23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 24 N SAN 2011 PAZAR leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr 14 PAZAR KONUĞU Eski YÖK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İsa Eşme’den üniversite giriş sınavı skandalına ağır eleştiri: ÖSYM’yi berbat ettiler SÖYLEŞ LEYLA TAVŞANOĞLU Eski YÖK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İsa Eşme, yıllardır örnek gösterilen bir kurum olan ÖSYM’nin de kadrolaşma kurbanı olduğunu söylüyor. YGS’de yaşanan skandal sonrasında rektörler ve üniversite öğretim üyelerinin tepki vermemelerini ağır bir dille eleştiren Eşme, bu kadar şaibeye bulaşmış olan YGS’nin iptal edilmesi ve skandaldan sorumlu tuttuğu ÖSYM Başkanı Ali Demir’in de derhal görevden alınması çağırısında bulunuyor. Yıllarca en güvenilir kurum olarak bilinen ÖSYM bu duruma nasıl geldi? İ.E. Üniversite giriş sınavlarını düzenlemek üzere kurulan ÖSYM, kamuoyunda kazandığı güvenilirliği nedeniyle zamanla başka sorumlulukları da yükümlendi. Yükü yıldan yıla arttı. 2010’a gelindiğinde, kurum bir yılda 6 milyonu bulan adayın girdiği, 15 ayrı sınavı gerçekleştiren büyük bir sorumluluğun altına girdi. ÖSYM’nin sınav yükü katlanarak artarken kadrosu sürekli azaldı. Kadro yetersizliği, mali kısıtlamalar ve müstakil bir yasasının çıkarılamaması kurumu zorlamaya başlamıştı. Önceden bir oturumda yapılan üniversite giriş sınavının 2009’da beş oturuma çıkarılması, ÖSYM’nin yükünü daha da arttırdı. Yaşanan bu olumsuzluklara rağmen ÖSYM son bir yıla kadar görevini başarıyla sürdürdü. Sonra ne oldu? Bilindiği gibi siyasi iktidar devletin tüm kurumlarında kendi düşünce yapısına göre bir kadrolaşmaya gitti. Bir tek ÖSYM kalmıştı. ÖSYM’ye de siyaset eli girer mi endişesi içindeydik. Geçen yılki KPSS skandalının ardından, kurumun üst kademesinde çalışanlar görevlerinden uzaklaştırıldı. Başkan Yarımağan da ayrılmak zorunda bırakıldı. Bütün bunlara yol açan KPSS skandalının ne SYM’nin başına atanan bilişim konusuna yabancı tekstilci yüzünden kurum hiç olmaması gereken bir yere, siyasi kulvara çekildi. olduğu bugün bile bilinmiyor. Neden bilmiyoruz hâlâ? İ.E. KPSS olayı sonrasında basına yansıyan bilgilere göre ortam dinlemesiyle bazı soruların cevaplarının sızdırıldığı söylendi. Ortam dinlemesini sıradan biri yapamaz. Bu ancak bir grubun, bir örgütün işidir. Bu, ya çıkar amaçlı bir örgüttür ya da belli bir gruba ayrıcalık sağlayan bir oluşumdur. Biliyorsunuz, olay yargıda. Sekiz ay gibi bir zaman geçmiş olmasına rağmen aydınlatılamadı. Neden aydınlatılamadı? Bunu yetkililere sormak gerekir. Süre uzayınca akla şu soru geldi: Acaba KPSS skandalı, ÖSYM’de yeni kadrolaşmanın gerekçesini oluşturmak için miydi? Ö Çözüm, işinde acemi olmayan, liyakat sahibi, siyaseten tarafsız, her kesimin güven duyabileceği yeni bir ismin ÖSYM’nin başına getirilmesidir. yapmak zorunda kaldılar. İyi de insanın aklına bu öğrencilerin nasıl seçildiği sorusu gelmiyor mu? İ.E. Elbette geliyor. Acaba bu salonlarda sınava girenler, hangi okul ya da dershane grubunun öğrencileriydi? Yalnız kız öğrencilerin yer aldığı salondaki görevliler de özel olarak mı seçildi? Sınavda bu gruba, fazla zaman verme ve benzeri ayrıcalıklar tanındı mı? Bu uygulama, bundan sonraki dönemler için bir pilot uygulama olarak mı düşünüldü? Bu sorulara verilen çelişkili cevaplar inandırıcı bulunmadı. Buradaki şaibenin ortadan kaldırılması için tek yol ÖSYM’nin o salonlarda sınava girenlerin listesini, okullarını açıklaması ve bu öğrencilerin puanlarının kamuoyu ile paylaşılmasıdır. YGS, şimdiye kadar yapılan sınavların en güvenilir olanı mı? Çünkü YÖK Başkanı ve ÖSYM Başkanı böyle söylüyor... Güvenilirlikten önce niteliği hakkında değerlendirme yapmak istiyorum. YGS 2011, bugüne kadar uygulanan üniversite giriş sınavlarıyla karşılaştırıldığında, ölçme tekniği açısından en sorunlu sınav niteliğindedir. Soruların üçte birinin ortak müfredat dışından olması, bazı soruların test tekniğine uygunsuzluğu, bu tespiti doğrulamaktadır. Sınavın ne kadar güvenilir olduğuna gelince. Her iki başkanın görüşlerine katılmak mümkün değil. Sınavda, öğrenciye yazmayan kalemlerin, Her yere siyaseti soktular Yarımağan sonrası ÖSYM’nin siyasallaştığı söyleniyor. Sizce böyle mi? Yarımağan, ÖSYM’nin içinden gelen deneyimli bir uzmandı. Siyaseten yansız birisiydi. Liyakati ve dürüstlüğü ile her kesimin güvenini kazanmış önemli bir isimdi. Yerine gelecek kişinin de bu niteliklere sahip olması gerekiyordu. Kamuoyu bunu bekledi. Ancak böyle olmadı. Bilişim uzmanı yerine, kurumu hiç tanımayan, ölçme ve bilişim konusuna yabancı bir tekstilci atandı. Bu atamada liyakat yerine siyasi eğilimin dikkate alındığını herkes biliyor. O da kadrosunu bu eksende kurdu. Böylece ÖSYM, hiç olmaması gereken yere, “siyasi bir kulvara” çekildi. Yıllardır hasıraltı edilen ÖSYM Yasası, Şubat 2011’de çıkarılarak kurum “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi” adıyla yeniden yapılandırıldı. Bu yasa, kadrolaşmanın tabana kadar yaygınlaştırılması politikasında Başkan’ın işini kolaylaştırdı. YGS’deki şifre skandalı patlak verince ÖSYM Başkanı Ali Demir “Acemilik oldu” dedi. Yaşananlar acemilikle açıklanabilir mi? ÖSYM Başkanlığı acemiliği kaldırmaz. Ayrıca YGS’de yaşananlar şifre olayından ibaret değil. Geçen yıl KPSS’de yaşananlar nedeniyle sınavda olağanüstü önlemler alınmıştı. Öğrencilere, kalem, silgi ve saat gibi araçların yanında su şişesi bulundurma ve tuvalet gibi gereksinmeler de yasaklanmıştı. Her öğrenci, potansiyel bir kopyacı gibi düşünülerek polis tarafından ayrıntılı üst araması yapılmıştı. Tüm bu önlemlerin yanında, başörtülü kıyafetle girilmesine izin verildi. Bu abartılı önlemlerle başlatılan sınavla ilgili ilk dikkati çeken olay, İstanbul’da 17 okulda 6 bin 100 kız öğrencinin haremselamlık ayrımıyla sınava alınması oldu. Bu olay herkesi kaygılandırdı. Çünkü ÖSYM tarihinde böyle bir ayrım hiç olmamıştı. Bu uygulamanın gerekçesi kamuoyuna açıklanmadı. Önce “Bu bir bilgisayar düzenlemesidir” dendi. İstatistik kurallarına göre bunun olasılığı, milyarda bir bile değildir. Kendileri de sonradan farklı bir açıklama silmeyen silgilerin verilmesini, bir şişe suyun ve sınav için en önemli araç olan saatin esirgendiğini, bazı sınıflarda unutulan soru ve cevap kâğıtlarını, basım hatası nedeniyle cevap şıkları olmayan soru kitapçıkları skandallarını bir yana bırakalım. Dijital ortamda hazırlanan listeleri bir yana bırakarak, “manuel bir yolla” kız öğrencileri ayrı sınıflara yerleştiren bir gücün, öğrenciye göre düzenlenen soru kitapçığı uygulamasıyla bazı adaylara çıkar sağlayabileceği kuşkusu var. Doğruluğu kanıtlanan şifre olayı bu kuşkuyu güçlendirmiştir. Bu nedenle bu yıl gerçekleştirilen üniversite giriş sınavı, geçmiştekilere göre en güvenilir olanı değil, tam tersine güven unsurunun en az olduğu sınavdır. ÖSYM’nin önceki başkanı Yarımağan, sınava başörtülü alınan öğrencileri kastederek, “Birileri kulakları dışarıda bırakan bir örtü tasarlasın, yoksa o sınavı yapmayın daha iyi” demektedir. Bu, sınav güvenliği açısından önemsenmesi gereken bir husustur. erkese ayrı soru kitapçığı komedisi H Amaçları konuşanları susturmak ÖSYM’den zaten bu itiraf gelmedi mi? İ.E. ÖSYM yetkilileri, şifreleme olmadığı yönündeki açıklamayı bizzat kendileri itiraf ettiler. ÖSYM Yürütme Kurulu Üyesi, şifreleme olduğunu, ancak bunun matbaa mensuplarından kaynaklandığını söyledi. Başkan ise öğrencilere yazdığı mektupta, tüm soru kitapçıklarında sehven şifre olduğunu açıkça beyan etti. ÖSYM Başkanı’nın başlangıçtaki açıklaması başta Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmak üzere tatminkâr bulundu. Ama öğrencilerin ikna olmadığı anlaşılıyor ki yaygın olarak protesto gösterileri düzenlediler... İ.E. ÖSYM Başkanı’nın ilk açıklaması gerçekte algoritma mantığının esası ile çelişiyordu. Devletin üst kademedeki yetkililerinin, uzmanları dinlemeden, yargıya intikal etmiş bir konuda Başkan’ın açıklamasından ikna oldum demeleri herkesi şaşırttı. Kendi atadıkları kişiyi savunma gereğini duymuş olabilirler. Devlet yetkilileri ikna olmuştu ama öğrenciler, veliler ve konunun uzmanları ikna olmadı. Üniversitelerde görev yapan kriptoloji uzmanları, şifre olayını somut olarak ortaya koydular. Sanıyorum Başkan, bu açıklamasıyla devlet yetkililerini de zor durumda bıraktı. Bu YGS eleştirilerinin bir anlamda AKP hükümetini yıpratma amacı taşıdığı iddiaları var. Siz bunlara katılır mısınız? İ.E. YGS’de yaşanan olumsuzlukları dile getirmek bana göre her eğitimcinin, her akademisyenin görevidir. Bu olumsuzluklar karşısında suskun kalırsak görevimizi yapmamış oluruz. Ortada 1 milyon 700 bin kişiyi ilgilendiren, yılların ÖSYM’sini yaralayan ciddi bir sorun var. Söylemlerimiz kimseyi rahatsız etmemeli. Geçen yıl KPSS’de yaşananlar nedeniyle o dönemin başkanı da acımasızca eleştirilmişti. Bu tepkiler o zaman niye hükümet karşıtı olarak yorumlanmadı? Yapılacak iş, konuşanları susturmak, soruşturma tehdidinde bulunmak yerine, yaşanan kaygıları giderecek önlemler almak ve çözüm üretmektir. P O R Prof. Dr. İSA EŞME 1947 yılında Devrek’te doğdu. 1970’te T Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra 7 yılÇapa Yüksek öğretmenlik yaptı ve 1977’de asistan olarak üniversiteye geçti. R Katıhal fiziği alanında, 1983 yılında doktor, 1989 E yılında doçent, 1995 yılında profesör unvanlarını aldı. Peki, 1 milyon 700 bin öğrenciye kişiye özgü soru kitapçığı dağıtmak ne demek oluyor? İ.E. Her öğrenciye ayrı soru kitapçığı üretilmesi, sınav güvenliği gerekçesine dayandırıldı. Bu, gereksiz bir külfet olduğu gibi, sınav güvenliği açısından büyük risk taşıyan bir uygulamadır. Herkese ayrı soru kitapçığı her şeyden önce, ölçme değerlendirme ilkelerine ters bir uygulama. Ölçme değerlendirme ilkeleri, soruların ünite bütünlüğü içinde sorulmasını, kolaydan zora doğru sıralanmasını ve sayılarla ifade edilen seçeneklerin küçükten büyüğe ya da büyükten küçüğe doğru sıralanarak verilmesini öngörür. Herkese ayrı soru kitapçığı düzenlenmesi nedeniyle, tüm bu ilkeler bozulmuştur. Soruların ünite bütünlüğü içinde sıralanmaması, öğrencinin, konuya zihinsel hazırlığını zorlaştırdığından sınavı daha zor hale getirmiştir. Herkese farklı kitapçık, güvenlik açısından neden risk taşıyor? Her öğrenciye farklı soru kitapçığı uygulamasının başka bir sakıncalı yönü de cevap şıklarının belli kurala göre dağılımını öngören algoritma uygulamasıdır. Buna şifre deniyor. ÖSYM’nin basına verdiği şifre hemen çözüldü. Başkan, yaptığı basın toplantısında, şifrenin öğrencilere verilen soru kitaplarının hiçbirinde bulunmadığını, cevapların rastgele yerleştirildiğini açıkladı. Ancak kriptoloji uzmanları aynı görüşte değildi. Onlar, farklı kitapların her birini üreten bir algoritmanın olmak zorunda olduğunu, buradaki hatanın, doğru şıkların son derece yanlış bir algoritmayla 1983 yılından beri çalıştığı Marmara Üniversitesi’nden yapılmasından kaynaklandığı Ağustos 2000’de ayrıldı ve Maltepe Üniversitesi’ne açıkladılar. Şifre uygun geçti. Burada Eğitim Fakültesi Kurucu Dekanı olarak olmayınca bazıları bunu görev yaptı. Mart 2005’te YÖK üyeliğine, Ağustos sınav sırasında pekâlâ 2005’te YÖK başkanvekilliğine seçildi. YÖK’teki görevi çözebilir. Şifrenin sızdırılma Şubat 2009’da sona erdi. Katıhal fiziği, fen eğitimi ve ihtimali de yabana atılacak kaygı değildir. Risk bundan eğitimin güncel sorunları ile ilgili yayınları bulunuyor. kaynaklanıyor. Üniversiteler YGS skandalında suskun kalırsa kim konuşacak? Rektörler ve akademisyenler bu skandal ortaya çıktığından beri suskun kaldı. Sizce neden? İ.E. Sınav üniversitelerin girdisini belirliyor. Eğer üniversitelerin girdisi sorunluysa, yani öğrenciler böyle bir şaibeli sınavla yükseköğretime girerse bu doğrudan doğruya yükseköğretimdeki kaliteyi olumsuz etkiler. Dolayısıyla şaibeli bir sınava öncelikle rektörlerin tepki göstermesi gerekir. Sadece rektörler değil, üniversitelerimizde 15 bin profesör var, onlar da susuyor. Konuşanların sayısı ise bir elin beş parmağından daha az. Neden? Belli ki korku ve yılgınlık var. Peki, özgür düşüncenin yeri olan üniversite böyle bir konuda susarsa kim konuşacak? Bu kadar şaibeli bir sınavın iptal edilmesi gerekmez mi? Sınavın iptali konusunda, iki alandaki uzmanların görüşü önemli. Bunlardan biri ölçme değerlendirme, diğeri kriptoloji yani şifre bilimi uzmanlığı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, ölçme değerlendirme alanında en yetkin akademik birim. Ölçme Değerlendirme Bölümü, yaptığı yazılı açıklamada, “Sınav ölçmenin temel ilke ve tekniklerine uygun değil, iptal edilmeli” diyor. ODTÜ’den Doç. Dr. Melek Yücel, kriptoloji alanında değerli bir isim. Türkiye’nin en büyük haber kanallarından birinde, gerekçelerini somut olarak ortaya koyduktan sonra, “Sınav geçerli olursa toplumca aptal yerine konmuş oluruz” diyor. Daha ne densin? Tüm bu gerçeklere rağmen, ÖSYM ve hükümet yetkilileri, sınavın iptalini kabullenemiyor. Sınavın iptalini isteyenlere hak etmedikleri suçlamalar yöneltiliyor. Demokratik bir ülkede sorunu ortaya koyanları susturmak, onları soruşturma ile tehdit etmek çözüm değildir. Başbakan, protesto eylemi yapan iki bin öğrencinin karşısına istersek on bin öğrenci çıkarırız, diyor! Birçok ilde öğrenci kitleleri, sınava güven duymadıklarını haykırıyor. ÖSYM’nin tarihinde böyle bir olay hiç olmadı. Onları dinlemek, anlamak yerine, onların karşılarına başka öğrenci gruplarının çıkarılabileceğini söylemek, akıldan bile geçirilmemesi gereken bir husustur. Protestocuların eylemlerinde suç unsuru varsa, onların karşılarına başka öğrenci grubu değil, güvenlik görevlileri çıkarılır. Böyle bir söylemden sonra durumdan vazife çıkaran bir grup bu öğrencilerin karşısına çıkarsa ne olur? Türkiye 1970’li yıllarda yaşananları unutmuş olamaz. Sınav iptal edilirse yeni bir kaos doğmaz mı? Doğmaz. LYS’de bu yıl için geçerli olacak küçük bir değişiklikle sorun aşılabilir. Lisansa yerleştirmede LYS’nin esas alınması, önlisansı tercih edecek öğrenciler için, dört oturumluk sınava yeni bir oturum ilave edilmesi en akla yakın çözüm olarak görülmektedir. Sizce ÖSYM ve YÖK bundan sonra nasıl bir yol izler? İ.E. Önce şu gerçeği ortaya koyalım. Yeni ÖSYM Başkanı, sorumluluğunu aldığı ilk sınavı adeta yüzüne gözüne bulaştırmıştır. Bu nedenle, şu anda gerek ÖSYM’nin gerekse YÖK’ün zor durumda olduğunu düşünüyorum. Bundan sonra nasıl bir yol izlerler? Bunu bilmiyorum. Ancak nasıl bir yol izlenmesi gerekeceğini söyleyebilirim. YGS HEMEN PTAL ED LS N Peki, bundan sonra sizce ne yapılmalı? Yapılacak ilk iş, YGS’yi iptal etmektir. Ama asıl sorun, adı güven ve eşitlik sözcükleriyle özdeşleşen ÖSYM’yi düşürüldüğü bu konumundan kurtarmaktır. Bu yapılmadıkça, önümüzdeki sınavlarda da benzer durumlar yaşanabilir. Haziranda yapılacak LYS sonrasında ve özellikle üniversiteye yerleşme sonuçları açıklandığında meydanlar, çok daha büyük öğrenci kitleleriyle dolabilir. Geçmişi 1974’lere kadar uzanan ÖSYM yüz binlerce kişiye adalet dağıtan bir kurum olarak tanındı. Her statüdeki ailenin çocuğuna aynı mesafedeydi. En üst kademedeki bir siyasi ya da en varlıklı bir güç bile bu adaleti bozamıyordu. Gözde bir üniversiteye rektörün çocuğu giremezken en alt kademede çalışan bir personelin çocuğu girebiliyordu. ÖSYM’ye olan güvenin kaynağı da buydu. 35 yıllık kurum 89 ayda bu hale geldi. Geleceği ÖSYM’nin yapacağı sınavlara bağlı olan gençlerimiz, onların aileleri ve kamuoyunun büyük çoğunluğu, ÖSYM’yi artık her kişiye aynı mesafede olan bir kurum olarak görebilir mi? Bu durum, üzerinde durulması gereken bir husustur. Yanlışlık, ÖSYM’nin başına yapılan atama ile başlamıştır. Çözüm de bu yanlışlığı düzeltmekten geçiyor. Çözüm, işinde acemi olmayan, liyakat sahibi, siyaseten tarafsız, her kesimin güven duyabileceği yeni bir ismin ÖSYM’nin başına getirilmesinden geçmektedir. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear