16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 ŞUBAT 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Osman Cemal Üç ‘çeteci’ ‘A ve Tevfik Şeffaf Yönetim İmkânsız mı? Özel şirketlerde eskiden yönetim tarzı nasıldı? Genellikle patron ya da onun adına şirketi yöneten genel müdür ne derse o olur, patronun güvendiği adamlar önemli noktalarda oturur, kimse de ona karşı çıkmaya çalışmazdı. Zaman içinde şirketler, yönetim biçimlerini değiştirdi. Tek adam yönetiminden kurullara, profesyonel yöneticilere, her birimde uzmanlaşmış kişilere yönetimi bırakmaya başladılar. Görev tanımları ve yetki sınırları yeniden düzenlendi. Ama bu da yeterli olmadı. Şirketler, kendi yönetimlerini bile denetleyen, bütün sistemlerini baştan sonra gözden geçirip eksikleri, yanlışları ortaya koyan başka uzman şirketlerle çalışmaya başladılar. Bütün bunları, elbette verimi ve kârlılığı arttırmak, hissedarlarına ve müşterilerine güven verebilmek için yaptılar. ??? Aynı durum aslında devletler için de geçerli. Sistemin sorunları en aza indirerek çalışması için yalnızca kurallar, yasalar yetmiyor. Bunları uygulayanların uzmanlıkları, yeterlilikleri de yetmiyor. Hangi alanda olursa olsun, yapılan her şeyin farklı birimlerce denetlenmesi, her aşamada şeffaflık, kişilere verilen yetkinin kötüye kullanılmasını engellemek için kaçınılmaz bir koşul günümüzde. Eski tarz şirketlere bakın; en çok göreceğiniz şey, patron ve çevresini kuşatan ve her zaman ona en çok duymak istediğini söyleyen kişiler ve bunlar hakkında sürekli bitmek bilmez dedikodular, şaibelerdir... ??? Bir devlet yönetiminde de şaibe ve dedikodu bazen gerçekten bile daha zararlı olabilir. Bizde sürekli söylentiler, komplo teorileri, en önemli güvenlik birimleri hakkında bile inanılmaz şaibeler var ve bu böyle devam edip gidiyor. Örneğin en basit biçimiyle, özel yetkili mahkemeler, savcılar, yargıçlar... Madem böyle bir uygulamadan vazgeçemiyorsunuz, en azından bu kişilerin görevlendirmelerini belli sürelerle kısıtlamak, yer değişimi yapmak mümkün değil mi? İster emniyet, ister ordu isterse gümrük müdürlüğü olsun, görevler kişilerle bağlı olmadığına ve bu görevleri yapacak başka pek çok yetişmiş insan bulunduğuna göre, bu en basit önlemi almak yerine neden bu tartışmaya devam ediyoruz? İkincisi, her alanda, her konuda, yalnızca gizli operasyonlar ve baskınlar yaparak birilerini yakalamak yerine, gündelik işleyişte bile denetim mekanizmasını daha gerçekçi ve şeffaf hale getirmek en doğrusu değil mi? Bunları bu ülkedeki özel şirketler yapabiliyor da koskoca devlet neden yapamıyor? nkara’dayken tanıştığım Türkler arasında Çavuş Osman, Towfik (Tevfik) ve Djemal (Cemal) bilhassa ilginçti. On beş yıl önce Müslüman olmuş bir Rum olan Mehmed Inaayet’in restoranında otururken Osman ve Tevfik kasılarak içeri girdi. İnaayet’in Ermeni garsonu kulağıma “Hah! İşte çeteciler!” diye güleryüzle fısıldadı ve abartılı bir kibarlıkla servis için yanlarına gitti. Aslına bakılırsa fiziksel olarak daha ikna edici olsalardı, kılıç ve otomatik tabancalarla donandıklarından çeteci görünümüne sahip olabilirlerdi. Zira iki çeteci on üç yaşlarında çocuklardı. Kendilerini çok ciddiye alıyor ve adam havası taşıyorlardı. Ve sadece çocuk değillerdi. Birçok yetişkinin yaşamamış olduğu deneyimler onları olgunlaştırmıştı. İnayet’e “Bunlar da kim? Gerçekten çeteci mi” diye sordum. “Evet” dedi. “Yetimler. Kaçıp çetecilere (başlangıçta milliyetçilerin sırtını dayamak zorunda olduğu düzensiz gönüllü güçlere genelde verilen isim) katılmışlar. Bu düzensiz birlikler hükümet tarafından birkaç ay önce tasfiye edilene kadar Edhem Bey’in liderliğinde Yunanlılara karşı savaşıyorlardı. Çeteciler başta düzenli birliklerden daha iyi savaşıyordu. Yunanlılar Osman’ın kellesine fiyat biçti.” Kendimi bu küçük şeytanları sevmek Osman Tevfik ten alıkoyamadım ve onlardan, resimlerini çekmem için, beni ertesi gün ziyaret etmelerini rica ettim. Canlı bir askeri selamla bana veda ettiler. Ancak sadece Tevfik geldi, Osman çok utangaçtı. Tevfik koca adam gibi sigara içse de, onun için şehirden aldığım sütlü İsviçre çikolatasından küçük bir çocuk gibi keyif aldı. Birkaç gün sonra bir başka çocuk askerle geldi: onun da resmini çekemez miydim? Yeni gelenin adı Djemal’di (Cemal), on iki yaşındaydı. Adrianople’dan (Edirne) geliyordu. Cemal kalpağını çıkardı ve bana kafatasının kenarında içini bir kurşunun kestiği oyuğu gösterdi... Cemal 1921’de Anadolu’yu gezen Amerikalı gazetecinin notları Bilinmeyen Türkler adıyla yayımlandı Kitapta Atatürk’le yapılmış ilk mülakat, çocuk askerler ve daha birçok bilinmeyen var ’ anırım tüm dünyada çocuklar üç aşağı beş yukarı aynı. Sıcak günlerde küçük Türk kız ve oğlanlarının Ankara sokaklarında birlikte ip atladığını gördüm. Misket oynayan erkek çocuklar gördüm. Camdan bilyeleri yoktu. Onun yerini tutan koyunun aşık kemiklerini kullanıyorlardı. S Zaman makinesi gibi HÜLYA KESKİN Atatürk’ün görülmemiş fotoğrafları Anadolu’yu 1921’de iki ay gezen genç Amerikalı bir gazetecinin notları 90 yıl sonra gün yüzüne çıktı. Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Heath W. Lowry “Bilinmeyen Türkler” adlı kitabı kaleme alarak, 1983’te tanıştığı gazeteci Clarence K. Streit’ın kendisine verdiği notları kitaplaştırdı. Bugüne kadar hiç görülmemiş fotoğraflarla, yabancı bir gazetecinin gözünden Milli Mücadele döneminin anlatıldığı kitapta, Atatürk ile yapılmış bir röportaj da bulunuyor. Kitabı kaleme alan Osmanlı ve Çağdaş Türkiye Etüdleri Atatürk Profesörü Lowry, “Ben Osmanlı tarihçisiyim ve bu kitapla 300 sene ileriye gittim. Benim için çok keyifli bir çalışma oldu. Streit’a verdiğim sözü sonunda tuttum” dedi. “Bilinmeyen Türkler” adlı kitap, 19201921 kışında Ankara’yı ziyaret eden 25 yaşındaki Amerikalı gazeteci Clarence K. Streit’ın notları ve fotoğraflarından yola çıkılarak hazırlandı. Streit, o dönem Philadelphia’da çıkan “Public Ledger” gazetesinde çalışan bir muhabirdi, yıllar sonra ise “Union Now” adlı kitabı yazacak, savaşı önlemek için dünya demokrasilerinden bir konfederasyon oluşturmayı tasarlayan uluslararası hareketin kurucusu olacak ve ölene kadar da faşizm karşıtı duruşunu sergileyecekti. Mustafa Kemal Paşa ile mülakat yaparken ellerinin bilinzsizce kehribar bir tespihle oynadığını farkettim. ‘ ’ Nâzım Hikmet ile aynı temsilde itapta Streit’ın, Ankara gezisi sırasında Kamil Rıza’nın başrolünü oynadığı, Hamlet’i ilk kez seyrettiği anlatıldı. İngilizlerle pek de dostça olmayan günlerde Shakespeare’in Ankara’da oynanması karşısında Streit’ın duyduğu şaşkınlık kitapta kendi ifadesiyle “Türkler sanatın milli sınırları olmadığına beni ikna etti” cümlesi ile belirtildi. Nâzım Hikmet’in de bir yazısında, 1921 kışında Ankara’da Kamil Rıza’yı yani Otello Kamil’i seyrettiğini anlatması, aynı temsili seyrettiklerini ortaya çıkardı. Kitabın en ilginç bölümlerinden birini de “çocuk askerler” oluşturdu. Söz konusu çocuk askerlerle, o dönemde Ankara’da sokaklarda oynayan çocukların resimleri art arda sayfalarda yer aldı. K 20 yıllık binalarından çıkarılıyorlar Savaş döneminde vals 3 Mart 1921, Mustafa Kemal Paşa evinde itabın en dikkat çekici yönlerinden biri de Streit’ın, Mustafa Kemal ile yaptığı röportaj. Bazı kişilerin Streit’a, Mustafa Kemal’in kendisi ile yüz yüze görüşmeyeceğini söylemesi üzerine, 19 soruluk bir liste hazırladı ve gönderdi. 2 gün sonra da mülakat teklifinin kabul edilmesi üzerine Streit ile Mustafa Kemal iki saat görüştü. Kitapta, Mustafa Kemal’den çok etkilenen Streit’ın şu ifadeleri yer aldı: “Çok az insan, beni bu Türk Washington’unun etkilediği gibi etkilemiştir. Hangi ülkede olursa olsun iz bırakırdı. Kendine çabucak güven aşılama yeteneği olan nadir insanlardan biri. İnsanların onun uğruna ölmek isteyeceği tipte bir adam. Fiziksel açıdan yakışıklı, yapılı bir adam, 40 yaşında. Bir entelektüelin sahip olabileceği yükseklikte alnı var, eylem adamlarının ağız ve çene yapısına sahip, yani bir savaşçı. Yüzünde, bilhassa gözlerinde idealistçe bir şey var, bir hayalperest ama hayallerini gerçekleştiren bir hayalperest. Her yönüyle tam bir centilmen, nazik, kültürlü, ince ve hep şık giyimli. Batı’da herhangi bir salonda otururken göze çarpmayacak kadar Avrupalı görünüyor. Onunla Fransızca konuştum, akıcı konuşuyor.” Dini konular üzerinde sorular soran Streit, Mustafa Kemal’in din ve devlet işlerini ayırmak istediği izlenimini edindi. Kitapta röportaj sırasında çekilen ve Atatürk’ün daha önce hiçbir yerde görülmemiş fotoğrafları da yer aldı. Kas hastaları mağdur olacak SİBEL BAHÇETEPE Yıllar sonra buldu Mustafa Kemal Büyük Millet Meclisi Başkanı seçildikten sonra kendisiyle söyleşi yapan ilk gazeteci Streit, Paris’e döndüğünde, kitabın taslağını hazırladı, İngiltere ve ABD’de bazı yayınevleri ile görüştü. Ancak tüm yayınevleri kitapta, Streit’ın Mustafa Kemal’i “Türk George Washington” olarak tanımlaması ve tarihteki ilk Türk cumhuriyetini kuracağını söylemesi nedeniyle, kitabı basmak istemedi. Lowry ile Streit’ın yolları 1983’te kesişti ve Streit notlarını kitaplaştırması için Lowry’ye verdi. Ancak Streit’ın fotoğraflardan yalnızca bir tanesini Lowry’ye vermesi üzerine, Lowry kitabın hazırlanmasına başlayamadı. Princeton Üniversitesi’nde Osmanlı ve Türk araştırmaları alanında dersler veren ve aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi olan Lowry de yıllar sonra Amerikan Kongre Kütüphanesi’ne bağışlanmış fotoğrafları buldu ve kitap için hazırlıklar başladı. Streit’ın Anadolu ziyareti sırasında çektiği 200 fotoğrafın 120’si Lowry’nin hazırladığı kitapta yer aldı. Kitapta, Streit’ın Milli Mücadele dönemi ve köylülerin tutumu, 1921 kışında Anadolu köylerinde savaş koşulları, çocuk askerlerin durumu, Mustafa Kemal’in din hakkındaki görüşleri, Anadolu’da komünizmin oynadığı rol ve Bolşeviklerle ilişkiler, Anadolu’da gündelik hayat, savaş koşullarına karşın eğitime verilen önem gibi pek çok konudaki görüşleri aktarıldı. K Eskişehir’e de giden Streit, askeri birlikleri, camileri, türbeleri gezdi, lületaşından yapılmış eşya ile Kütahya çinilerine hayran kaldı. Bir ilkokulu ziyaret eden Streit, kız ve erkek öğrencilerin beraber eğitim gördüğü, müzik ve dans eğitimi verilen, savaş dönemi olmasına karşın okulların çok iyi durumda olduğunu görünce çok şaşırdı. Gezisinin en önemli fotoğraflarından birini de bu ilkokulda çeken Streit, savaş dönemine karşın Anadolu’da hayatın devam etiğini resmeden vals yapan ilkokul çocuklarının görüntüsünü ölümsüzleştirdi. Bu fotoğraf kitabın kapağında da yer aldı. Yabancı gözüyle Kurtuluş Savaşı Kitap ve hazırlanma süreci hakkında bilgiler veren Lowry, Streit’ın notları arasında çoğu kişinin yalnızca isimlerinin bulunduğunu, araştırmaları sonucu bazı kişilerin soy isimlerine ulaştığını ve kitaba, çok sayıda dipnot da eklediğini belirtti. “Streit, çok dar bir pencere açıyor ama her şeyi gözlemliyor” ifadelerini kullanan Lowry şöyle konuştu: “Anadolu’yu bazen at arabasıyla, bazen trenle geziyor, köylerde, kasabalarda kalıyor. Köylülerle sohbet ediyor. Gerçekten bilinmeyen bir Türk portresi ortaya çıkarıyor. Streit, bir yabancının gözüyle Kurtuluş Savaşı’nı gösteriyor. Streit’ın Anadoluda yaşadıkları çok ilginç. Çünkü Birinci Dünya Savaşı, Batı’da 1.5 ya da 2.5 yıl sürerken Türkiye için bu süre 12 yılı buluyor. Streit, Anadolu’da her gittiği yerde erkek nüfusunun az olduğunu görüyor ve bunu soruyor. Aldığı cevap ise aynı: Kimi Yemen’de, kimi ise başka yerlerde şeEskişehir’de vals yapan ilkokul çocukları. hit olmuş.” Türkiye Kas Hastalıkları Derneği, 20 yıldır faaliyet gösterdiği Yeşilköy’deki dernek binasından çıkarılıyor. 2 bin 500 kas hastası üyesi bulunan dernek, yurt genelindeki 100 bine yakın kas hastasına hizmet vermek için çalışma yapıyor. Dernek başkanı ve gazetemiz yazarı Prof. Dr. Coşkun Özdemir, tahliye isteminin, AKP’nin kendilerinden olmayan hiçbir kuruma tahammül edememesinden kaynaklandığını belirterek “Muhalif kimliğim nedeniyle derneği yok etmek istiyorlar” dedi. Özdemir, söz konusu kararın geri çekilmesi için tekerlekli sandalyeli engelliler ve aileleri ile birlikte İBB’nin önünde eylem yapacaklarını, tahliye günü de hep birlikte dernek binası önünde mücadele vereceklerini söyledi. Dernek tarafından, İstanbul 4. İdare Mahkemesi’ne dava açıldığı için mahkeme sonuçlanıncaya dek tahliye işlemi ertelenmişti. Ancak dernek yetkilileri dün kendilerine Bakırköy Kaymakamlığı Yazıişleri Müdürlüğü tarafından gönderilen tahliye kararı ile şoke oldu. Kararda, İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nce davanın reddine ilişkin karar verildiği, binanın tahliyesinin 27 Şubat Pazartesi saat 14.00’te yapılacağı belirtildi. Kararda “Gerekli tahliye sonucunda, anılan taşınmaz işgalden arındırılmış olarak İBB Başkanlığı yetkilisine teslim edilecektir” denildi. Türkiye Kas Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir, derneğin kuruluşunun 34 yılını doldurduğunu, Yeşilköy’deki binalarında ise 20 yıldan bu yana faaliyet gösterdiklerini belirterek “Binanın kirasını vermediğimiz gibi birtakım bahanelerle binadan çıkarmak istiyorlar. Herhangi bir gerekçe göstermiyorlar” dedi. İBB’ye ait olan arsaya, dönemin İBB Başkanı Prof. Dr. Nurettin Sözen tarafından 1992’de Kas Hastalıkları Derneği için binanın yapıldığını ve o tarihten bu yana da kira ödediklerini anımsatan Özdemir, dernek üyesi bazı engellilere, AKP’nin ileri gelenlerinin “Sizin çok iyi şeyler yaptığınızı biliyoruz ama başkanınız bizden değil, bize muhalif, siz ondan vazgeçin, size yardım edelim” dediklerini öne sürdü. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear