16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 ŞUBAT 2012 PAZAR [email protected] 16 KÜLTÜR 41. Rotterdam Film Festivali’nde çokdilli genç Türk sinemasından iki örnek sunuldu Diller ve bavullar MEHMET BASUTÇU Ali Erel ‘Değiştik’ (Equinox Music) Ali Erel kendini resmi sitesinde şöyle tarif etmiş: “Besteci, söz yazarı, prodüktör, davulcu, gitarist, hayalperest.” Ali’de bu meziyetlerin hepsi var. İspatı çıkardığı ilk solo albümü “Değiştik”. “Değiştik” dediğine aldırmayın, Ankaralı genç müzisyen Ali, on yıllardır görmedikten sonra aynı sıcaklıkla kucaklanan bir dost kadar samimi. Değişen kendisi değil, garipseyerek seyrettiği çevresi ve dünya. Şarkıları basit fonetik oyunlarla ilginçleştirilmiş. Muradına kestirmeden çıkan cümleleri kısa, lafı dolandırmadan düşüncesini ifade ediyor. Düşünce mi? Bildiğimiz gündelik insanlık halleri, küçük duygusal anlar, içimizi gıdıklayan detaylar, hatta bazen armudun sapı, üzümün çöpü; çizkekini yiyen tatlı kız, köylüleri aldatarak eğlenen yalancı çoban, bahaneci kaypak arkadaşlar gibi… Esas oğlan ise şehirli bir hayta bazen, bunalıma girmiş bir öğrenci çoğu kez. Bizde pek sık rastlanan türde bir albüm değil “Değiştik”. Funk başrolde; yardımcıları caz, rock, blues, R&B ve soul. Hayatı komik yanlarından görebilen, alay etmeyi iyi beceren, Jamiroquai benzeri enerjik, eğlenceli ve keyifli bir havası var. Minimal basklarnet kullanımı şarkıların sounduna değen tılsımlı bir değnek gibi. Arka plan homurtulu funk baslarıyla ve disko ritimli uygun adım groove davullarla örülü. “Değiştik” albümü, bize 2011 yılından kalan son güzel şey. Son not: Fırsat bulursanız, Ali’yi mutlaka sahnede görün. [email protected] ROTTERDAM Orhan Eskiköy, Rotterdam Festivali’nin yarışmalı bölümündeki 15 film arasında yer alan “Babamın Sesi”nin, bir anlamda “İki Dil Bir Bavul”un (2008) devamı olarak düşünülebileceğini söylüyor. 1978 Maraş katliamından bugüne dek geçen dönemi, biçimsel düzeyde daha yalın, mesafeli ve alabildiğine şiirsel bir dille irdeleyen “Babamın Sesi” yine iki yönetmenli bir çalışma. Eskiköy, on yıla yaklaşan sinema deneyimini bu kez Zeynel Doğan’la paylaşmış. Aslında, Zeynel Doğan’ın ilk yönetmenlik denemesi olan bu film, onun gerçek yaşamının filmi. Elbistanlı Alevi bir Kürt ailenin öyküsü. Parçalanan, dağılan yaşamların, acılı yalnızlıkların, onulmaz ezikliklerin filmi… Zeynel Doğan, annesiyle birlikte kameranın önüne de geçerek, artık aralarında olmayan babasının teyp bantlarına kaydettiği duyarlı ve endişeli sesi eşliğinde, Türkiye’de Kürt ve Alevi olmanın trajik zorluğunu anlatıyor. “Babamın Sesi”, bireysel öykülerin gerisinde, son 30 yıllık siyasal sürecin toplumsal uzantılarına duyarlı bir yaklaşımla eğiliyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin kara sayfalarından birini, doğrudan politik göndermelerde bulunmadan, yaşanan şiddeti görüntülemeden, o yöre insanlarının bireysel düzeyde yaşadıkları ve yaşamaya devam ettikleri gibi sergiliyor. Hesaplaşmaya yönelmeden, anlamaya ve anlatmaya odaklanan, biçimiyle sanatsal, içeriğiyle de hümanist bir bellek filmi olan “Babamın Sesi”, çokdilli ve ne yazık ki çokbavullu Türkiye gerçeklerinin filmi… 67 Eylül olaylarından sonra Alaton ailesinin parçalanması gibi, 1978 Maraş katliamı sonrasında Doğan ailesi de parçalanmış. Zeynel’in ağabeyi Orhan dağa çıkmış; baba Mus ? Biçimiyle sanatsal, içeriğiyle de hümanist bir bellek filmi olan “Babamın Sesi”, çokdilli ve ne yazık ki çokbavullu Türkiye gerçeklerinin filmi… Kaplan ödülleri ‘genç’ hikâyelerin Kültür Servisi Bugün sona erecek 41. Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nin büyük ödülleri açıklandı. genç yönetmenlere ağırlık veren yarışmada “Kaplan Ödülleri /Tiger Awards”, “Egg and Stone” (Huang Ji), “Thursday Till Sunday” (Dominga Sotomayor) ve “Clip” (Maja Miloš) filmlerine verildi. 15 filmin yarıştığı festivalde Türkiye adına yarışan “Babamın Sesi”ne ise ödül çıkmadı. Festivalin FIPRESCI ödülünün sahibi “Neighbouring Sounds” filmiyle Brezilyalı yönetmen Kleber Mendonça Filho olurken, Çinli yönetmen Wu Quan da “Sentimental Animal” filmiyle NETPAC (Asya Sineması Tanıtım Ağı) ödülüne değer görüldü. tafa Doğan, çalışmak için gittiği Suudi Arabistan’da bir iş kazasında göçüp gitmiş… Filmin çıkış noktası, Mustafa Doğan’ın, teyp bantlarına Türkçe olarak kaydedip, telefonu ve okumayazması olmayan karısına gönderdiği sesli mektuplar olmuş. Her an onları düşünen, yaban ellerden hem para hem de öğüt gönderen babanın kırık ve sıcak sesi filmin belkemiğini oluştururken, özenli görüntülerle altı çizilen doğanın yüce ıssızlığı, yaşanan çaresiz yalnızlığın acısını daha da yoğun kılıyor. Rotterdam Festivali’nin “Parlak Gelecek” (Bright Future) bölümünde yer alan ikinci Türk filmi de, başka bir ‘diller ve bavullar’ filmi... Özcan Alper’in ilk kez Toronto’da gösterildikten sonra Adana’da ödüllendirilen ve seyirci önüne çıkan ikinci filmi “Gelecek Uzun Sürer” de, ‘belgesel nitelikli sanat sineması’ olarak adlandırabileceğimiz farklı bir türün örneği niteliğinde ve yine Kürt gerçeğini sorgulayan bir bellek filmi değil mi? Portico Quartet ‘Portico Quartet’ (Real World Records) Bir zamanlar Londra’da The National Theatre’ın önünde çalıp, para kazanmaya çalışan gençlerden kurulu Portico Quartet kısa zamanda çok yol kat etti. 2008 tarihli ilk albümleri “Kneedeep In The North Sea” önemli müzik ödüllerinden Mercury’ye aday gösterildi. Ertesi yıl çıkan “Isla”, çok olumlu eleştiriler aldı ve grubu bir tartışmanın ortasına çekti. “Portico Quartet caz grubu mu değil mi?” tartışmasıydı bu. Müziklerini dinlediğinizde hem Steve Reich’ın izini buluyorsunuz, hem John Coltrane’in hem de Aphex Twin’in. Hem alabildiğine deneysel, hem saksofon, perküsyon ve kontrbastan oluşan geleneksel caz enstrümantasyonuna bağlı. Free jazz akımından büyük ölçüde etkilenmişler. Aynı zamanda da melodilerin çevresinde kurgulanmış bir müzik bu. Grup, 3. albümünde, bizi içine çektiği ses evreninin boyutlarını alabildiğine genişletmiş. Hang yine başrolde ama parçaları dinlerken dubstep, drum and bass, ambient ve caz müziğinin çok özgün bir karışımını duyuyorum. Diğerlerinden farklı olarak nitelendirilebilecek tek parça, İsveçli şarkıcı Cornelia’nın vokalde yer aldığı “Steepless”. Albümün kalanı enstrümantal olsa da vokal kullanımı bir doku uyuşmazlığı doğurmamış. Portico Quartet’in sırrı bu. Alışılmadık olanın peşinde ama bunu öyle bir uyumla yapıyor ki “alışılmadık” ifadesi anlamını yitiriyor. www.zulalkalkandelen.com TRABZON VE DİYARBAKIR’DAN KADINLARIN ROL ALDIĞI ‘BİZE MASAL ANLATMAYIN’ MARTTA İSTANBUL’DA İki kent arasında köprü kuran bir oyun AHMET ŞEFİK TRABZON Türkiye’deki toplumsal çalkantının ve etnik milliyetçiliğin simge kentleri Diyarbakır ve Trabzon arasında ‘kadın sorunu’ üzerinden köprü kurmayı amaçlayan “Bize Masal Anlatmayın” adlı oyun, Diyarbakır’dan sonra Trabzon’da da sahnelendi. Oyun, mart ayında da İstanbul’da seyirciyle buluşacak. Trabzon Devlet Tiyatrosu sanatçısı Dilek Güven tarafından oluşturulan proje, Anadolu Kültür Sanat Merkezi ve İsveç Konsolosluğu tarafından destekleniyor. Sevilay Saral’ın “Kadın Masalları” oyunundan ilham alınarak, Süreyya Karacabey, Pelin Temur, Zeynep Kaçar ve Tuncer Cücenoğlu’ndan alıntıların bir araya getirilmesinden oluşturulan oyun, uzaklığı ve farklılığı temsil eden iki kent, Trabzon ve Diyarbakır’dan kadınların rol aldığı oyunda şiddet, kayıp, töre, gelenek, isyan gibi temalar ele alınıyor. Oyunda Zelal Kaya, Meral Kaya, Leyla Takmaz, Sibel Can, Serap Berber, Songül Nadir, Nuray Yeşilaraz, Şeyma İdman rol alıyor. Her Kitap Kitap Olmasa da Yapacak Bir Şey Yok BİZDEN NE KÖY OLUR NE KASABA w ww.edebiyatajansi.com C MY B Edebiyat Ajansı Düşüncesi Tutmadı Lütfen Okuyun: C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear