25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 26 AĞUSTOS 2011 CUMA 14 Ticaret Kanunu uyarınca Yeni Türkortakları, şirketlerin; ibaresi 6009 sayılı kanunla “esas iştigal konusu olarak yapanlar” şeklinde yönetim kurulu üyeleri ve değiştirildi. Bu bunların yakınlarına borç değişiklikle, banker veremeyeceğini, daha sayılmak için aranan önce bu köşeden sizlerle devamlılık koşulu paylaşmıştık. söz konusu Ancak aynı yazımızda, işlemlerin esas iştigal bu tür borçlanma konusu olarak ilişkilerinde vergi yapılması şeklinde kanunlarının, vergi yeniden belirlendi. matrahının aşındırılmasını Bir işlemin esas engelleyici hükümler iştigal konusu olarak barındırdığını da iddiasıyla KDV de yapılması, işletmenin kuruluş belirtmiştik. Bu kapsamda vergi hesaplamadılar BSMV’de. Vergi gayesi ve bu gayesini mevzuatı borç paranın faizsiz idaresi ise borç verme işinin bir gerçekleştirmek için yapmakta verilemeyeceğini kabul eder ve finansman hizmeti olduğunu olduğu işlem veya işlemlere ilişkili ya da ilişkisiz bütün iddia etti ve bu hizmetin oran bakılarak belirlenecek. Örneğin, kişilere borç olarak verilen yüksekliği nedeniyle KDV’ye inşaat ve otelcilik alanında paralardan faiz geliri elde tabi tutulması gerektiğini faaliyet gösteren bir şirket, edildiğini varsayar. belirtti. borç para verme işini esas Aslında son yıllarda işletmeler 6009 sayılı kanunla Gider faaliyet konusu işlemleri ile de bu varsayımı kabul ettiler ve Vergileri Kanunu’nda yapılan birlikte yapabilir. Bu şirketin faiz geliri elde etmemiş olsalar değişiklik ve 87 numaralı tebliğ gerek kullandığı yabancı bile borç olarak verdikleri ile bu tartışma artık sona erdi. kaynaklardan gerekse öz paralar üzerinden faiz geliri Anılan kanunun 28. kaynaklarından sağladığı fonları hesaplayıp fatura düzenlemeye maddesinin üçüncü fıkrasında ortaklarına veya üçüncü kişilere başladılar. yer alan banker tanımında faiz karşılığında kullandırması Ancak düzenlenen bu “devamlı olarak yapanlar” işlemi şirketin esas faaliyet faturalarda elde edilen veya konusunun inşaat edildiği kabul ve otelcilik olması edilen faizler için nedeniyle Katma Değer BSMV’ye tabi Vergisi mi, yoksa olmayacak, Banka ve Sigorta Üniversite son sınıfta KDV’ye tabi Muameleleri okuyorum. Mezun olunca, olacak. Vergisi mi babamın emekliliği üzerinden Lafın kısası, borç hesaplanması sağlık yardımı almaya devam veren işletmelerin gerektiği hep edebilir miyim? Yasar Erdem Sorularınız için artık daha dikkatli tartışıldı. malicozum ism olmaları gerekiyor, Mükellefler, oran mmo.org.tr adBabanız üzerinden sağlık resine mail ataelde edilen faiz düşüklüğü yardımı alabilmeniz için üniversite bilirsiniz. Tüm geliri üzerinden sebebiyle BSMV öğrencisi olmanız gerekmekte. sorular eposta yüzde 18 oranında hesaplamayı ile tek tek ceÖğrenciliğiniz sona erdiğinde bu KDV tercih ettiler ya vaplanacaktır. hakkı kaybedersiniz. hesaplanması da borç para gerektiği artık verme işinin bir tartışılmıyor. hizmet olmadığı KOB ’lerin SGK çilesi sürüyor Özellikle 2000 yılına kadar çalışanların en büyük sıkıntısı, tam ay çalışılmasına rağmen aylık çalışma sürelerinin 510 gün olarak SSK’ye bildirilmesiydi. Bunun engellenmesi için ilk defa 4447 sayılı kanunla, 1 Ocak 2000 tarihinden geçerli olmak üzere eksik gün bildirimi yürürlüğe konuldu. Yapılan düzenlemeyle, işverenlerin çalıştırdıkları işçilere ait prim ödeme gün sayısının eksik bildirilmesinin önlenmesi ve bir oto kontrol sistemi getirilmesi amaçlandı... Aradan geçen 10 yılı aşkın süre içinde ülkemizde eksik gün bildirimi sorunu ortadan kalktığı gibi, hem işçilerde hem de işverenlerde sosyal güvenlik bilinci önemli ölçüde oluşmuş oldu. Ancak 78 yıl boyunca neredeyse hiçbir işlem yapmayan SSK/SGK yönetimi, son 23 yıl içinde eksik gün bildirimini adeta bir ek gelir olarak uygulamaya başladı. Öyle ki, eksik gün gerekçeleri SSK/SGK müdürlüğüne verilmesine rağmen kurum personeli arşivden bulamadığı için geçerli kabul etmeyerek para cezası bile uyguladı. Hatta kimi zaman eksik gün belgelerinde şekil şartına uyulmadığı gerekçeleriyle dahi ceza verildi. Üstüne üstlük bazı SGK müdürlükleri parttime sözleşmeleri kabul etmeme, ücretsiz izin dilekçelerini ve puantajları almamaya başladı. İşte sıkıntıyı tam da bu aşamaya gelmişken, SGK’ye verilen eksik gün bildiriminde değişiklik yapıldı ve birçok işletme için eksik gün bildirim nedenlerinin aylık prim ve hizmet belgesinde belirtilmesi yeterli sayıldı. Bu düzenleme içinde örneğin, genel bütçeye dahil daireler, özel bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediye ve il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler kapsama alındı. Aynı şekilde kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşlar, sendikalar, vakıflar, bankacılık kanunu kapsamındaki kuruluşlar ve daha birçok işyeri düzenlemede tek tek anıldı. Artık bu kapsamda 50 ve üzerinde sigortalının çalıştırıldığı aylara istinaden, özel sektör işyerleri için ayrıca eksik gün bildirim formu ile eki belgeler aranmayacak. Ancak bu işlemleri yürütmekte en büyük sorunu yaşayan küçük ve orta ölçekli işletmelerde haksız ve hukuksuz para cezaları uygulanmaya devam ediliyor. Bize göre çare, eksik gün bildirimi uygulamasının tüm işyerleri için kaldırılmasıdır. Borç Para Veren, KDV’yi de Düşünmeli! Türk Baharı Müstafi/emekli Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’in, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili “zafiyet değerlendirmeleri”, sahurdan iftara radyolarda, televizyonlarda yayımlanıp duruyor. Kendi sesinden ve.. Bir kesimin ramazan eğlencesi niyetine… Bir Genelkurmay başkanının sesini kimler, nasıl ve niye kaydeder? Ve neden tam da bugünlerde yayına koyar? Bir Genelkurmay başkanının konuşmalarının gizlice kaydedilebilmesi demek... Türkiye’nin en gizli askeri sırlarının da “kayda açık” hale geldiğini... Ve ülkemizin savunmasıyla ilgili tüm planlarının (artık AkKaranlık karıştığı için hadi, daha hafif bir deyim kullanalım ) niyeti meçhul çevrelerin eline geçtiğinin resmi demektir. İşin özü gün gibi ortada: Org. Koşaner’in TV’lere servis edilen sesi, ciheti askeriyemizin en tepe noktada dahi, kevgire döndüğünün dünya âleme ilanı demektir. Genelkurmay’ın dinlenmesi kayıt altına alınması ve yayımlanması işini bir kişinin, bir grubun yapması mümkün müdür? Bendeniz mümkün değil diyenlerdenim... Tersini savunanlar, bu işi yapan kişi (veya kişilerin) örgütlenme, yönetim ve teçhizat bakımından Genelkurmayımızdan çok daha etkin, daha yetkin olduğunu da kabul etmiş olmaktadırlar. Hukuk önünde herkes eşit... Genelkurmay başkanının da herhalde, yargı kararıyla dinlenen Fenerbahçe Kulübü başkanı kadar yasaların koruması altında olması gerekmez mi? 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda bu kez kutlamaları “Başkomutan” sıfatıyla Cumhurbaşkanı Gül kabul edecekmiş. Eli değmişken, emrindeki Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu’na bir talimat verse de emrindeki komutanı kimlerin, nasıl dinlemiş/kaydetmiş ve servise sunmuş olduğu sorusunun yanıtı öğrensek... Bu soruyu bugün izanı, vicdanı olan herkes merak ediyor. Ama nedense Allah’ın ve cumhuriyetin bir tek savcısı merak etmiyor? Dahası ve fenası saldırıya bizzat maruz kalan Genelkurmay Başkanlığı da merak etmiyor... Geçmişte de etmediği gibi... Ve bu meraksızlık ilgisizlik ki... Türk Silahlı Kuvvetleri’ni medya eliyle darplara / darbelere açık hale getiriyor... GATA’da derin koma uykusundayken Bülent Ecevit’in gizlice fotoğrafını çeken ve televizyonlara, dergilere, gazetelere hem de 15 bin dolar karşılığı (Sabah, 2 Haziran 2006) servis edenler bulunup layıkıyla cezalandırılmadığı içindir ki... En gizli askeri sırlar magazin sayfalarını renklendiriyor.. Bu nedenledir ki Genelkurmay başkanlarımız ya mezara kadar götürülecek sırlarla (ve milyarlık zırhlı makam araçlarıyla) bir kenara çekilme olanağı buluyorlar.... Ya da sorgusuz sualsiz aylardır hapiste tutulan okul arkadaşlarının lanetinden çekinerek kendi istekleriyle emekliye ayrılıyorlar.... Ama sonuç değişmiyor.... Operasyon devam ediyor. 12 Haziran 2006 günkü Cumhuriyet’te yazmıştık. Genelkurmay’a doğrudan bağlı olan bir kurumda, komadaki bir başbakanın fotoğrafını çekenler, yine de helal süt emmişlerdi ki, cihazların fişini çekmemişlerdi... Ama Org. Koşaner’in sesini teybe çekenler o kadar insaflı çıkmadılar. Tüm şehit yakınlarını orduya karşı lanet okumaya sevk edecek bir zamanı seçtiler. Koşaner teybi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne değil Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik operasyonun sürdüğünün işaretidir. Her ülkenin baharı ayrıdır. Her ülkede öncelikler ve teslim alınacak kaleler farklıdır. Türkiye farkında olmadan farklı ve gizli bir bahar yaşıyor. Hem de başkalarının baharına odaklanmışken... ÖĞRENCİLİK BİTİNCE SAĞLIK YARDIMI NE OLUR? ‘Ordusuz Kalmak!’ MER Ç VEL DEDEOĞLU K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr m.velidedeoglu@hotmail.com C MY B C MY B Geride bıraktığımız haftada da “yine” tarihsel denecek günler yaşadık. “Balyoz” davasının 39. duruşmasının yapıldığı 18 Ağustos tarihi de böyle günlerden biriydi. “Simgesel Eylem Grubu” ile birlikte duruşmayı izlerken sanki bir mahkeme salonunda değil gibiydik. Oysa “Türk Silahlı Kuvvetleri”nin en üst düzeydeki komutanları savunmalarını yapıyorlardı. “Evrensel hukuk”un; “hukukun üstünlüğü”nün; “bağımsız yargı”nın; “adil yargılama”nın anlamını bir bakıma bilimsel boyutta ortaya koyan savunmalarla, sanki bir “hukuk fakültesi”nde tarikatın pençesine düşmemiş öğretim görevlilerinin verdiği bir dersi dinliyorduk. “Dava”nın, üretilmiş sahte delillerle, belgelerle oluşturulmuş bir iddianameye dayandığı, iddianameden alınan örneklerle hem komutanlar hem de savunmanlarınca ortaya konuldu. Ayrıca iddianamenin “Aristo” mantığına dayandığını da, tutuklu Tümamiral Turgay Erdağ: “Askerler darbe yapar, bunlar da asker, öyleyse bunlar da darbe planlamış olabilirler!” anlatımıyla yetkin bir biçimde dile getirdi. Ve “Özel Görevli Mahkeme”lerin; “özel görevli yargıç”ların; “özel görevli savcı”ların bu “özelleştirme”yle, siyasetin “aracı” olarak kullanılır duruma getirildikleri, dolayısıyla ülkede “iki türlü hukuk”un varlığı, geçerli olduğu da savunmalarını yapan askerlerce belirtildi. “İnsan” denen canlının her boyuttaki “dayanma” gücünü inanılmaz ölçüde aşan; “hukuk cinayetleri” de denilen “hukuksuzluk”ların bu davalardaki temel dayanağının da bu “özelleştirme” olduğu açıkça ortaya kondu. Üstelik yadsınamayacak; duyanı da, dinleyeni de sarsacak, yüreğini içini burkacak örneklerle... Bunları bir anlık da olsaonlar gibi yaşamak; bir bakıma yüreğinizin, duyuncunuzun (vicdan) dayanma gücünü öğrenmek; ancak Ergenekon, Beşiktaş duruşmalarını izlemekle olanaklı olmasına karşın, şu iki anlatımı aktarmaktan kendimi alamadım. Tutuklu Tümamiral Ali Semih Çetin, “25 Şubat 2010” tarihinde Beşiktaş Adliyesi’nde sorguya alınmış; şimdi kendisini dinleyelim: “15 yıl önce Türkiye ile Yunanistan’ı savaş eşiğine getiren bir kriz döneminde, gemimizle Kardak bölgesinde görev yaparken, çok yakınımıza sokulan Yunan gemilerindeki subayların gözlerinde gördüğüm nefreti hiç unutamamıştım. Ama bu olaydan yıllarca sonra soğuk bir şubat gecesi, Beşik taş Adliyesi’ndeki gözlerde, bundan daha çok nefret göreceğimi, doğrusu hiç aklıma getirmemiştim!” Bilmem ki, bir yoruma gerek var mı sevgili okuyucular? Ve bir kez daha dinleyelim Tümamiral Çetin’i “O gün nöbetçi olan heyet üyeniz Ali Efendi Peksak’ın, hukuken olması gerektiği gibi yüzüme karşı okumak yerine nedense küçücük bir kâğıt parçasıyla, arkamdan mübaşirle gönderdiği tutuklama kararını, daha mahkemeye çıkmadan yine televizyondan öğrenmiştim”. Hangi birini ele alalım; bu sayın “yargıç”ın tutumunu mu, yoksa sonucun “önceden” belirlenmiş olduğu mu? Yalnızca, salonu dolduran izleyicilerin büyük çoğunluğunun başını, bakışlarını üye Yargıç A. Efendi Peksak’a çevirdiğini söylemekle yetinelim diyorum... 18 Ağustos günü, Silivri’de tutukevi kampusundaki mahkemede bunlar yaşanırken, başka bir tür balyozlama da Diyarbakır’da yaşanıyormuş. Komutası altındaki filo, “terör örgütü PKK”nin Kandil’deki karargâhına, Zap’a hava operasyonları düzenlerken, Tuğgeneral Kubilay Baloğlu tutuklanıp Hasdal’a götürülüyormuş. Neden mi? “Terör örgütü üyesi” olmaktan!.. Bunun karşısında, yalnızca Aristo’nun mantığı değil, tüm mantık ve us (akıl) süreçleri çöker; öyle değil mi? Yer bitiyor, “19 Ağustos” gününe de şimdilik şöyle bir dokunalım. Cuma günü sabahın erken saatlerinde “Ulusal Kanal”, “Aydınlık” gazetesi, “İşçi Partisi”nin merkezi güvenlik güçlerince basılıp arama yapılmıştı bilindiği gibi. Arama sürecini “uzatmak” için, arama sırasında yaşanan “komedi”lerden biri dışarda bize aktarıldı; sizinle paylaşayım. Ulusal Kanal Yayın Yönetmeni Turan Özlü’nün çalışma odasındaki günlük gazeteleri sayfa sayfa silkelenip aranıyormuş... Ayrıca aramanın ne denli önemli ve gerekli (!) olduğunun bir göstergesi de T. Ünlü’nün aynı anda evinin basılıp aranmasıymış, tıpkı partinin, gazetenin yöneticilerine, muhabirlerine yapıldığı gibi. Ev aramalarından bir “kare”yi de Aydınlık muhabiri Özlem Konur Usta’dan alalım. Aramayı sürdüren görevli, bulduğu bir mektubu dikkatle okur; oysa bu, Özlem’in eşinin ona yazdığı “özel” bir mektuptur; geri istenmesine karşın mektup “da” alıkonulur. Kuşkusuz bunlar “düzenlenen tezgâh”ın; “oynanan soytarılığın” önlenemez görüntüleridir. Yarın akşam “Ulusal Kanal”da yayımlanacak “Ordusuz Kalmak” filminde buluşalım. Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com 1/ Rüzgâr esti 1 ğinde gagasındaki delikler 2 den güzel ses 3 ler çıkardığı 4 na inanılan bir 5 masal kuşu. 2/ Sivas’ın bir il 6 çesi... Antalya 7 yöresine özgü, 8 kaburga ve pirinçle yapılan 9 bir yemek. 3/ Argo 1 2 3 4 5 6 7 8 9 da, bilip bilmeden 1 T E V A R Ü T K her konuya atlayan 2 E V Ş E R E F E kişilere verilen ad... 3 O R A K ÜM İ T Gezinilen, ayakla 4 F E R A N F E basılan taban. 4/ El 5ON İ K S T A N ya da yüz hareketleF O T ON P riyle gösterme... Bir 6 B 7 İ T İ Z A R T E nota. 5/ Başkalarına S Ö R karşı saygılı ve in 8 A Y A N A Ş U R E celikle davranma. 6/ 9 Ü Y E Hile, düzen... Cepte taşınan tütün ya da sigara kutusu. 7/ Demiryolu... Yılanın deri değiştirirken attığı deri. 8/ Antalya’nın Serik ilçesine bağlı turistik bir belde... Uzaklık işareti. 9/ İpekböceklerinde geniş çaplı ölümlere neden olan bir hastalık. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Türk müziğinde kullanılmış, panflüte benzer üflemeli bir çalgı. 2/ Alanya ilçesinin tanınmış bir plajı... Ege Bölgesi’nde bir dağ. 3/ Tatlı sularda yaşayan bir balık... Mekân. 4/ Bir şey üzerine konan belirleyici iz... Lantan elementinin simgesi. 5/ Bir bütün lahananın içine kuşbaşı et konularak yapılan dolma. 6/ Bir renk... Katman. 7/ “ Charles”: ABD’li caz müzisyeni... Şarap mahzeni. 8/ Kundak, çocuk bezi... Tantal elementinin simgesi. 9/ İnsan ve hayvanlarda ayak altında olan iltihaplı yara.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear