14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 AĞUSTOS 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 13 ezayirli gazeteci Ali El Hac Tacar yazıyor: C “Türk İslamcılığı, Arap İslamcı partiler açısından her şey içeren bir hiç olup, anayasası bile olmayan Katar tarafından finanse edilen El Cezire televizyonunun yaydığı sözde demokratik Arap devrimleri efsanesinden farksız bir yalandır. Ve AKP lideri Erdoğan, Libya ve Suriye gibi ülkelerdeki sözde devrimleri desteklemek için Katar’a dayanmakta, bu feodal devletle işbirliği yapmaktadır. Araplara saygısı ve kibir ölçüsü olmayan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen nisan ayında, Türkiye’nin Ortadoğu’daki değişim dalgasını yöneteceğini açıkladı. Demek ki Erdoğan’ın bizlere cömertçe ikram ettiği ‘ılımlı İslam’ projesinin arkasında, emperyalist dememek için emperyal diyeceğimiz emeller saklı! Fas’ta AKP ile zaten aynı adı taşıyan Adalet ve Kalkınma Partisi, 107 milletvekilliği kazandığı seçimlerden beri İslamcı Türk modelini yere göğe koyamıyor. Neden? Türkler, Fas’ın Kazablanka ve Rabat kentlerinde British Council, CCF ve Cervantes enstitülerine rakip kültür merkezleri, din öğeleri taşıyan okullar kurdular! ??? Erdoğan’ın İslamcılığı, artık tüm dünyada sorgulanmaya başlanan bir seçkincilik(*) içeriyor. Nasıl oluyor da laik devlet varsayılan bir Türkiye, İslami seçkincilik yapabiliyor? Gizliden gizliye ya da Fethullah Gülen Vakfı diye anılan çok güçlü bir cemaat kisvesi altında, elbette. Afrika kıtasında 1998’e kadar yalnız 4 büyükelçiliği bulunan aracılığıyla ihale kazanan İslamcı işadamları ve tüccarlardan geliyor. Çünkü nereden bakarsanız bakın, bir Türk vakfının (üstelik yardım amaçlı!) Türkiye dışından böylesine yüksek bağış toplaması mümkün görünmüyor. ??? Ankara, İslamcılığı marketing projesi gibi sunuyor. Liberal tüketim tarafından fethedilmiş, ama çağdışı geleneklere sadık, daracık etekli ve rengârenk türbanlı bir İslamcı gençliğin oluşturduğu potansiyeli anladı. Kimi Erdoğan’ın salt ticari emelleri olduğunu ileri sürüyor, kimi ise Arap sokağını ve İslamcılarını değil, paralarını hedeflediğini düşünüyor. Eğer doğruysa, bu Osmanlı tarzı NeoMüslümanlar için İslam dini sadece amaca varmak için bir araç: Tıpkı sömürgeleştirilecek topraklara önce İncil’in mesajını yaymak için gelen papazların, ardından kılıç çekmesi gibi bir kurnazlık. Tam da bu yüzdendir ki ılımlı İslam, faşist dönüşümlere karşı aşılı değildir! Bu NeoMüslümanlar, faizin ve ‘riba’nın haram olduğunu ve çürümüş kapitalizm benderi Vahabilik tarafından icat edildiklerini söylemiyorlar. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da çıkarlarını sağlama almak peşindeki ABD, bundan böyle Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin oluşturduğu sağlam sacayağına güvenebilir.”(**) (*) Proselytisme/Seçkincilik: Kendi dinine, mezhebine üstünlük ve ayrıcalık tanıma. (**) Alıntı: “İslam ithalatçısı Mağrip partileri, 7. bölüm” / Le Soir d’Algerie, 4.08.2012 “Bilimsiz, sanatsız, felsefesiz toplumlar vardır. Ama dinsiz toplu m yoktur.” HENRI BERGSON İslamcılıkta Türk Modası Türk Dışişleri, 2008’den beri 26 büyükelçilik açtığı kara Afrika’ya bile özel ilgi gösteriyor. Bütün bu büyükelçilik açılışlarını, nedense hepsi Gülen cemaatine bağlı, çoğu dinsellikle iç içe insani yardım kuruluşları ve okulların açılışı izliyor. Gülen cemaati, iman, eğitim ve merhamet göstergesi insani yardım kurumlarını, dolaylı yoldan, kurnazca yapılan İslamcı bir propagandaya alet etmekle suçlanıyor. Türk Dışişleri, Fethullah Gülen cemaati tarafından açıkça destekleniyor. Adını parasız bir imamdan alan cemaatin milyar dolarlar düzeyindeki cömertliği, 2005’te kurulan İslamcı Türk işverenler sendikası TÜSKON ve binlerce Müslüman işadamını çatısı altında toplayan MÜSİAD’dan sağlanıyor. ??? Fethullah Gülen, vakıf ağını yaymaya, eski Sovyet bloğundaki Türki Cumhuriyetler ve Balkan Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN Pembe Umut Çiçeği üm siyasal ve T diplomatik söylemler, kişinin dillendirmediği düşünceleri de “şifreli” içerir. Dünkü Cumhuriyet’te Başbakan Yardımcısı Arınç’ın Ankara temsilcimiz Utku Çakırözer’e verdiği demeçte, iki tümce dikkatimi çekti. Bülent Arınç, Başbakanlık makamını kastederek, önce; “Şahıs kültüyle gidemeyiz. Eşitler arasında birinciler vardır. Ancak birinci düşerse ne olacak?” diyor. Sonra, Erdoğan ile Gül arasında bir tercihmiş gibi algılanan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin, “O günün şartları ne getirir, ölümlü hayatı da dikkate almak lazım” sözünü ediyor. Şifre uzmanı olmadığım için ben anlayamadım, hangi olasılığı düşünerek bu tümceleri kurduğunu. Ya siz? Bahçemizi sularken gördüm onu... Sık aralıklarla diktiğimiz yarım insan boyundaki akşamsefaları suyun ağırlığına dayanamayıp öne doğru eğildiklerinde arkalarındaki taş duvar ortaya çıkmıştı. Gözlerime inanmamıştım. Duvarda bir karış boyunda, irice yaprakları koyu yeşil, tek çiçeği pembe bir bitki boy vermişti. Çiçek, dört yapraklı bir yoncayı andırıyordu. Elimde su hortumu kalakalmıştım. Duvarın örüldüğü taşların arası börtü böceğe yuva olmasın diye parmak sıvası betonla kapatılmıştı. Çiçeğin kök saldığı toprak, rüzgârın savurup bir taş çapağına kondurduğu, en fazla bir topluiğne başı büyüklüğünde bir zerrecik olmalıydı. Bahçe koltuklarından birine oturup o çiçeği seyrettim. Seyrettikçe düşünüyor, o güne kadar okuduğum, duyduğum umuda ilişkin sözleri anımsıyordum. ??? Romalı devlet adamı ve düşünür Lucius Annaeus Seneca, (MÖ 4MS 65) “Umutsuz kalınca bile umudu tüketmemek gerekir” demişti. Antik Yunan düşünürü Efesli Heraklitos (MÖ 535475) için “Umut olmadan umut edilen ele geçirilemez(di)”. Bir başka Antik Yunan düşünürü ve şairi Atinalı Euripides’e (MÖ 480406) göre ise “Umutsuzluk korkakların harcı(ydı)”. Ünlü Fransız yazarı Honoré de Balzac (17991850) “Umut, cesaretin yarısıdır” derken, ondan yaklaşık 250 yıl önce dünyaya gelmiş olan Don Kişot’un yazarı, İspanyol Miguel de Cervantes (15471616), “Umutsuzluk çeken insandan daha aptalı yoktur” demişti. İrlandalı yazar George Bernard Shaw (18561950) için “umut, yaşam boyu süren, ancak ölümle biten” bir duyguydu. Dilimizin büyük ustası, ölümsüz ozan Nâzım Hikmet ise şöyle diyordu “Umut” şiirinin son dörtlüğünde: “İşler atom reaktörleri işler,/yapma aylar geçer güneş doğarken/ve güneş doğarken hiç umut yok mu/umut umut umut... umut insanda.” Taş duvarda, bir toprak zerresinde filizlenen, kök veren o pembe çiçek anımsadığım bu umut sözlerinin somutlaşmış bir simgesiydi. Olabiliyordu; doğa bir toprak zerresinden can bulabilmeyi olası kılabiliyordu. ??? Ben, taş duvarımda biten umut çiçeğimi seyrederken ülkemin dört bir yanından ölüm haberleri geliyordu. Askerlerimize saldırılar düzenleniyordu, şehitler veriyorduk. Onları öldürenler, pusulara düşürenler de bu ülkenin çocuklarıydı. Öldürürken kendileri de ölüyorlardı. İnsanın içini acıtan, yaralayan, kanatan bir kısırdöngüydü bu. Öldürenler; öldürmek için silahlanmış, pusulara yatmış, savaş denilen bu çıkmaz sokakta canlarını yitiren o gençler, “eşitlik” diyerek yola çıkmışlardı. Ölümle, ölerek eşitleniyorlardı. Oysa insan ancak geleceğe, yaşama ilişkin tüm umutlarını yitirdiği zaman eşitlenmek için ölümü seçebilirdi. ??? Nâzım Usta’nın dediği gibi umut insandaydı. Toplumumuzun çok büyük çoğunluğu PKK’nin tuzağına düşmemişti. Foça’da askeri bir araca bomba pususu kuran PKK teröristlerinin amacı halkı galeyana getirmek, önemli bir Kürt nüfusunun bulunduğu İzmir’de olası bir TürkKürt çatışmasının yolunu açmaktı. Başka kentlerimizde de olduğu gibi İzmir’de de terör bu amacına ulaşamadı. Binlerce insan yaralı askerlerimize kan vermek için hastanelere koştu; İzmirli taksi şoförleri kan vermek isteyen yurttaşlarımızı hastanelere ücretsiz taşıdı. İzmirliler dünyaya örnek bir sağduyu ve dayanışma sergilediler. PKK ve PKK teröründen hâlâ bir yarar uman Kürt gençleri bu örneklerden ders çıkarmalılar; yüzlerini sağduyulu Kürt aydınlarına ve haklı demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü taleplerini destekleyen Türk aydınlarına dönmeliler, sözlerine kulak vermeliler. Gün, barış umutlarını yeşertme günüdür. Bilinmelidir ki taş bir duvarda bir çiçeğin can bulduğu bu yaşanası doğada ölerek eşitlenmek “kahramanlık” bile değildir. ülkelerinde kurduğu okul, hastane, camilerle başladı. Avrupa ve Amerika’ya genişledi, 114 ülkeye yayıldı. Fas’ta ve diğer Müslüman ülkelerde İslamcı aktivistlerle sıkı bağlar örer, diyanet ve kültür kurumlarına sızarken, diplomatik destekten yararlanıyor, dışişleriyle el ele çalışıyor. Fethullah Gülen Vakfı’nın serveti milyar dolarlarla ifade edilirken, vakfın salt 2007 yılında tüm dünyada 635 bin kişiden bağış aldığı söyleniyor. Bu bağışların kaynağı her ne ve kim olursa olsun, Suudi ve İran kaynaklı İslam seçkinciliğine bile parmak ısırttığı, baş döndürdüğü kesin! Bazı araştırmacılara göre bu para geniş genelinde, AKP KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Ayasofyalarda Dincilik “Ayasofya Camisi müze haline getirilmiştir. Bizim dönemimizde böyle bir şey olamaz. Camiler Allah’a ibadet etme yerleridir.” Sözler Bülent Arınç’a ait.. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin 21. yy’daki Başbakan Yardımcısı Trabzon’da diyor ki: “Geçen Kurban Bayramı’nda İznik Ayasofya Camisi’ni ibadete açtık. İkinci müjdemiz Trabzon’daki Ayasofya’nın ibadete açılmasıdır inşallah..” (Cumhuriyet24 Temmuz) Osmanlı coğrafyasındaki 10 Ayasofya’dan 6’sı sınırlarımız içinde. İstanbul’daki muhteşem Ayasofya’dan daha yaşlı olan “Küçük Ayasofya”, cami işleviyle yaşatılıyor. Trabzon, İznik, Enez ve Vize’dekiler ise ya müze ya da anıtsal mimarlık mirasımız. Ayasofyası için düşünülüyor olmalı ki Arınç’ın yalnız olmadığını gösteren açıklamalar da var... Anıtın bulunduğu Fatih Mahallesi muhtarı ile semt sakinlerinin ve kentteki aydınların şiddetle karşı çıkmalarında rağmen, örneğin KOBİDER Genel Başkanı Nurettin Özgenç bakın neler söylüyor: “Trabzon Ayasofyası’nı, Fatih camiye çevirmişti; 60’lı yıllardan beri (müze olarak) vakfiyeye aykırı olarak kullanılmakta.. KOBİDER olarak bu tarihi miraslara sahip çıkmaya çalışıyoruz; Ayasofya ibadete açılmalıdır.” İnsanın sorası geliyor; KOBİDER yöneticileri, Osmanlı’dan miras “esnafa değer veren” kent kültürümüzün şu AVM salgınıyla yok edilmesine karşı da neden tepkili değiller? Dahası şimdiye kadar hangi kültür mirasını restore ettiler; hangi tarihi yapımızı kurtardılar? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com utsal Bilgelik’ 1950’de Trabzon ve Ayasofyası ‘K BULMACA HARBİ SEMİH POROY Çizerimiz yıllık izninin bir bölümünü kullanacağından çizgilerine bir süre ara vermiştir. SEDAT YAŞAYAN İznik’teki ‘Oyun’lar İznik Ayasofyası, 2011’in Kurban’ında “bayram namazı” kılınarak “fiilen” cami olarak kullanılmaya başlandı. Dahası, bu işlevine yönelik hiçbir kurumdan izin, onay ve yasal karar olmadığı halde “imam”ı bile atanarak, hukuk dinlemeyen “dinci” eyleme siyasi destek sağlandı. Oysa müzenin Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan alınan “restorasyon” izni, yine “müze” olarak kullanılmasına yönelikti. Onaylanan projede cami için gerekli ayrıntılar yoktu! “Yıkık” minaresinin tamamlanmasına ise ezan okunması için değil, Osmanlı dönemindeki, “kiliseleri yıkmadan” yine “ibadet için” kullanma geleneğinin “simgesi” olduğu için izin verilmişti... Ne var ki Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kurula sunduğu proje ile “asıl niyeti”nin farklı olduğu sonra ortaya çıktı. “Simge”sel minareden ezan okunarak kılınan namazla yasadışı cami kullanımı başlatılmış oldu. Şimdi de benzer bir durum 13. yy’da Komnenos Kralı I. Manuel’in yaptırdığı Trabzon Ayasofyaların Batı dillerindeki adı “Sainte Sophie”. Tarihçiler, “sofya”nın Hıristiyanlıkta Tanrı’nın ana niteliği “bilgelik” olduğunu belirtirler. “Aya” ile birlikte “kutsal” ya da “ilahi” bilgelik anlamında.. Türkiye Cumhuriyeti, hem laikliğin hem de tüm inançlara saygılı bir hukuk devletinin gereği olarak, İstanbul’daki eşsiz Ayasofya’yı 1934’te müze haline getirip insanlığa armağan etti... Aynı çağdaş düşünce içinde İznik ve Trabzon Ayasofyaları da müze olarak hem bulundukları kentin kültürel zenginliğine hem de turizme katkılarda bulunmaya başladılar. Şimdi Arınç “bizim zamanımızda müze olamazlar” diyerek acaba Cumhuriyet çağdaşlığının terk edildiği bir “zaman”ı mı tanımlamak istiyor? Soruya yanıt beklerken, başta Vakıflar’ın bağlı olduğu Başbakanlık ile müzelerden sorumlu Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere, tüm ilgili kurumlarımızdan, Trabzon Ayasofyası’nın uygarca süregelen müze işlevinin değişmeyeceğine dair güvenceler duymak istiyoruz. Tabii İznik Ayasofyası Müzesi’ndeki yasadışı dinciliğin de bir an önce sona ermesini.. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Renk değiştirme 1 siyle ünlü sürüngen türü. 2/ İri bir hıyar 2 cinsi... Söyleyiş 3 özelliği. 3/ İkiçe 4 netli yumuşakçala5 ra verilen ortak ad... İçine sulu şeyler 6 koymaya yarayan 7 kap. 4/ Sularda ya 8 şayan tek hücreli bir canlı... Lityum ele 9 mentinin simgesi. 5/ Yeşi1 2 3 4 5 6 7 8 9 le çalar toprakrengi... Hat 1 S E N S E N H A tatların kâğıt cilalamakta 2 İ Z İ F Ü Z E N kullandıkları bileşik. 6/ 3N A ĞME O R A Küçük mağara... Eşek yav4S D E M A N S rusu. 7/ Dağ sırtlarında 5 İ V E C E N E S geçit veren çukur yer... 6 N E İ R İ S P Sebze, meyve satmak için A L A kurulmuş, derme çatma 7 R O D A O L U Z dükkân. 8/ İnanılır, güve 8 S E V İ 9 A V A T A R T M nilir... Kişisel, özel. 9/ Çekmecelerine çamaşır konulan dolap. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bulgur, biber, soğan, domates, maydanozla yapılan ve asma yaprağına sarılıp çiğ olarak yenen bir yiyecek... Antalya’ya özgü, tahinle yapılan bir yiyecek. 2/ Kuyruksokumu kemiği... Kansızlık. 3/ Yağışsız... Doku teli. 4/ Üç Silahşörler’dan biri... Japon lirik dramı. 5/ İlgi eki... Sahip. 6/ Bir çift oluşturan şeylerden her biri... Bir tür çok ince ve ipekli kumaş. 7/ Tarih öncesine dayanan efsane... Davul zurna eşliğinde ve toplu olarak oynanan bir halk oyunu. 8/ Düdenden daha geniş olan çukurluklara verilen ad... Tanrıtanımaz. 9/ Düzyazı.... Eski dilde aslan. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear