23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 2012 PAZAR 4 HABERLER Paris’in Karnı İstanbul’un Kalbi Sevgili, “Paris’in Karnı” Emile Zola’nın (18401908) Rougon – Macquartlar dizisi içindeki romanlarından biri. Paris’in Karnı ile kastedilen bir zamanlar Fransız başkentinin göbeğinde yer alan, kentin tüm gıda gereksinimini karşılayan “Haller”. Paris’te, zerzevat ve her türlü gıda maddesi satışı, Seinne Nehri kıyısından Haller semtine ilk kez 1135’te taşınmış, daha sonra 1183’te Kral Phillipe Auguste ilk ahşap binayı yaptırmıştı. 1850’li yıllarda, III. Napoleon mimar Victor Baltard’a ünlü modern çelik Haller binalarını yaptırmıştı. İşte Zola’nın Paris’in karnı olarak nitelediği ünlü Haller o Hallerdi. İstanbul kalbine gelince: Doğrusu kentin kalbinin neresi olduğunu kestirmek güçtür ve herkes kendi kültürüne meşrebine göre, bir yeri İstanbul’un kalbi olarak niteler. Okuduğum okulun yakınındaki meydan olması ve ömrümün son 26 yılını, Cihangir’in o meydana yakın yerinde geçirdiğimden benim için İstanbul’un kalbi Taksim’dir. HHH Zola’nın “Paris’in karnı” olarak nitelediği Haller’in 20. yüzyılın ikinci yarısında ihtiyacı karşılayamaz hale gelince kaldırılıp, Rungis’e taşınmasına karar verildi. İstanbul’un kalbi Taksim Meydanı’na ise büyük değişim kazmasının vurulması Paris’in Karnı’nın taşınması kararından elli yıl sonraya, 2012 Kasım’ına rastlıyor. Bu ikisinin de kazmayı yiyiş şekilleri birbirlerine, hiç mi hiç benzemiyor. Paris’in “Haller”inin taşınmasına 1963’te karar verildi, ilk kazma 1971’de vuruldu. Aradan geçen zamanda, konu başta Paris halkı olmak üzere kamuoyunun geniş tartışmalarına yol açtı. Gazeteler, dergiler, radyolar televizyonlarda konu geniş biçimde ele alındı. Hatta siyaset bilimcisi ve Anayasa Hukuku Profesörü Maurice Duverger de, Colbert’in Kral’a yazdığı üslubu taklit ederek, General De Gaulle’e seslenen ve Le Nouvel Observateur dergisinde yayımlanan “Sire” diye başlayan bir açık mektup bile kaleme aldı. Kısacası Paris’te haller, semtinin yeni şekli on yıllık geniş çaplı tartışmalarla oluştu. HHH Taksim Meydanı’nın kaderini ise, AKP kendi başına, kimseye danışmadan, herhangi bir yarışma açmadan, İstanbul halkının fikrini almayı hiç düşünmeden belirledi. Oysa İstanbul Belediyesi daha önce otobüslerin rengi ve Şehir Hatları gemilerinin şekli gibi ikincil konularda bile hemşehrilerine birkaç seçenek sunmuştu. Ama bu kez kentin belli başlı alanı için bu zorunluluk, hiç mi hiç hissedilmedi. Taksim’in akıbetinin İstanbulluların çoğunluğunu, Haller’in durumunun Parislilerin çoğunluğunu ilgilendirdiği gibi ilgilendirmediği de bir gerçek. Gerçi bu keyfi karara tepki gösterenler olmadı değil. Ama tepkiler azınlıkta kaldı. Olay her iki ülkedeki iktidarın demokrasi kavramlarından olduğu kadar, bu iki kentin insanlarından da kaynaklanıyor. Burada Parislilerin İstanbullulardan daha akıllı olduklarını söyleyecek değilim. Ama, Paris’te oturanlar Parislilik, yerleşmiş kentlilik bilincine sahip olup, kentlerine sahip çıkarlarken, İstanbul’da oturanların bir İstanbulluluk, yani yerleşmiş kentilik bilinci olmayan, henüz göçebeliği üzerinden atamamış bir çoğunluk olmasının bu iki farklı sonucun belirli öğeleri olduğu kesin galiba. İstanbul’da oturanlar İstanbullu olmayınca, kentin kaderini hemşehrilere sorma gereğini de kimse duymuyor doğal olarak. Bedeli çok ağır olur BAHADIR SELİM DİLEK Rıza Türmen, idam cezasının Türkiye’yi Avrupa hukuk alanından koparacağını söyledi: ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın idam cezasının yeniden getirilmesine ilişkin açıklamalarını değerlendiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, “Böyle bir tartışmanın açılması dahi, Türkiye’deki insan hakları, demokrasi bakımından bir gerilemedir” dedi. Türmen’in Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirme şöyle: Ceza hukuku bakımından u İdam cezasını yeniden tartışmanın Türkiye’nin demokrasi bakımından gerilemesinin göstergesi olduğunu belirten Rıza Türmen, ‘’Plesibitçi bir demokrasi anlayışı halka sorarak, her şeyde halkın desteğini alarak diktatörlüğe gider sonunda. Hitler, her şeyi halkın desteği ile yapmıştı’’ dedi. böyle kısasa kısas, öç saikleriyle ceza verilmesi, tarihe karıştı. Cezalar toplumsal amaçlara yönelik. Bu yüzden de idam cezası bütün dünyada kaldırılıyor. İdam Avrupa’da tamamen kalktı. Avrupa’da kalkmasının önemi şurada, Türkiye’nin ait olduğu hukuk sistemi Avrupa hukuk sistemi, Avrupa Konseyi (AK) üyesi Türkiye. AK’yi oluşturan 47 devlet idam cezasını uygulamıyor. Türkiye Avrupa’da kopar : Türkiye’nin içinde yaşadığı hukuk alanı, bunu tamamen yasaklamış durumda. Şimdi Türkiye idam cezasını yeniden getirirse şu olacaktır: Türkiye 6 ve 13 numaralı protokollerden çekilmek zorunda kalacaktır. Sözleşmeden çekilip de AK’de duramazsınız. AK’den çekilince Avrupa ile olan ilişkileriniz tamamen kopar. Türkiye Avrupa’nın dışına itilir. Halkın yüzde 60’ı, yüzde 70’i istiyormuş. Böyle şeyler halka sorulmaz ki, insan hakları ile ilgili konular halka sorulmaz ki... Plesibitçi bir demokrasi anlayışı halka sorarak, her şeyde halkın desteğini alarak diktatörlüğe gider sonunda. Hitler, her şeyi halkın desteği ile yapmıştı. İnsan hakkı halka sorulmaz: KKTC CUMHURBAŞKANI İSTANBUL’DA Eroğlu, İstanbul Barosu’nu ziyaret etti İstanbul Haber Servisi KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu dün İstanbul Barosu’nu ziyaret etti. Eroğlu, Kıbrıs davasını olumlu bir sonuca ulaştırmak için iyi niyetle çalışmalarını sürdürdüklerini belirterek karşı tarafın bu iyi niyeti iyi anlaması ve değerlendirmesini beklediklerini, bir sonuca ulaşılamaması halinde ise en radikal kararları alabileceklerinin dünya tarafından iyi bilinmesi gerektiğini söyledi. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve beraberindeki heyet, İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ı makamında ziyaret ederek son seçimlerde yeniden baro başkanı seçilmesinden dolayı kutladı. Ziyarette İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Kıbrıs’ın, Türkiye’nin ulusal davası olduğunu belirterek bu davaya her türlü hukuki katkıyı vermeye hazır olduklarını kaydetti. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu da İstanbul Barosu’nun, KKTC’ye gösterdiği ilgiden çok memnun olduklarını, Kıbrıs’ın bir milli dava olarak Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer tuttuğunu ifade etti. Eroğlu, Güney Kıbrıs’ın, BM ve AB üyesi olarak dünyaca tanınmak gibi bir argümana sahip olduğunu, buradan güç alarak müzakerelerde anlaşmazlık yolunu seçtiğini anlattı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear