25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 EKİM 2012 PAZARTESİ 18 Dumanı Dağıtmak Gerek Ahmet Taner Kışlalı, bize yıllar öncesinde “Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği”nin ne anlama geldiğini açıklamıştı. O hafiflik giderek alçaldı, alçaldı, bugünlere geldik. Vardığımız yer ortada: Ulusal birliğimizin tanımı olan “Türk” sözcüğü hani neredeyse anayasa dahil, tüm yaşantımızdan sökülüp atılacak. 89 yıldır sürdürdüğümüz yurtta barış, dünyada barış ilkesi, yerini içte kavga, dışta savaş saldırganlığına bırakıyor. Pazarlık ödünleri ile azdırılan ayrılıkçı şiddet, açık açık yurdun bölünmesi istemiyle siyasi alana iniyor. Laikliğin ve bilimsel eğitimin temeli olan, bugün de anayasa güvencesinde olan Öğretim Birliği Yasası, dört dörtlük medrese yasası ile delik deşik ediliyor. Bu yolla, çocuklarımızın gerçeği algılama ve geleceği kurma becerileri köreltiliyor. Kinle beslenerek iktidara çöreklenen kadrolar, bu kez günümüz gençliğini sevgisizliğe itiyorlar. Yüzlerce gazeteci, subay, öğrenci; uyduruk gerekçelerle cezaevlerinde. Ülke, televizyonlarda her gün bas bas bağıran, padişahlık hevesine kapılmış bir parti başkanının kuşatmasında. Üstelik, onun partisi, anayasal bir suç nedeniyle, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nce cezalandırılmış. İnsanı ister istemez karamsarlığa iten böyle bir süreçte, biz Cumhuriyetçilere düşen görev bellidir: Başkan babacı, tam bağımlı, piyasasever, cemaatçi ılımlı İslam federasyonu kurma çabalarına karşı; uğruna şehitler verdiğimiz tam bağımsız, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni hiç çekinmeden savunmak. Gazetesiyle, partisiyle, demokratik kitle örgütleriyle, belediyesiyle, öğretmeniyle, öğrencisiyle savunmak. Karşıdevrimciler bugün bir adım önde, hatta amaçlarına ulaşmış gibi Fiili Federalizm CHP’li Mehmet Kesimoğlu, partisine, belediyeleri feodal beylikler haline getiren tasarı konusunda ayrıntılı bir rapor sundu. Mehmet Kesimoğlu’na göre, tasarı ile AKP yerel yönetimlerde yetkiyi “otoriterleştirmekte”, anakent ilçe belediyelerini anakent belediyesine bağlayacak, kendisiyle aynı partiden olmayan muhalefetin kazandığı anakent ilçe belediyelerini çalıştırmayacak: “Anakent belediyelerinin il sınırına çıkarılması muhalefetin kazandığı yerleri de AK’nin kazanmasına yöneliktir. Kendi kazandığı anakent belediyelerinde muhalefetin aldığı anakent ilçe belediyelerine kesinlikle yaşam hakkı tanımayacaktır. ‘Kindar’ bir partiden de başka türlü davranması beklenmemeli ve kamuoyu ve parti buna hazırlanmalıdır. Ancak daha önemlisi, bu düzenleme aynı zamanda anakent belediyelerinde her biri bakanlıktan belki, başbakan yardımcılığındangelmiş, bir belediye başkanından çok daha fazla nüfuza sahip dolayısıyla ‘vali’nin de karşısında esas duruşa geçeceği bir tür ‘eyalet valisi’ kudretinde, doğrudan parti liderine bağlı kişilerin yerel yönetimin başına geçmesi demektir ki, bu açıdan sonucun ‘fiili federalizm’ olacağını söylemek yanlış olmaz. Belde belediyelerinin kapatılmasının, köylerin mahalleye çevrilmesinin bu fiili federalizmi kolaylaştıracak bir yol olarak da tercih edildiğinde duraksanamaz.” Yeni Osmanlıcılık böyle bir şey. Çankaya’da padişah oturacak, belediyelerde de tımarlı sipahileri... Cumhuriyeti Anlatamamak Aşağıdaki paragrafları, dünkü “Halkın Cumhuriyet Bayramı’nı Yasaklamak” başlıklı yazıma ilişkin olarak bana gönderilen bir eleştiriden aldım. Dikkatle okumamızda “Nerede yanlış yaptık” sorumuza açıklık getirmesi açısından yarar var diye düşünüyorum. “O tarihlerde M. Kemal ‘Güçler ayrımını istemek irticadır’ diyordu. 29 Ekim 1923’te Mustafa Kemal, Cumhuriyetle birlikte kendisini hem cumhurbaşkanı, hem Meclis başkanı hem de parti başkanı seçtirmişti.” “Baştan beri cumhuriyet tek devlet, tek millet, tek parti gibi ilkeler eşliğinde diktatör ve ırkçı kavramlarla örülmüştür. Yapılan katliamları sıralamaya gerek yok. Laiklik vehmine gelince, bırakın Allah aşkına ne zaman laikti bu ülke!” “Cumhuriyetin ilan edildiği günkü oturumda yoktular. Meclis’te sadece 148 milletvekili vardı. M. Kemal’in acelesi, kendine sınırsız yetkiler sağlayan yasaları geçirmek istemesindendi. Meclis’in önde gelen vekillerinin olmadığı günü seçip alelacele yasaları geçirtti. M. Kemal tek başına cumhuriyeti ilan etmiş falan değil. Tek derdi kendisine sınırsız yetkiler tanınmasıydı. Bunu da 29 Ekim 1923’te başardı. Cumhuriyete karşı olan vekil yoktu. Hele hele şeriat isteriz, saltanat isteriz diyen kimse de yoktu. Anlaşamadığımız ikinci nokta ise ‘Kurtuluş Savaşı’ ve devrimler efsanesidir. Yedi düvele karşı, iç ve dış düşmanlara karşı verilmiş bir mücadele lafzı sonradan uydurulmuş resmi tarih tezidir. Bu balon İnkılap Tarihi adı altında hâlâ şişiriliyor.” Bu satırların yazarı Ankara Üniversitesi’nde felsefe okumuş, Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmış, 44 yaşında bir kişi. Şiir, inceleme ve öykü kitapları var; çeşitli sanat/edebiyat dergilerinde yazıları yayımlanıyor. Kısacası sokaktaki “herhangi bir insan” değil. Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyeti ve Cumhuriyet devrimlerini, Mustafa Kemal Atatürk’ü yukarıdaki anlatımlarına yansıdığı biçimde algılamış/anlamış. Yargıları bir tartışmaya kapı açmayacak ölçüde kesin! Sevr ve Lozan antlaşmalarında belgelenen Kurtuluş Savaşı’nı bile bir “efsane” olarak görüyor. O, bu ülkede sayıları hiç de azımsanmayacak ölçüde var olan ve sayısı giderek artan “inkârcı” aydınlarımızdan biri. Ortaokula 1980 darbesinin faşist ortamında başlamış; üniversiteye Özal döneminin ilk yılında adım atmış. Yükseköğrenimini 12 Eylül’ün bilim dünyamıza “armağanı” olan YÖK’lü yıllarda tamamlamış. 42 yıllık hayatında tanık oldukları, yaşadıkları onu geçmişe eleştirel bakmanın ötesinde, geçmişin gerçeklerini inkâra götürmüş. Ona kızamıyorum, fakat bizden önceki ve bizim kuşaklar adına kendimi sorguluyorum. Mutlaka bir yerde yanlış yapmış olmalıyız, diyorum. Cumhuriyeti anlatamamanın bir suçlusu varsa bu bizden başka kim olabilir ki? Evet, nerede yanlış yaptık ve yapıyoruz? Üzerinde kafa yormaya değer diye düşünüyorum. Sizce? gözükebilirler. Bu, yalnızca bir görüntüdür. Sevgiyle, yürekle, dirençle çok çalışacağız ve yine biz Cumhuriyetçiler, kazanacağız! Uygarlığın bize bıraktığı kalıtı yerine getirmenin tam zamanıdır. Yılgınlık yok, korku yok. Yolumuzu biliyoruz, yürüyeceğiz. Dağ başını duman almışsa, o dumanı dağıtmak görevimizdir, ödevimizdir. Bartın Belediyesi, tüm Anadolu kentlerine örnek olacak kitap fuarını ısrarla sürdürüyor. Bu yıl, 16’ncısı gerçekleştirildi. Geçen yıllara oranla katılım az da olsa düşüktü. Nedenine gelince. Sanat ve sanatçı dostu Bartın Valisi İsa Küçük, merkeze çekildi, yerine AKP iktidarı boyunca örneklerini çokça görmeye Kitap Fuarına Gitmek de Yasak başladığımız valilerden biri atandı ve ilk uygulamasını resmi yazıyla Kitap Fuarı için devreye soktu: “Bartın Belediyemizin düzenlemiş olduğu 16. Kitap Fuarı etkinliklerinde, öğrenci programları ile ilgili İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzle herhangi bir koordinasyon çalışması yapılmadığından, olacaktır. Yukarıda belirtilen nedenler ile yeni etkinlikler okul ders saatleri uygulamaya konulan 12 yıl içerisinde planlanmıştır. zorunlu eğitim uygulaması Öncelikli amacımız olan çalışmaları ve ders yılının eğitimöğretim yerine, başında olmamız öğrencilerimizin ders nedeniyle öğrencilerimizin saatlerinde diğer kamu ders saatleri içerisinde, kurum ve kuruluşlarının eğitim öğretime devam faaliyetlerine yönetilmesi, etmeleri gerekirken bu eğitim açısından sosyal etkinliklere katılması kazanılması istenen uygun bulunmamaktadır.” faydadan mahrum Uygun bulunsaydı, olmalarına neden şaşardık. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Cumhuriyetin Onuncu Yıl Nutku “Türk Milleti! Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun! Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim. Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz; çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır. Büyük Türk milleti! On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vaat eden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medeni âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır. Türk milleti! Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne mutlu Türk’üm diyene!” GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK. Ankara, 29 Ekim 1933 ??? “(…) Paşalar onun arkasındaydılar.O, saati sordu. Paşalar: ‘Üç” dediler, Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı. (…)” Nâzım Hikmet (Kurtuluş Savaşı Destanı) Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Akdeniz Bölgesi’nde, 1 yurdumuzun 2 en önemli raf 3 ting alanların 4 dan biri olan 5 akarsu. 2/ Kırsal kesimde 6 büyük toprak 7 ları olan, var 8 lıklı ve sözü 9 geçer kimse... Kayık, mavna ve kü1 2 3 4 5 6 7 8 9 çük gemilerin kalafa 1 S A R I Ç A Y I R ta çekildikleri yer. 3/ 2 İ B E R L A R A Cisimler tarafından 3 Y A Y M A Z A K yansılanan ışığın göz 4 E N B O C A I R A K de oluşturduğu du 5 Ç İ Ç U A Z A K S Ü yum... El sıkışma. 4/ 6 Akarsuların yeraltına 7 S A P A K K İ L girerek kaybolduğu 8 O T A Ğ S İ D E çukurlara verilen ad. 5/ 9 S A R I Ç İ Ç E K Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı. 6/ Çözüm yolu... “Aysberg” de denilen, lahana görünümlü bir tür marul. 7/ Afrika’nın doğusunda toplu olarak yapılan yabanıl hayvan avı. 8/ Kalın bükülmüş sicim... Klavyeli bir çalgı. 9/ “Sözü pişirip diyenin işini ede bir söz” (Yunus Emre)... Tarla sınırı... Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da açılan ünlü lokanta... Duman lekesi. 2/ Birleşik bir şeyi oluşturan yalınç şeylerden her biri... Demir ve tahta üzerindeki boya, pas gibi şeyleri çıkarmakta kullanılan iri dişli törpü. 3/ Yunan mitolojisinde, tanrılar tarafından kendisine verilen kutuyu merakına dayanamayarak açan ve bütün kötülüklerin dünyaya yayılmasına yol açan kadın. 4/ Sıcak yenen bir çeşit telkadayıfı. 5/ Bir sayı... Çin müziğine özgü bir tür flüt... Konya ilinde bir baraj. 6/ Kötü bir amaçla bir araya gelmiş topluluk... Doğu Anadolu’da bir göl. 7/ Boğanotundan çıkarılarak hekimlikte kullanılan zehirli bir madde. 8/ Tavlada “bir” sayısı... Bir nota... Yabancı. 9/ İri taneli bir zeytin cinsi. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear