Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 2012 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Sola ve Solda Olmaya Dair Geri Pas EN ilginç sportif oyunun futbol olduğunu söylemek pek yanlış olmaz. Yenme ve yenilmede hep bilinen olumlu olumsuz nedenleri yanında özellikle gol atma açısından şansın ve rastlantının oynadığı rol konusunda gerçek yaşama çok benzeyen bir yanı var futbolun. Sportif oyunları seyreden herkes bilir ki yalnız futbolda değil, bütün oyunlarda kazanmak mutlaka ve her zaman çalışma, disiplin ve kazanma hırsı gibi olumlu bilinen nedenler sonucunda gelmeyebilir. Statların dışındaki yaşam da böyle değil midir? Hep en çok çalışan mı en çok kazanıyor, en öne geçiyor ve en yükseğe çıkıyor? Geniş halk yığınlarınca benimsenmiş bir oyun olması futbolun bu yanına, yani gerçek yaşama benzemesine yol açan başlıca nedendir herhalde. Doksan dakika boyunca kaleden kaleye koşup kan ter içinde kalmış bir futbolcunun sahadan yenik çıkarken “Top bugün bizi sevmedi” demesi, ne kadar mantıksız sayılırsa sayılsın, insan yaşamında da sık rastlanan şanssızlıklara karşı “efendice” ifade edilmiş şirin bir isyandır. Böyle olduğu içindir ki kahrolup yaşama küserek keşişliğe çekilmek yerine feleği sonraki maçta bütün insanlık adına göğüsleme azmiyle de çıkılabilir sahadan. caba maç seyrederken bunları düşünmek futbolun “afyon”uyla uyutulmaya başlamak mıdır? Maç, yine yaşama ilişkin olarak, uyutucu niteliğiyle değil de uyarıcı ve öğretici niteliğiyle seyredilemez mi? Örneğin, geçen hafta 20 yenildiğimiz Hollanda maçını alalım. Futbol üslubumuzun özelliklerinden biri olan geri pas bolluğu, biraz yaratıcı biçimde de olsa, o maçta yine nüksetmiş gibi gelmedi mi size? Yenilik, geçmişte çoğu zaman yapıldığı gibi geri pasların rakibi oyalayıp zaman kazanmak için değil, tam tersine hücum amaçlı ve topu rakip sahaya aktarmak için kullanılmasıydı: Kendisine geri pas yöneltilen oyuncu hızla gelen topu kuvvetle ileri vurarak karşı taraf savunmasının gerisine aktaracak ve forvetimizin rakip kaleye sarkmasını kolaylaştıracaktı. Güzel. İyi ve yaratıcı. Ama taktiğin başarılı olabilmesi, karşı sahaya böyle hızla ve beklenmedik biçimde aktarılacak topun tam nereye ve kime gönderileceği konusunda önceden çok iyi çalışılmış olmasını gerektirmekteydi. Bu taktik, iyi işlenerek neredeyse içgüdüsel duruma getirilmedikçe, geriden rasgele şutlanmış topların çoğu zaman rakip oyuncuların ayaklarına geçmesine yol açmaktaydı. emek ki böyle bir maçı seyrederken yaka silktirici geri pas alışkanlığının bile çağdaş çalışmayla pekâlâ sonuç getirici bir atılım kaynağı durumuna getirilebileceğini düşünmek insanın ufkunu genişletiyor olmalı. Şimdi yapılanlar yanlış geri paslarla ulusal eğitimi geriletse de, o gerileşme noktasından çıkışta nereye, nasıl sıçranılacağını şimdiden düşünmek ve buna göre çalışmak gerekir. Cumhuriyetçi eğitimciler için asıl devrimcilik sınavı şimdi başlıyor. CHP’nin muhalefet işi, aslında kolaydır. Nereye elini atsa yakalayacağı bir açık mevcuttur. Ancak, bu el atışların bir sol düşüncesi ve terbiyesi içinde gerçekleşmesi mecburiyeti vardır. Ortacılara şirin gözükmek yoluyla bir ciddi muhalefet partisinin kazanabileceği hiçbir şey yoktur. Erhan KARAESMEN Ü A lkemizde yakın tarihin son altmış yılına sağ iktidarlar damgasını vurdu. Ekonomik sağ, dinsel sağla birlikte, bazen kafatasçı sağı da yanına alarak toplumun sosyopolitik davranışlarını sürekli yönlendirdi. “Sol” kavramı ise iteleme kakalama, kötü gösterme, küçük düşürme tavırlarının hedefi oldu. Dinsizlik, imansızlık, bölücülük, vatan hainliği, toplum düşmanlığı gibi ne kadar olumsuz yakıştırma varsa, hepsi paketler halinde solun bedenine giydirildi. Ancak, var oluşunun doruğunu yaşıyor gibi gözükse de sağ iktidar son dönemlerde öylesine yetersizlikler, basiretsizlikler sergiler oldu ki, kurmuş olduğu hükümranlığın bacakları sallanmaya başladı. Böylece, unutulmuş ve unutturulmuş olan sola da alabildiğine sakıncalı bu gidişe “dur” deme yolunda yeni görevler düşer oldu. Olaylar hızlı ve dramatik bir akış yoğunluğu taşıdığı için, geçen ay yapılan CHP kurultayında kendini gösteren sol düşünceli politik davranışların yeniden prim kazanabileceği olgusu gürültüye gitti. Orta sol oluşumların barış, demokrasi ve hukuk arayışlarına sistemli bir süreklilik kazandırma arzusu, bu kurultayda bir kez daha gözlenmiş oldu. Ana muhalefet partisinin bu düşünsel tavırları eylem programları haline süratle dönüştürmesi umulur ve beklenir. Neyin nesidir bu sol? Tarih denen oluşum, ezen ile ezilen ve zalim ile mazlum arasındaki ezeli savaşın bir özetidir. İşin başında gücü yeten birinin daha güç süzü sindirmesi vardı. Sonra toplumlar içindeki çeşitli katmanların diğerlerini kendi çizgilerinde yönetmelerine kadar uzanan bir dengesizlikler silsilesi yaşandığı biliniyor. Ancak, insan denen mahluk yaratılışından sahip olduğu “özgürlük” arayışçılığı dürtüsüyle bu ezip ezilme olayında insancıl dengelerin ve hakkaniyetin yerleştirilmesi yolunda çaba gösterdi. Eski Akdeniz uygarlıklarında iktidar güçlerinin zulme varabilecek egemenliğini dengelemek üzere “demokrasi” ve “hukuk” düzenlerinin kurulmasına bu yolla olanak bulunmuştu. Adı henüz sol olmamakla birlikte insancıl, vicdani ve akılcı denge temellerine sahip davranışlar bireyleri de bazı toplum gruplarını da mağdurdan ve mazlumdan yana sahip çıkmaya doğru yönlendirmişti. Çok sonraları Fransız Burjuva Devrimi’nin halk temsilcisi meclislerinde akılcı, insancıl bir özgürlükçülük anlayışının sahibi olan kişiler biraz disiplinsiz ve karman çorman da olsa meclis salonunun tesadüfen sol tarafında bir yerlerde oturmuşlardı. Yakınlardaki coşkulu devrimin izlerine karşın statükonun yanında olanlar ile duruma göre tavır değiştirebilen ve ibreyi hemen kuvvetliden yana çeviren ortacılar ise salonun sağa yakın köşelerinde yer alıyorlardı. Burada sol, tesadüfi bir konumun yönlenmesini değil, akıllı, rasyonelliği, vicdanı, toplum gruplarının çıkarını gözeten, özgürlükçü ve hakkaniyetçi davranışların sorumluluğunu temsil ediyordu. Sosyalist, komünist, orta sol, demokratik sol çeşitlemeleri içinde günümüze ka dar ulaşan sol düşüncenin en belirleyici kavramının “özgürlükçülük” olduğu hatırlanmalıdır. Solun, sağ kesimleri en fazla ürküten belirgin özelliği de, zaten budur. Emeği ve dolayısıyla varlığı güçlüler tarafından emir ve kontrol altında tutulan bireyler ile toplum grupları ulusal düzeyde ilk harcananlar olagelmiştir. Kimin çıkarına olduğunu bilmedikleri savaşlarda cepheye ilk önce onlar gönderilmiştir. Ucuz milliyetçilik ve dindar muhafazakârlık desteği ile ön saflara onlar sürülmüştür. Devletin ve toplumun ilişkilerine damgasını vuran uluslararası emperyalizm oluşumları sol düşüncenin özgürlükçü, ulusal bağımsızlık arzusunu kontrolünde tutmayı kural haline getirmişti. Mazlum bireylerin yanı sıra mağdur ve ezilmiş toplumlar ve ülkeler vardı. Bağımsızlık uğruna verilen savaşların arkasında ulusal ve evrensel sol düşünce birlikte haksızlıklara karşı çıkışın sözcülüğünü üstleniyordu. Günümüzde küreselleşme kılıfıyla birlikte ortalıkta pupa yelken dolaşan çağdaş emperyalizm sol tavırlar içinde yer alan bu ulusal bağımsızlık arayışçılığından da elbette çok rahatsızdır. Bağımsızlık ateşini kontrol edebilmek için mazlum toplumlar içinde yandaşlar bulma gayreti içindedir. Yani, Büyük Adam “Dahili ve harici bedhahlar olacaktır” ikazını boşuna yapmamıştır. Sol muhalefet yapmak Mevcut sağ iktidar, düşünce yapısı olarak altmış küsur yıllık bağlantıların bir uzantısıdır. Ancak oturduğu yeri çok muhkem dolduran bir yeni sağ ürünle karşı karşıyayız. Tutkulu bir “tek adam”lık dürtüsünün de besleyiciliğiyle toplumun çeşitli kesimlerini ve öğelerini çok rahatsız edici davranışlar içine girilmiştir. Ahlak sınırlarını zorlayabilen, alabildiğine sevimsiz parasal çıkar ve rant ilişkileriyle hükümet etme yo lu tutulmuştur. Mutlak kontrol altındaki bir medya, sözde yenilikçiliğinin, dönüşümcülüğün ve pırıltılı bir tüketimciliğin borazancılığını zevkle yürütmektedir. Ana muhalefet partisinin dış politikası, “terörGüneydoğu” ikili ilişkilerindeki, “Alevilik” bağlamındaki yaklaşımları baştan aşağı fiyaskodur. Çok övündükleri ekonomik düzenleme başarıları rantçı yandaşların işine yaramakta; büyük halk kitlelerinin yaşam koşullarında sadece gerileme gözlenmektedir. Yandaş medyada çok alkış toplayan meşhur sağlık reformu geri tepmiştir. Kendilerine yakın çevrelerin sağlık yatırımları destek görmekte ve bu alanda tam bir tekelleşmeye gidilmektedir. Kültür ve eğitim yaşamı evlere şenliktir. Okuryazarlıktan korku duymanın dik eğimli yamaçlarına tırmanılmıştır. Toplumun çeşitli kesimlerindeki iyi yetişmiş uzmanlar garip isimli davalarla, inandırıcılığını yitirmiş bir yargıhukuk düzeninin yutturmacılığıyla zindanlarda çürümektedir. Bilgisi, uzmanlığı uluslararası takdir toplamış, Kemal Gürüz gibi bir aydın yurttaş sadece ve sadece bir fikirsel yandaş olmadığı için ağır suçlamalar altında bırakılabilmektedir. Genel eğitim sistemi ve bu arada YÖK sistemi zıvanadan çıkmıştır... Yani CHP’nin muhalefet işi, aslında kolaydır. Nereye elini atsa yakalayacağı bir açık mevcuttur. Ancak, bu el atışların bir sol düşüncesi ve terbiyesi içinde gerçekleşmesi mecburiyeti vardır. Ortacılara şirin gözükmek yoluyla bir ciddi muhalefet partisinin kazanabileceği hiçbir şey yoktur. Buna karşılık milyonlarca vicdanlı yurtsever ve olup bitenlerin büyük keyifsizliğe sürüklediği insan için yeni umutlar yaratmanın tek yolu, solda durmak ve soldan oynamaktır. Böylece biline... Yeni Eğitim Öğretim Yılı Yakıcı Sorunlarla Geliyor Gülsün KAYA Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Merkez Yön. Kur. Üyesi Egemen Güçler Sevgisiz Bir Toplum İstiyor Yrd. Doç. Dr. Ayşe ATALAY D amuoyunda bütün yönleriyle tartışılmadan, pilot uygulama yapılmadan, yangından mal kaçırma anlayışıyla yasalaştırılan “4+4+4”ün yeni öğretim yılında yaratacağı sorunlar, yasaya karşı çıkanları haklı çıkaran biçimde kartopu gibi büyüyerek geliyor. Başta Milli Eğitim Bakanı, İstanbul Milli Eğitim Müdürü olmak üzere yetkililer karşı karşıya kaldıkları sorunları nasıl çözeceklerini bilememenin şaşkınlığı ve çaresizliği içinde açıklamalar yapıyor. Gazeteler, birinci sınıfa başlayacak öğrencilerin sayısının önceki yılların bir buçuk katına ulaştığını, derslik ve okul sayısının yetersizliği nedeniyle büyük kentlerde ikili öğretim yapacak okulların oranının şimdiden yüzde 70’e çıktığını, alelacele hazırlanan haftalık ders çizelgeleri doğrultusunda ikili eğitimin sabah 7.30’da derse başlansa bile akşam ancak 19.30’da bitebileceğini, daha erken paydos için teneffüslerin kısaltıla“4+4+4” adıyla bileceğini, sınıflardaki öğanılan yasanın renci sayısının 70’e, 80’e çıkacağını yetkililerin ağzınuygulanması dan aktarıyor. ertelenmeli, bu yıl Bütün bu sorunları gören için bir ya da birkaç ve küçücük çocuğunu koilçede pilot uygulama rumak için yollar ararken yetkililerin yönlendirmeyapılarak yasanın siyle rapor almak yoluna aksayan yönleri giden anneleri, Başbakan saptanmalı, yasa çocuklarına ihanet etmekle, bütün yönleriyle ve Milli Eğitim Bakanı da terör yanlısı olmakla itham ilgili bütün taraflarca örgütü ediyor. yeniden tartışılarak Büyük kentlerde, çoğungözden geçirilmelidir. luğu yurttaşların yaptırdığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na, çalışan annebabaların çocukları için bağışlanmış etüt ve beslenmeli okulların tümünün bu özelliği kaldırıldı. Onlar da ikili öğretim için kullanıma hazırlandı. Çalışan annelerin çaresizliği ve bağışçının duyguları kimsenin umurunda değil. Başta ÇYDD olmak üzere, devletin okullarında okulöncesi eğitim için sivil toplum örgütlerince donatılmış anasınıflarının, anaokullarının akıbeti meçhul. Kütüphaneler sınıfa dönüştürüldü. Aynı durum, yaşadığı yerde lise olmayan kız çocuklarının liselere devamını sağlamak için yaptırılmış yurtlar için de söz konusu; çünkü bahçesine yurt yaptırılan liselerin imam hatibe dönüştürüldüğü haberleri gelmeye başladı bile. Görünüşe göre, yaptırdığımız yurtlar da imam hatip yurdu olmaya aday. Zaten yasanın gerçek amacının ne olduğunu “Elimize, bütün okulları imam hatibe dönüştürmek için tarihi bir fırsat geçti” diyen iktidar milletvekilinin ağzından da duyduk. Yasayı çıkaranlar artık gerçek amaçlarını saklamak gereğini duymuyor. Birileri imam hatip lise ve ortaokullarına kayıt yaptıracak öğrencilere ücretsiz yemek ve servis sözü veriyor. İmam hatiplere kayıtlar camiler aracılığıyla teşvik ediliyor. Adrese bağlı kayıt sistemiyle öğrenciler, K ailelerinin isteği dikkate alınmaksızın imam hatip okullarına otomatik olarak kaydediliyor. Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası’na karşın yeraltında eğitim yapan “medreseler” artık kendilerini gizleme gereğini duymuyor; kentlerin duvarlarına, metrolara astıkları afişlerle duyurdukları “icazet” törenleri yapıyor. Okulöncesi eğitimi zorunlu eğitim kapsamına almamakta direnen Milli Eğitim, minicik çocukların beynini yıkama girişimi olan “sıbyan mektepleri”ni görmezden geliyor. Çocuklarımız “seçimlik” adı altında “seçtirmeli dersler” aracılığıyla haftalık 38 saatin sekizinde Kuran ve “Hazreti Muhammet’in Hayatı” nı ezberleyecek. Dinsel inancı farklı olsa bile çocuğuna ve kendisine zarar geleceği kaygısıyla ailelerin buna karşı çıkma olasılığı çok düşük. Öğretmenler tedirgin. Birinci sınıflarda ilköğretime başlamaya hazır çocuklarla anasınıflarına gitmesi gereken çocukları bir arada tutmak zorundalar. Üç ay, normal programa başlayamayacaklar. Öğrenmeye hazır olan çocuklar sıkılacak, küçükler bunalacak. Bu çocuklar ayrı sınıflara alındığında da gelecek yıl, çok farklı bir uygulamadan geçerek ikinci sınıfa gelen öğrenciler olacak. Gelecek yılların sorunları, bu yılınkinden daha ağır olacak. Öğretmenlerin sorunları bundan ibaret değil: Atanmayı bekleyenler, eşlerinden ayrı yerde çalışmak zorunda olanlar, düşük gelir, salt ana başlığı belli, ama içeriği belirsiz ders programları, göstermelik hizmet içi eğitimler, güvenli olmayan ortamlar, “ücretli, sözleşmeli, kadrolu” gibi yapay ayrımlarla aynı işi yaptıkları halde farklı statülerde çalışmak zorunda kalmalar... Bunlar, ders yılının başında, geleceğimiz olan çocuklarımızı emanet edeceğimiz öğretmenlerimizin taşımak zorunda kaldığı ağır yükün en yüzeysel, en sıradan örnekleridir. Öğretmenine sahip çıkmayan, onu mutlu etmeyen bir toplum, mutlu bir gelecek bekleyemez. Bütün bu sorunlara yeni ders yılında nasıl uygulanacağı belirsiz ve artık güvenilirliğini yitirmiş liseye ve üniversiteye giriş sınavları, üniversitelerde birinci öğretim öğrencilerinden alınmayacağı açıklanan, ama ikinci öğretim öğrencilerinin ödeyeceği üniversite katkı payının yarattığı zaten toplumda var olan gerginliği artıran uygulamalar, yurttaşlar olarak duyduğumuz kaygıları çoğaltmakta, yalnızca ücretsiz eğitim istediği için cezaevlerini dolduran üniversite öğrencilerinin varlığı da ironik, trajik bir durum oluşturmaktadır. G Sonuç “4+4+4” adıyla anılan yasanın uygulanması ertelenmeli, bu yıl için bir ya da birkaç ilçede pilot uygulama yapılarak yasanın aksayan yönleri saptanmalı, yasa bütün yönleriyle ve ilgili bütün taraflarca yeniden tartışılarak gözden geçirilmelidir. Tersi durumda, eğitimde yaşanacak karmaşa, toplumumuzda onarılması güç yaralar açacak, toplumumuz bunun bedelini ağır biçimde ödeyecektir. Yurttaşlar olarak yaftalanma tehditlerine boyun eğmemeli, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğine sahip çıkmalıyız. nefret duygusu antidemokratik, üzel yurdumuz, baskıcı, emperyal güçlerin en sömürgeci güçlerin içte çok kullandıkları ve ve dışta kargaşa gelişmesine katkıda çıkarmak amacıyla etnik köken bulundukları bir duygudur. ve mezhep ayrılıklarını Antidemokratik rejimler körükleyek egemenliklerini egemenliklerine meşruiyet pekiştirmek istedikleri zor kazandırmak için nefreti günlerden geçmektedir. körüklerler. Bundan ötürü bir Burada toplumumuza egemen toplumda farklılığa duyulan kılınmak istenen; farklılıkların nefret, antidemokratik ve bir ülkenin zenginliği olması baskıcı rejimlere uygun zemin gerektiği görüşü yerine, hazırladığı gibi, toplum katmanlarınca bir antidemokratik ve baskıcı nefret söylemi geliştirmek için rejimler de toplum yeterli olduğu düşüncesinin katmanlarında nefret söylemi yaygınlaşmasını sağlamaktır. geliştirerek egemenliklerini Böylece toplumun farklı perçinlemek isterler. inançta, olan, farklı yaşam Sevgi sözcüğü ise biçimini benimsemiş kesimleri sözlüklerde “insanı yüksek üzerinde nefret söylemi özverilere götüren ilgi geliştirerek, toplumu duygusu” olarak tanımlanıyor. ayrıştırarak sömürgeciliğin en Görüldüğü üzere sevgi büyük ereği olan “böl ve duygusu özünde hoşgörüyü, yönet” politikasını daha kolay içtenliği ve özveriyi yürürlüğe koymak barındıran; istemektedirler. ve Nefret, bir Ülkemiz hızla bir iç ve dış eşitlikçi demokratik dünya canlıdan, belirli çatışmaya sürüklenmek görüşüne uygun bir düşünceden duyulan tiksinti, istenmektedir. Bu ülkenin unsurları sevgisizlik ve halkı olarak birbirimize içermektedir. Bu bakımdan sevgi dolayısıyla duyacağımız sevginin, birleştiricidir, karşıtlığı farklılıklarımızla birlikte barışçıdır, içermektedir. Bir demokratiktir, şeyden nefret yaşamak iradesinin en etmek, çoğu kez başta emperyal güçlere paylaşımcıdır. Karşısındakinin nefret edilen şeye atılmış güçlü bir tokat acısını kendi karşı acısı, hoşgörüsüzlüğü olacağı da gün gibi karşısındakinin de beraberinde ortadadır. sevincini kendi getirir. sevinci olarak Tahammülsüzlük, görmektir. Dolayısıyla sevgi, hoşgörüsüzlük, olumsuz beraberinde empati duygusunu düşünce ve duygular nefretin da getirir. Empati duygusu ise tipik özellikleridir. bir toplumda insan Hoşgörüsüzlük ise zaman ilişkilerinden tutun, devletzaman karşısında yer alan bir birey, devletyurttaş ilişkisine düşünceyi, bir dünya kadar demokratik, eşitlikçi ve görüşünü, bir yaşam biçimini paylaşımcı bir toplumsal ortadan kaldırmaya ya da en düzenin kurulmasına daha çok azından onun yaşam alanını yardım eder. Bunun için de daraltmaya kadar varabilir. dini, cinsiyeti, ırkı ne olursa Tarihte bütün diktatörler, olsun insanı odak noktası tiranlar ya bir düşman yapar. yaratmak suretiyle ya da Ülkemiz hızla bir iç ve dış farklılıkları boğmak için nefret çatışmaya sürüklenmek söylemi geliştirmişlerdir. istenmektedir. Bu ülkenin Toplum üyelerinden halkı olarak birbirimize bazılarının egemen düşünceye duyacağımız sevginin, karşı çıkmaları ya da egemen farklılıklarımızla birlikte düşünceyi eleştirmeleri, yaşamak iradesinin en başta toplumda bu kesimlere yönelik emperyal güçlere atılmış güçlü nefret duygusu bir tokat olacağı da gün gibi yaygınlaştırılmadan ortadadır. boğulamaz. Bu bakımdan C MY B C MY B