29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 28 MAYIS 2011 CUMARTES 10 HABERLER Elhan: Artık malik olduğumuz zenginlikler değil, ortaya çıkardığımız ürünlerin zenginliği üzerinden konuşabiliriz Dijital, kast sistemini yıktı Gönül’ün aracına kurşun iddiası ANTALYA (Cumhuriyet) Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün, önceki gün Gazipaşa ziyaretinin ardından, Antalya’ya dönüşü esnasında, konvoydaki Gönül’ün fotoğrafıyla giydirilmiş seçim minibüsüne iki el ateş edildiği ancak minibüsün isabet almadığı ileri sürüldü. Gönül, “Hedef gözetilerek atılmamış” dedi. Fotoğraf sanatçısı Ahmet Elhan, dijital teknolojinin yeni olanaklar sunduğunu kabul ederken bir tehlikeye de dikkat çekiyor: “Her teknoloji bir sınıra sahiptir ve bu sınırı onun yapabildikleri değil içinden çıktığı ideoloji belirler. Bu sınırların içinde kalırsanız bütün yapılan işler birbirine benzer.” ÖZGÜR ULUSOY ‘Hikâye anlatılıyor’ Sizinle konuşurken aklıma Bin Ladin’in öldürüldüğü gün dağıtılan fotoğraf geldi. Kısa sürede photoshop olduğu anlışıldı. Şimdi de, “Acaba ABD fotoğrafları niçin dağıtılmıyor” tartışması var... Basında fotoğrafın kullanımı bile son derece tartışmalıdır. Bir yandan olmuş olan bir şeyi göstermekte olduğuna inanırız, bir yandan da duyduğumuz manipülasyonlarla aslında neye inandırılmak istediğimizi sorarız. Bunların hepsi ideolojik silahlar. Fotoğrafın ontolojisini kurcalarken bunları da kurcalıyorum. Fotoğrafa gözü kapalı inanmaya başlarsanız, birçok başka şeye de inanırsınız... Fotoğraf gerçeği kanıtlayan bir araç değil. Stalin dönemini düşünün. Grupların içinde bazı insanlar bazen var bazen yok. Fotomontaj çok eskiden beri var. Basında da öyle. Alın Romanya’daki koca ayaklanmayı başlatan sahte katliam fotoğrafları, o ülkede bile çekilmemiş. Bakın bugün Bin Ladin’in fotoğrafını konuşuyoruz. Fotoğraf nedir diye kurcaladığımda, ki fotoğraf aracını kullanan bir kişi olarak bunun yapmak zorunda hissediyorum, öbür türlü enayi gibi verilmiş bir oyuncakla oynuyorum, onu kabul edemiyorum, böyle sorular çıkıyor ortaya... Aslına bakarsanız edebiyatın da en temelde bununla uğraşması lazım, sinemanın da. Şu anda en geçerli ve en çok tüketilen sanat üretim ve tüketim formu dikkat edin hep hikâye etmek üzerine. Sinema sanatı denen şeyin yüzde 90’ı sanatla ilgili değil, hikâye anlatılıyor. Dilleriyle ilgili araştırma yapılmıyor, esas sorun kullanılan dildeki egemen unsurlar. Hele bizim gibi alt dillerde çok daha farklı kalıplar var. Kalıpları bulup değiştirmeye çalışsınlar, sanatçının sorumuluğu bu. Toplumsal bir haksızlığa itiraz etmek sanatçı için nasıl olabilir? Türkiye’den örnek verelim. Bir grubun ezildiğini düşünüyoruz, buna tepki göstermek istiyoruz, sanatımızda nasıl yapabilirsiniz? Slogan bir şeye aynı dil kodlarını kullanan itirazlar olur, ama dili kırdığınız noktada aykırılığı elde edersiniz. Buna kimse cesaret edemiyor, sanat alanındaki cesaretten söz ediyorum. Alışılmış bir şekilde geçerli kodlar içinde kalarak birçok şey söylediğimizi düşünüyoruz, evet söylüyoruz çünkü bir sürü hikâye anlatıyoruz. Ailesinin üzerine benzin döktü İstanbul Haber Servisi Sultangazi’de eşiyle ayrı yaşayan Adem A., boşanmak isteyen eşi Satı A. ve iki çocuğunun üzerine benzin dökerek rehin alma girişiminde bulundu. Olay sırasında çocuklarıyla dışarıya çıkmayı başaran Satı A’nın polise haber verdiği belirtildi. Adem A’nın pencereden kaçtığı belirlendi. 16 öğrenciye PKK tutuklaması Haber Merkezi Terör örgütü PKK’ye yönelik Ezincan ve Kütahya Dumlupınar üniversitelerindeki operasyonlarda gözaltına alınan 24 öğrenciden 16’sı tutuklandı. PKK kamplarından kaçarak Habur’da teslim olan 9 PKK’liden 7’sinin serbest bırakıldığı 2’sinin tutuklandığı bildirildi. Vali Yılmaz’dan yalanlama Haber Merkezi Gazetemizde önceki gün “Vali, AKP için oy istedi” başlığıyla yer alan haber üzerine açıklama yapan Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz, iddiaların gerçekdışı olduğunu belirtti. Yılmaz, esnaf ziyareti sırasında oy istediği iddialarının asılsız olduğunu belirterek valilikçe herhangi bir yönlendirmenin mümkün olmadığını vurguladı. Fotoğraf sanatçısı Ahmet Elhan son sergisi “İkililer”de, fotoğraf medyasına (aracına) paralel olarak “tek bir anda tek bir noktadan bakan tek bir gözün gördüğü tek bir doğru”ya dayalı geleneksel fotoğrafik söylemi de sorguluyor. “Fotoğrafa gözü kapalı inanmaya başlarsanız, her şeye inanırsınız” diyen Elhan, öznel bir gerçekçilik anlayışı ile oluşturduğu çalışmalarının yer aldığı sergisiyle ilgili Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Serginin adından başlayalım. İkililer teması nereden geliyor? ELHAN İkililer Batı resminde de çok kullanılan bir form. Kavram ikilileriyle eskiden yaptığım işlere dönüş gibi de ele aldım. Dikkat ederseniz, yapıların iki ayrı yönünün bir araya getirilmesinden oluşturuluyor resimler. İkililer orayla da bir örtüşme içinde. Çalışmalarımın hepsi birbirine eklemleniyor benim mantığım içinde. İşlerin en temelinde benim önemli gördüğüm birkaç ana unsur var. Bunlardan bir tanesi, kullandığım fotoğrafik görüntü aracının ne olduğunu kurcalamak. Bu nasıl bir şey? Belli bir zaman dilimi içinde, belirli bir toplumun, belli bir sınıfın zorunlu kıldığı bir icat fotoğraf. Ve çok tipik olarak burjuvazinin ideolojisini taşıyan bir araç. Fotoğrafik görüntü presip olarak çok eskiden beri bilenen bir şey... Belli bir üretim ilişkisi modeline tıpa tıp uyan bir aygıt. Bir de perspektif meselesi var. Tek bir anda tek bir noktadan tek bir gözün gördüğü tek bir doğru meselesi. Tek’leri özellikle vurguluyorum, çünkü ikililere buradan geliyoruz: Bunun başka bir kapısı var mı, yarıldığı bir nokta var mı ki, ben bu aygıtı, silahı tersine çevirip kullanabileyim?.. Bu işler tek bir perspektif gibi görünür, aslında, birbirine ters iki açı söz konusu. Ayrıca, şimdi dijital teknolojide software’lerle yok edilen kusurları görünür hale getiriyorum. Bu gerçeğin kopyası değil, bu tamamen kusurlarıyla başka bir yapıdır, diyorum. Bunun da, dolayısıyla “Türkiye’nin doğru dürüst fotoğrafını ortaya koyalım”la başla “ kililer” temalı sergisi için konuştuğumuz Ahmet Elhan, “Çok da eski olmayan bir yan siyasal çözümlemelerdeki sakat tek doğruculuğa bir itiraz olduğunu söylemek isterim. “Fotoğraf gerçeği gösterir, objektiftir” kabullerinin ne kadar sakat olduğunun, yaptığım bütün işlerde fotoğrafın defolarını göstererek en azından farkında olmamız için titizleniyorum diyelim. ‘Şu sürecin bir fotoğrafını çekelim’ cümlesiyle alay ediyorum. Tabii bunlar oluşum sürecinde kafamdan geçenler, sonuçta ben bir manifesto vermiyorum, bir biçim oluşturuyorum. Çok da eskiden olmayan bir dönemde yabancılaştırma efekti diye bir şey vardı. Türkiye artık bunu unuttu, yeni nesiller hiç bilmiyor. Farkındalık için önemli bir unsurdu, belki o fotoğrafta böyle bir şekle bürünebilir. Düşünsel, siyasal tutumunun yapmakta olduğum işi zedelememesine çalışırım her zaman. Şuna inanıyorum ki, söylenenin çok tersine, içerik sanatta biçimin hammalı, taşıyıcısıdır. Öbür türlüsü... diyelim ki slogan, diyelim reklam, diyelim ki propaganda olur. Resimlerinizde insan figürü yok... Evet, çok büyük bölümünde insan figürü görünmez. Birkaç nedeni var. O kadar çok ilüstratif ve işaret edici şekilde insanla uğraşmak yerine insanla uğraştığım resimlerde mekân yokturbu mekânda var olan insanı, izleyicinin bir şekilde algılamasını isterim. Bunların insan katılımcısı, izleyicinin bizzahati kendisidir. dönemde yabancılaştırma efekti diye bir şey vardı. Türkiye artık bunu unuttu. Farkındalık için bu önemli bir unsurdu, belki o fotoğrafta bu şekle bürünebilir” diyor. başka sanat alanından bir sürü insan oldu. Gözlemim şu ki, en ilkel fotoğraf kullanımına saplanıp kaldılar. Fotoğrafın belge olduğunu düşünerek hoşlarına giden ya da itiraz ettiklerini fotoğrafla sunmaya çalıştılar. Fotoğrafın kendine ait kod sistemleri olduğunun farkında değiller, bunu kırmaya çalışmıyorlar. Fotoğrafla ilgilenen birçok insan aynı kod sistemi içinde var oluyor. Enteresan, hiç görülmemiş bir şey çekme peşindeler, ancak söyledikleri şarkı çok bayat, farkında değiller. Çok insan yapsın, makinem olduğu için yapıyor ve sanatçı olmayayım. Malik olduğumuz zenginlikler üzerinden değil, ortaya çıkardığımız ürünlerin zenginliği üzerinden konuşalım. öyledikleri şarkı çok bayat, farkında değiller’ Dijital teknolojinin yaygınlaşması fotoğraf sanatını nasıl etkiledi? Eski analog teknoloji daha zahmetli ve daha pahalıydı, yaygınlaşması da zordu. Dijital teknoloji herkesin cep telefonundan görüntü elde edebilmesi imkânını verdi. Bu çok önemli. Kast sistemini yıktı, herkes bir görüntü çekebiliyor şimdi. Herkes görüntü üretebildiğine göre ayırt edici görüntü nasıl kurulabilir? Fotoğrafı herkes çekebilir; ama sanat alanında kullanılması başka bir iştir. Siz basındansınız, basında, tıpta, astronomide, dünya kadar alanda kullanılıyor fotoğrafik görüntüleme teknikleri. Sanat farklı bir alan. Bilgisayarda işleme programlarıyla birlikte işlemenin kolaylaşması büyük bir olanak. Ama her teknoloji bir sınıra sahiptir ve bu sınırı onun yapabildikleri değil içinden çıktığı ideoloji belirler. Bu sınırların içinde kalırsanız... ki bunu fark etmeniz zordur, bütün yapılan işler birbirine benzer. Fotoğrafla iş üretmeye başlayan ‘S ili kırarken bütünlemeye de çalışıyorum’ Resimler, ikiye ayrılmış ama birbirini tamamlıyor da... İşte benim yapımdaki bölünmeyle ilgili belki. Hepimiz bir bütünleşmeye çalışıyoruz. Dili kırarken başka bir yandan da bütünlemeye çalışıyorum. Tam tersi ya simsiyah ya bembeyaz kareler olurdu. Bir hiçlik olabilirdi. (Ahmet Elhan’ın “İkililer”i, Akaretler’deki yeni mekânını bu sergiyle açan C.A.M Galeri’de 12 Haziran’a kadar izleyiciyle buluşacak. Adres, C.A.M Galeri / Akaretler Şair Nedim Caddesi No: 25 İstanbul; email: camgaleri@gmail.com; Tel.: (0090 212) 248 81 49) ‘D AKP tek başına iktidar olur ama... umhuriyet Halk Partisi kendi içinde geçirdiği inişlere, çıkışlara, aile meclisi uzlaşmazlıklarına ve çekişmelerine karşın önümüzdeki dönemlerin sosyal güvenilirlik arz etmeye devam eden bir önemli siyasal oluşum niteliğine hâlâ sahiptir. Önümüzdeki haftalar belki kendilerine büyük bir seçim başarısı sağlama şansı getiremeyecek olsa bile medyanın da kuşatmasıyla tam bir umursamazlık ve coşkusuzluk içinde geçirilmeye çalışılan bir seçim öncesi dönemini iyi kullanıp insanları bir miktar uyarma ve bir bölümünü de uykudan uyandırma şansına sahiptir. Ayrıca bir bölümü vicdansızca bir kasıtlılık içinde diğer bölümü de entelektüel ve teknik zavallılıkları dolayısıyla AKP’yi çok güçlü gösteren raporların müellifi kamuoyu araştırma gruplarına karşı çok dikkatli olunmalıdır. Olaya kasıtla yaklaşanlar AKP’yi çok güçlü, muhalefeti ise çok zayıf gösterip yurttaşların kafasında, bu seçim olup bitmiştir, siz de gelin kuvvetliden yana olun, AKP’den şaşmayın, mesajını yayma amacındadır. Farklı matematiksel yaklaşımlarla çok kesin olmaktan kaçınılmaz olarak biraz uzak ama fikir verici bazı kesimler geçen kış aylarında AKP’nin yüzde 40’ın biraz üzerinde, CHP’nin de yüzde 30 dolaylarında bir oy gücüne sahip olduğunu göstermekteydi. Yaklaşık oy miktarı rakamları ile konuşursak, CHP’nin 12 milyonu aşabilecek bir oya, AKP’nin ise 17.5 dolaylarında bir potansiyele sahip olacağı düşünülebilmekteydi. MHP cephesinde ise 2009 yerel seçimlerindeki o güçlü çıkışlarından sonra bunu artık devam ettiremeseler ve hatta hafifçe geriye düşseler bile yüzde 10 barajının aşılabileceği anlaşılır gibidir. Oy oranının C yüzde 10’un hemen üzerinde ya da yüzde 15’lere daha yakın oluşunun ülke toplamında çıkaracakları milletvekili sayısında değişiklik yaratma ihtimali çok azdır. Çünkü önceki bölümde sözü edildiği gibi D’Hondt sistemi arkadan gelen zayıfın yukarı tırmanmasına kolay kolay izin vermemektedir. Dolayısıyla MHP’nin bu seçimden çıkarabileceği toplam milletvekili sayısının genel politik güç dengelerine etkisi çok fazla olamayacaktır. BDP’nin bir önceki genel seçimde olduğu gibi bağımsız adaylar gösterme yoluyla vekil çıkarabileceği açıktır. Bir önceki seçime göre bu vekillerin sayısının, AKP’nin Güneydoğu yörelerimize yönelik gaflarının ve güvenilirliği gittikçe azalmış garip söylemlerinin etkisiyle artacağı ve 2530 dolaylarına ulaşabileceği anlaşılmaktadır. MHP’ninkiler ile birlikte toplam 7075’i ancak bulacak bu milletvekillerinin sayısı toplam mil letvekili sayısından düşürüldüğünde geriye kalan 500’ün biraz altındaki vekil sayısının AKP ve CHP arasındaki dağılımı anlamlı ve belirleyici olacaktır. CHP’nin bütün gayreti ve dikkati, bu dağılımda AKP’nin 275’in çok üzerine ve hele 300’ün üzerine çıkmadan kontrol edilebilmesi olmalıdır. İki parti arasında kış ayları itibarıyla gözüken ve belki geçen aylarda açıklanan aile sigortası programı dolayısıyla hafifçe CHP’nin lehine olarak değişmiş bulunan 5 milyon oy civarında bir farkın bulunduğu düşünülmelidir. Bu farkın, AKP milletvekili sayılarının 300’ün altında ve hele epeyce altında oluşması bekleniyorsa 3.03.5 milyon dolaylarına indirilmesi gereklidir. CHP’nin tarımsal üretim ve hayvancılıkla ilgili benzer programlarının, Güneydoğu’ya yönelik çeşitli sosyoekonomik planlarının bu fark indiriminde rolü olabilir. Ancak bu program ve planların örgütler aracılı ğıyla kentler, kasabalar ve hatta kısmen kırsal kesim düzeyinde yurttaşlara ısrarla ve sık tekrarlanarak anlatılması zorunluluğu ortadadır. Klasik seçim düzeneklerinde olduğu gibi sadece genel başkanın katılacağı bazı büyük meydan mitingleri, bu tür mesajların iletilmesi için sadece yüksek sesle bir kere söylenmiş ama ertesi gün etkisini yitirmiş mesajlar olarak kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Şunun şurasında sadece yirmi günden az kalmış oluşu, CHP örgütlerinin bu alabildiğine dinamik koşuşmalı işlevi, yerine tam getirilmesi konusunda sınırlar koymaktadır. Bu noktaya birkaç hafta değil birkaç ay kala varılabilmesi, CHP bakış açısından çok daha olumlu bir durumu yansıtacaktı. Yine de kalan kısa dönem boyunca örgütlerin yurttaşlara mümkün olduğunca tek tek ya da küçük gruplar halinde yaklaşmayı deneyerek mesaj iletimini bir ölçüde yapması beklenir ve temenni olunur. Üçte biri dinsel muhafazakâr AKP’nin ise bu tür bir teke tek ya da küçük grup markajlı bir politik mesaj iletimine ihtiyacı çok daha azdır. Emeküretimürün üçgensel ilişkisinin dışında kalmayı yeğlemiş, sadece paranın el değiştirmesi ve tüketim modeliyle varlığını sürdürmeye kararlı yarı lumpenleşmiş bir taban, AKP’nin oy potansiyelinin zaten üçte iki kadarını oluşturmaktadır. Üçte bir kadarı da dinsel muhafazakârlık bağlantılarıyla AKP ile kol kola girmiş ve sarmallaşmıştır. Bu partinin bu tabanlar üzerindeki kontrolü ve emniyeti eksiksiz gibidir. Ancak bu tehlikeli ve sakıncalı sosyoekonomik yönlendirmenin çerçevesinde AKP, orta sol yurttaş vicdanının yanı sıra liberal bazı kesimlerin davranışlarını da rahatsız edebilecek bir mutlakiyetçi politik uy B TT C MY B C MY B gulamaya girmiştir. Devleti oluşturan tüm kurumları, kamu kesiminde olsun ya da onunla bağlantılı özel kesim grupları olsun, aşırı özgüvenli ve merkeziyetçi bir kontrol mekanizması içinde iş görmeye zorlamaktadır. Kişisel hak ve özgürlükler üzerinde onların hiç önemsenmediğini düşündürten hegemonya kurma tavrı sergilemektedir. Tek adamlık diktasına gidişin sinyallerini artık hiç çekinmeden verebilmektedir. Tüm bu unsurlar son birkaç haftalık gelişmede AKP’ye çok yüksek olmasa da bir miktar puan kaybettirici oluşumlar biçiminde ortaya çıkmaktadır. Ülkenin Güneydoğu yöreleriyle ilgili tavır ve politikalarıyla tutarsızlığın ve samimiyetsizliğin gittikçe daha fazla anlaşılmasıyla o yörelerdeki yurttaşlar düzeyinde değil ama kent yaşayanlarının aklı başında olanlarını rahatsız ettikleri anlaşılır gibidir. Son referandum oylamasında kendi köküne biraz kızgınlık içinde evet oyu vermiş olan MHP’lilerin bir bölümünün yeniden yuvanın destekçiliğini yapması beklenebilir. Eski orta sağ kesimden ve CHP’ye hâlâ kırgınlıkla yaklaşan bazı yurttaşlardan oluşan 3.54 milyonluk bir grubun referandumda bilerek oy kullanmayıp, ama bu kez sandık başına gitmesi beklenmektedir. Bu grubun içindeki siyasal tercihlerin daha ziyade CHP ve MHP lehine ve AKP aleyhine oluşabileceğini tahmin etmek çok iyimserlik değildir. Ancak tüm bu değerlendirmelere karşın seçime birkaç hafta kala AKP tek başına iktidar olabilecek milletvekili sayısına çok fazla zorlanmadan ulaşabilmek kapasitesine sahip gibi gözükmektedir. Önümüzdeki kısa dönemde biraz daha fazla zorlanır olmasını sağlamak, sadece kendi yapmaya devam edecekleri gafların ve falsoların sonucu olarak değil, daha ileri ölçüde muhalefet partilerinin gayretlerine bağlı olacaktır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear