23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 MAYIS 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA 17 Germania, demokrasiyi kullanarak, yani Welthauptstadtgelen faşizmin seçimlerle iktidara ağa babası Adolf Hitler’in Berlin’i yıkıp, yeniden yapmak projesiydi. Tüm faşistler gibi megaloman, ancak dâhi yapıcılıktan gaddar yıkıcılığa, benzerleri ve takipçilerinden çok daha geniş vizyon sahibi olan Hitler, bu projeyle Berlin’in adını Germania diye değiştirmekle kalmıyor, “welthauptstadt” unvanıyla dünya başkenti ilan ediyordu. Ancak bir özelliği vardı Hitler’in: Germen ırkı bellediği Almanları gerçekten üstün sanır, her işin en iyisini yerli malı yurdun malı faşistlerin yapacağına inanırdı. Düşmanı ABD’nin göbeğinde binlerce Nazi hayranı, yandaşı ve ajanı cirit atarken, Michigan’da adam mı bulamadı, Pennysilvania’da akıl hocası mı yoktu bilinmez, Dünya Başkenti Germania tasarımıyla 31 yaşındaki Alman mimar Albert Speer’i görevlendirmişti. Germania’da kurulsun istiyordu. “Generalbauinspektor” unvanıyla III. Reich’ın baş mimarı ilan ettiği Albert Speer, bir sürü plan yaptı. Germania projesine göre yeni başkent, bir ucundan ötekine ortasından geçen, “k’anal” diyebileceğiniz devasa genişlikte bir anayolun çevresinde düzenleniyordu. Anayolun bir ucunda Roma’daki Panteon’dan esinlenen, ama daha büyük bir anıt yükselecekti. Kubbesi, 200 metre yüksekliği ve 250 metre çapıyla Vatikan’daki San Pietro kubbesinden 16 kat büyük olacaktı. Öbür ucuna ise Paris’teki Zafer Anıtı’nın iki katı büyüklüğündeki kopyası dikilecekti. Germania projesinin ilk ayağı, 1936 Olimpiyatları’nın yapıldığı muazzam stadyumla gerçekleşti. Hitler’in istediği ikinci “şansölyelik” sarayı da tamamlandı, ancak 1945 yılında Kızıl Ordu tarafından yıkıldı. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Hitler’in Berlin’i yıkma hayali düşman bombardımanları sayesinde gerçekleşmiş bulunuyordu. Ama Germania projesinden günümüze bir stadyum, 68 km’lik bir otoban, birkaç anıt ve Alman devlet arşivlerine, yukarda fotoğrafını gördüğünüz maket kaldı. Bazı araştırmacılara göre eğer Germania kurulsaydı, Berlin’in bataklık zemini kullanılacak malzeme ağırlığını çekemeyecek ve birkaç yıl içinde zaten batacaktı! Ya İstanbul? Ya yıkılacak ya batacak da… “New” projeler mi batıracak, yoksa deprem mi yıkacak, zaman gösterir ancak. “Tanrı mahvına karar verdiğini önce delirtir sonra yok eder.” EURIPIDES Germania’dan stanbul’a Sıyırtmak… (İstanbul için de “nasılsa depremle yıkılacak” fikrinden yola çıkılıyor, bildiğiniz gibi…) Hitler’le ilgili belgesellerde belki izlemiş, şaşırmış ve bir anlam verememişsinizdir: Almanya’nın yenilgisi aklı başında herkes ve Nazi komutanlar için bile kesindir. Berlin’de taş taş üstünde kalmaz ve Führer’in bizzat kendisi yeraltına saray boyutlarında kazılmış sığınaklarda “kral köstebek” gibi yaşarken, geceleri bir adamla bir kovuğa çekilir, ne idüğü belirsiz planlar üstünde çalışır. İşte o planlar Germania tasarımları, Hitler’in yanındaki adam da Albert Speer’dir. İkili öylesine tutkuyla bağlıdır ki projeye, memleket giderken elden, bombalar yağarken tepelerine, kuracakları yeni kentin devasa maketini indiremedikleri sığınaklarda bile çizili planını tartışmaya devam ederler. Zaten çılgınlığın da başka adı yok! Neyse, biz devam edelim öykümüze… Rezillikler Çelebi’nin Kâtipelyazması, adıyla “Cihannüma” bilinen 1654 yılında saraya teslim edildikten 75 yıl sonra İbrahim Müteferrika’nın eklediği bilgilerle ilk kez matbaada basıldı. Osmanlı’nın coğrafya ve astronomi haritalarını içeren bu görkemli eser, 360 yıldır dünyanın gözlerini kamaştırıyor, ufkumuzu kültür zenginliğine açıyor. Orhan Koloğlu, Mustafa Kaçar, Bülent Özükan ve Murat Öneş’in yorumlarıyla Boyut Yayıncılık’tan çıkan son (2008) baskısı, Kitabı Cihannüma’nın üç yüz küsur yıllık evriminin çağdaş halkası ve çok şık bir kitap. Gönül ister ki tüm okulların birer kitaplığı olsun ve çocuklar, gençler böyle kitaplara ulaşabilsinler. İzmir Muallim Mektebi’nin ilk mezunlarından rahmetli anneannem Mükerrem Hanım bugün yaşıyor olsaydı tanık olduklarını “sakillik”, “cifelik” gibi sözcüklerle tanımlar, bunların yaşandığı dünyadan da “leşlik” anlamına gelen “cifegâh” diye söz ederdi. Ülkemizde olup bitenlere bakınca doğup büyüdüğü kentin, İzmir’in işgalini de, kurtuluşunu da yaşamış, Cumhuriyet’e inanmış, Cumhuriyet devrimlerini içselleştirmiş olan o saygın kadın, iyi ki bugünleri görmemiş, diyorum. Türkiye Cumhuriyeti 88 yıllık tarihinde isyanlar, kıyımlar, askeri darbeler, yargısız infazlar, işkenceler, hukuksuzluklar gibi bin bir türlü bela yaşadı, insanları bin bir türlü acı yaşadı. Fakat hiçbir dönemde bugün yaşanan ahlaksızlıkları, alçaklıkları bir tek “istisna” dışında yaşamadı. Anımsıyorum, 27 Mayıs Darbesi sonrası Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı’nda Demokrat Partililer yargılanırken, Başbakan Adnan Menderes’in yargılandığı davaların duruşmalarından birinde Başsavcı Altay Egesel’in, Menderes’in kasasından çıktığını söylediği bir kadın külotunu söz konusu ettiği, radyodan duyulduğunda, oturduğumuz 10 daireli apartmanın tüm sakinleri o başsavcı adına utanç duymuşlardı. O insanların tümünün CHP’li olduklarını da buraya eklemeliyim. Bir siyaset adamının özel hayatındaki ilişkileri onun siyasal yaşamında bir rol oynamadığı sürece hiç kimseyi ilgilendirmezdi. Oysa Adnan Menderes’in bir romancı ve bir opera sanatçısı iki kadınla evlilik dışı ilişkileri olduğu herkesçe bilinirdi. Ne var ki Demokrat Parti’ye en karşı olan basın organlarında olsun, zamanın muhalefet partileri olan CHP ve Millet Partisi’nde olsun bu ilişkilerin sözü bile edilmezdi. Hem İsmet İnönü hem de Millet Partisi’nin lideri Osman Bölükbaşı karşıtları da olsa insanların özel hayatlarına saygı gösteren, karışılmamasını bilen edep sahibi liderlerdi. Siyaset bu ülkede giderek kirlendi, çamurlaştı ve rezil bir durum aldı. Kurtuluş Savaşı’nda Garp Cephesi Komutanlığı yapmış, ordular yönetmiş, zaferler kazanmış, Lozan’da bir kez daha kahramanlaşmış, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yapmış bir İsmet İnönü’nün, yükseköğrenimini Bordeaux Üniversitesi’nin matematik bölümünde tamamlamış, Doğu ahlakı gibi Batı ahlakını da tanımış, tanımakla kalmayıp içselleştirmiş bir Osman Bölükbaşı’nın zarafetini, üslubunu tüm Kasımpaşalıları tenzih ederek söylüyorum, “Kasımpaşa raconlu” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan doğal ki bekleyemeyiz. Fakat o da en azından son “röntgencilik” olaylarına uzak durabilirdi. Ama durmadı, tam tersine miting meydanlarında röntgen kasetlerini diline dolayarak MHP’lilere ahlak dersi veriyor. Milliyetçi Hareket Partisi’ne günahım kadar sempati duymayan bir insanım, fakat bir MHP’linin özel hayatında neler yaptığının, ne tür ilişkileri olduğunun Başbakan’ın ilgi alanına girmesini, onun bundan ahlak öğretmenliği vazifesi çıkarmasını anlamakta güçlük çekiyorum. İster bir partinin milletvekili, ister herhangi bir yöneticisi olsun, onların özel ilişkilerinden Başbakan’a ne? O yoldan hırsızlık, yolsuzluk, kayırmacılık, evrakta sahtecilik mi yapıyorlar? Öyleyse! Türkiye’de siyaset işte böyle kirleniyor, çamurlaşıyor, cifeleşiyor, rezilleşiyor. Bu ülkenin Başbakan’ına bu yaptıkları hiç yakışmıyor. Başbakan’ın bir röntgencilik olayını siyaset arenasında karşı propaganda aracı olarak kullanması toplumu utandırıyor. Başbakan’ın toplumuna bu utancı yaşatmasına hiç hakkı yoktur. Bu toplum röntgencilik meraklısı sapık kalabalıklardan oluşmuyor ki; sapıklık derekesine düşürülerek aşağılanıyor. Doğal ki toplumun da bu aşağılanmaya karşı bir tepkisi olmalı; bakalım, göreceğiz… Fotoğraf: DEUTSCHES BUNDESARCHIV Albert Speer, salt dâhi bir mimar değil, Adolf Hitler’in ruh ikizi, sırdaşı, tam güvenine sahip “alter ego”su ve faşist Almanya’nın önce silahlandırma, ardından savaş ekonomisinden sorumlu devlet bakanıydı. Hitler ve Speer, 1935 yılından öteye baş başa sabahladıkları gecelerde, kocaman bir masaya yayılan plan, proje, bir süre sonra da devasa maketler üstünde yeni Dünya Başkenti Germania’yı kuruyorlardı. Düşünün ki iki kafadar, oldukça ileri görüşlüydüler. Zaferi III. Reich ordularının kazanacağına emin, ancak Berlin’in savaş sırasında nasılsa yıkılacağı fikrinden yola çıkıyordu yeni kent hayalleri. Hitler, kendisine bilerek ya da bilmeden benzeyen diğer görgüsüzler gibi sadece gördüğünün daha büyüğünü isteyen bir megalomandı. O yıllarda Dubai ve Abu Dhabi olmadığından, kafayı Paris, Roma gibi tarihi kentlerin anıtsal mimarisine takmıştı. Oralarda devasa ne anıt varsa, daha büyük benzerleri tıpkı New İstanbul(lar)’da daha uzun gökdelenler istendiği gibiBerlin’in yerini alacak K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr TBMM ‘Aşevi’ ve Meralar Fark ettiniz mi, bu seçimde “işsizim” diyen adaylarda artış var... Milletvekilliği elbette ki “memlekete hizmet” olsa bile, maddi ve “ayni” olanaklarıyla en bereketli “iş” olduğu da kesin. Süper maaşları bir yana, sağlıktan ulaşıma, hatta ense tıraşına kadar her alandaki kazanımlarını parayla ölçmek olanaksız. Hele ki “yemek”... Sadece kendilerine değil, seçmenlerine ve yedi sülalelerine TBMM lokantasında ziyafet çekmek istediklerinde ödeyecekleri ücreti öğrendiğimde neler mırıldandığımı yazamam.. İşte, etin kilosu kasapta 50 liraya tırmanırken yüce Meclis’in “lüks restoran”ından bazı fiyatlar: Biftek 4, etli türlü 1, garyımlanan “Mera Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik” gibi.. Yönetmelik darbesi Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı diyor ki: “Yeni düzenleme, aslında yetersiz olan meralarımızı amaç dışı kullanmaya açacak ve meralarımız tamamen betonlaşacak. Durum, sadece hayvan yetiştiricilerimiz için değil, tüm ulus için yaşamsal...” 1998’den bu yana yürürlükte olan yönetmelikte, tam da seçim öncesi neden “darbe” yapılıyor? Prof. Kaymakçı özetle şöyle açıklıyor: “Meralar hayvanlar için en ucuz ve en sağlıklı ‘ot’ kaynağıdır. Türkiye meraları, elli yıl önce 41 milyon hektarken şimdi 13 milyon hektar. Yönetmelik değişikliği buna önlem getirmediği gibi, elde kalan alanları da yok edecek.” Örneğin deprem, sel, heyelan gibi doğal afet bölgelerinde yeni yerleşim alanları için artık meralardan yararlanılacak. Bu yetmiyormuş gibi Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun talebi üzerine elektrik, doğalgaz ve petrol iletimi ve üretimi için gerekli altyapı tesislerinin de yine meralarda kurulmasına olanak sağlanıyor. Bu “işgal”in imar planlarına “resen” işlenerek gerçekleşmesini öngören yeni düzenlemeyle meralardaki “tek yetkili”nin Enerji Bakanlığı olması sağlanırken, hayvan yetiştirmeye çalışanların, hatta çobanların ekmek kapıları da tamamen kapanacak.. Böylece Meclis’in et yemekleri bile belki de zamlanacak! Prof. Kaymakçı, “Yönetmelik, yurttaşların, çevreci kuruluşların açacağı davalardaki yasal dayanakları da yok ediyor” diyerek kamuoyuna bakın nasıl sesleniyor: “Hayvan yetiştiricileri, damızlık koyunkeçi, sığır yetiştiricileri birlikleri, çiftçi örgütleri, kentte yaşayanlar; işte meralarımızın başına gelecekler... doğal yaşam yok olmaya başlayacak, sizi koruyan yorgan üzerinizden gidiyor, farkında mısınız? Lütfen ses veriniz.” Biz de diyoruz ki en pahalı et yemeğini neredeyse “bedava”ya yiyen vekillerimiz, hiç değilse “giderayak” ses veriniz de, sizi bile atlatarak yürürlüğe giren “meraları işgal” yönetmeliğini durdurunuz... HARB SEM H POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN nitürlü fırın kebap 3, hindi dolma 2, kuzu tandır 4, piliç but 3, dilbalığı 4 lira... aynı listede 1 lira olanlar semizotu, patlıcan tava, kadayıf, keşkül... 50 kuruş olanlar ise pilav, salata, cacık, çorba, komposto... Öğrenci yemekhanelerindeki fiyatların bile çok altında kalan bu “aşevi” listesiyle vekillerimize, bakanlarımıza, liderlerimize afiyetler olsun... tabii yılda 1 milyon kişiye yaklaşan konuklarına da... Vekillerimize sağlanan bu gibi kıyakların nedeni, “parayı pulu düşünmeden memleket sorunlarıyla ilgilenmeleri”; özellikle de yasa tasarılarının toplum ve ülke yararına olmalarını sağlamaları... Sonucu yıllardır izliyoruz. Ne kadar talan tasarısı varsa, memleket yararına düzeltilmeleri şöyle dursun, yağmayı daha da arttıracak önergelerle yasalaşmadılar mı? Dahası kimi benzer düzenlemeler de “yasa” olmaları gerekirken “yönetmelik” şeklinde yürürlüğe girdi. Görevleri, bu gibi oyunları engellemek de olan vekiller, cevizli cacığı 50 kuruşa, halka tatlısını da 1 liraya yerken, “atlatıldıkları”ndan haberleri bile olmadı... tıpkı, 25 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de ya UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com ‘Kıyak’ların nedeni T.C. BORÇKA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN KAMULAŞTIRMA İLANI ESAS NO: 2011/93 MALİKLERİNİN ADI VE SOYADI: Ayşe Özbay Rasım kızı Aralık köyü Borçka KAMULAŞTIRMAYI YAPAN İDARENİN ADI: Çoruh Elektrik Dağıtım AŞ Trabzon İl Müdürlüğü DAVA: Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Ve Tescil DURUŞMA GÜNÜ VE SAATİ: 25.05.2011 günü Saat 10.25 KAMULAŞTIRILACAK TAŞINMAZLARIN BULUNDUĞU YER: Dava konusu olan Artvin İli, Borçka İlçesi, Aralık köyünde bulunan Zilyetlik zaptı ve ilmühaberde Zekiye Özbay, batısı Köy Tüzel Kişiliği olarak belirlenen ve davalı tarafından uzun senelerden beri fasılasız ve nizasız malik sıfatıyla kullanmakta olan 120,44m2 taşınmazın 78,00 m2’lik kısmı üzerinde irtifak kamulaştırılmasına karar verileceğinden... Davacı Çoruh Dağıtım AŞ Trabzon İl Müdürlüğü tarafından davalı aleyhine kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasına esas olmak üzere; hak iddia eden ilgililerin, 1Tebligat veya ilan tarihinden itibaren 30 gün içerisinde kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltme davaları açabilecekleri. 2 Husumetin Çoruh Elektrik Dağıtım A.Ş.Trabzon İl Müdürlüğüne yöneltileceği, 3Kamulaştırma işlemine karşı idari Yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını veya yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri taktirde tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırmayı yapan idare adına tescil edileceği, 4 Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına Borçka TC Ziraat Bankası şubesine yatırılacağı, 5 Konuya veya taşınmaz malın değerlerine ilişkin tüm savunma ve delilleri ilan tarihinden itibaren 10 gün içerisinde mahkememize yazılı olarak bildirmeleri gerektiği, 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasasının 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur.23/03/2011 (Basın: 25389) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Yaprakları sebze, 1 çiçekleri ilaç olarak kullanılan otsu 2 bir bitki. 2/ Paltoya 3 benzer bir tür üst 4 lük... Bacakların boydan boya yere 5 değmesini sağlaya 6 cak biçimde ayrıl7 masına dayanan bale figürü. 3/ Yur 8 dumuzun bir böl 9 gesi... Tıp dilinde 1 2 3 4 5 6 7 8 9 idrar salgısının azalmasına verilen ad. 4/ Kuzu 1 Ç İ Ğ D E M K A sesi... Müzikte üç ya da 2 İ D A L A B A Ş daha çok sesin bir arada 3 Ğ A Y Ş E R İ tınlaması. 5/ Doğalgazın 4 D A Y A K T O Y önemli bir bileşeni olan 5 E L K OMA A gaz... Zarara uğrama teh6M A Ş ME A N likesi. 6/ Baş örtüsü olarak E R kullanılan bir tür ipekli 7 B E T A A R A L dokuma... Bir cetvel türü. 8 K A R O L A 7/ Kimi ağaçlardan elde 9 A Ş İ Y A N edilen yumuşak bir reçine... Taşlık yer, çıplak dağ tepesi. 8/ Mandolin, gitar gibi telli çalgıları çalmaya yarayan üçgen araç... Bilgisayarda, bir kurum ya da kişiye ait internet kurulumu. 9/ Civanperçemi bitkisinin, Uludağ’da yetişen beyaz çiçekli bir türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mantık... Eskrimde kullanılan üç silahtan biri. 2/ İnce ve uzun ekmek... Eski dilde dudak. 3/ Kurnaz, açıkgöz... İki tarafı ağaçlıklı geniş kent yolu. 4/ Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayılmış bir strateji oyunu... Kapital, sermaye. 5/ Bir renk... Lityum elementinin simgesi. 6/ Museviliğin simgesi olan yedi kollu şamdana verilen ad... Asker. 7/ Aynı ahır adına koşan yarış atlarına verilen ad... “Dağtavuğu” da denilen bir kuş. 8/ Çağrı, tellal ile duyurma... Bir topluluk içinde bir kimsenin durumu. 9/ Oylumlu... Irmaklarda işleyen ve şişirilmiş tulumlar üzerine kurulan bir tür sal. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear