sürecektir. Cumhuriyet Kitap’la 8. baskısı yapılan ‘Yazım Kılavuzu’nun kurallarında değişiklik yapılmadı; dizinleri ‘Türkçe Sözlük’e koşut olarak varsıllaştı. Kılavuzun 9. baskısı da kısa zaman sonra elimizde olacak. Pek çok terim ve sözcüğün Türkçe karşılıklarını içeren, bir kılavuz da basımevi yolunda. Agâh Sırrı Levend’in, ‘Türkçenin Sadeleşme ve Gelişme Evreleri’ adlı yapıtının tıpkıbasımı yapıldı; bu yapıt, temel kaynak özelliğini koruyor. Aylık dil ve yazın dergisi ‘Çağdaş Türk Dili’, 24. yılına erişti, hiç aksamadan ve özel sayılarıyla okura ulaşıyor. Dilcieğitimci Beşir Göğüş’ü türlü yönleriyle anlatan bir yapıt da baskı aşamasında. Ayrıca Dil Derneği Ömer Asım Aksoy, Beşir Göğüş, Kerim Afşar ve Gürhan Uçkan ödülleri, her yıl sahiplerini buluyor. ‘Türkçenin Renkleri’ adlı yapıtın yeni baskısı yapıldı. Dernekte her ayın son perşembesinde başkentte yaşayan bilimsanat insanları Dil Ekin Söyleşileri’nde derneğin konuğu oldu. Dil Derneği belediyelerin ve kitle örgütlerinin katılımıyla 80. Dil Bayramı’nın kutlanmasında da öncü olacak.” Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın deyimiyle ses bayrağımızın başını eğdirmedik, eğdirmeyeceğiz de! Cesur Üye Muzaffer İlhan Erdost, yıllardır insan hakları için, eşitlik için, kardeşlik için savaşım verir. İnsan hakları alanında kitapları, araştırmaları, makaleleri vardır. Bu uğurda çok büyük acılar çekmiştir. Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı kurucusu ve başkanıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, Erdost’u üyeliğe seçmez. Gider, Şafak Pavey’i seçer. Ne de olsa, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “uluslararası cesur kadını”dır o... Düşünme Sırası Şimdi Bizdedir İlk önce “acaba ben mi bulamıyorum” diye bir daha çevirdim gazetenin sayfalarını. Yoktu! Çok satan gazetelerden biriydi baktığım; sonra üç gazeteye daha baktım. Onlarda da yoktu! Gazetelerin genel yayın yönetmenleri sanki karar alıp zalim Esad’ın Suriyesi’ni, gündemden düşürmüşlerdi. Dün (pazar) Alman, Fransız, İngiliz, İsviçre ve İtalya’nın önde gelen gazetelerine göz gezdirdim. Onlarda da durum pek farklı değildi. Almanya’nın Frankfurter Allgemeine Zeitung’u ile İngiliz The Guardian’da Arap dünyasına ilişkin tek haber ABD’nin, “büyüyen Amerika düşmanlığı nedeniyle” Tunus’tan ve Sudan’dan diplomatlarını geri çekeceğiydi. İsviçre’nin Neue Zürcher Zeitung’unda ise Lübnan/Beyrut kaynaklı bir habere yer verilmişti. Haberde, Papa XVI. Benedikt’in üç günlük Lübnan ziyaretinin bir ayinle sona erdiği bildiriliyordu. Papa, cumartesi gecesi Beyrut’ta 20 bin gencin katıldığı bir ayinde konuşmuş, Suriye’den gelen Hıristiyan gençlere Fransızca seslenerek “cesaretlerini takdir ettiğini”, ailelerine “Papa’nın onları unutmadığını söylemelerini”, duydukları “acı ve kederin kendisini de hüzünlendirdiğini” dile getirmiş, şiddete ve savaşa karşı Müslümanların ve Hıristiyanların el ele karşı çıkmaları gerektiğini vurgulamıştı. Fransız Le Figaro da Papa’nın çağrısını “Müslümanlar ve Hıristiyanlar, birleşiniz!” başlığı altında veriyordu. İtalyan La Stampa ise Halep’in banliyölerindeki çatışmalarda “86 sivilin, 32 askerin, 13 isyancının ve 5 kaçağın öldürüldüğünü” okurlarına duyurmuştu. Papa haberi bu gazetede de vardı. La Stampa gazetesinde yer alan çatışma haberinin Almanya, İngiltere, İsviçre ve Fransa’nın en büyük gazetelerinde yer bulmaması ilginçti. Ayrıca La Stampa da haberi “tarafsız” bir dille vermeye özen göstermişti. ??? Görüldüğü kadarıyla Libya’da dört ABD’li diplomatın köktendinci Müslümanlar tarafından öldürülmesi ABD’nin ve Avrupalı müttefiklerinin Suriye konusundaki düşüncelerini sorgulamalarına neden olmuştu. Tankla, topla, bombayla, ölümlerle getirilen “demokrasi”, demokrasiden çok başka bir şey oluyor, bir süre sonra geri tepip, getireni vuruyordu. Libya bunun somut bir örneğiydi. Papa’nın da “Müslümanların ve Hıristiyanların savaşa birlikte karşı çıkmaları” çağrısı nedensiz değildi. Suriye Hıristiyanları Baas rejimi döneminde herhangi bir özel baskıyla karşılaşmamışlar, Müslümanlarla eşit yurttaşlar olarak görülmüşlerdi. Farklı olması da düşünülemezdi, çünkü 1953 yılında kurulan Arap Sosyalist Direniş Partisi (Baas), Hıristiyan Mişel Eflak’ın Arap Diriliş Partisi ile Müslüman Ekrem Havrani’nin Arap Sosyalist Partisi’nin birleşmesinden ortaya çıkmıştı. Partinin daha tutucu ve milliyetçi olan askeri kanadı, Beşşar Esad’ın babası Hafız Esad’ın liderliğinde 13 Kasım 1970 yılında bir darbeyle iktidarı ele geçirmişti. Baas rejiminin birçok olumlu yanı olduğu kadar bir o kadar da olumsuz yanı olduğu doğrudur. Bu gerçek bir tarafa, bu rejimin seçeneği bugün için Müslüman Kardeşler ve onlardan daha fazla köktendinci olan Selefilerdir. ABD ve müttefikleri son günlerde Müslüman dünyasının yangın yerine dönen sokaklarını görmekte, Suriye’ye tankla topla getirilecek “demokrasi”nin kimlerin elinde ve ne tür bir rejim olacağını sezmektedirler. Batı medyasının kamuoylarının dikkatlerini Suriye’den uzaklaştırma çabalarının nedeni de budur. Onlar, dikkatlerini de, ellerini de Suriye’den çekiyor gözükecekler, “demokrasi taşıma” görevini uluslararası siyasal İslamın en öne çıkan temsilcisi Müslüman Kardeşler’e yakın taşeronlara bırakacaklardır. Sonuçta amaç Suriye’nin emperyalistlerce teslim alınması olunca bunun kendi elleriyle mi, yoksa taşeronlarının elleriyle mi gerçekleştirileceği hiç önemli değildir. Durum bu kadar açıktır. Kafalarımızı ellerimizin arasına alıp düşünme sırası şimdi bizdedir. Biz Özgürüz Kardeşlerimiz, oğullarımız, kızlarımız, ağabeylerimiz, ablalarımız, ustalarımız, öğretmenlerimiz, yazarlarımız, hukukçularımız, halk önderlerimiz öldürüle öldürüle, öldürtüle öldürtüle özgürleştirildik. Şimdi soruyorlar: Siz özgürleşmemiş miydiniz? Ölüm özgürleşmeyse eğer, biz Türkiye’de yaşayanlar, 3040 yıldır özgürleşmenin doruklarındayız. öğrenciler, geçtiğimiz günlerde bir öğretim üyesinden ricacı olmuşlar: “Hocam, cuma günkü dersleriniz namaz vaktine denk geliyor. Cumaya gidemiyoruz, ders programınızı değiştirebilir misiniz?” Cumhuriyetin niteliği değişmiş, ders programının sözü mü olur? 2B arazilerinin işgalcilerine satılmasına olanak sağlanmıştı. Sıra geldi, “devlet ormanı” sayılan yerleri ormansızlaştırarak tarlaya ya da yerleşme yerlerine dönüştüren kişi ve kuruluşlara buralarda “özel ağaçlandırma” yapmalarına; tıbbi, aromatik, soğanlı ve yumrulu bitki yetiştirmelerine izin verilmesine.... Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin üçüncü kez yeniden düzenlenerek yürürlüğe girdiğini duyuran Yücel Çağlar, yeni durumu irdeliyor: “Yönetmelik, AKP’nin yaklaşık on yıldır yaygınlaştırmaya çalıştığı özel ağaçlandırma Orman Kanununa Devam uygulamalarına yeni boyutlar kazandırıyor; mahkeme kararlarıyla orman sayılmasına karşın bu arazileri ormancılık dışı amaçlarla kullanan gerçek ve tüzel kişilerin buralarda ‘özel ağaçlandırma’ ve ‘özel imarihya’ yapabilmesine olanak sağlıyor. Yönetmeliğe göre, orman kadastrosu komisyonu ve mahkeme kararlarına karşın devlet ormanı sayılan yerleri işgal edip ormancılık dışı amaçlarla kullanan kişi ve kuruluşlar bu arazilerde tıbbi, aromatik, soğanlı ve yumrulu bitkiler de yetiştirebilecek. AKP döneminde hızla yaygınlaştırılan özel ağaçlandırma çalışmaları kapsamında yaklaşık 1.5 milyon dönüm devlet ormanı arazisi özel kişi ve kuruluşlara tahsis edilmişti. Çoğunluğu İzmir, Balıkesir ve Mersin’de bulunan bu arazilerin yüzde 27.3’ünde fıstıkçamı, yüzde 15.5’inde badem ve yüzde 9.8’inde de ceviz plantasyonları kurulmuştu. Devlet ormanı işgalcilerini ödüllendiren yeni Ağaçlandırma Yönetmeliği ile bu uygulamalar daha da yaygınlaştıracak, devlet ormanlarının bütünlüğü daha da bozulacak.” Baltalı orman kanunu sürüyor anlayacağınız. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ‘Büyük Ortadoğu Bataklığı’: BOP Başvuru kaynaklarında “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” şöylece tanımlanmakta: (1) “Amerika Birleşik Devletleri 43. Başkanı Bush hükümeti tarafından ‘Büyük Ortadoğu’ adıyla duyurulan, en batıda Fas’ın Atlantik kıyılarından en doğuda Pakistan’ın kuzeyindeki Karakurum yaylalarına, kuzeyde Türkiye’nin Karadeniz kıyılarından güneyde Aden ve Yemen’e kadar uzanan bölgede, Müslüman ülkelere demokrasi ihracını ve bu ülkelerin pazarlarının açılmasını amaçladığı açıklanan politik kuramdır. Araştırmacı Altuğ Günal projenin 2001 yılındaki 11 Eylül saldırılarından sonra terörizmi besleyen bataklıkları kurutmak amacıyla ortaya çıktığını ve ABD’nin 2004 yılındaki G8 zirvesinde gündeme getirdiğini yazmıştır.” Altuğ Günal’in titiz ve belgelere dayalı “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye” (2) araştırması konuyu aydınlatmakta: “Giriş: ABD yönetiminin bugüne değin resmi belgelere dayandırmadığı bu projenin ne olduğuna dair zihinlerde oluşan soru işaretlerinin çözümlenmesi, günden güne gelişen olayların yardımıyla çok da zor olmamakta. Yine de konuyu çok yönlü perspektiften bakarak derinlemesine inceleme ve anlatma ihtiyacı ile yazılan bu makalede ABD ile birlikte, birçok ülkeyi de ilgilendiren BOP’un ne olduğu, geçirdiği süreçler ve Türkiye’ye yansımaları ele alınacak ve bazı öngörülerde bulunulacaktır. (…) BOP’un çıkış noktası, 11 Eylül saldırılarıdır. Bu saldırı, küresel terörizmin hangi boyutlara ulaştığını bütün dünyaya göstermesi bakımından da önemlidir. Bir başka önemi de, o güne kadar klasik yöntemlerle yürütülen küresel terörle mücadelenin bir işe yaramadığının anlaşılmasını sağlamasıdır. Çok bilinen bir uyarıdır: ‘Sıtmadan kurtulmak için sivrisinekleri öldürmek yetmez; esas olan bataklığı kurutmaktır.’ Amerika geç de olsa bunu algılamış ve ‘terörist üreten bataklıklar nasıl kurutulur’ arayışları BOP’un doğuşunun temelini oluşturmuştur. (…) Projenin kapsama alanı içerisine alınan ülkelerin, (Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye, Türkiye, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, İran, Pakistan ve Afganistan) hepsi de ABD’nin stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının denetim altında tutulmasına yönelik ulusal çıkarları ile örtüşen ülkeler olduğu dikkat çekicidir.(…) Kendi yarattığı canavarın öldürücü saldırılarına maruz kalan ünlü Dr. Frankenstein gibi, Amerika da kendi yarattığı köktendinci bir terör örgütü tarafından yıllar sonra ağır yaralanmış; Ussame bin Laden, Amerikan halkına, 2. Dünya Savaşı’ndaki Pearl Harbor baskınından sonraki en büyük felaketi ve acıyı yaşatmıştır.(…) ABD’nin girişimi ve öncülüğüyle1949 yılında da NATO kurularak bu plan başarı ile sonuçlandırılmış oldu. Bunlarla beraber, projenin daha iyi anlaşılabilmesi için Amerika’dan on binlerce kilometre uzaklıktaki denizaşırı ülkelere karşı yürütülen Kore, Vietnam, Körfez, Afganistan ve son Irak savaşlarını da ana hatlarıyla hatırlamakta yarar vardır. Esas itibarıyla üretilmiş jeopolitik gerekçelere dayalı proje ve planları uygulamada ABD’nin kararlılığını gösteren bu savaşları hatırlamak, ABD’nin BOP için neleri göze alabileceğinin anlaşılmasına yardımcı olacaktır. (…)” Görüşümüze göre, geri kalmış ülke yöneticileri niteliksiz çoğunluğu yönetmenin, “nitelikli azınlığı” yönetmekten çok daha kolay olduğunu bilirler. Bunun için yöneticiler, dinsel kuralları öne çıkarıp “hurafelerin” önünü açarak, eğitimsiz kalabalıklar yetiştirilmesine büyük özen gösterirler. Bunun en iyi örnekleri de bugünün “Ortadoğu” görüntüleridir. Kaynak: 1) Wikipedia 2) Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye Araş. Gör. Altuğ Günal, Ege Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA 1 SOLDAN SAĞA: 1/ Büyümeyi, ge 1 lişmeyi, metabolizmayı denetleyen ve 2 tiroit bezinden sal 3 gılanan hormon. 2/ 4 Halk dilinde soğuk algınlığına verilen 5 ad... Doğu Anado 6 lu’da bir göl. 3/ 7 Tanrı ile şakalı, takılmalı bir söyle 8 yişle konuşur gibi 9 yazılan tekke edebiyatı şiir türü. 4/ Geven otundan çıkarılan bir tür zamk... Tavlada “üç” sayısı. 5/ Hitit... Suudi Arabistan’ın plaka imi... Bir cetvel türü. 6/ Ölümsüz. 7/ Bildirme yazısı; mesaj... Asya’da bir ırmak. 8/ Bir tür bağımsızlığı olan büyük il. 9/ Düzenli olarak ekim yapılan arazi... Bir nota. SEDAT YAŞAYAN 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 3 4 5 6 7 1 R Y A V Ş 2 E A İ A 3 N A N L 4 K A Y A 5 V A E K 6 A R A T 7S A D A K M 8A Ş UĞ S E 9K I Z I L A Y 1 P İ K A P 2 E D E B İ 8 A R A İ T İ N A 9 N E M M E R E K YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Avşa Adası’na verilen bir başka ad. 2/ Meslek... Üstten sağa doğru eğik olan basım harfi. 3/ Osmanlılar döneminde ortaokul düzeyindeki eğitim kurumu. 4/ Başında ok biçiminde bir tel demeti bulunan balıkçıl kuşu... Yemişlerin yenen bölümü. 5/ Adlandırma. 6/ Bir şeyin doğru olduğunu belirtmek için yapılan işaret... Altın elementinin simgesi... Bir renk. 7/ Yeşilırmak’ın antik dönemlerdeki adı... Yayla ya da bahçe kulübesi. 8/ Bir şeyi yapmayı önceden isteyip düşünme... Dağ sırtlarında geçit veren çukur yer. 9/ Bir soru sözü... Alan Parker tarafından sinemaya da aktarılan ünlü bir müzikal. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear