14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 4 MAYIS 2011 ÇARŞAMBA kultur@cumhuriyet.com.tr 16 KÜLTÜR ‘Beraber ve Solo Şarkılar’da Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş’a Nihal Geyran Koldaş eşlik ediyor. En Son Neden Ağladınız? ‘Sait Faik Hikâye Armağanı’ Ahmet Büke’ye Kültür ServisiDarüşşafaka Cemiyeti ve Yapı Kredi Yayınları tarafından düzenlenen “57. Sait Faik Hikâye Armağanı”nın bu yılki sahibi “Kumrunun Gördüğü” adlı kitabıyla Ahmet Büke oldu. Doğan Hızlan başkanlığında Hilmi Yavuz, Nursel Duruel, Jale Parla, Murat Gülsoy, Metin Celal ve Beşir Özmen’den oluşan jürinin gerekçeli kararında ödülün “kendine özgü anlatımı ve gündelik yaşamın tarihe tanıklık eden ayrıntılarını işleyen öyküleri nedeniyle” Büke’ye verildiği açıklandı. Ödül, 11 Mayıs’ta saat 18.30’da Pera Palas’ta düzenlenecek törenle Büke’ye verilecek. Öyküleri, Adam Öykü, Özgür Edebiyat, Patika, Notos Öykü gibi dergilerinde de yayımlanan 1970 doğumlu Büke, 2008’de “Alnı Mavide” kitabıyla Oğuz Atay Öykü Ödülü’ne değer görüldü. Büke’nin “İzmir Postası’nın Adamları”, “Alnı Mavide”, “Çiğdem Külahı” ve “Kumrunun Gördüğü” adlı dört öykü kitabı, Can Yayınları tarafından yayımlandı. Sait Faik’in vasiyeti üzerine annesi Makbule Hanım’ın 1964 yılındaki vefatından sonra Darüşşafaka Cemiyeti tarafından düzenli olarak verilmeye başlanan ödülü alan yazarlar arasında Aslı Erdoğan, Mehmet Günsür, Erdal Öz ve Cemil Kavukçu da bulunuyor. ‘Hakiki’ bir tiyatro Bu yıl 10. yaşını kutlayan Tiyatrotem mayıs ayındaki gösterimleri ve yurtdışı turnesiyle bahar şenliği yaşıyor ÖZLEM ALTUNOK Kendilerine şaşıran, beraber öğrenen, keşfeden iki tiyatro insanı Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş, “hem var hem yok” dedikleri Tiyatrotem’de şu sıralar bir nevi bahar şenliği yaşıyorlar. Bakmayın siz onların bu “hayalet” tanımına, miladı “Lahana Sarma” adlı oyunlarının prömiyerine, 18 Ekim 2001’e dayanan topluluklarıyla 10 yılı geride bırakmak üzereler. Bugünlerde ise bir yandan son oyunları “Beraber ve Solo Şarkılar”ı sahnelerken ay sonunda da ASSITEJ (Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği) Dünya Kongresi ve Festivali’ne Türkiye’den davet edilen ilk topluluk sıfatıyla “Nasıl Anlatsak Şunu” oyunuyla konuk olacaklar. Bir de sonda söyleneceği baştan diyelim ki, böyle bir fırsat ele geçerse kaçırmamak icap etsin: 18 Ekim’deki 10. yıl kutlaması planları arasında bütün oyunları peş peşe sahnelemek, olmadı davul zurna eşliğinde bir şenlik yapmak var. Bir soru akıllarına düşen, bir cümle, bir yaşanmışlık... Konu bir üçüncü sayfa haberi de olabilir, kentsel dönüşüm projesi de... Temel dertleri tiyatronun kendisi, tiyatro yapma biçimleri ve oyunculukla. Karagöz, meddah, ortaoyunu gibi geleneksel tiyatro öğelerini kullanarak yarattıkları özgün, “reçetesiz” dilin tarifini onlara bı rakalım: “Başından beri gelenekseli yaşatmak, ölmüş olanı diriltmek gibi niyetlerimiz olmadı” diyor Ayşe Selen, “Gelenekselden bizde ne kaldığını araştırdığımızı, biz de sonradan anladık.” Şehsuvar Aktaş tamamlıyor “Mesela ben musikiyi çok seviyorum, bana dokunan bir yanı var. Ama usül ve makam içine doğmadığımız için bir şarkının makamını eskiler gibi ayırt edemiyoruz. Mustafa Fazıl Dede’yle kurduğum bu bağı, bu etkinin nasıl saçaklanıp güçlendiğini anlamak istiyorum.” İki kişiyle, kolay taşınır bir oyun yapmak için yola çıktıklarında “gölge oyunu tasvirleri bir sebeple perdeden çıkmak zorunda olsalar başlarına ne gelir” cümlesi onları harekete geçirmiş. Her oyun bir sonrakinin tetikçisi, ardından “Âlem Buysa Kral Übü”, “Böyle Devam Edemeyiz”, “3. Riçırd Faciası”, “Tartüf Bey” ve diğerleri gelmiş. Biri, diğerini doğuran, oyunun içindeyken öğrenilen süreçler, birbirleriyle organik bağı olan oyunları doğurmuş. “Kervan yolda düzülür, denir ya, önce bir ihtiyaç, bir kelime, bir cümle derken, başımıza gelenler üzerinden iç sesimizi dinleyerek iş yapmayı istediğimizi keşfettik” diyor Aktaş. Zaten her aşama bir keşif onlar için. Diyelim ki mevzu, son oyunları “Beraber ve Solo Şar kılar”. Bellek üzerine, içinden şarkı geçen bir anlatı… Öncesi, bir önceki oyunları “Hakiki Gala”da saklı. “İki oyunda da anlatı üzerine bir araştırma söz konusu. Bu araştırma, gösteri metni haline nasıl gelebilir, hikâye anlatırken seyirciyle dramatik ilişki nasıl kurulabilir derken ‘Hakiki Gala’, ‘Beraber ve Solo Şarkılar’ın da habercisi oldu.” diyor Selen. Bir seyircilerinin “Hakiki Gala” için “Daha önce kukla oynatıyordunuz, bu oyunda birbirinizi oynatmışsınız” yorumu çok kıymetli onlar için. Çünkü tam da yapmak istediklerine karşılık geliyor. “Aslında kukla oynatmakla oyuncunun kendisine rolü oynatmasının arasında yakın bir bağ olduğunu gördük” diyor Selen. Aktaş ekliyor, “Tiyatrodaki gerçeklik ve temsil kavramı üstüne düşündükçe, oyuncu olarak bu ilişkide bizim başımıza neler geliyor kısmı üzerine kafa yormaya başladık.” “Hakiki Gala” ile “Beraber ve Solo Şarkılar”ın yazarı Ayşe Bayramoğlu’yla çalışma yöntemleri de buna bir başka örnek: “Elimizde bir cümle ve iki oyun kişisi vardı. Biz sözsüz doğaçlamalar yaparken Ayşe seyredip not alıyordu. O notlardan metni oluşturmaya başladı, yani provalarla metin paralel gitti.” Bir sonraki oyunlarının cümlesi her an kurulabilir, ipucu ihtimal “Beraber ve Solo Şarkılar”da ya da geride bıraktıkları bütün oyunların toplamında gizlidir... (“Beraber ve Solo Şarkılar” 6 Mayıs ve 3 Haziran’da, “Hakiki Gala” 13 Mayıs’ta Kumbaracı50’de) 1976, 77 ve 78’in Taksim Alanı’ndaki 1 Mayıs’ları görenlerin çoğunun gözü yaşarmıştır, pazar günü aynı alanı dolduran yüz binlere baktıkça. Tarihsel süreç, bütün tökezlemelerine karşın yürüyor. İçinde yaşadığımız para ve değersizlik dünyasında emeğin varlığını, sesini ve tarihsel dönüştürücü gücünü bir kez daha dosta düşmana anımsattı 1 Mayıs. Benim diyeceğim o değildi. Arkadaşlarıyla insan, daha çok eski ortak günleri konuşur ya, biz de geçende Memet Fuat’tan, onun Altunizade’deki evinden söz ediyorduk. Memet Fuat, bu evi annesi Piraye için yapmıştı. Nâzım Hikmet’in ona veremediği, “bahçesinde ebruliii / hanımeli / açan bir ev”i yapabilmek için, önce bir süre mimar yanında çalışmış, yapı sanatını öğrendikten sonra da annesine, bu geniş bahçeli, iki katlı alçakgönüllü evi kendi elleriyle yapıp, kapı ziline de “Piraye Altınoğlu” yazmıştı. Piraye, 1995’te, Memet Fuat, 2002’de ölümlerine dek bu evde yaşadılar. Nâzım Hikmet’ten kalma çok sayıda değerli yapıt da yine yıllar boyu bu evde korunmuştu. Bana sorsanız, müze olması gereken bir evdi, derdim. Barındırdığı onca değerli yapıtın yanı sıra anı değerleriyle de yaşamayı hak eden bir ev. Ama geçen yıl yıktırıldı. Şimdi yerine iş merkezi yapılıyor. Arkadaşım, “En son o evin yıkıldığını duyduğumda ağladım” deyiverince, doğrusu benim de içim bir hoş oldu. Değerli anıların, günlük hesaplara feda edilmesi olacak şey değil ama oluyor işte. Sözcükler dergisinin mayıs sayısında kentlerde, özellikle de İstanbul’da oluşan yapı rantları üstüne Mehmet Serdar’ın ilginç bir yazısı var. Yasal kılıflara uydurulmaya çalışılarak, uydurulamadığında da yargı kararı falan tanımadan inşaatlar yoluyla nasıl bir kent katliamının gerçekleştirildiğini somut örneklerle anlatan bir yazı. Yeryüzünün en benzersiz doğa güzelliklerinden biri olan İstanbul Boğazı, tepelerine dikilen gök tırmalayıcılarla tanınmaz bir biçime sokuluyor. Kentin gökyüzü, ufuk çizgisi, genel görünümü, yan yana kondurulan dev yapı kütleleriyle işgal ediliyor. Bir arsa sahibinin kentin bütününe zarar veren böylesi girişimlere hakkı olabilir mi? Ucube arayanlar, önce Boğaz tepelerine bir baksınlar. Onları görmek istemezler tabii. Çünkü o arsaları devlet satıyor, televizyonlardan canlı yayımlanan açık artırmalarda, yüksek bedellerle, bu yapıcılara. Arsaları alan da yatırdığının kat kat fazlasını kazanmak üzere girişiyor inşaata. Gelsin kırk kat, elli kat yükseklikler. Bu yüksekliklerin “çok değerli” ürünler olarak çok yüksek fiyatlarla yerli ve yabancı alıcılara pazarlanması. Yoksa bambaşka iş alanlarında çalışan sermaye sahipleri neden Boğaz tepelerinde arsa alıp inşaata girişsinler? İşlerinin doğasında olan daha çok kazanmak hırsından. Sanayi üretimindeki kârdan çok daha fazlasını sağlıyor inşaatçılık. Buralarda satılan yalnızca bir inşaat parçası değil. O kentte yaşayan herkese ait olması gereken doğa ve tarih de satılıyor. Boğaziçi dediğimiz yer küçücük bir doğa parçası. Dünyanın en dar doğal su yolu. Güzelliği de bu benzersizliğinden geliyor. Güzelliği ve görkemi, kıyısında oturulduğunda ya da yamaçlarındaki yeşil örtüsüyle birlikte ortaya çıkıyor. Yüzyıllar boyunca koca koca imparatorlar ya kıyılarında yalı ve saraylara izin vermişler ya da Malta Köşkü örneğindeki gibi küçük yamaç yapılarına. Kırkıncı, ellinci kattan bakacağınız bir Boğaziçi, o yüksekten klozetinizdeki su parçacığı kadar görünür. Şu para, yeryüzündeki en ahlaksız şey. Lemi Bilgin’den DT açıklaması TRABZON (AA) Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, 12. Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali’nin açılış törenine katılmak için gittiği Trabzon’da, Devlet Tiyatroları’nın kapatılması ile ilgili tartışmaları değerlendirdi. Bilgin, “Devlet Tiyatroları’nın kapatılması söz konusu olamaz. Kapatılırsa Türkiye’de tüm sanat dalları etkilenir. Her kurumda olduğu gibi DT’de de bazı yapısal değişiklikler olmalı. Bu değişiklikler üzerinde 30 yıldır çalışıyoruz” dedi. Bilgin, “Devletin tiyatrosu olur mu olmaz mı” sorusuna da “Hükümetlerin tiyatrosu olmaz, ama devletin tiyatrosu olur. Devletin tiyatrosu olur mu olmaz mı tartışmalarını yapanlar kendi cahilliklerini ortaya koyuyorlar” şeklinde yanıt verdi. ‘Tiyatro fiili baskı altında’ Kültür Servisi UNESCO’nun sivil toplum örgütlerinden Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin (IATC) Türkiye Merkezi (TEB) tarafından verilen geleneksel tiyatro ödülleri önceki gün törenle sahiplerine verildi. Genco Erkal’ın “Onur Ödülü”ne değer görüldüğü törene katılamayan Erkal, gönderdiği mesajda teşekkür ederek “Tekbir getirip kafamı kestiler, duydunuz mu? Güpegündüz bıçakladılar beni. Gün yüzü görmemiş kitabımı imha ettiler. Sahnelerimi bir bir yok ediyorlar. Ölü toprağı mı serpildi üzerimize? Bir ses verin ne olur! Hemen şimdi. Bir ses verelim hep beraber. Çok geç olmadan” dedi. “Yılın Oyunu Ödülü” Murat Daltaban’ın yönettiği Dot yapımı “Kutlama” oyununa değer DAĞISTANLI VE EK B AYRILDI, B L M DERG S KAPANDI TEB ÖDÜLLER SAH PLER N BULDU görüldü. “Genç Yetenek Ödülü” Tiyatro Krek yapımı “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” oyunundaki rolüyle Öykü Karayel, İBBŞT yapımı “Romeo ve Jüliet”teki rolüyle Ece Özdikici ve Tiyatro 0.2’de “Bazı Sesler”, “Korku Tüneli” oyunlarında canlandırdığı karakterlerle Ushan Çakır arasında paylaştırıldı. Tiyatronun günümüzde fiili baskı altında olduğunu söyleyen TEB Başkanı Üstün Akmen ise “Muhsin Ertuğrul tiyatrosu satışa çıkarılıyor, AKM çürümeye terk edildi, Muammer Karaca Tiyatrosu 5 yıldızlı otel yapılıyor, Devlet Tiyatroları’nın tümden kapatılmasından söz edilebiliyor. Başbakan beğenmedi diye besmele çekilerek heykel yıkılıyor. Yayımlanmamış kitap imha ediliyor. Sakız çiğneyen kız ortalığı karıştırıyor” dedi. NTV Yayınları’nda yeniden yapılanma Kültür Servisi Son yıllarda klasik kitapları çizgi roman halinde yayımlayan, Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ni yayına hazırlayan ve Tarih, Bilim dergilerini de bünyesinde barındıran NTV Yayınları küçülerek yeniden yapılanmaya gidiyor. Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Alp Dağıstanlı ve ekibinin NTV Yayınları’ndan ayrıldığı duyurulurken önceki gün Hürriyet gazetesinde Sefa Kaplan’ın “NTV Yayınları Kapandı” haberine Doğuş Yayın Grubu tarafından yapılan açklamada açıklık getirildi. Açıklamada NTV Bilim Dergisi’nin “kurtarılamayarak” kapandığı ilan edildi. Ayrıca açıklamada “NTV Yayınları kapanmamış ancak ekonomik verimlilik sağlanması amacı ile çalışma modeli değiştirilip iş hacmi küçültülerek yeniden yapılanma kararı alınmıştır. NTV Yayınları, bu perspektifte çizgi romanlar ve kimi seçkin ve özel kitaplar ile yayın hayatında yer almaya devam edecektir. NTV Bilim dergisinin yayın hayatına ise ekonomik nedenlerle ne yazık ki son verilmiştir. Reklam gelirlerinde beklenen hedeflere ulaşılamamış ancak dergiye olan ilgi ve ihtiyaç nedeniyle zarar bugüne kadar görmezden gelinmiştir. Yayıncılıkta kalite arayışını sürdürmek üzere bazı tasarruflarda bulunmak kaçınılmaz olmuştur” denildi. Çingene Kraliçeler ve Krallar geliyor Kültür Servisi Romanya, Makedonya, Bulgaristan, Sırbistan ve Fransa’dan 20 müzisyenin oluşturduğu The Gypsy Queens & Kings (Çingene Kraliçeler ve Krallar) topluluğu bahar bayramında İstanbullularla buluşuyor. Yarın Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşecek konserin biletleri CRR Konser Salonu Gişesi ve Biletix’te. ‘Çukurova Ödülü’ Ayla Kutlu’ya ADANA (Cumhuriyet Bürosu) “5. Uluslararası Çukurova Sanat Günleri” (UÇSG) bugün Antakya’da Saklı Ev’deki açılış töreniyle başlıyor. Törende yazar Ayla Kutlu’ya “Çukurova Ödülü” verilecek. Kutlu, ayrıca yarın Adana’da, 6 Mayıs’ta da Mersin’de okurlarıyla söyleşecek. UÇSG, bu yıl etkinlik öncesi yaptığı anketi dikkate alarak çok sayıda söyleşi, panel, sergi, konser gibi etkinliklere katılımın azaldığı sonucu üzerine bu konuda bir tartışma platformu oluşturmaya çalışacak. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear