23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2012 PAZAR 14 Bu pazar bütün önemli işleri başkalarına bırakıp bir masal cadısı olmaya karar verdim. Efendim, bir varmış bir yokmuş, çok eski zamanlarda bir Doğu ülkesinde bir hükümdar yaşarmış. Hükümdarın kaprisli, gösteriş meraklısı bir karısı ve henüz üç aylık nur topu gibi bir oğlu varmış. Her hükümdar gibi bu hükümdarın da hem dostları hem düşmanları pek çokmuş. Günlerden bir gün hükümdarın orduları düşmana yenik düşmüş. Düşman, hükümdarın ülkesine dörtnala girip ne var ne yoksa talan etmiş, erkekler kılıçtan geçirilmiş, kadınlara olmadık eziyetler yapılmış. Hal böyle olunca hükümdar ne yapsın, ordularının başında savaşmaya devam etmiş, taa ki, bir ok yüreğine saplanıp ölünceye kadar. Hükümdarın karısı da her şeyi kaybettiklerini anlayıp yükte hafif pahada ağır ne varsa toplayıp hızla saraydan uzaklaşmış. Ama o da ne? Hükümdarın üç aylık oğlu altın beşiğinde her şeyden habersiz mışıl mışıl uyuyor. Az sonra düşman saraya girecek ve hiç kuşkusuz bu küçük yavru, babasının izini sürmesin diye öldürülecek. Mücevherlerini, altın tacını unutmayan annesi onu unutup gitmiş. Hükümdar oğlunun bakıcısı çok olur ya, şimdi herkes canının derdinde, kimsenin onu gördüğü, onunla ilgilendiği yok, en genç bakıcı Morçiçek’ten başka. Morçiçek henüz on sekizinde bir kız. Saraya hükümdarın oğlunun doğduğu gün geldi. Gelir gelmez de çocuğun bakımıyla görevlendirildi. Şimdi o da bohçasını toplamış, bir an önce saraydan uzaklaşmaya çalışıyor. Uzaklaşmak istiyor ama içi de elvermiyor, son bir kez oğlana sarılmak, onu bağrına basmak istiyor. Üç ay masallar söyleyip uyuttu onu. Aman tanrım, şuna bakın nasıl da mışıl ışıl uyuyor, nasıl da tatlı. Az sonra sarayın kapısı açılıp düşman askerleri içeri girdiğinde... Morçiçek bundan ötesini düşünemiyor bile, oğlanı kaptığı gibi sırtına vurup sarayı terk ediyor. Yolu uzun zorluklarla dolu, üstelik Morçiçek henüz on sekizinde. Oğlanı doyuracak süt onda yok. Oğlanı sarıp oğlan ülke dışına çıkmayı başarır. Orada bir dost evine yerleşirler. Morçiçek halinden hiç yakınmaz, oğlana saçını süpürge eder. Oğlan da en önce “ana” demeyi öğrenir. Morçiçek, oğlan “ana” dediği gün ağlar sevincinden. Çok ağlar. Böyle sürüp gider. Gel zaman git zaman devran değişir. Hükümdarın karısı dostlarının yardımıyla düşmanı yener, yeniden tahta oturur. Bu arada sarayda bıraktığı oğlunun ölmediğini, Morçiçek adlı bir kız tarafından kurtarıldığını öğrenir. Hemen yola adamlar çıkarır, adamlar dağ taş arayıp Morçiçek’i ve on yaşına gelen oğlanı bulurlar. Alıp saraya getirirler. Saraya gelince hükümdarın karısı oğlunu ister. Morçiçek vermez, “O benim oğlum” der. “Ben büyüttüm onu, karnını ben doyurdum, hastalandığında başucunda ben bekledim.” Hükümdarın karısı bu sözler üstüne sinirlenir, “O benim canımdan, o benim kanımdan, onu bana ver” diye bağırmaya başlar. Günler geçer, iş kadıya kalır, kadı da adaletiyle bilinen bir adamdır. Karar günü bütün şehir halkı meydanda toplanır. Kadı her iki kadını da dinler. Sonra bir tebeşir ister, tebeşiri alır, ortaya kocaman bir daire çizer. Dairenin tam orta yerine oğlanı yerleştirir. Kadınlara da emreder: “Şimdi siz ikiniz oğlanın birer kolundan tutun!” Kadınlardan biri oğlanın sağ kolunu, öteki sol kolunu tutar. Kadı devam eder: “Şimdi de çizdiğim dairenin dışına çıkın ve ben başla deyince her biriniz kendinize doğru çekmeye başlayın! Kim oğlanı dairenin dışına kendi yanına çekmeyi başarırsa çocuk onun olacaktır.” Kadı bu açıklamadan sonra bağırır: “Başla!” Bu komut üzerine Morçiçek bir yandan, hükümdarın karısı öbür yandan oğlanın kollarından çekmeye başlarlar. Ama o da ne? Morçiçek birdenbire oğlanın kolunu bırakır, “Böyle ikiye bölünecek, ölecek, varsın onun olsun” der. Herkes donup kalır, soluklarını tutup kadıya bakarlar. Kadının yüzünde mutlu bir gülümseme belirir, tok bir sesle bağırır: “Çocuğu Morçiçek’e verdim.” Kısadan hisse, buna siz karar verin. Ülkemin Türk ve Kürt Tüm Analarına… Eylül Kapıda! İlkyaz geldi geçti. Güz geldi kapıya dayandı. Kış ufukta bekliyor!.. Mevsimler geçiyor! İnsanlar da gelip gidiyor... Ne demek istiyorum? Ben de bilmiyorum ne diyeceğimi? Bizler hep mi seyirci kalacağız, diye arada düşünsek diyorum. Kendi kendime!.. Kimi zaman da eski daktilomu açıp içimdeki birikimi boşaltıyorum. Yazı oluyor onlar da!.. Sizin için mi, kendime mi? Bir okurum yazmış mıydı, söylemiş miydi? Epey zaman önceydi. “Siz kendi kendinize mi konuşuyorsunuz” diye. Ben de sormamışım o gün, şimdi sormalı mı? Efendi, kendi kendine konuşabiliyor musun sen? Konuşamıyorsan boşa yaşıyorsun demektir. Önce sen varsın, kendin varsın, sonra ötekiler berikiler... Sabah uyan, kalk git bir işe, bir işsizliğe, çalış ya da avare avare dolaş, sonra eve dön... Günler böyle geçip gitsin. Bir de bakmışsın sakalın aklaşmış, saçların dökülmüş. Monoton bir yaşam bir türlü bitmemiş. Ya da sen bitirememişsin... Ben zaman zaman kendimi karşıma alıp konuşmaya kalkışırım. Sen on beş yaşında yazılar yazdın, dergilere gönderdin, sonra gazetelere, kendini yazar saydın. Gazetelere gidip para pul istemedin. Bol bol çıktı öykülerin Yeni Sabah’ta, İkdam’da.. Ama bir gün ağabey Ecvet Güresin “Oğlum hikâye yazmakla iş bitmez, gel bir gazetede muhabir ol” dedi. Kendi işini de bana devretti. Ama bende iş yok, polis muhabirliğim iki gün sürdü. Sonra yine geç daktilo başına öykü yaz, öykü gibi duyarlıklar yaz bir ömür boyu... İnsanın kendisiyle hesaplaşması!.. Bir kâr zarar hesabı değil! Kâr diye bir şey yok, varsa yoksa zarar!.. Bir ömür gitti gider işte böyle! Kendini, kimi zaman da çevreni aldatmakla! Göz açıp kapayana dek romanının son sayfası da kopar... Sen kendinle hesaplaşmaya kalkarken... Ağustosun sonuna geldik. Eylül kapıda!.. Hem severim, hem ürkerim eylülden. Gözyaşı getirir, içten içe. Bir sevinç belki ama, hüzün dolu. Okullar açılacak, sınıflar dolacak, sabah erken kalkıp koşacaksın, öğretmen kızacak, karnende notlar azalacak, baban anan öfkelenecek!.. Hep yaşamadık mı bunları? Bizden sonrakiler de yaşamayacak mı? Bir iki sınavla iş bitmez, yaşam binbir sınavla doludur. Kaçını kazanırsın, kaçını... Bir bakarsın ki kazandığın sınavlar da bir işe yaramamış!.. Eylül geldi geliyor. Ben yine de kucaklamak istiyorum gelmiş gelecek eylül akşamlarını... sarmalayacak çul onda yok. Ama onda kocaman bir yürek var. Bilir ki, o pes etti mi bu yavrucak ya dağlarda kartallara yem olur ya da düşman kılıcıyla ikiye bölünür... Buna dayanamaz Morçiçek, buna dayanamaz. Dağ keçilerinden süt bulur, sarmaşık dallarından çullar dokur. Günler günleri kovalar; Morçiçek, sonunda sırtında KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Kazdağları İçin Çanakkale’de ‘Koalisyon’ Ülke politikasında parti liderleri arasındaki “kör dövüş”ü her gün manşetlerdeyken, aynı partilerin kimi kentlerimizdeki “yerel dayanışma”ları ulusal medyada kısa haber bile olamıyor.. Bu “uygar”lığın yurt düzeyindeki “örgütlü” güzelliğini ise kültürel mirası yaşatmak için tüm partilerden üyeleriyle “ortak çaba” gösteren Tarihi Kentler Birliği (TKB) sergiliyor. Birliğin 2000’deki kuruluşundan bu yana sürdürdüğü “partiler üstü beraberlik”, üyelerinin yerel politikalarına da yansıyor. TKB’li belediyelerde farklı siyasetlerden meclis üyelerinin birlikte hareket ettikleri örnekler yaygınlaşıyor.. Bunlar arasında “imar rantı” gibi alışılagelen “çıkara dayalı” beraberlikler yerine, kent ve çevre değerlerinin korunmasına Güngör Azim Tuna’ya dilekçelerini ve meclis kararını sundular.” CHP’li başkanla birlikte CHP’li, AKP’li ve MHP’li temsilcilerin ortak imzalı dilekçeleri ise özetle şöyle: “Kazdağı’nın altın madenciliğiyle tahrip edilmemesi için Çanakkale Belediyesi, Kent Konseyi Çevre Meclisi, Çanakkale Çevre Platformu ve Tabip Odası Çevre Komisyonu çaba sarf etmektedirler… Yörede tarımsal faaliyet sürdüren ve kullanmaiçme suları tehlike altında olan köylü hemşerilerimiz bu konudaki duyarlıklarını her platformda dile getirmekte, kurumumuzdan bu tehlikeli gidişin durdurulması için yardım istemektedirler. Yasaların uygun gördüğü şekilde değil, oldubittiye getirilerek halkın katılımı sağlanmadan hazırlandığı iddia edilen ÇED raporları yargıya taşınmıştır. Belediye ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY yönelik dayanışmaların da gözlenmeye başlaması ise yüreklere su serpiyor. Nitekim yine TKB üyesi Çanakkale Belediyesi’ndeki, farklı partilerden meclis üyelerinin “Kazdağları’nın maden ocaklarına karşı savunulması” için “oybirliği”yle aldıkları karar, ülkeyi yöneten iktidar ve muhalefet parti kurmaylarına da “ders” niteliğinde... Kararı duyuran 1 Ağustos tarihli Belediye Haber Bülteni’nde özetle şu bilgiler yer alıyor: “Belediye Meclisi, Kazdağları’ndaki madencilik faaliyetlerine ait dava açılan ÇED raporları hakkında yargı süreci tamamlanana dek ilgili firmalara Gayri Sıhhi Müessese İşletme Ruhsatı verilmemesi yönünde oybirliğiyle valilik makamına başvurulması kararını almıştır. 23 Temmuz’da Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, CHP Grup Başkan Vekili Muzaffer Özgen, AK Parti Grup Başkan Vekili Cumhur Kabasakal ve MHP Meclis Üyesi Burak Ünal, Vali Meclisi de yargı süreci sonuçlanıncaya kadar ilgili firmalara ruhsat verilmemesi için valilik makamına başvurulması kararını almıştır.” Çanakkale Belediye Meclisi’ni bu “güç birliği” nedeniyle kutluyor; Vali Bey’in böylesi bir “partiler üstü istem”e destek vermesini diliyoruz. Halkevi ‘temkinli’ Bu arada Çanakkale Halkevi Yönetimi’nin kararı “yetersiz!” bularak eleştirdiğini de belirtelim… Yargının ÇED raporlarını iptal etmek yerine onaylaması durumunda belediyenin altın madenciliğine karşı çıkamayacağını belirten Halkevciler, 3 Ağustos’taki basın açıklamasında yerel yönetimin bu doğa tahribatına “koşulsuz” karşı çıkmasını istiyor!.. Çanakkale’deki bu gelişmeler, ülkeyi yönetenlere aynı zamanda “demokrasi dersi” de vermiş olmuyor mu? UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Dokunul 1 maktan duyulan korku. 2/ 2 Atlas Okyanu 3 su’nda, Porte 4 kiz’e ait takı5 mada... Yokluk, hiçlik, 6 ölüm. 3/ Çiko 7 latanın temel 8 maddesi... İngiltere’de çok 9 sevilen bir cins bira. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 4/ Yatay... Rütbesiz 1 K I R L A NG I Ç asker. 5/ Yavaş, 2 I R A P A R S A ağır... Duvar içinde 3 R F A R İ L K ki kapaksız küçük 4 L A Y T E R A Ş dolap. 6/ Notada du5A K A Ç A T K I rak işareti... Bir mü6 N Ü A S K I R zik parçasını kısa ve S U N A çarpıcı görüntülerle 7 G K sunan film. 7/ Eko 8 I L I M N A R E Z İ L lojide, bir canlının 9 Ç A L A K varlığını sürdürebildiği yaşama ortamının en küçük birimi... Paskalya Adası’nda bulunan, volkanik taşlardan yontulmuş devasa baş heykellerine verilen ad. 8/ Felsefede, bilgi ile varlık arasında ilişki kurduğu düşünülen kavram... Müzikte üç ya da daha çok sesin bir arada tınlaması. 9/ Ölü görmekten duyulan korku. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Toprak... Afrika’da bir ülke. 2/ Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa... Un, et ve bamya ile yapılan bir yemek. 3/ Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde bir yayla... Şüphe. 4/ Ulaşım yollarının yayalar ve taşıtlar tarafından kullanılması... Hicap. 5/ Yayla fırlatılan ucu sivri çubuk... Lantan elementinin simgesi. 6/ Bir nota... Bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklama. 7/ Yeniçeri kışlası... Geminin zinciri toplayıp demirini kaldırmaya hazır bulunması. 8/ Antalya’nın Serik ilçesine bağlı turistik bir belde... Afrika’da yaşayan bir antilop. 9/ Gümüşhane’de ünlü bir manastır... Oylumlu. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear