25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 22 TEMMUZ 2011 CUMA 2 O OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ve şimdi sözü edilen “ilişkileri dondurma” kararlarını alsaydı kimsenin bir diyeceği olamazdı. ysa, tam tersi yapıldı. Annan Planı, içindeki maddelerden biri gereği, imzacı beş taraftan, yani İngiltere, Yunanistan, Türkiye ile Kıbrıs’taki iki toplumdan “herhangi biri” kabul etmediği için “sıfırlanmış ve geçersizleşmiş”ti. Öyle olunca, Türk tarafı açısından başka yöntemlerin ufku açılmıştı. Ama, şimdi “ustalık” aşamasına geldiği söylenen iktidarın “acemilik” aşamasına rastlamasından olacak, o fiyaskoya karşın Annan Planı’ndan pek farklı olmayacağı besbelli bir çözüm uğruna yine çaba gösterilmiş ve Ankara yönetimi, Lefkoşa Türk’ünü yine sonu gelmez görüşmeler cenderesine sokmuştu. Bu gidişle, Kaf Dağı’nın gerisindeki çözüm yeniden çıkmaz ayın son çarşambasına kalmıştır. nkara diplomasisi, Başbakan’ı iş işten geçtikten sonra AB’ye çatan ve bir ucu Rum toplumunu da rencide eden bir sertliğe teşvik edip kokuşmuş federasyon tezini ileri sürmek yerine, son olayların elverişli kıldığı zemini iyi kullanıp kolay kabul edilebilir yeni bir formüle kafa yormuş olsa ve onu sakin bir üslupla ortaya koyabilseydi, daha yapıcı bir iş başarmış olurdu. Uzun perhizden sonra lahana turşusunu sofraya getirmek biraz tuhaf oluyor. Kürtçe, Türkçe, Arapça Ezan Günay GÜNER eçim döneminde kimilerince Kürt kesiminin ezanın Kürtçe okunmasını istediği savı dillendirilince, İslamcı “okuryazarlar” fırsat bu fırsat deyip hemen Türkçe ezan dönemini yalanlarla, bağnazca karalamaya çalıştılar. Sanırsınız ki 1932’den 1950’ye on sekiz yıl ezan Türkçe okunurken halk çağrının, seslenişin sözlerini anlarken eziyetten inim inim inledi. 1950’de de hemen Demokrat Parti’ye başvurup ezan Arapça okunsun, bu “zulüm” bitsin diye yanıp tutuştu! Neymiş, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1932’de yayımladığı genelgede Türkçe okunması zorunlu kılınmış. Bu efendiler yapılanın devrim olduğunu unutuyorlar. Kuşkusuz Üslup Değişikliği HERKES farkında: Kıbrıs’a ilişkin AB ilişkileri konusunda Sayın Başbakan çarpıcı bir üslup değişikliği sergilemekte. Özellikle, AB’nin 2004 referandumları sonrasındaki tutumunu eleştirerek. “Yerden göğe haklı” demekten başka ne söylenebilir? Belki, “az bile” denebilir. Uluslarası ilişkiler, devletler hukuku, diplomasi tarihi ve hatta “siyasal etik” denebilecek bir alan varsa o alanın da gelmiş geçmiş en açık, en utanç verici örneklerinden biridir o tutum: Düşünün ki, Avrupa Birliği gibi ciddi bir devletler üstü kuruluş, kendi katkısıyla ortaya konan Annan Planı Kıbrıs’ın iki toplumunda ayrı ayrı oylandığında yüzde 65 çoğunlukla “evet” diyen tarafı kaderine terk etmiş, yüzde 75 çoğunlukla “hayır” diyeni de “mükâfaten” bağrına basıp tam üyeliğe kabul etmiştir. Aslına bakılırsa, Ankara, tam o tarihte, “Böyle davranan bir kuruluşun içinde bulunmayı istemeyiz” diyerek tam üyelik başvurusunu geri çekme S A devrimler zoru, yaptırımı içerir. Önemli olan zorun yönüdür. Halka uygun gördüğü yerdir, yaşamdır. Bilindiği gibi laikliğin doğuşunda, gelişmesinde Protestanlıkla birlikte İncil’in ulusların anadilinde okunmaya başlanmasının payı büyüktür. Osmanlı’nın son döneminde Türkçe ezan örneklerine rastlanırken Cumhuriyet öncesinde de bir öbek aydınlanmacı yazar Ziya Gökalp’ın şiirinde belirttiği özlemi, toplumun birbirini, ekin kaynaklarını anladığı, Türkçenin değerinin verilip yüceltildiği bir ülküyü paylaşıyorlardı. Bilge önder Mustafa Kemal Atatürk yaptığı ekin devrimiyle yalnızca ezanı Türkçe, yani anlaşılan dilde okutmamış, ulus okulları, çağdaş üniversite, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Anadolu Uygarlıkları Müzesi, Köy Enstitülerini kurmuş, dilimize uygun ve kolay olan Latin abecesini geçerli kılmış, bilgi şölenleri düzenletmiş, yaklaşık 600 Doğu, Batı klasik yapıtını çevirttirip halka ulaştırmıştır. Kuran’ın en yetkin çevirisini yaptırmıştır. Misyonerliği yasaklamıştır. Yayımlamaya çalışılanın tersine halk (bir avuç sömürücünün dışında) bu büyük gelişmeden hiç de rahatsız olmamıştır. Yararına inanmış, benimsemiştir. Ne ki bugün halkı aydınlatan devrim seçkincilik (elit), bilgisiz kalmasını isteyen kesimin çabalarıysa halktan olmak sayılıyor. Gel de yanma… Zıpzıp Kıbrıslı kardeşlerimizi uyarmalı; Başbakan’ı karşılarken bizimkiler gibi “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye zıpladığınızı gördüm televizyonda... Aman ha... Anavatan halkı zıpladı; benzin 4.20 lira... Yine zıplama; simit bir lira, sucuk 50 lira... Bir zıplama daha; 350 bin esnaf iflas etti... Kredi kartı ve tüketici kredisi nedeniyle icrada olanların sayısı 2.5 milyon... Türk ordusu şanla Kıbrıs’a çıktığında zıplamadınız da... Bilin ki zıplama bir kez başladı mı, demek ki insan duramıyor... Anavatandakiler bir zıpladılar: Atatürkçüler toplatıldı... Zıpladılar: TSK’nin komuta kademesi hapiste... Bir zıplama daha: Hukuk, yargı, adalet gitti... Yetmedi de, bizimkiler “bi daha, bi daha” diye zıpladıklarında işte: Türkiye bölünüyor... Tehlikelidir ve zıplayıp da duramayanlara zıppırık denir... Adamına ve yerine göre bireysel çeşitleri vardır: Zıpzıp... Zıplak... Zıpırdak... Zıpır... İşte; zıplayanlar sayesinde milletvekilliğine zıplayıp da “Başbakan’a dokunmak bile ibadettir. Dokununca bize enerji veriyor” diyen arkadaş... Başbakan trafo direği çünkü... Belli ki zıplama uzmanı olan milletvekilini dinleyip de “ibadet yapıyorum” diye bir zıplık el atarsanız, artık neresi gelirse... Zıppadanak cennettesiniz: 5 milyon işsiz, 14 milyon aç... Zıplama yine de durmaz... Tutkudur bir bakıma; zıpırlama... Aynı zamanda bulaşıcı... Ki bu yüzden zıpırlaması olan iki gemi partiliyi önceden adaya gönderdiler, bir anda Kıbrıslılar başladılar “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye zıplamaya... Kimse durduramaz da artık... Bu zıplamaya dayanamaz... Batar ada... C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear