16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2012 CUMA 8 İstanbul Y Edirne K Kocaeli Y Çanakkale Y İzmir Y Manisa Y Denizli Y Zonguldak Y Sinop PB Samsun PB Trabzon PB Giresun PB K Ankara 7 3 7 7 13 11 10 6 7 6 6 6 3 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars K PB PB Y PB PB B B B B S S S 3 7 4 14 13 13 6 9 7 6 0 3 4 Oslo PB Helsinki K Stockholm K Londra B AmsterdamK Brüksel K Paris K Bonn K Münih B Berlin K Budapeşte K Madrid B Viyana B HABERLER 13 10 7 2 0 4 3 4 4 3 4 5 6 Belgrad K 7 Sofya K 1 Roma Y 8 Atina Y 15 Zürih PB 6 Moskova B 16 Aşkabat K 2 Taşkent Y 4 Baku B 0 Bişkek K 2 Tiflis PB 2 Kahire B 17 Şam PB 12 Ülkenin batısı parçalı ve çok bulutlu, Marmara, Ege, Batı Akdeniz ile sabah saatlerinde olmak üzere Batı Karadeniz’in iç kesimleri, İç Anadolu’nun kuzeybatısı ile Zonguldak çevrelerinde yağış bekleniyor. İç ve Doğu bölgelerde buzlanma ve don olayı gözleniyor. İç ve Doğu Anadolu’da eğimin fazla olduğu alanlarda çığ tehlikesi bulunmakta. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Şubat GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada olduğu kapışmalardan biri diye yorumlayıp geçecek miyiz? Ya da iki genel başkan arasında, dindarlıkdinsizlik ekseninde başlayan, günlerdir devam eden tartışmayı laik devlette laik eğitim gibi çağdaşlığın temel öğesini, AKP iktidarının (RTE’nin) yıkma aşamasına geldiğini kanıtlayan bir sürecin başlangıcı diye mi algılayacağız? Tartışma, imam hatiplilere, dilediği üniversiteye girme olanağını sağlayan katsayı engelini kaldıran YÖK kararının iptali için bir CHP milletvekilinin Danıştay’a dava açmasıyla başladı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun toplumu dindarlardindar olmayanlar diye böldüğünü söylemesi üzerine RTE, AKP genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada, dünkü Güncel’de üzerinde durduğumuz milli eğitimle ilgili “asıl amacını”, laik eğitimi yörüngesinden çıkararak din eksenine oturtmayı planladıklarını ve bu amacını gerçekleştirmek için… …öteden beri Osmanlı hasretiyle yanıp tutuştuğu, laik Cumhuriyetin sona erdiğini savunduğu öne sürülen Ömer Dinçer’i; Milli Eğitim Bakanı atadığını içeren görüşleri doğruladı. ??? Sanki ana muhalefet partisi kuruluş amacına aykırı olmamak koşuluyla çağdaş din adamları yetişmesi için 1932’lerde açtığı imam hatip okullarına karşıymış, sanki ateist bir toplum yaratmanın peşinde imiş gibi RTE, demagojiyle beslenen mantığına uygun saldırılar içeren konuşmasında daha önceki açıklamalarını savunurken: “…önceki sözlerimde dindarlardinsizler diye bir ifade yok” dedi. Ama hemen arkasından eğitimi dinselliği ağır basan konuma dönüştürmeye hazırlandığını şu cümleyle itiraf etti: “…Dindar gençlik yetiştireceğiz!” Şaşırtıcı değil bu itiraf: Yakın günlerde RTE’nin dindar nesil yetiştirme hazırlıklarının öncüsü bir uygulama izlemedik mi? İlköğretim çağındaki kız çocuklarını umreye gönderen RTE örneğin, din konusunda daha geniş müfredatlı bir sistemin uygulanmasını sağlayacak yeni eğitim kurallarını elbette yaşama geçirebilir... Örneğin zorunlu din eğitiminin uygulamalı eğitime dönüşmesini sağlamak için öğrencilerin her cuma camilere gitmesini zorunlu kılabilir. ??? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, önceki gece CNN Türk’teki “Tarafsız Bölge” programında RTE’nin CHP’yi neredeyse ateizme prim veren, dinsizliği savunan saçma sapan dokundurmalarına yanıt verirken laik devlette, laik eğitimin uygulandığı bu ülkede, dindar nesil yetiştireceklerini açıklayan Başbakan’a ne demek ve ne yapmak istediğini sormadı. RTE’nin oy peşinde, “din ticareti” yapan başbakan olduğunun altını çizerken dindar nesil yetiştireceklerini öngören son açıklamalarını toplumun din duygularını sömürerek siyaset yaptığının somut kanıtı diye yorumlayabilirdi, yorumlamadı. Dinci bir kafanın amacının laiklik ilkesinden ve eğitimden sapmanın yadsınamaz göstergesi olduğunu binlerce izleyici önünde, ekrandan RTE’nin yüzüne söyleyebilirdi, söylemedi. Hatta ve hatta (tabii adından ve ilkelerinden söz etmeyi uygun görüyorsa), Atatürk’ün başlattığı Aydınlanma döneminin altyapısı sayılan, kurduğu Cumhuriyetin ve partinin temelindeki eğitimle ilgili şu görüşleri de anımsatabilirdi: “Eğitim ulusal, bilimsel, laik, karma ve uygulamalı olmalıdır.” Ne çare, RTE’nin olası açılımlarına karşı laikliği ve laik eğitimi savunması beklenenler sessizliği yeğliyor ya da laikliğe, laik eğitime saldırıyı karşı saldırıyla karşılamaya girişemiyor; laiklikle ilgili öğeleri üstün körü bir iki cümleyle de olsa savunamıyorlar. CHP 26 Şubat ve 1 Mart’ta iki ayrı kurultay yapacak. İkisinin de görünürde amacı aynı: Parti tüzüğünü demokratik hale getirmek. Ancak böylesine bir amaçtan, iktidara talip olma iddiasındaki sosyal demokrat bir partide hiç arzu edilmeyecek bir görüntü ortaya çıkmış durumda. Tartışmanın taraflarının ileri sürdüğü tezlerin arka planında şu taktikler yatıyor: Muhalefet kanadı: Önceki dönemlerde tereddütsüz biçimde yararlandıkları mevcut tüzüğün demokratikleştirilmesi talebiyle yaptıkları son çıkış, aslında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve ‘yeni CHP’ ile hesaplaşma çabasından başka bir şey değil. Taktikleri Kılıçdaroğlu’nu, önce Parti Meclisi’ndeki desteğinden mahrum bırakmak ardından da genel başkanlık koltuğundan ayrılmaya zorlamak. Genel merkez kanadı: Kılıçdaroğlu adına ‘demokrasi şöleni’ dese de kendisinin her fırsatta eleştirdiği ‘kurultaylar partisi’ imajını daha da pekiştiren bir karar vermiş durumda. Hem 22 Mayıs hem de 18 Aralık kurultaylarında ‘parti içi demokrasi’ sözü veren lider olarak öngörülü davranıp süreci bu noktaya taşımayabilirdi. Seçimlerden hemen sonra ya da kurultay talebinin oylandı Tüzük Kavgasının Tarafları ğı son parti meclisi toplantısında inisiyatif alarak kararı vermiş olsaydı işler bu noktaya gelmeyecekti. Muhaliflerin imzalarını tamamlayarak kurultay talebini resmen iletmelerinden sonra da uzlaşarak bir ara formül bulma yerine, ön alarak kurultay kazanmaya yönelik bir taktik mücadele görüntüsü verilmesi, Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerde dahi hayal kırıklığı yaratmış durumda. Genel merkez tarafından hazırlanan taslak tüzük metninde CHP’de parti içi demokrasiyi güçlendirecek değişikliklerin yanı sıra mevcut tüzükteki antidemokratik maddelerin bir bölümünün (‘MYK’nin Genel Başkan tarafından atanması’ gibi) korunması da tabanda Kılıçdaroğlu’nun samimiyetinin sorgulanmasına neden olmakta. ??? Görüldüğü gibi, ‘tüzük’ kavgasının her iki tarafı da kamuoyuna açıkladıkları söylemlerinde tam anlamıyla samimi değil. Bu durumda 26 Şubat’taki kurultaydan nasıl bir sonuç çıkabilir? İmza sahibi muhalifler Kılıçdaroğlu’nun taktiğine karşılık, öncelikle delegeleri 26 Şubat kurultayına gitmemeye ikna için gayret gösterecek. Bu olmasa da 26 Şubat kurultayında tansiyon kaçınılmaz biçimde yükselebilir. Bu sürecin kilit unsuru delegelerin takınacağı tavır olacaktır. Delege yapısı: CHP’nin bin iki yüz elli iki delegesi Kılıçdaroğlu’nu genel başkan seçtikleri 22 Mayıs ve kendisine güven tazeledikleri 18 Aralık kurultaylarında toplumdaki beklentiyle uyumlu biçimde ‘umuda’ oy verdi. Yıllar süren muhalefetten kurtularak iktidara gelecekleri, kendileri ya da gösterecekleri isimlerin milletvekili olacağı umuduyla hareket ettiler. Aynı delegeler önümüzdeki süreçte aynı psikolojiyle hareket etmeyebilir. Bir yandan milletvekili aday listeleri hazırlanırken yapılan tercihlerden ve seçilen milletvekillerinin bazı söylemlerinden duyulan rahatsızlık, diğer yandan da 2014 yerel seçimlerine partinin yeni teşkilat yönetimleri ve adaylarla gitme yönündeki hazırlıkları delegeleri yönetimin karşısına geçirebilir. Kılıçdaroğlu’nun son derece dikkatli ve kapsayıcı üslubuna karşın, kurmaylarının muhalifleri küçümseyen bazı ifadeleri bu süreçte olumsuz etki yapabilir. ??? Kılıçdaroğlu için henüz genel başkanlık koltuğu tehlikede gözükmemekle birlikte ülkenin çözüm bekleyen sorunları ve CHP’nin temel ilkeleri konusunda 26 Şubat’a kadar kamuoyuna vereceği mesajlar, sadece kurultayın sonucunu değil CHP’nin yeni rotasını da belirleyecektir. İKİNCİ ERGENEKON DAVASI ‘Tek suç benim yargılanmam’ HATİCE TUNCER Ağırlaştırılmış müebbet hapsi istendi İstanbul Haber Servisi İnternet Andıcı soruşturması kapsamında tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un, “silahlı terör örgütü yönetmek”, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engellemeye teşebbüs etmek” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 15 ile 22.5 yıl arasında değişen hapis cezasına mahkum edilmesi istendi. Silivri Cezaevi’nde tutuklu olan Başbuğ hakkındaki iddianame tamamlandı. Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız tarafından hazırlanan 39 sayfalık iddianame, özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen tarafından onaylandıktan sonra İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. İddianamenin, İnternet Andıcı davasıyla birleştirilmesi istendi. Başbuğ, 6 Ocak’ta İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi yargıcı Vedat Dalda tarafından, üzerine atılı suçları işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesi bulunması, suçların CMK’nin 103/3 sayılı katalog suçlardan olması gerekçesiyle tutuklanmıştı. Başbuğ, adliyeden ayrılırken, “Türkiye’nin 26. Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlandı, takdir yüce Türk milletinindir” demişti. Başbuğ’un avukatının tutuklama kararına itirazı ve görevsizlik kararıyla Yüce Divan’da yargılama yapılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi talebi de kabul edilmemişti. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkındaki iddianame tamamlandı İkinci Ergenekon davasında tutuksuz sanık emekli Hâkim Albay Tanju Güvendiren, hayal mahsulü iddialar ile karşı karşıya olduğunu belirterek “Burada bir suç var, o da benim yargılanmamdır” diye konuştu. Davanın 153. duruşmasında eski Askeri Yargıtay Üyesi Güvendiren savunmasını yaptı. Savunmasında, “İddianamedeki iddialar tahmin, faraziye, yorum ve varsayımlara dayanıyor” diyen Güvendiren, “Havaiyatla doldurulmuş iddianamenin ne Türkiye’de ne de dünyada eşi ve emsali yoktur. Hayal mahsülü iddialarla hakkımda dava açılmıştır”dedi. Güvendiren, “İddianamede bana ait bölümde toptancı zihniyetle ‘ele geçen belge ve beyanlardan anlaşılmaktadır’ diye karalama yapmışlardır” diye savunma yaptı. Güvendiren, Tuncay Özkan ile görüşmeleri nedeniyle suçlandığına dikkat çekerek “Yönlendirmem sonucu Özkan’ın hangi eylemi yaptığını iddianameye neden yazmıyorsunuz” diye sordu. Tutuksuz sanık yönetmen Halis Yavuz Işıklar ise savunmasında, “Böyle bir terör örgütünden haberim yoktu” diye konuştu. Tutuksuz sanık gazeteci Adnan Bulut, 2004 yılında Tuncay Özkan ile birlikte Kanaltürk Televizyonu’nu kurma çalışmaları yaptıklarını anlattı. Bulut “Ancak bağımsız yayıncılığımız bir süre sonra siyasal iktidarın tepkisini çekti” dedi. Maliye ve SSK müfettişlerinin adete Kanal Türk’te mesken tuttuğunu belirten Bulut, “İddia edilen Ergenekon örgütü ile ilgili bilgi sahibi değilim. Neyle suçlandığımı bilmiyorum” dedi. Başkan Hasan Hüseyin Özese’nin “Tuncay Özkan’ın üç televizyon kanalının bir araya getirilmesi ile ulusal bir kanal oluşturulması çalışmalarından” haberdar olup olmadığını sorması üzerine, Bulut, “Cumhuriyet gazetesinin bize desteği olabilirdi. Ancak bu proje gerçekleşmedi” dedi. Söz alan Tuncay Özkan da “ulusal kanal” gibi bir projeden haberi olmadığını belirterek, gazete desteğinin ise “davanın tutuklu sanığı Mustafa Balbay istemediği için gerçekleşmediğini” iddia etti. İlker Başbuğ 6 Ocak 2012 tarihinde tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilmişti. Tuğamiral Yürekli fotoğrafı mahkemeye sundu. YAZAR DOĞAN AKHANLI TUTUKLU GAZETECİLERE DESTEK ÇAĞRISI YAPTI ‘Zarakolu Türkiye’nin vicdanı’ İstanbul Haber Servisi Uzun yıllar Almanya’da kaldıktan sonra Türkiye’ye dönüşünde gözaltına alınarak bir süre tutuklu kalan yazar Doğan Akhanlı, tutuklu yayıncıyazar Ragıp Zarakolu’na destek için Türkiye’ye geldi. Tutuklu gazetecilere destek çağrısı yapan Akhanlı, 6 Şubat Pazartesi günü Zarakolu ile görüşecek. Akhanlı dün Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlediği toplantıda, “Hem hakkımda yürütülen takibatın bittiğine hem de benim için yeni bir dönemin başladığına inanmak için buradayım. Yazarlık hayatımda önemli bir yeri olan Zarakolu ile dayanışmak için buradayım. Zarakolu, Türkiye’nin vicdanlarından birisi” dedi. Türkiye’ye yönelik gözlemini anlatan Akhanlı, “2010 yılında cezaevindeyken, daha olumlu bir hava vardı. Ama bugün dışarıdan bakıldığında, olumlu atmosferin tamamen dağıldığı anlaşılıyor” Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu Sözcüsü Necati Abay da, “Basın özgürlüğüne yönelik saldırılar sistematiktir” dedi. Fotoğraflı savunma İstanbul Haber Servisi Balyoz Harekât Planı davasında savunmasını yapan Tuğamiral Şafak Yürekli iddiaları reddederek “Bu dosyaların bir komplo çetesi tarafından sahtecilik eseri olarak üretildiği aşikârdır” dedi. Davanın 70. duruşmada Yürekli, 1166 gündür tutuklu olduğuna dikkat çekerek darbe planı yapıldığı öne sürülen seminere katılmadığını belirtti. Yürekli, iddia edilen Balyoz ve Suga Deniz Harekât Planı’na ilişkin “Bu sözde planlara yönelik hiç kimseden emir almadım. Kimseye de emir vermedim” diye konuştu. Tuğamiral Yürekli, Marmaris Aksaz’da toplantının yapıldığı iddia edilen 3 Ocak 2003 tarihinde, TCG Giresun Fırkateyni’nin gemi komutanı olarak tatbikat kapsamında İsrail’in Hayfa Limanı’nda olduğunu söyledi. Yürekli, “Buna o tarihte komutanı olduğum fırketeynin 250 personelim de şahittir” diye konuştu. Yürekli, kaptanı olduğu geminin Hayfa’daki fotoğrafını ve resepsiyonda dönemin büyükelçisi Feridun Sinirlioğlu ile çekildiği fotoğrafı mahkemeye sundu. Gölcük’te yapılan aramada davaya dayanak oluşturan belgelerin, döşemesinin altında bulunduğu tutuksuz sanık Astsubay Erdinç Yıldız da savunmasını yaptı. Yıldız, “Belgeleri tutuklu sanık Binbaşı Kemalettin Yakar’ın döşemenin altına kendisinin tek başına koyduğunu” söyledi. Yıldız, tutuklu sanık eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in savcının arama için geleceğini 15.30’da öğrendiklerini, aramanın 18.30’da başladığını anlattı. Mahkeme heyeti başkanı Ömer Diken, tutuklu sanık emekli Albay Dursun Çiçek’in hasta olan annesini ziyaret etmek için izin istediğini ancak bu talebin reddedildiğini açıkladı. YARGISEN BAŞKANI EMİNAĞAOĞLU: Yargılananların hepsi suçsuzdur İstanbul Haber Servisi YargıSen Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Odatv iddianamesinde, Ergenekon davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın “suçsuz olduğuna” dair haber yazmanın “örgüt üyeliği” sayıldığına dikkat çekerek “Haberal, Balbay ve tüm yargılananlar, tutuklananların suçsuz olduğunu bir kez daha ilan ediyorum. Bu durumda özel yetkili mahkemelerin hakkımda örgüt üyeliğinden işlem yapmasını bekliyorum” dedi. YargıSen Başkanı Eminağaoğlu tarafından yapılan yazılı açıklamada, Odatv iddianamesinin 120’nci sayfasında, tutuklu milletvekili Haberal’ın suçsuz olduğuna dair yapılan haberlerin, Ergenekon soruşturmasını itibarsızlaştırmayı amaçladığı savunularak bu haberleri hazırlamanın suç sayıldığına dikkat çekildi. “Suçluluğu hükmen sabit olmayan herkes suçsuzdur” şeklindeki ana hukuk kuralının bu davalarda “suç olarak gösterildiği” vurgulanan açıklamada, “Odatv yargılamaları görünürde yargılamalardır. Türkiye, böyle bir manzara ile hiçbir dönemde karşılaşmamıştır” denildi. Devrimci Yol davasında yargılanan Oğuzhan Müftüoğlu ve Melih Pekdemir ‘AKP’ye göre hâlâ teröristiz’ ERDEM GÜL ANKARA Devrimci Yol davasının 32 yıllık bir sürecin ardından zamanaşımı kararıyla düşmesine ilişkin tartışmalar sürüyor. Davanın sanıkları “zaman aşımı” kararını “ikinci 12 Eylül” diye yorumluyor. Devrimci Yol davasında 1 numaralı sanık olarak yargılanan Oğuzhan Müftüoğlu, kararı değerlendirirken, “Bu karar, binlerce sanıklı Devrimci Yol davasının bütünüyle değil, 20 civarında arkadaşımızla ilgi ‘İkinci 12 Eylül başladı’ Devrimci Yol davasında yönetici olarak C MY B C MY B lidir. Bu 20 civarındaki arkadaşımız için zamanaşımının tabii ki belli anlamı var. Onların 30 yıldır süren işkenceli takipleri nihayet bitmiş oluyor” dedi. Müftüoğlu, “Evren’e açılan dava, mış gibi yapılacak bir dava. Hrant Dink davasındaki kararda Ogün Samast’ın tek başına katil olarak gösterilmesi gibi bütün 12 Eylül’ün tek sorumlusu olarak Evren gösteriliyor” dedi. yargılanan Melih Pekdemir ise kararı, “Bu formalite hukuk kararı, belki sadece şuna işaret ediyordur: Birinci 12 Eylül 1980 dönemi zamanaşımına uğramak zorundaydı, çünkü ikinci 12 Eylül 2010 zamanı başlamıştı. Yani 1980’lerin yöneticilerinin gözünde bizler neysek, 2010’lar Türkiyesi’ni idare eden AKP’lilerin gözünde de aynıyız. Çevreci köylüler, üniversite öğrencileri, kamu çalışanları, işçiler olarak benzer suçları işlemeye, yani ‘teröristlik’ yapmaya devam ediyoruz” dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear