01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 24 N SAN 2011 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI ‘Siyasi Belçika’da üniversiteye ‘girmek’ palyaço’ BD’nin en ünlü televizyon sunucusu Larry King, işadamı Donald Trump ile yaptığı röportajda belki de herkesin en merak ettiği soruyu sormuştu. Emlak kralının kafasında tüyden sarı bir kasket gibi duran saçları gerçek mi değil mi? Trump, King’e doğru başını eğerek saç diplerini gösteriyor ve King’in gerçek olduğunu anlaması için tepesinden azıcık çekiştirmesine ses çıkarmıyordu. Trump yalnızca saçlarıyla değil, zenginliği, televizyon programları, evlilikleri, siyasete atılma hayalleriyle de şimdiye kadar medyanın ilgisini üstünde tutmayı başardı. ABD medyası şu sıralar bu sıra dışı işadamının 2012 başkanlık seçimlerine katılıp katılmayacağını tartışıyor. Trump kısa süre önce yaptığı açıklamada Cumhuriyetçi Parti adayı olarak başkanlık yarışına katılmayı ciddi bir biçimde düşündüğünü ve son kararını haziran ayında vereceğini söylemişti. Daha önce iki kez başkanlık yarışına girme girişiminde bulunan fakat sonuna kadar gitmeyen Trump, şu sıra Demokrat Partililerin alay konusu. Kendisine yöneltilen eleştiri ve aşağılamalar ise ona vız geliyor. Kimilerine göre bu durum, kendi reklamını yapmak için bulunmaz bir fırsat. İlginç olan, Trump’ın anketlerde Cumhuriyetçi Parti’den aday olabilecek isimler arasında baş sırada gelmesi. Trump adaylığı düşündüğünü açıklamasının ardından Başkan Barack Obama’nın ABD’de doğmadığını ileri sürmüş ve bunu ortaya çıkarmak için Obama’nın WASHINGTON doğum yeri Hawaii’ye dedektifler gönderdiğini söylemişti. Bu haber ELÇİN Cumhuriyetçi POYRAZLAR Parti’nin muhafazakâr kanadında sevinçle karşılandı. Hatta son seçimlerde Cumhuriyetçi Parti başkan yardımcısı adayı olan eski Alaska Valisi Sarah Palin bu konuda Trump’a açık destek verdi. Buna karşın Trump’ın başkanlık yarışına girme olasılığı Cumhuriyetçi Parti içinde aklıselim sahibi siyasetçileri rahatsız ediyor. Kimi muhafazakâr yorumcular Cumhuriyetçi Parti’nin bir “provokatör ve palyaçoya” bırakılamayacağını savunuyor. Trump’ın iç ve dış politikaya ilişkin görüşleri de başka bir rahatsızlık konusu. CNN televizyonu ile yaptığı bir söyleşide yüksek petrol fiyatlarından yakınan işadamı, OPEC’e giderek fiyatları indirmelerini söyleyeceğini ifade etmişti. Gazetecinin OPEC’in ABD’nin isteklerini yapma gibi bir görevi olmadığını anımsatması üzerine Trump, güvenle “İhtiyacımız olan şey beyin gücü. Eğer doğru bir şekilde söylerseniz yaparlar” demişti. Libya üzerine sözleri ise daha da çarpıcı: “Ya oraya gider petrollerini alırım ya da hiç gitmem. Evet petrollerini alırım, onlara da mutlu yaşamaları için fazlasıyla petrol veririm. Eskiden savaş kazanınca o ülke sizin olurdu” diyor. Trump NBC televizyon kanalında yayımlanan Çırak isimli yarışma programından elenen kişilere söylediği gibi, Obama’ya da “Kovuldun” demeyi planlıyormuş. Eski ABD Başkanı George W. Bush’un iki seçim kazanmasını sağlayan danışmanı Karl Rove, Trump’ı “şaka aday” olarak nitelemişti. Pek çok kişi ABD’nin siyaset sahnesinde sırasını şaşırmış bir komedyen olarak gördükleri Trump’ın gelip geçici bir şaka olması için dua ediyor. [email protected] T A ürkiye’deki üniversite acısını izliyorum TV’de. Sıkıntıyla gözlerimi kapatıp hayal ediyorum... Lise son sınıfta okuyan 18 yaşında bir gencim. Hava çok güzel. Sınıfın geniş pencerelerinin ardında gözüm... Ders yılının sonuna yaklaşıyoruz. Vişne ağacının pembe çiçeklerle yüklü dalları nereye doğru büyüyeceğini bilmezmiş gibi okulun penceresinden girmeye çalışıyor. Ben de nereye doğru büyüyeceğimi bilmiyorum. 6 ay sonra üniversiteye gidebilirim. Ama henüz hangi üniversiteye gideceğime karar veremedim.. Hangi mesleğin bana daha uygun olduğunu anlayacak kadar kendimi tanımıyorum. Ben de şu pembe dallı ağaç gibi hâlâ büyümekteyim çünkü... Ellerim ayaklarım, göğüslerim büyüyor hâlâ, hormonlarım hızla değişiyor. Kolay olmuyor. Tam olarak büyüyünce de nasıl biri olacağımı bilmiyorum. Meslekleri de pek iyi tanımıyorum... Matematiğim fena değil. Belki mühendis olurum. Ama bunun için önce bir üniversite seçip, orada sınava girmeliyim. Çok zor bir sınav değil bu. Biraz çalışırsam ülkedeki canımın istediği herhangi bir üniversitenin mühendislik bölümüne beni sokacak baraj notunu alabilirim... Zaten bu sınava girenlerin çoğu barajı geçiyormuş. Ya da tıbba mı gitsem? Doktorluk da hoşuma gidiyor. gerekirse bölüm değiştirmekten Hem o zaman sınava girmem de korkma” diyor. Annem haklı; ya gerekmiyor. Tıbba gitmek çok daha kolay. sevmezsem okuduğum bölümün derslerini? Bir üniversitenin tıp bölümüne girebilmek Sevmezsem değiştiririm! İlk birkaç ay, için lise diplomamı elime alıp kaydımı okul harcını ödeyene kadar herhangi bir yaptırmam yeterli. Hangi üniversiteyi bölüme geçme hakkım var nasıl olsa. Zaten seçsem acaba? Herhalde eve en yakın okul harçları da bu zengin ülke için çok olanına giderim. Aslında avukatlık da iyi değil; 1600 TL civarında. Seçtiğim para getiren bir meslek. Belki de gider bir bölümün dersleriyle karşılaştıkça bu işi hukuk bölümüne yaptırırım yapıp yapamayacağımı daha iyi kaydımı. En zoru ilk sene. Öyle anlayacağım. Bazı ülkelerdeki BRÜKSEL çok kişi kaydoluyor ki birinci “üniversite sınavı” denilen şey sınıfa... Geçen yıl tıp bölümünde burada yok. Bütün liselerin birinci sınıfı okuyan bir eğitim seviyesi aynı olmadığı arkadaşımın sınıfında tam 800 için devlet merkezi bir sınavın kişi varmış. 500 kişinin doluştuğu büyük bir haksızlık olacağını ÇİMEN TURUNÇ düşünüyor. amfideki dersleri, aynı anda BATURALP başka amfilerde videodan Bunun için de böyle bir sınav gösteriyorlarmış. Sene sonunda yapmıyorlar... Benim okuduğum sadece 120 kişi doğrudan geçmiş. lise de pek parlak değildi. Ama İki kereden fazla sınıfta kalanlar bölüm ablam “hiç merak etme” diyor. Hocalar değiştirmek zorundalar. çalışan öğrenciye çok yardım ediyorlar. Zorlananlar, üniversitede okumak Haftanın belli günlerinde öğrencilere istemeyenler veya bölümünü sevmeyenler randevu verip sınıfta bekliyorlarmış. birkaç ay içinde okulu bırakıyorlar. Anlamadığım yerleri tek tek Yükseköğrenime yönelenler de oluyor. sorabilirmişim... Gözlerimi açıyorum. Ama çok çalışan herkesin eşit şansı var bu Türkiye’deki resmin içinden Belçika’daki ülkede... Annem “Hayatın boyunca resmin içine süzülüyorum. Benim hayal yapacağın işi seçerken çok iyi düşün. olarak gördüklerimin hepsi burada gerçeğe Başta biraz zaman kaybetmeyi göze al, dönüşüyor. Belçika’nın Valon bölgesindeki dünya çapında üniversitelere böyle elinizi kolunuzu sallayarak gidiyorsunuz. Herkese eğitim şansı veriliyor. Sonra gelsin “ileri demokrasi”... Arkadaşımın tıp öğrencisi kızı Muriel’e Türkiye’deki sistemi, şifre hikâyesini anlatıyorum. Tepkilerini merakla izliyorum... Gözlerinde dehşet var. Her cümlemin ardından canı yanmış gibi irkiliyor, “Auççç” diyor. En çok da tek bir sınav şansı olmasına, o sınavda hastalanan birinin o yılki şansını yitirmesine şaşırıyor. “Bunun değişmesi için öğrenci dernekleri gösteri düzenlemiyorlar mı” diye soruyor; “Biz burada sık sık gösteri düzenleriz. Her zaman değişmesi gereken bir şeyler olur”. Geçenlerde bir gösteri sırasında Eğitim Bakanı’nın okula gelip öğrencilerle uzun uzun konuştuğunu anlatıyor. “Ne kadar şanslıyız biz burada” deyip duruyor... Bir meslek seçmenin, bir meslek edinmenin insan hayatındaki önemi düşünülecek olursa, buranın “evladı” olmak gerçekten şans olsa gerek. Oysa “evlatlarına düşkün” “aile bağları” güçlü olan milletin “biz” olduğunu iddia ederiz “biz”... [email protected] Japonya felaketinin Almanya yankıları Almanya’da kapatılmışların dışında kalan ki günlük bir toplantıya katılmak için Almanya’dayım. Toplantı Frankfurt’a 40 10 atom santralı halen çalışır durumda. km. uzaktaki Seeheim’da Lufthansa’nın Bugünlerde Almanya’da kimle konuşulsa Eğitim Merkezi’nde yapılacak. Sanki bu santralların kapatılmasını istiyor. orman içine saklanmış gibi 2 adet 6 katlı Japonya’daki kaza herkesi çok korkutmuş. binadan oluşuyor eğitim merkezi. Acaba bizde nasıl algılandı diye Her türlü toplantı, konferans, eğitim için düşünüyorum. Bizde bir sorun, can uygun bir ortam. Aslında toplantı için acıtmadığı sürece, sorun olarak Almanya’da uygun bir gün değil. Çünkü algılanmadığını biliyorum. hava 2025 °C ve güneşli. İstanbul’da hava Bu yüzden Japonya bize uzak. Öyleyse, bir serin ve yağmurlu. Normalde sorun yok. Peki, hemen yanı İstanbul sıcak ve güneşli, başımızdaki Bulgaristan ve SEEHEIM Almanya serin ve yağmurlu Ermenistan’daki eski Sovyet olmalıydı. Eskiden böyleydi. teknolojisiyle yapılmış atom Artık iklim değişikliğine santralları ne olacak? Bunlarda da hepimiz alışır olduk. bir gün bir kaza olursa, ne Kutuplarda ozon tabakasının yapacağız? incelmesi ve nihayet Tam bugünlerde de Ruslarla MEHMET PALA Japonya’daki deprem, tsunami, Türkiye’de atom santralı kurma atom santralındaki patlama ve sözleşmesi imzalanıyor. Bunu radyoaktif sızıntılar dünyanın nasıl değerlendireceğiz? Bir yanda ciddi olduğu kadar Almanya’nın da gündeminin şekilde artan enerji ihtiyacımız, öte yandan ilk sırasını almış. İnsanlar atom enerji ihtiyacını karşılamada kaçınılmaz santrallarından korkar hale gelmişler. gözüken atom santralı. Türk halkı bunu Almanya’da en son yapılan eyalet nasıl anlayacak? Türkiye’deki diğer enerji seçiminde de santralların kapatılmasını kaynaklarının (örneğin hidroelektrik) öteden beri savunan Yeşiller Partisi potansiyeli yüksek. Almanya’da ise çok kazandı. Yeşiller ilk kez bir eyalette düşük. Gemi taşımacılığı yapılan nehirlere başbakanlık koltuğuna oturacaklar. Bu Almanya’da olduğu gibi baraj kurulmaz. başarıda atom santralı karşıtlığının önemli Türkiye’de hiçbir nehir taşımacılıkta rol oynadığı söyleniyor. İktidardaki kullanılmıyor. Çünkü nehir eğimleri fazla, Hıristiyan Demokratlar ve Hür Demokratlar yatakları da buna uygun değil. önemli ölçüde güç kaybetmişler. Rüzgâr ve güneş enerjisi gibi diğer kaynakları daha fazla kullanmak durumundayız. Hatta İstanbul Boğazı’ndaki akıntıdan acaba enerji üretilemez mi diye düşünüyorum. Sorun teknik olduğu kadar politik içerik de taşıyor. Almanya’da en çok konuşulan konular arasında Portekiz’e AB tarafından verilecek ediliyor, bunlardan birçoğu ölüyor veya sakat olan 80 milyar Avro da var. kalıyor..İsveç yasalarında “sünnet” suç Bu işten Almanlar hiç memnun sayılıyor. Ancak Asya, Ortadoğu ve Afrika gözükmüyorlar. Hatta aile başına 2500 kökenli yüzlerce genç kız, ya hastane Avro ödeyeceklerini hesaplıyorlar. dışındaki gizli yerlerde, ilkel yöntemlerle; ya Almanya’da işsizlik biraz düşmüş ama hâlâ da yaz aylarında ülkelerine götürülerek sünnet fazla buluyorlar. Aslında işsizlerin yarıdan ediliyor. Ne yasalar ne de Kuzey ülkelerinin çoğu iş de istemiyor. Devletin verdiği “ileri demokrasileri” her yıl yüzlerce genç paraya razı oluyorlar. Batı ve Doğu kızın sünnet edilmesini önleyebiliyor. Almanya’nın birleşmesi hâlâ tamamlanmış Birleşmiş Milletler ve UNICEF verilerine gözükmüyor. Ücretler eski Doğu göre Mısır, Etiyopya ve Somali başta olmak Almanya’da daha düşük, ekonomik aktivite üzere; Afrika, Ortadoğu ve Uzakdoğu’daki 30 az. Herhalde bir 10 yıl daha alacak bu ülkede, her yıl 130 milyon kadın sünnet ediliyor, bunlardan 3 milyonu yaşamını durumun düzelmesi. yitiriyor veya sakat kalıyor. Sünnet, Umman, Almanya aslında yeşil, düzenli ve güzel bir Yemen, Birleşik Arap Emirliği, Endonezya, ülke. Almanlar bunun farkında değiller, Malezya ve Kuzey Irak’ın bazı bölgelerinde onlar Akdeniz’in sıcaklığını özlüyorlar. yaygın olarak uygulanıyor. Cibuti, Somali ve İklimin ısınmasıyla daha fazla Alman kendi Sudan’da, kadınların yüzde 98’i, en ağır ülkesinde tatilini geçiriyor. Almanya’da yöntem olan “Firavun yöntemi” ile sünnet düzen var. Her şey önceden belli. Burada ediliyor. Mısır’ın güneyi, Eritre, Etiyopya, yaşam, kurallara uyduğun ve kabul ettiğin Gambia, Çad, Kenya ve Mali’nin bazı takdirde her şey kolay. Genel toplum bölgelerinde de bu yöntem uygulanıyor. kurallarının yanında her zaman kendi özel “Firavun yöntemi” ile kadınlar, her kuralları olan ve bunu trafikte, genel doğumdan sonra yeniden sünnet ediliyorlar. toplumsal alanlarda da uygulayan Türkler Rinkeby Belediyesi Danışmanı Tülin Uygur’a için Almanya zor ülke. Yine de her şeye göre, Dünya Sağlık Örgütü, yüzyıllardır rağmen İstanbul’u özlüyorum. Belki uygulanan “kadın sünneti”ni 1975 yılından İstanbul’da yaşam kolay değil ama her sonra gündemine aldı. Avrupa ve Kuzey şeyin bir bedeli olduğunu biliyorum. ülkeleri ise kadın sünnetiyle 1980’den sonra, THY’nin uçağıyla havasını koklamak ve Afrika, Uzak ve Ortadoğu’dan gelen göçlerle yaşamına bir an önce katılmak için tanıştı. Sünnet geleneği daha sonra, Kanada, İstanbul’a iniyorum. Biz önceden ne Amerika, Yeni Zelanda ve Avustralya’ya olacağı belli olan bir “yaşam şeklini” taşındı. Uygur, “kadın sünneti”nin kadınlara değil, yaşayıp görmeyi, yaşamın sınırında yönelik şiddetin en uç uygulamalarından biri olduğunu vurguladı... heyecanı tatmayı seven insanlarız. [email protected] [email protected] İ Erkeğe hadımlık, kadına sünnet... sveç’te, 1934’ten 1976 yılına dek yürürlükte kalan “Kısırlaştırma Yasası” uyarınca, 70 bin dolayında kadın ve erkek kısırlaştırıldı. Halen, İsveç başta olmak üzere Kuzey Avrupa ülkelerinde oturan ve yaşları 3 ile 15 arasındaki yüzlerce göçmen genç kız da, ya bu ülkelerde ilkel yöntemlerle ya da yaz aylarında aileleri tarafından kendi ülkelerine götürülerek “sünnet” ediliyorlar... İsveç toplumunda uzun yıllar, gizlilik içinde yürütülen kısırlaştırma uygulamaları, yasanın yürürlükten kaldırılmasından sonra basında yer alan haberlerle ortaya çıktı. Kısırlaştırmanın ana gerekçesi ise İsveç ırkının hastalıklardan arındırılarak daha sağlıklı nesillerin yetiştirilmesiydi. Bu amaç yasada “Endüstri toplumunun gerektirdiği sağlıklı işgücünü yaratmak ve gereksiz sağlık harcamalarını azaltmak için kalıtımsal hastalıklara sahip kişilerin çocuk sahibi olmalarını önlemek” ifadesiyle yer aldı... 1934 yılında yürülüğe giren yasa ile “kalıtımsal bir hastalığı olan, ileri derecede psikolojik, psikiyatrik rahatsızlık taşıyanlarla, alkolikler ve uyuşturucu bağımlıları” hastanelere yatırılarak, kimi zaman ikna yöntemleri uygulanarak, kimi zaman da zorla kısırlaştırıldılar. Böylece, sanayi toplumunu ayakta tutacak “sağlıklı nesiller” yetiştirilecek, İsveç toplumunu kemiren alkol ve uyuşturucu bağımlılığı belasından kurtulmanın yolları açılacaktı. Yasadan, ülkede yaşayan Çingeneler, Tatarlar ve İsveç, Norveç ve Finlandiya’nın kuzeyinde göçebe yaşam sürdüren Lapon ırkı da payını aldı. Buzlar üzerinde ren geyiği avlamaktan başka bir tutkuları olmayan azınlıktaki Lapon ırkı, bu “kısırlaştırmalarla” tükenme İ noktasına geldi... Kısırlaştırmaların, kısırlaştırılacak kişilerin herhangi bir sağlık sorunu nedeniyle hastaneye başvurduklarında yapıldığı, bunlardan çoğunun, basit bir apandisit ameliyatı geçirdiklerini sandıkları ve kısırlaştırıldıklarını bilmedikleri, yasanın yürürlükten kaldırılmasından sonra basında yer alan haberlerle ortaya çıktı... 2007 yılında çekilen Den Nya Människan (Yeni İnsan) filmi ile 2008 yılında hazırlanan Walborgs MALMÖ Ungar (Walborgs’un Gençleri) adlı belgesel, İsveç’te, 19341976 yılları arasında ALİ HAYDAR kısırlaştırılan NERGİS insanların hikâyesini anlatır... Kuzey ülkelerinde kanamaya devam eden başka bir yara da “kadın sünneti...” İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’da yaşayan Asya, Ortadoğu ve Afrika kökenli göçmenler arasında çok yaygın bu uygulama ile sünnet, yaşları 3 ile 15 arasındaki kız çocuklarının cinsel organındaki klitoris kesilerek yapılıyor. Böylece, kadının cinsel uyarılardan etkilenmemesi amaçlanıyor. Sünnet edilen kadın, çocuk doğurabiliyor, ancak, cinselliği uyarılmadan, mekanik olarak yaşıyor. Stockholm Rinkeby Belediyesi Kadın Çalışmaları Merkezi danışmanlarından, “Uçan Süpürge” İsveç Sorumlusu Tülin Uygur’un yaptığı açıklamaya göre “sünnet”, “delme”, “dağlama”, “kazıma”, “vajinanın içine kanamaya yol açacak çeşitli bitkiler yerleştirme” yöntemleriyle yapılıyor. Dünyada her yıl milyonlarca kadın sünnet C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear