29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 EYLÜL 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA 13 O ses kimindi? Sıfırı tüketmek Irkçı şiddet örgütü ile siyasi çıkar uğruna pazarlık. İran’a karşı Amerikan radarı, Suriye’ye karşı Amerikan ambargosu. İsrail ile ağız dalaşı, Akdeniz açıklarına içeriye atılmadık komutanı kalmamış donanma gönderme... “Sıfır sorun” diye diye hedefi büyütmüyorsun, büyüyen hedef oluyorsun. Sonra bommmm... Başbakanlığa, 28 Şubat günleri... AKP’nin babası sayılan Refah Partisi (RP), medyada her gün köşeye sıkıştırılıyor. RP’li Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın kasetleri televizyon haberlerinin birinci sırasında. O kasetler yasadışı dinlenmiş telefon kayıtları filan da değil. Yılmaz, halka açık toplantılarda konuşmuş, o konuşmaları yayımlanıyor. Örneğin, hacca gitmiş, hacıları çevresine toplamış, Kemalistlere, laiklere veryansın ediyor. Kasetler yayımlanınca da Şevki Yılmaz, “komple yaptılar” diyerek kasetlerin kendisine yönelik “komplo” olduğunu söylemeye çalışıyor. RP’li yönetici arkadaşları da aralarında Abdullah Gül de vardı kasetlerin montaj olduğunu söyleyerek olayı kapatmaya çalışıyor... Böyle bir ortamda RP siyasi yaşamımızdan Dinlemeler, kasetler filan epeydir eksik kalmadı. Genel Başkanı Necmettin Erbakan, partinin başkanlık divanını toplamış, gazeteciler dışarıda toplantının sonucunu bekliyorlar. Divan bitiyor ve gazeteciler parti yöneticilerinden öğreniyorlar ki: Siyasetteki gerilim nedeniyle toplantıya Refahyol (RPDYP koalisyonu) hükümetinin iki bakanı da katılmış. Bu bakanlar, kısa bir süre önce Hollanda, Belçika gibi Avrupa ülkelerine ziyaretler yapmışlar ve orada öğrendiklerini parti yönetimine aktarmışlar. Aktardıkları bilgi şuymuş: “O ülkelerde gördük ki teknoloji çok gelişmiş. Örneğin, inek sesinden Maria Callas’ın sesini üretebiliyorlarmış.” Gazeteciler işte o gün inek gibi kandırıldıklarını anlamışlar. Öyle ya, yayımlanan kasetlerdeki ses Şevki Yılmaz’ın değil de inek sarıkızın olabilirmiş pekâlâ... ŞEREFL GÖREV bir göz General emir vermiş, diğer general Silivri iddianamelerinebir polis atın. de emre uymuş. Gazeteci, Genelkurmay’a 200 metre ötede bomba patlıyor! Birileri ordan oraya “Ortadoğu yıldızı” diye dolaşırken; olan; kuruyemişçi çırağına, asgari ücretli gencecik çocuğa, yoldan geçen gariban kadıncağıza oluyor... müdüründen belge almış, onları derleyip toparlayıp kitap yapmış... Tutuklulular, yargılanıyorlar. Suçları ne? Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak. Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, hem de “Başbakan’ın özel temsilcisi” olarak “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin hâkimiyeti altına koymaya, devletin istiklalini tenkise veya birliğini bozmaya, devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik hareketlerde bulunmak”tan ömür boyu hapse mahkum bir şiddet örgütünün lideri ve onun adamları ile gizli gizli görüşüyor. İşte o suçtan sayılmıyor. Şerefli görev oluyor. Nobelli 29 Adam BERLİN Tavanları beş buçuk metre yüksekliğinde olan Humboldt Üniversitesi’nin büyük konferans salonunda “huşu içinde” oturuyorum... Mekânların insanlar üzerindeki etkisi tartışılmaz. Boğaz’da Kabataş Erkek Lisesi gibi okula dönüşmüş eski saraylarda ya da Beyazıt’taki İstanbul Üniversitesi’nde okumak, derme çatma bir binada ders görmekten duygu olarak farklı olmalı... Karlı bir kış gecesi yanan Erenköy Kız Lisesi’nin öğrencilerinin okullarının ardından döktükleri gözyaşlarını annem anlatırdı... Gerçi Humboldt’un konferans salonunda oturmuş beklerken duyumsadıklarım salt mekânla ilgili değil. 1800’lerin başında kurulmuş olan bu kurum, araştırmaya dayalı ikinci kuşak modern üniversitelerin dünyadaki öncüsü. Ve fuayede tam 29 adet siyah beyaz fotoğraf asılı... Einstein’dan Hertz’e, Planck’tan Koch’a 29 Nobel ödüllü profösör bu okuldan. Geçen yüzyılın başlarında Humboldt kadrosu fizik, kimya ve tıp dallarında sürekli Nobel kazanmış, ta ki Nazi dogması, kara bulut gibi Almanya’nın üzerine çökene dek... Hafta başı, pazartesi günü... Cumhurbaşkanı Gül, Almanya ziyareti sırasında burada konferans verecek. Bu düşünceler içinde beklerken Cumhurbaşkanı gecikiyor. Derken kürsüye Gül’ün yerine bir Alman polis çıkıyor ve bomba ihbarı nedeniyle salonu terk etmemizi istiyor! Cumhurbaşkanı Gül konuşmasını gecikmeli de olsa yapacak. Resmi temaslarında Gül, Avrupa Birliği üyelik müzakerelerine engel çıkarılmamasını istiyor. Bu sürecin sonunda hâlâ Türkiye’yi istemezlerse ısrarcı olmayacağımızı, başımızın çaresine bakacağımızı da söylüyor. Bu yeni bir tutum. 2005’te bu işe girişirken bazı AB liderlerinin “müzakereler açık uçludur” görüşüne karşı boşuna yaygara koparmışız. Bunalımdaki Avrupa cazibesini yitiriyor... Avrupa’nın gerileyişi sadece finans kriziyle ilgili değil. OECD raporları, Almanya başta, çoğu AB ülkesinde eğitim kalitesinde gerileme olduğunu yazıyor. Konuşmanın ardından tekrar fuayedeyim. Nobel ödüllü bilim insanlarını selamlarkan aklıma gelen soru: Neden son yıllarda Avrupa’dan Nobel ödülü kazananlar azalmakta? Neden bu ödüller artık Çin’e, Japonya’ya, Hindistan’a, Amerika kıtasına gitmekte? Birinci kuşak klasik üniversiteler 1088’de Bolonya ile başladı, bunu Humboldt’un açtığı yoldan ilerleyen araştırmaya dayalı ikinci kuşak üniversiteler izledi. O dönem de kapandı. Bugün ise iyi üniversiteler araştırma temeli üzerinde “projeci” üçüncü kuşağa geçmekteler, projelerini hayata geçiren girişimci yetiştirmekteler. Türkiye’nin her şehrinde üniversite açmak başka, eğitimde dünya standardını yakalamak başka. Biat kültüründen bilimsel kafaya geçmeden Avrupa Birliği’nde olmak da zaten zor. Almanya’da, bir dönem Nazi dogmasının altüst ettiği Humboldt, 2. Dünya Savaşı sonrası Doğu’da kalmış. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra kendine gelmeye başlamış. Hataların en zor düzeldiği yer eğitim. Oradaki hatanın, patlayan bombanın etkisi yarım yüzyılda silinemiyor. Ders almak gerek... HESAPLAŞMA leti, Prof. Dr. Süleyman Çelik’ten geliyor: “Oslo skandalından sonra düz mantığa dayalı bir söylem var: ‘İngiltere ve İspanya ne yaptıysa bizde de o yapılıyor.’ Oralardaki terör örgütlerinin arkasında, bizdekinin arkasında olan malum güçler yoktu. Sen, onların kucağına oturup pazarlık yapıyorsun.” Karakucak İ CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, Malatya Kürecik’te erken uyarı radarları kurulmasına ilişkin mutabakat zaptının, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone tarafından imzalandığını anımsatıp Başbakan’a sordu: “Türkiye topraklarını Antlaşma Yerine yabancı asker ve teknik personele açacak mutabakat zaptının yasal dayanağı nedir? Türkiye topraklarını yabancı askeri ve teknik personelin kullanımına açan mutabakat zaptını, TBMM’nin denetimine sunacak mısınız? Aksi durumda, Türkiye’nin egemenlik hakları, TBMM’nin bilgisi ve denetimi olmadan devredilmiş olmayacak mıdır?” Yasa yerine kanun hükmünde kararname; antlaşma yerine mutabakat! AKP, büyük çoğunluğuna sahip olduğu TBMM’yi bile takmıyor artık. Demokrasimiz, o kadar ilerledi yani... odağı olduğunu belirlemişti ile ilgili dosyayı hazırlayan savcılara... Görevden alınmışlardı, yetmemiş, belli. “Vay, sen misin AKP’yi kapatmak isteyen” denecek anlaşılan. Bir tür siyasal hesaplaşmaya benziyor bu. Çok yakın geçmişte kimi belirtilerini de yaşadık. Örneğin, İstanbul 13. Ağır Ceza Yargıcı Köksal Şengün’ün görevinden alınıp Bolu’ya gönderilmesinin örtülü gerekçesinin Ergenekon davasında, sanıklar aleyhine verilen çoğunluk kararlarına katılmaması olduğu söyleniyordu. Köksal Şengün’ün başka uygulamaları da olmuş meğer... Çetin Emeç, Turan Dursun davalarına bakmış, onları katleden İslami Hareket Örgütü üyelerini cezalandırmış... Sıraogeldi AKP hakkında kapatma davası ki dava sonucunda Anayasa Mahkemesi AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin Kör Terör: ‘Her Yer Hedef’ SADIK ÇEL K K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr PKK’nin Ankara’daki patlamayla bir ilgisinin bulunmadığını açıklamasının ardından, artık alışılagelmiş bir gelenek olarak TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) örgütü saldırıyı üstlendi. Sanki TAK, PKK’nin içinden doğan bir yapı, metropol saldırılarından sorumlu kolu değilmiş gibi… Elbette günahsız ilkokul çocuklarının, masum sivillerin, veda yemeğine giden genç kadınların canına kastettik demek, bu caniliği bir gerekçeye dayandırmak kolay olmasa gerek… Üzerinde yüzlerce kişinin yürüdüğü bir caddede, küçücük çocukların eğitim gördükleri bir ilköğretim okulunun tam karşısında patlayan bombanın gürültüsü altında barış çağrılarının sesi duyulamaz. Barış özleminin, terör örgütünün kullandığı yönteme etki etmediğinin ve belki de etmeyeceğinin göstergesi oldu Kumrular Caddesi. 3 ölü, 30’un üstünde yaralı da bu hakikatin son kurbanları… Kumrular Caddesi’ndeki patlama aklımıza hemen dumanı üstünde ses kayıtlarını getiriyor; şu PKKMİT arasında geçen ve ancak şaşırtmayan (incelemeler sonucunda uzmanlar, sızan görüşmenin Oslo’da değil Brüksel’de yapıldığı sonucuna varmışlar) Brüksel diyalogları. Ne diyordu Afet Güneş PKK temsilcisine o kayıtlarda: “Biliyoruz metropolleri de doldurdunuz bu arada patlayıcılarla.” Patlayıcıların metropolleri doldurduğunu devlet biliyor; ancak kentin göbeğinde patlatılmasının önüne yine de geçemiyor... Bu arada Ankara’daki saldırıyla aynı gün Siirt’te patlayan silahlar da yine, yakınlarının veda yemeğine gitmekte olan ve başarı hikâyeleriyle dolu hayatların öznesi 4 günahsız kadının canını alıyor. Siirt halkı bugün, ölen çocukluk arkadaşı dört evladı için ağlıyor. Silahlar susmadıkça anneler, babalar, kentler ve halkların gözyaşı dinmiyor. Masum sivillere yönelik gerçekleştirilen saldırıların tek bir amacı olabilir; toplum psikolojisini bozarak, kargaşa ve infial ortamı yaratmak. Bu havayı solutmak için başkent Ankara’nın göbeğinin dağlardan daha elverişli olduğuna, daha çok ses getireceğine kuşku yok. Ancak kargaşa ve gerginlik sadece Ankara’nın değil, Diyarbakır’ın havasına da hâkim. Yapılan her yeni saldırı bu kentin zaten yeterince hassas olan psikolojisini de etkiliyor; halkı endişeye ve korkuya sürüklüyor. Endişe ve korkunun hüküm sürdüğü yerde sükunetin ve huzurun sağlanması ise neredeyse imkânsız görünüyor. Terör örgütünün sözcülüğünü yapan bir internet sitesinde yayımlanan bildiride de söylendiği gibi “Örgüt olarak hiçbir hassasiyetimiz kalmamıştır. Her yer hedef”. Keşke komple bir kuşağı alıp götüren 30 yılını aşmış bu dava, her yerin hedef olmadığı, insanların birbirlerine de barışa da bu kadar yabancılaşmadığı zamanlarda, insani duygulardan bu derece uzaklaşmadan önce çözülebilseydi. Bu kadar kan davası birikmeseydi keşke. Kangrenleşmesine izin verilmeseydi yaranın. Birlikte yaşama olgusuna bu kadar yabancı ikinci bir kuşak yetiştirilmeden önce, soğuk ve ruhsuz bir düşmanlık hissi dağları sarmadan evvel, henüz acıma duygusu, masumiyet, meşruiyet kaybolmamışken, uluslararası bir işleyiş yokken, yani henüz her şeyin başındayken iyileştirilebilseydik... Çünkü bugün terör örgütü tarafından sivillere yönelik gerçekleştiren her eylem, kurban edilen her masum can kalıcı çözüm ve kalıcı barıştan bir adım daha uzaklaştırıyor her iki tarafı da. Bu arada belki de zararın en büyüğü Kürt halkına veriliyor… İçine düştüğümüz bu şiddet çıkmazından, kör ve kısır döngüden kurtulmak gerekiyor. Çünkü artık her geçen gün aradaki bağları incelten bir bıçak darbesi; kuşakların değiştiği ve yabancılaşmanın, düşmanlaşmanın yeni ve güçlü silahlar olarak kullanıldığı yeni ve hızla aleyhe işleyen bir süreç… Her şeye rağmen, düne rağmen, dünün karanlık hatıralarına rağmen bir arada yaşamanın gereği olarak, tüm bu kin ve nefreti boğacak, zeytin dallarının gölgesinde yeni ve taze bir iklim yeşertmek gerekiyor yine de. Uğur Korunmaz, kendi tabiriyle bir tarikat şeyhi. İbadet amacıyla verilen zikir içerikli sözler bir süre tekrar edildikten sonra “kendiliğinden cezbedilerek” gelen müritlerini, kendi istekleri doğrultusunda “badeleyen”, onların cinsel isteklerini yerine getiren fedakâr! Şeyh tüm bunların tarikatın gerektirdiği bir usul ve çaba olduğunu söylüyor. “Badelenmek” ise müritlerin terfi etmesindeki temel yol gibi görünüyor; kendi içinde bir kerameti var. Badeleniyorsunuz ve böylece sınıf atlıyorsunuz. Türkiye’ye özel bir durum değil aslında bu yaşanan; insanların inançlarının sömürülmesi ve bu sayede başta maddi zenginlik ile manevi bir nüfuz alanı elde ederek sahte bir düzen kurma arzusu ve bu yolda kazanılan başarılar bizde yaygın olmakla birlikte dünyanın her tarafında örneğine rastlayabileceğimiz türden… Gerçek inanç sahibi insanları inanç vurguncularından temizlemenin yolu her şeyden önce kişilerin kendilerini de inançlarını da kullandırtmamayı öğrenmesinden geçer. sadik.celik.gorus@gmail.com Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Badelenen müritler UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com EGE SERBEST BÖLGE GÜMRÜK MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İLANEN TEBLİGAT Müdürlüğümüzce Yukarı Dudullu Organize San. Böl. 4. Cadde No:9 Kat 1 Ümraniye/İSTANBUL adresinde ticari merkezi bulunan Özbar Elektronik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına düzenlenen 72227/19.06.2003 sayılı ve günlü Yatırım Teşvik Belgesi kapsamında, müdürlüğümüzce onaylı 6950/31.07.2003 sayı/tarihli serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyadan kaynaklanan uyuşmazlık ile ilgili ekte belirtilen 1.053,00.TL gümrük vergisi 17.360,00.TL katma değer vergisi ve ödeme anında hesaplanacak gecikme faizi ile 2.765.TL KKDF ve 31.05.2011 tarihine kadar hesaplanan 7.327.TL KKDF cezai faizi olan kamu alacağına ilişkin 05.05.2011 tarihli 1295 ve 9507 sayılı tebligat yazılarımız anılan firmanın yukarıda belirtilen ve tespit edilen diğer adreslerinde de bulunmaması nedeniyle tebliğ edilememiştir. Müdürlüğümüzce adı geçen firmanın başkaca tebligat adresi tespit edilemediğinden yukarıda sayı ve tarihi belirtilen yazılarımız, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 28. ve 29. maddeleri gereğince ilanen tebliğine ve aynı kanunun 31. maddesi ve Tebligat Tüzüğü’nün 46. ve 47. maddeleri ile 49. maddesi uyarınca ilanen yayımı tarihinden itibaren 15 gün sonra adı geçene Tebligat Kanunu gereğince tebliğ edilmiş sayılacağı ayrıca, gümrük vergisi ve KDV ile G.V+KDV gecikme faizinin tebliğinden itibaren 15 gün içinde müdürlüğümüz kanalıyla başmüdürlüğümüze itiraz yolunun açık olduğu, KKDF ile KKDF gecikme faizi için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7/1’nci maddesinde belirtilen sürelerde ve anılan maddede yer verilen idari yargı mercisine dava açılabileceği hususu ilan olunur. (Basın: 59162) 1/ Kurutulmuş 1 yaprakları halk hekimli 2 ğinde kullanı 3 lan bir bitki. 4 2/ Kazları se5 mirtmek için verilen mısır 6 hamuru... Eski 7 Mısır’da gü 8 neş tanrısı. 3/ Yer tutup otu 9 ran, yerleşen... Üzüm 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kütüklerinin dikili 1 HOMO J E N S bulunduğu toprak 2 E F E S T İ K E parçası. 4/ Bir kim 3 T İ T A N K İ R seye çalıştığı yerce 4E S K İ MONO verilen tatil... Büyü. T 5/ Tek bir sanatçının 5 R H A M U T 6O B A AM İ GO tek bir çalgı ile verdiği konser. 6/ Yön 7 J A K A R N A N L İ göstermek için belli 8 E L E M A N E T A N yerlere konulan işa 9 N E M A ret... Dik yokuş, uçurum. 7/ Eski Türklerde, toplumsal ve örgütsel içerikli büyük ziyafet... Hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki. 8/ Tatlı, tuzlu, ekşi ve acı tatlar dışında kalan beşinci tat... Yiğit, kahraman. 9/ Gümüşbalığı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Etli ve mayhoş yaprakları sebze olarak kullanılan bir bitki. 2/ “Büve” de denilen kan emici bir sinek... Bir tam seslik aralığın bir kesirini oluşturan çok küçük aralık. 3/ İslam inancına göre, ölüleri mezarında sorguya çekecek olan iki melekten biri... Özel gezinti gemisi. 4/ Bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan ve onun özünde bulunmayan nitelik... Kuzu sesi. 5/ Batı Avrupa’da bir ırmak... Mavi renkli bir süs taşı. 6/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Babanın kız kardeşi. 7/ Sulak alanlarda yaşayan bir kuş. 8/ Hızı saatte 120 km’yi geçen çok şiddetli fırtına.... Bir nota. 9/ Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği çit ya da duvarla çevrili yer... Kalın bükülmüş sicim. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear