23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 KASIM 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 dının açılımını bilmiyoruz. Z.M. A diye anılıyor. Diyarbakır’ın Eğil ilçesi Bahşiler köyünde yaşıyor. Daha doğrusu hayatta kalmaya çalışıyor. Ekranda* yüzü gizleniyor. Başı zaten bağlı. Sesini dinliyoruz, yalnızca. Zaten konuşma özürlü; sanırım ya tavşan dudak, ya boğazında bir sorunu var. Ama ne dediği anlaşılıyor ve sözünü duyanların, duymak isteyenlerin yüreğine işleyen, tüylerini ürperten bir çileyi dillendiriyor. Öyküsü, bu ülkenin binlerce genç kızının hazin kaderi. Kuşkusuz, “Haydi kızlar okula” vb. gibi dışarlak çabaların sonucunda geç de olsa okula gönderilmiş. 2009 yılında 6. sınıf öğrencisiyken 17 yaşındaymış, Z.M. Oralarda bazı okulların güvenliğini köy korucuları sağlıyor ya, işte okulunu PKK’ye karşı koruyan F.B.’nin tecavüzüne uğramış. İddiasına göre korucu, “Bunu kimseye anlatırsan seni ve babanı öldürürüm. PKK’liler yaptı derim” diye korkutup sürdürmüş ırzına geçmeyi. Derken, durumu çakan akrabası H.M. bildiklerini anlatmakla tehdit ederek tecavüze başlamış... Böyle böyle, bir yıl boyunca 5 kişinin daha tecavüzüne ve biri, Eğil İlçe Jandarma Merkez Karakol Komutanı olan 2 kişinin de tacizine maruz kaldığını öne sürüyor, Z.M. HHH Karakol komutanının, kendisini “Benimle ilişkiye girmezsen, babanı koruculuktan attırırım” diye tehdit ettiğini söylüyor. “Otomobilde zorla öptü ve okşadı. İtince beni eve getirip bıraktı” diye anlatıyor, ifadesinde. 17 yaşında bir kız, üstelik erkeklerle yaşadığı böyle bir travma sonrası niye “erkek” jandarma komutanıyla arabaya biner? Söylediği otomobilde ne işi vardır, anlattıkları doğru mudur, gerçekten tecavüz ve taciz kurbanı mıdır, diye sorguladığınızı duyar gibiyim. Haklısınız. Cehaletin en derininden çıkıp, olasılığı da yok. Benim isyanım da işte burada başlıyor. Devlet, töre cinayetlerine karşı cezaları artırdı. Bölgeye yaygın ve zaten toplumsal geri kalmışlığın nedeni olan çağdışı zihniyete, töreye uymayın, kızlarınızı öldürmeyin, diyor. Bugüne değin töreye karşı gelmek, mahalle baskısına rağmen kızına sahip çıkmak cesaretini gösteren tek örneği ödüllendirmesi gerekmez mi? Hayır, yine cezalandırıyor ve sanki suçluları kolluyormuşçasına, işinden atıyor, çaresiz bırakıyor. Töreye karşı cesaretin ödüllendirilmediği yerde, itaat korkaklığına verilen cezalar, ne kadar ağır olursa olsun “namus ödülü” sayılır ve töre cinayetleri sürer. *HaberTürk kanalı, 15.11.2012 Ceza Tamam da, Ödül Ne? korkunun en dibine vuran birine bile; asil. Kıyamıyor, kızına. Öldürmüyor, haydi ilkini anladık, bir yıl boyunca öldürtmüyor, sahip çıkıyor. O da köy tecavüz edilebileceğine inanmak korucusu. İnanıyor devletinin adaletine. hayli zor. Ama cinsellik, beslenmek Diyarbakır merkezdeki ablasının yanına ihtiyacı kadar doğal ve bastırıldığında, gönderilen Z.M. resmen şikâyetçi yok sayıldığında, zorbalıkla rızanın oluyor. Savcılık, tecavüzcüler hakkında birbirine karışarak 15 yıldan az üste çıktığı, olmamak üzere, ama mutlaka jandarma üste çıktığı bir komutanı ve bir içgüdüdür! başkası için de Z.M. 2’şer yıl hapis başlangıçta cezası istemiyle zorbalıkla açığa dava açıyor. çıkan cinsel Adaleti içgüdüsüne teslim beklerken, olduğu için mi Z.M.’nin bebeği bir yıl boyunca de doğuyor. sesini çıkarmadı, Akrabası bilmiyoruz. Ama H.M.’den Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN insan doğası olduğu gereği, böyle anlaşılan bebek, bir teslimiyetle suçlanamayacağını, kimsesizler yurdunda devlet korumasına suçlanmaması gerektiğini ve içgüdüsel alınıyor. Genç kadın, hiçbir şey olmamış teslimiyet halinde birine bile tecavüzün gibi 2011 yılında Diyarbakır’da yaşayan suç olduğunu biliyoruz! biriyle evlendiriliyor. Ne var ki eşi, HHH geçmişini öğrenince, baba ocağına Genç kız, sonunda dayanamayıp, dönmek zorunda kalıyor. belki de hamile olduğunu anladığı HHH Baba yine sahip çıkıyor kızına. zaman, kendisine yaşatılanları babasına Adaletin tecellisini, Z.M.’nin hayatını ve amcasına anlatıyor. karartanların cezalandırılmasını Yörenin olağan töresi, Z.M.’nin bekliyorlar birlikte. Ama tecavüzcülerin kirletilen namusunun kanıyla yıkanması, tehdidi gerçekleşmiş. Baba “koruculuk” ailecek infazı, yok edilmesi. Ama görevinden atılmış, bu arada. Başka baba, rasgele biri değil. Duruşundan geliri yok. 53 yaşında, başka bir iş bulma belli, mangal gibi yüreğiyle, cesur ve Tutuklu Yazarlar Kitap Fuarında 31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı dün coşkulu bir törenle açıldı. Bilindiği gibi gerek kapladığı alan, gerekse ziyaretçi sayısı açısından son tüketiciye/okura yönelik fuar olarak kendi kategorisinde Avrupa’da ilk sıraya yükselen bu fuar, kapılarını her yıl biraz daha renklenerek açıyor. Bu yılın özelliklerinden biri de fuara ilgi gösteren yabancıların sayısındaki artış. 40 ülkeden gelen yazarlar, yayıncılar, telif ajansları ve toplu katılımlar fuara ayrı bir renk katıyorlar. Dünya Yazarlar Birliği PEN Uluslararası Başkanı John Ralston Saul başkanlığında bir heyet de fuarda. Heyet, cezaevlerinde tutuklu bulunan gazetecilere ve yazarlara ilişkin Ankara ve İstanbul’da çeşitli temaslarda bulunduktan sonra şimdi de fuardaki yayınevleri, yazarlar ve yazar kuruluşlarıyla görüşmeler yapıyor. Yabancılar, yıllardır yargılanmalarına rağmen haklarında bir hükme varılamayan gazeteci ve yazarların, hükümet yetkililerinin iddialarının aksine yaptıkları haberler, yazdıkları yazı ve kitaplar nedeniyle “içeride” tutulduklarını biliyorlar. Bu davalara dayanak oluşturan delillerin birtakım karanlık odaklar tarafından özel olarak üretildiğini bildiklerinden iddianame içeriklerine de itibar etmiyorlar. Özellikle Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve Soner Yalçın gibi yazarlar hakkında yıllardır süren tutukluluklarına rağmen hüküm verilememesini bu iddianamelerin inandırıcı olmamasına bağlıyorlar. Yazarlar tutuklu da olsalar, Mustafa Balbay gibi 1354 gündür “zulümhane” çilesi çekseler de kitaplarının okurlarına ulaşması engellenemiyor. Okurlar, Mustafa Balbay’ın son kitabı “O Mektubu Yazan Bendim” ile Silivri Üçlemesi’den “Silivri Toplama KampıZulümhane”, “Düşünüyorum Öyleyse SanığımZulümname”, “Demokrasi TanrısıZulümdar” ve tüm diğer kitaplarını; Tuncay Özkan’ın “Anne Hiç Canım Acımadı”, “Hapiste Yatacak Olana Öğütler”, “Zorbalığın Pençesinde” ve “Milli İstihbarat Teşkilatı MİT’in Gizli Tarihi” adlı kitaplarını Cumhuriyet Kitapları standında bulabiliyorlar. Ayrıca 24 Kasım Cumartesi günü fuarda, Interexpo Salonu’nda “Balbay Özgürlüğü Öğretiyor” başlıklı bir söyleşi var. 11.0011.45 arası gerçekleştirilecek bu etkinlik sonrasında katılımcı sanatçılar Selçuk Yöntem, Leman Sam, Zuhal Olcay, Edip Akbayram, Mehmet Esen, Ayşe Özyılmazel, Yavuz Bingöl, Güvenç Dağüstü ve daha birçok sanatçı, yazar, aydın Cumhuriyet standında Balbay’ın kitaplarını imzalayacaklar. 25 Kasım Pazar günü ise Cumhuriyet okurlarının 12.0013.00 saatleri arasında Marmara Salonu’nda düzenlediği; Namık Kemal Boya tarafından yönetilecek ve Orhan Bursalı ile Birgül Ayman Güler’in konuşmacı olarak yer alacakları “Basın, İfade ve Milli İrade Özgürlüğü” başlıklı bir oturum var. Baskılara, zulümlere, acılara inat hayat sürüyor… “Edep, sefaha tin en ince tanımıdır. Çün kü duyguların ikiyüzlülüğünü taçlandırır.” MAURICE DE KOBRA N O K T A S I ‘ G ’ “Tam da şimdi çözülmeli örgüsü Kanlı karlarla yunmuş Tımarsızlığa hükümlü Munzur’un kızıl yelesi Berivan Kız’ın zülfü Tam da şimdi sevmeliyim Güvercin yarınlar için Umudu dağlara düşmüş Kimliği ölüm fermanı Yaşamı sırtında kambur Zulmün çatalında halkı”* BİLAL KAYABAY *Öfkenin Rengi, Güldikeni Yayınları, 2000 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Ayhavar ‘Küçe’lerimize Hörmetli ohurlar... Kars’ta 1950’lerde “Ekinci Pedalhanesi”nde basılan “Ayhavar” mizah gazetinden ilhamla ayda bir galeme aldığım “anadilimdeki yazım”ı, bu sefer gedim (eski) şeherlerimizden birindeki “küçe”(sokak)lerimize ayırdım. Şehrin tarihten galma gözel binalarına hamı heyran idi. Caddeler, meydanlar, her yer “Baltık mimarisi”ndeki daş binalarla bezenmişdi. Şairler, yazarlar, ressamlar, heykalcılar, bu mimariden ilham alırlardı. Ancah tarihi binalar yıhılıp yerlerinde “teze uca tikinti”ler (yeni yüksek yapılar) yükselende, şehir çirkinleşir; buna engel olunamırdı. Çünkü çoğunun “eski eser” geydi (kaydı) yohdu; ona sebep gorunamırdılar. Şehrin gözelliğini itirmesinden narahat olan devrin belediye reisi ile şehri çoh seven hocalar ve mimarlar, çareler aradılar. Yığıncahlar (toplantılar) tertip edilerek şehrin tarihi karakterine uygun imar olması için alınacah tedbirler danışıldı. Bu danışıhları tetkik için şehere gelip bir neçe gün galan “Anıtlar Kurulu”, gedim caddelerin ve binaların bulunduğu bölgeyi “sit” ilan etti. Tarihi binalara saygılı bir imar nizamını terifleyebilmek için de tamam eski binaların mimarileriyle, caddelerin iki yanlı fasat (cephe) resimlerinin çizilmesi, bölgenin de teze planının yapılması gerekliydi... Bunların yapılmasına da kömeh (yardımcı) olan eyni hocalar ve mimarlar, telebeleriyle birlikte aylarca çalıştılar… Şehrin çirkin tikintilerle bozulmasını durduracah gerarları almah için Anıtlar Kurulu’na lazım gelen tamam mimari işleri könüllü yaptılar. Şeher planını düzelttiler, 300’den fazla tarihi binanın fotoğraflarını çekip, mimari şekillerini çizerek “eski eser” geyitlerinin (tescillerinin) yapılmasını sağladılar. Bu vefakârlığa teşekkür amacıyla Belediye Meclisi de şehrin gözelliği için en çoh fedakârlıh gösteren muteber profesör ile atası, anası da “ora”lı olan mimarın isimlerini iki küçeye verdi. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com.tr Hörmetli ohurlar; bu gözel hekâyanın sonu ne yazıh ki bele bitmir. Çünkü şehrin teze belediye reisi, ele bilin ki tarihi gözelliklerin gorunmasından çoh karaktersiz teze tikintilere heveslidi... İsimler silinip BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Küçemiz, kalenin altına, çayın gırağındaydı… Bu sebepten olmalı, eşittih ki eski mimarinin gorunmasını sağlayan profesörle mimarın küçelerdeki isimlerini wgaldırıp... Reisin teklifini tasdik eden şeher meclisinin gerar zaptında deyir ki; “Üyelerden üç kişinin red oylarına karşı mevcudun oy çoğunluğu ile karar verildi.” İsimleri küçelerden silinen hoca ve mimar o üç üyeye teşekkür borçludular. Emehlerinin izlerini nesilden nesile kimsenin silemeyeceğini hatırlatır ve şehrin gözel görüntüsünü “pul” uğruna bozan “emlak rantı heveskârları”na yüz verilmemesini ora helginden hayış (rica) edirler... UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İstan 1 bul’un Be 2 yoğlu semtindeki ünlü 3 tarihi otel. 2/ 4 Divan şiiri 5 nin ölçüsü... 6 Sindirimi kolay, sağ 7 lığa uygun. 8 3/ “Misket 9 limonu” da denilen, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 acı sulu küçük 1 A M B İ Y A N S limon cinsi... Köy 2 S U A D İ Y E A muhtarı yardım 3 L A L V E A P cısı. 4/ En kısa 4 A R A P V A D E zaman süresi... 5 N E B A T İ L E R Evlilik ya da ak6 T A T E İ N İ rabalık bağıyla O T birleşmiş kim 7 A M N E Z İ N E S İ M İ selerden oluşan 8 Ş U topluluk. 5/ 1837 9 MA T K A P F 1848 yıllarında Büyük Britanya’nın siyasal yaşamını canlandıran ve işçi özgürlüğünden yana olan reformcu hareket. 6/ Doğu... İskambilde bir kâğıt. 7/ Sarp geçit... Patlayıcı bir maddenin kısa yazılışı. 8/ Bir Avrupa ülkesinin başkenti... İnciçiçeği. 9/ Fransızca konuşanlara verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bez parçalarından dokunan adi kilim... “Cahit ”: Ünlü matematikçimiz. 2/ Huzur... İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçası. 3/ Müslüman ülkelerde yaşayan Yunan asıllı kimse... Varılmak istenen bir amaca doğru geçilmesi gerekli dönemlerden her biri. 4/ Ender, seyrek... Gaziantep’in bir ilçesi. 5/ Gevenden çıkarılan bir tür zamk. 6/ XIII. yüzyılda Anadolu’da gelişen esnaf örgütü... Molibden elementinin simgesi. 7/ Yeniçerilere verilen üç aylık maaşın dördüncü bölümü... Hafif ve gözenekli bir çökelti taşı. 8/ Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti... “Hintkirazı” da denilen bir meyve. 9/ Tunceli yöresine özgü, “sac sırımı” da denilen bir hamur yemeği... Bir tür makineli tüfek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear