22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 MART 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Marx Bugün Yaşasaydı HP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, arkadaşımız Türey Köse’nin C sorularını yanıtlarken, Marx’ın Çocuk haklarına aykırı öneri ara toplama P kampanyaları ile tanıdığımız Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın kurucusu İbrahim Betil, “İlkokulda başörtüsü serbest olsun. Yeter ki kız çocukları okusun!” diyor. Kız çocuklarının eğitimini destekleme maskesi altında, onlara ayrımcı bakmanın daniskasıdır bu. Görüşüne başvurduğumuz çocuk ruh sağlığı uzmanı Prof. Dr. Bahar Gökler, eğitim sistemine getirilecek düzenlemelerin, ancak çağdaş eğitim biliminin doğruları dayanak alınarak yapılabileceğinin altını özellikle çizdi: “4+4+4 sistemini içeren önerinin, anaokullarının ortadan kalkması, kız çocuklarının okuma olanaklarının önünün kesilmesi ve çocukların bilişsel ve ruhsal gelişimleri, meslek seçimi doğrultusunda yeterince olgunlaşmadan, onların bir mesleğe zorunlu olarak yönlendirilmeleri gibi çok ciddi yanlışlar içeren, ülkemiz çocukları için çok önemli riskler taşıyan bir öneri olduğu vurgulanmalıdır. Eğitim eşitliği, kız, erkek gibi cinsiyet, ırk, din, dil ayrılığını gözetmeksizin tüm çocukların eğitilmesinin onların temel hakkı olduğunu belirten bir kavramdır ve Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer almaktadır. Ülkemiz, bu bildirgeye katılan ve onay veren ülkelerden biri olarak ‘kız’ cinsiyetine özel ya da dinsel bir vurgu yapmaksızın, kız çocuklarının da bu eğitim hakkına eşit olarak sahip olduklarını dikkate almalı ve konu bu boyutlarıyla önemsenmelidir. Kız çocuklarının ancak başlarını bağlayarak okula gidebileceği gibi bir bakış açısı temelden çarpık, ayrımcı, kız çocuklarını ‘cinsel nesne’ olarak tanımlamaya dönük, örtük bir taciz eğilimini içeren bir bakış açısıdır. Çocuklar, ancak onların gelişimsel özelliklerini iyi bilen, onların haklarını onlar kadar ve onların adına savunan erişkinlerin bilimsel gerçekler doğrultusunda hazırladıkları, çağdaş bir eğitim programı içinde eğitim gördüklerinde serpilip gelişebilir ve uygar dünyanın birer üyesi olabilirler.” Kapital’i yazdığı zamanla bugünün farklı olduğunu ileri sürdü ve dedi ki: “Marx 21. yüzyılda farklı bir kitap yazacaktı. Sosyal demokrat partilerin bir dönem en güçlü tabanı sendikalardı. Bugün artık sendikalar ciddi ölçüde taban kaybetti. Üretim ilişkileri değişti. Bunu görüp olayı hâlâ işçiişveren ekseninde götürürseniz bu doğru değil.” Prof. Dr. Sinan Sönmez’e sorduk, “Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, Marx bugün yaşasaydı farklı bir kitap yazar mıydı?” diye. Şu yanıtı verdi: “Karl Marx, sosyal bilim felsefesinin yapıtaşını oluşturan bir filozoftur. Doktora tezini de felsefe disiplininde yazmış olan Marx, evrenin anlaşılmasını ve değiştirilmesini olanaklı kılan diyalektik ve tarihsel materyalizm öğretisi ve yöntemini Engels ile birlikte oluşturmuştur. Felsefe ile bilimi bütünleştirmiştir. Kastedilen kapitalizmin en tutarlı, ciddi, kapsamlı, gerçekçi ve vazgeçilemez eleştirisi olan Kapital başlıklı ve birçok ciltte toplanan eseri ise, söyleyeceğim şudur: Kapitalizm, dolayısıyla sömürü ortadan kalktı da bizlerin mi haberi olmadı?” Bir haberci olarak sömürünün ortadan kalktığından haberimiz yoktu, yine cahilliğimize versin, değerli Sinan Hocamıza, “Marx’ın kuramı bugün de geçerli midir?” diye bir soru daha sorduk. Sağ dünya çapında egemen olmuştur ve halen aşılamayan küresel bir kriz yaşanmaktadır; gelecek belirsizliklerle doludur. Bu olgular Marx’ın ortaya koyduğu kuramı çürütmüyor, tersine doğruluyor. Anımsayalım; Marx kapitalizmin özelliklerini ortaya koyarken sınıf mücadelesi temelinde uzun vadeli tarihsel dönüşümün kuramını ve tabii ki pratiğini ortaya koymuştur. Ancak Engels’in deyişiyle tarih, sıçramalar ve gerilemelerin damgasını vurduğu zikzaklarla akışını sürdürür. Marx’ın kuramının eleştirinin ötesinde, artık geçerli olmadığını iddia edenler öncelikle diyalektik materyalizmi bilmeyenler veya Marx’ın öğretisinden kulaktan dolma aktarmalarla haberdar olanlardır.” Bunlar Bir Başka Şey İki gün önce Bursa’da katıldığım törensel bir toplantıda kürsüde konuşan AKP Milletvekili Canan Candemir Çelik’i dinliyordum. Sözü bir ara tutuklu gazetecilere getirdi ve aynen Başbakan gibi o da söz konusu gazetecilerin “gazeteci” olmadıklarını, meslekleri nedeniyle değil, çok başka suçlardan tutuklandıklarını söyledi. Kendi hukukçu kimliği ve kadınlığıyla bağdaşabilir bulsa belki o da Devlet Bakanı Egemen Bağış gibi tutuklu bulunan 105 gazetecinin ırz düşmanı, banka soyguncusu olduğunu söyleyecekti. O konuşurken dinleyiciler arasında fısıldaşmalar, gülüşmeler başlamıştı. Arkamda ayakta duran biri yanındaki arkadaşına, “Mitoman bunlar” dedi. Arkaya dönüp “Yok,” dedim, “mitoman değiller”. Baktım adam ısrarcı, “Tamam” diyerek kestim, “sonra konuşuruz”. Milletvekili, fısıldaşmalar, gülüşmeler arasında konuşmasını bitirdi. Tam oradan ayrılacaktım ki “mitomani ısrarcısı” adam koluma yapıştı. “Niçin değiller, beyefendi, açıklar mısınız?” Bu tür davranışlar hoşuma gitmez, ama tartışmayı başlatmış olmamın sorumluluğuyla açıklamaya çalıştım. ??? “Mitomani bir hastalıktır” dedim. “Bu hastalığa yakalananlar günlük hayatlarında gerçek olmayan düşüncelerle insanları yönlendiren, ama bunda belirgin bir amaçları olmayan kişilerdir.” Adam ilgiyle dinliyordu. “Bu milletvekili ise konuşmasını belli/belirgin bir amaca yönelik olarak yaptı. Bilerek, bilinçli olarak bu tutuklamalara ilişkin dinleyicilerde bir kuşku yaratmayı amaçlıyordu. Mitomanlarsa yalan bilgiler üzerine kurgusal bir yaşam geliştirirler, buna inanırlar. Bilinçaltlarında yatan sevgi ve ilgidir. Bunlar genellikle çocukluklarından itibaren önemsenmediklerine inanırlar. Oysa ne Başbakan’da, ne Egemen Bağış’ta ne de biraz önce dinlediğimiz milletvekilinde bu türden eksiklikler bulunuyor; onları seven, önemseyen, onlara ilgi gösteren çok sayıda insan var bu toplumda…” Adam söylediklerimden etkilenmişti sanırım. “Dediğim gibi” diye sürdürdüm, “mitomanlar bilinçaltlarında kendilerini önemsetecek kurgusal öyküler düzenlerler, fakat bunların gerçekdışı olduğunun ayırdında değillerdir. Aslında çevrelerinden çok kendilerine zararları dokunur…” Adam, “Doğru” diyerek sözümü kesti: “Bunların zararı bize dokunuyor; öyleyse bunlar ne?” Çok zor bir soruydu. Yalnızca, “Bunlar bir başka şey” diyebildim, “ne var ki ben de tam adını koyamadım”. Ayrıldık. ??? Aynı günün gazeteleri çok küçük başlıklarla da olsa Dicle Haber Ajansı’nın Adana muhabiri Özlem Ağuş’un tutuklanmasıyla hapisteki gazeteci sayısının 106’ya yükseldiğini duyuruyorlardı. Önümüzdeki günlerde Başbakan, Egemen Bağış, Candan Candemir Çelik ve öbürleri bu genç gazeteciden söz ederken, ona ne tür bir suç yükleyecekler? Bilemiyorum. Bildiğim bu genç kadının “iyi” gazetecilik yaptığı, günlerce ülke gündemini sarsan Pozantı Cezaevi’ndeki “taciz, tecavüz, işkence” olaylarını günışığına çıkaran, dünyaya duyuran kişi olduğudur. Tüm AKP yöneticileri, bakanları, milletvekilleri bir araya gelip Özlem Ağuş’un “azılı bir terörist” olduğunu, gazeteci olmadığını ilan etseler, bu savlarına aklı başında hiç kimseyi inandıramayacaklardır. Pozantı’dan Sincan Cezaevi’ne taşınan 199 çocuk, aileleri, yakınları, temel insan haklarından yana olan herkes, her vicdan sahibi insan bu başarılı gazeteciliği için Özlem Ağuş’a şükran borçludur. Başka bir ülkede olsa böyle bir gazetecilik başarısı ödüllendirilir, kutlanır. Bizde ise bedeli tutuklanarak ödetiliyor. Evet, mitoman değil bunlar. Bunlar bir başka şey! İyi de ne? TGS EYLEMDE TGS Başkanı Ercan İpekçi, eylemde. Kim için? AA çalışanları için, sendikası için, habercilerin hakları için, tutuklu gazeteciler için. DİSK Başkanı Erol Ekici diyor ki: “Yandaş ve güdümlü sendika konusunda dünyada çok ender ülkelerden biri olmaktan biz utanıyoruz. Hükümet utanmıyor ve utanmadan yandaş sendikaları palazlandırmak ve muhalifleri cezalandırmak için yeni yasal düzenlemeler yapıyor.” Ya TGS’nin üyesi olduğu Türkİş ne yapıyor? Güdümleniyor. olsun, onu da yanıtladı: “Diyalektik materyalizmi anlayıp özümsediğinizde, kapitalizmin sürekli bir değişiklik içinde olduğunu da görebilirsiniz; durağanlık değil çelişkiler içinde devingenlik kazanan bir yapı söz konusudur. Günümüzde kapitalizm, özü itibarıyla katı bir sömürüye dayalıdır, sermaye giderek yığışmakta ve yoğunlaşmaktadır, finans kapital KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Dünya Kadınlar Günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1977 yılında 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kabul etmiş. Eylül 1995’te Çin’in Pekin kentinde yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’na katılan 189 (yüz seksen dokuz) ülke, Birleşmiş Milletler Pekin Deklarasyonu’nu kabul ederek imzalamış. Ve bildiri de yayımlanmış: “ * Biz, Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’na katılan hükümetler, * Bütün insanlığın yararı için her yerdeki bütün kadınlar adına eşitlik, kalkınma ve barış hedeflerini ileri götürmeye kararlı olarak, * Her yerdeki bütün kadınların sesine kulak veren ve kadınların, rollerinin ve koşullarının farklılığını dikkate alan, dünya gençliğinde var olan umuttan güç alan ve bu yolu açan kadınları saygıyla anarak, * Son on yılda kadınların statüsünde bazı önemli konularda ilerleme kaydedildiğini, ama gelişmenin eşit olmadığını, kadınlaerkek arasındaki eşitsizliğin devam ettiğini ve bütün insanların iyiliği için ciddi sonuçlar doğurabilecek başlıca engellerin varlığını sürdürdüğünü kabul ederek, * Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türden şiddeti önlemeye ve ortadan kaldırmaya, * Kadınların ve kız çocuklarının insan haklarını yaygınlaştırmaya ve korumaya, * Özellikle kadınları ve kız çocuklarını korumak için insani hukukun dahil olduğu, uluslararası hukuka saygıyı temin etmeye; * Biz, hükümetler olarak cinsiyete dayalı bir bakış açısının bütün politika ve programlarımızda yansıtılacağını garanti ederek bu ‘Eylem Platformu’nu uygulamayı kabul ve taahhüt ediyoruz. Birleşmiş Milletler sistemini, bölgesel ve uluslararası mali kuruluşları, diğer ilgili bölgesel ve uluslararası kuruluşları ve bütün kadınları ve erkekleri, hükümet dışı kuruluşları, özerkliklerine tamamıyla saygı duyarak ve sivil toplumun bütün sektörlerini, hükümetlerle işbirliği yaparak kendilerini tamamen bu ‘Eylem Platformu’nun uygulanmasına adamaya ve katkıda bulunmaya davet ediyoruz. (…)” Ülkelerin bu davete verdiği yanıtların 2007 yılındaki görüntülerine ilişkin veriler ise şöyle: *) Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suç, *) Varsayımlara göre, 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmekte. Ya doğar doğmaz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlar. *) Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700 bin ile 4 milyon arasında. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyar dolar. *) Küresel olarak, on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmakta. *) En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suiistimal edilmiş (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suiistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimse. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suiistimal şekli. Görüşümüze göre: Her 3 kadından 1’inin yaşamında şiddet gördüğü ve her 5 kadından 1’inin de yaşamında tecavüze ya da tecavüz girişimine uğradığı bir dünyada, 8 Mart “Dünya Kadınlar Günü”, bir kutlama günü olarak değil, bir “utanç günü” olarak anılmalı. HARBİ SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Namlusu altı yivli tüfek ya da top. 2/ Hıristiyan ermişlerine verilen san... Bir çeşit yumurtalı ve hafif hamur tatlısı. 3/ Pişirildikten sonra dilimler halinde kesilerek ısıyla kurutulmuş ekmek. 4/ Kısa ökçeli ve bağsız ayakkabı. 5/ Osmanlı devletinde, taşradaki nüfuzlu ailelere verilen unvan... Bir soru sözü. 6/ Bir nota... “Ala gözlü benli / Koma beni el yerine” (Karacaoğlan). 7/ Güney Amerika’da yaşayan ve yünü dokumacılıkta kullanılan bir hayvan... Kurçatovyum elementinin simgesi. 8/ Kılığı ve davranışlarından hoşlanılmayan kimseler için kullanılan bir sözcük... Kırsal kesimde büyük toprakları olan, varlıklı ve sözü geçer kimse. 9/ Temeli taklide dayanan sözsüz oyun... Futbolda topa vuramama. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Özensiz ve 1 düzensiz kimse. 2/ Malik, sahip... 2 Kılıç, bıçak gibi 3 araçların keskin 4 yüzü. 3/ Güney Afrika’da yaşa 5 yan bir maymun 6 cinsi... Süs için 7 yapılmış giysi kıvrımı. 4/ Su 8 yun derinliğini 9 ölçmek ya da 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dip tabakaların yapısını incelemek için kul 1 M E L A T O N İ N lanılan araç. 5/ Hatay 2 A Z A P NO V A ilinde bir ova... Yapma, 3 S A V A T T E Z etme. 6/ Üzerinde na 4 U L A K S İ maz kılınan kilim, post 5 S A K A AM İ K gibi şeylerden yapıl6E N K U L U mış seccade. 7/ İzS İ S AM mir’in Selçuk ilçesin 7 L E Y K O R E deki ünlü antik kent... 8 İ L A N 9 S E R O T O N İ N Bir spor takımının gözde oyuncusu. 8/ Piston. 9/ Hayat arkadaşı... “Pablo ”: Şilili ünlü şair. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear