01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 ŞUBAT 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA HABERLER Siyasete gireceğini açıklayan Balbay, Bülent Ecevit’in kendisine 1995’te milletvekilliği teklif ettiğini söyledi 7 ‘Halktan büyük güç yoktur’ HATİCE TUNCER GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ İkinci Ergenekon davasında 2 yıla yakın süredir tutuklu yargılanan Mustafa Balbay, “Artık mücadelemi ‘Hukuk bilmezse halk bilir’ diyerek siyasi alanda sürdüreceğim” diyerek siyasete girme kararını mahkeme heyetine açıkladı. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in kendisine 1995 yılında milletvekili adaylığı teklif ettiğini anlatan Balbay, “Gün o gündür, halktan büyük güç yoktur” dedi. Tutuklu sanık Tuncay Özkan ise “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olduğu yerden milletvekili adayı olacağım” dedi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi yerleşkesi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın dün 103. duruşması yapıldı. Oturumu açan Başkan Köksal Şengün talep ve beyanların alınacağını duyurdu. Duruşmada söz alan Balbay, bugüne kadar ülkeye bir gazeteci olarak hizmet etmeye çalıştığını, almayı değil vermeyi hedeflediğini anlattı. Balbay şöyle devam etti: “Gelinen noktadaki kararımı heyetinizle paylaşmak durumunda olduğunu hissediyorum. Eğer saldırı siyasalsa ben de o kazanda kaynamaya karar verdim. NTV muhabirinin dün (önceki gün) bana seslenmesi üzerine siyasete gireceğimi söyledim. Ben bu ülke için demokratik, laik, sosyal hukuk devletini koruyarak siyasal ze ‘ATATÜRK GÖZÜMDE DAHA DA BÜYÜDÜ’ Mısır gezisinde gördüklerini aktaran Balbay, “Bunları gördükçe Atatürk gözümde daha büyüdü. 1925 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kuruluşunun, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş mücadelesindeki yeri çok önemlidir. Bugün, bütün bu hukuk birikimimiz tartışmalı hale getirildi. Amerika Büyükelçisi’nin diline düştüğümüz bir tablo ile karşı karşıyayız. Buraya gözlerimiz şiş gelmemizin nedeni Soner Yalçın ve Odatv yöneticilerinin durumunu beklememizdi. Yalçın ve 2 arkadaşı tuminde mücadelemi sürdürmeye karar verdim. ‘Kaderini seveceksin’ derler. Mademki kader beni buraya itti, ben de kaderimi seveceğim. Madem önümüze bu kere siyaset konuldu. ‘Burada da varım’ diyorum.” tuklandı. Sabaha karşı nasıl bir karar alınır, takdirinize bırakıyorum” dedi.Soner Yalçın ve arkadaşlarının tutuklanmasından bir insan olarak etkilendiğini söyleyen Balbay, “Şu anda bir aile tutuklandı. Bu iddianamenin mantığına göre savcılar benim yazdığım bir kitaptan ‘Gizli belgeleri ifşa etmek’, ‘Kişisel verileri kaydetmek, ‘Halkı isyana teşvik’ gibi 13 ayrı suç üretebiliyor. Odatv basıldığında öğlene kadar hiçbir yerden ses çıkmadı. Hukuk bir ülkede susturucu mudur? Korku üretme aracı mıdır” diye sorularını sıraladı. olduğunu söylemiştim. İkinci teklifi aldığım siyasi lider hayatta. Açıklama iznini alma fırsatım olmadığı için açıklamayacağım” dedi. Balbay, avukat Yusuf Erikel ve 7 kişinin yargılandığı dosyanın, İkinci Ergenekon ile birleştirildiğine dikkat çekti: “Son bir ayda bu davada ifadesi alınan sanık sayısı 2, yaşamını yitiren 1, yeni gelenler 8. Erikel’i avukat olarak burada tanıdım. Savcılık ifademi verdiğim sırada 6 Mart 2009’da Beşiktaş Adliyesi’nde görmüştüm. Erikel’in iddianamesinin 51. sayfasında Erikel ile Balbay arasında örgütsel irtibat olduğu anlatılmış. Neriman Aydın’ın avukatı olarak adliyede bulunan Yusuf Erikel’in CHP Milletvekili Çetin Soysal’a ‘Balbay’a ulaşamaz sınız, Balbay şu anda ifade veriyor’ konuşması örgütsel irtibat olarak gösterilmiş. Bu örgütsel irtibat ise bu terör örgütünün merkez üssü Beşiktaş Adliyesi’dir.” Balbay heyete şöyle seslendi: “Ben Yusuf Erikel ile de irtibat halinde terör örgütü üyesi olarak yargılanmaktayım. Cezaevinde 2 yılım doluyor. Size yüklenenlere dikkat ediniz. Çanlar hukuk için çalıyor. Bitmekte olan hukuktur. Hukuk biterse bunun birinci derecede sorumlusu sizlersiniz. Türkiye’de hukuk işlemiyor, işletiliyor. Hangi hukukla derseniz ‘hu’su gitmiş kuklası kalmış.” Cumhurbaşkanı’na Açık Mektup... Gazeteden izin Gazetenin kurucusu Yunus Nadi’nin de hep siyasetin içinde olduğunu belirten Balbay şunları söyledi: “Siyasete girmem konusunda gazetem Cumhuriyet’ten ahlaki olarak izin aldım. Gazetenin yöneticilerine, akil adamlarına bundan sonra bana yönelik saldırılara siyasallaşan bir dille cevap vereceğimi söyledim. Kararımın doğru olduğunu söylediler.” Tutuklanmadan iki gün önce sabah 6’da yola çıkıp İstanbul’a geldiğini ve İlhan Selçuk’u ziyaret ettiğini daha sonra Kadın Araştırmaları Derneği’nin ve Koç Üniversitesi’nin düzenlediği toplantılara konuşmacı olarak katıldığını anlatan Balbay, “Aynı gün akşam evime ailemin yanına döndüm. Ben böyle yaşayan bir insanım, eğer halkın vicdanında bir nebze yer etmişse, siyasal zeminde bir karşılığı olduğunu düşünüyorum” dedi. Düşünemedim “Ben gazeteci olarak sırtımı Anadolu’ya dayadım” diyen Balbay, “AKP iktidara geldiğinde ben de döneme göre tavır takınmasını bilirdim ama yapmadım. AKP’nin birinci yılında başkentte yalnızdım. Doğruları yazmaya mecburdum. Hablemitoğlu öldürüldüğünde ‘Başıma bir şey gelmeden kızım beni tanıyacak kadar büyüsün’ diye dua ettim. Beni terörist yapacaklarını hiç düşünemedim” dedi. Ecevit’in teklifi İki kez milletvekilliği teklifi aldığını anlatan Balbay, “Bana iki kez milletvekilliği teklifi yapılmıştı. Birincisini 1995’te Ecevit’ten almıştım. Gazeteci olarak kalmak istediğimizi, ülkenin iyi gazetecilere de ihtiyacı 25 kez reddedildi Tahliye talebinin 25 kez reddedildiğini söyleyen Balbay, şunları anlattı: “Üç gün boyunca burada Yarbay Mustafa Dönmez savunmasını yaptı, sorgusu yapıldı. Bu salondaki bir kişi ile ilgili soru sordunuz mu? ‘Mustafa Balbay ile Dönmez arasındaki bağlantının’ kanıtı Mustafa Dönmez’in Mustafa Balbay’ın bir yazısını kesip saklamasıdır. O zaman binlerce gizli örgüt üyesi var. Dönmez suç işlemiş olabilir ama yargılama yeri burası değil. Benim de kitaplarımda suç unsuru bulunabilir ama yargılama yeri burası değil. Bizim toplamımızdan bir şey üretemezsiniz.” HSYK SEÇECEK Bürokratlar Yargıtay kapısında ALİCAN ULUDAĞ Hukuka girişme “Siyasi iktidarın sıkıştıkça bu davada yargılananları hedef haline getirmesinin sorumlusu heyetinizdir, buradaki hukuksuzluktur” diyen Balbay, “Ben pek hukuk bilmem. Hukuk fakültelerinde birinci sınıfta okutulan ‘Hukuka giriş’ kitaplarını aldım. Burada hukuka giriş değil hukuka girişme var” diye konuştu. Tuncay Özkan ise Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin konuşmasından çok etkilendiğini anlatarak “Nasıl yıkılmadı bu bina? Gözyaşlarımı tutamadım. Böyle bir dava yürütülürken masumiyet böyle nasıl yargılanır? Yıkılan şey vicdanlardır” dedi. Özkan şöyle devam etti: “Siyaset yapmak istediğim için buraya alındım. Siyaset hakkım engellendi. Olmayan bir örgüt yaratılarak buraya getirildik. Seçimde siyasi rakibim olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olduğu yerden milletvekili adayı olacağım. Halkım seçmezse, yatarım içeride. Seçilirsem de çıkartmayabilirsiniz beni buradan. Hiç önemli değil. Ben dokunulmazlığa karşıyım. Ama daha dokunmadık neyimi bıraktınız. Ben neden, Başbakan Erdoğan’ın karşısında siyaset yapamıyorum. Ben siyaset yapacağım. Uzun süredir bunu söylüyorum. Lütfen engel olmayın.” ANKARA Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Yargıtay ve Danıştay’a yeni daireler kurulmasına ilişkin yasanın yürürlüğe girmesinin ardından yüksek yargı üyelikleri için aday olanların kesin listesini yayımladı. Önümüzdeki hafta yapılması beklenen atamalarda HSYK’nin, özellikle listede yer alan çok sayıda Adalet Bakanlığı bürokratı ve müfettişinden kaçını Yargıtay’a atayacağı merak uyandırıyor. HSYK, Yargıtay’a daire sayısının arttırılması kapsamında 137 yeni üye ataması yapacak. Ayrıca boş bulunan üyelikler de atamalarla doldurulacak. Bunun için de Yargıtay Yasası’na göre, üyeliğe aday olabilecek 5 bin 24 kişilik bir taslak listesi yayımlandı. Ayrıca bu seçim için aday olmak istemeyenlerin kurula başvurmaları istendi. Sadece 34 isim aday olmayacağını bildirdi. Bunlar arasında Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu dikkat çekti. Böylece geriye kalan 4984 hâkim ve savcı Yargıtay üyeliği için aday oldu. HSYK’nin dün açıkladığı bu kesin aday listesinde oldukça dikkat çekici isimler bulunuyor. Özellikle çok sayıda Adalet Bakanlığı bürokratlarının ismi yer alıyor. Bunlardan bazıları şöyle: Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman, yardımcıları Aykut Kılıç, Zeki Yiğit, Galip Tuncay Tutar, Hukuk İşleri Genel Müdürü Ayhan Tosun, Ceza İşleri Genel Müdürü Çetin Şen, Personel Genel Müdürü Mustafa Kemal Özçelik, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Nizamettin Kaplan, Teftiş Kurulu Başkanı Selahattin Atalay. Adli Tıp’ın Prof. Haberal’ın sahibi olduğu Başkent Üniversitesi ile ilgili raporu 5’e karşı 5 oyla alındı. ‘Tedavi yetersiz’ raporu Adli Tıp Kurumu tarafından 2. Ergenekon dosyasına gönderilen raporda, eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in, dava sanıklarından Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın sahibi olduğu Başkent Üniversitesi Hastanesi’ndeki parkinson hastalığı tedavisinin yetersiz görüldüğü görüşü bildirildi. Raporu düzenleyen 10 kişilik heyette Başkan Sadi Çağdır ve diğer 4 üye tedaviyi yetersiz gördü. 5 uzman ise tedaviye yeterli görerek muhalefet şerhi koydu. Ancak Çağdır, yetersiz gördüğü için rapor bu yönde çıktı. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporunda Ecevit’in 17 Mayıs 2002 tarihinde hastaneye yatırıldığı ve 27 Mayıs 2002 tarihlerinde önerilerle taburcu edildiği anlatıldı. 26 sayfalık raporda “Sol 9. kaburga kırığı, tromboflebit, pulmoner troboemboli yönüden uygulanan tedavilerin tıbben uygun olduğu” kaydedildi. Raporda “Fakat parkinson hastalığı açısından hastane ve evdeki tıbbi kayıtlar ve takiplerde tutulan notlarda eksikliklerin dikkat çektiği, parkinson hastalığının düzeyi, komplikasyon, unutkanlık, hipotansiyon, uyku problemleri gelişip gelişmediğini, ilaç kullanımı ile ilgili sorunların olup olmadığının not edilmediği, bunlardan dolayı hastanın son muayene bulgularının düzenli olarak değerlendirilmediği, tedavinin dozlarının yeterli olup olmadığı hakkında kesin bir yorum yapılamadığına” dikkat çekildi. Avukatlar: Karar siyasi baskıyla alındı 5 uzman ise tedavinin yeterli olduğu gerekçesiyle rapora muhafelet şerhi koydu. Muhalefet şerhinde “parkinson ve myasteniar gravis hastalıklarına hastaneye müracaatından önceki süreçte olduğu şekilde aynı dozda tedavi uygulamasının tıp kurallarına uygun olduğu” belirtildi. Prof. Haberal’ın avukatları Adli Tıp Kurumu üyelerinin “siyasi baskı altında hareket ederek gerçeğe aykırı rapor” düzenlediklerini savunarak doktorlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Avukatlar, tedaviyi yetersiz gören kurul üyelerinin konunun uzmanı olmadıklarına, muhalefet şerhi koyanların ise uzman olduklarına dikkat çektiler. AYİM Başbakanlık’ın itirazını kabul etmedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin (AYİM), Tümgeneral Gürbüz Kaya, Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu ile Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu’nun, “Bir üst rütbeye terfi ettirilmeme işleminin iptali” istemini yerinde bulduğu kararı hakkında, Başbakanlık, İçişleri ve Milli Savunma Bakanlıklarının düzeltme talebi AYİM Daireler Kurulu’nca oybirliğiyle reddedildi. Bu karar sonrasında terfi işlemi ile ilgili hukuki prosedür tamamlandı. Balyoz davası kapsamında tutuklu bulunan 3 generalle ilgili olarak hükümetin mahkeme kararına uyup uymayacağı merakla bekleniyor. AYİM Daireler Kurulu’nda dün görüşülen karar düzeltme talebi, oybirliğiyle reddedildi. Konuya ilişkin başsavcılık görüşünde de, “Kararda düzeltilecek bir husus bulunmadığı” belirtilmişti. Davaya konu olan üç general, Balyoz Darbe Planı iddiaları kapsamında geçen hafta tutuklanarak, cezaevine konulmuştu. Dink cinayetinde İçişleri ve İstanbul Emniyeti suçlu bulundu İstanbul Haber Servisi Öldürülen gazeteci Hrant Dink’in kardeşleri tarafından İçişleri Bakanlığı’na açılan davada İstanbul 10. İdare Mahkemesi, elinde kanıt olmasına karşın cinayeti önleyemediği için bakanlığı ağır kusurlu buldu. Mahkeme, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü de tedbir almamakla suçladı. Dink’in kardeşleri Hosrof ve Yervant Dink adına açılan davada İçişleri Bakanlığı’nın Dink’in öldürülmesinde ağır hizmet kusuru ve objektif sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla bakanlığın tazminat ödemesi talep edilmişti. Mahkeme kararında, cinayet öncesi ve sonrası tüm ihmalleri tek tek sıralayarak İçişleri Bakanlığı’nın mahkum edilmesinin gerekçesini açıkladı. Gerekçeli kararda istihbarat birimlerinin Erhan Tuncel aracılığıyla İstanbul’da Dink’in nasıl ve ne zaman öldürüleceğini bildiği anlatıldı. Kararda, “İstanbul Emniyeti’ne Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürme planları hazırladığı, bu kişinin bu eylemi yapacak özelliklerde olduğu 17.02.2006 tarihli yazıyla resmi olarak bildirildiği, Hrant Dink’in hayatının açık ve yakın bir tehlike içinde olduğu, kendisinin talebinin beklenmeden koruma tedbirinin alınması gerektiği halde gereğinin yapılmadığı, dolayısıyla idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğu sonucuna varılmıştır” denildi. Mahkeme, İstanbul Emniyeti’ni de suçlu bulduğu kararında Mülkiye müfettişlerinin soruşturmasında Dink’e yönelik cinayet planı istihbaratının Trabzon’dan 17.02.2006 tarihinde İstanbul’a ulaştığı, İstanbul Emniyeti’nin gerekli çalışmayı yapmadığına dikkat çekildi. Kararda “Elde yeteri kadar bilgi varken, bunların değerlendirilmediği, Dink’e yönelik koruma önlemlerinin alınması konusunda Hedef Şahıslar Programı ile ilgili tamime göre koruma tedbirinin alınmadığı neticesine varıldığı görülmektedir” ifadeleri kullanıldı. Sayın Cumhurbaşkanı, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından temel yasa konumunda görüşülüp kabul edilerek incelemenize sunulmuştur. Yasanın bazı maddeleri hakkında kimi zaman Türkiye Gazeteciler Cemiyeti adına yaptığım açıklamalar ve kimi zaman da bu köşedeki yazılarımla ilgilileri bilgilendirmeye çalışmıştım. Ankara’daki gazeteci örgütleri temsilcileri, ki aralarında TGC Ankara Temsilcisi de var, tasarıdaki kazanılmış hakları geri alan maddeler konusunda grup başkanvekilleri ile konuştular. Ancak bir sonuç çıkmadı. Kabul edilen metnin iki maddesi ile ilgili olarak size başvurmak zorunluluğunu duydum. Kabul edilen yasanın “Olağanüstü dönemlerde yayınlar” üst başlıklı 7’nci maddesinde şöyle bir bölüm var: “Ancak milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda, başbakan veya görevlendireceği bakan geçici yayın yasağı getirebilir.” Benzer hüküm, henüz yürürlükte olan yasanın 25’inci maddesinde de vardı ve başlığı “Yayınların men edilmesi” idi. Anayasanın 26’ncı maddesindeki düşünce açıklama ve yazma hürriyetinin resmi makamların müdahalesi olmaksızın kullanılacağına ilişkin güvencesi, aynı güvencenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde de yer alması karşısında, yürürlükteki yasa maddesi hukuki tartışma konusu olmuştur. Yeni yasa ile bu yetki “geçici yayın yasağı getirme” biçimine dönüştürülmüştür. Anayasanın 28’inci maddesi, yayın yasağını şu biçimde sınırlamaktadır: “Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirlenecek sınırlar içinde, hâkim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayın yasağı konamaz.” Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun idari bir birim olması, 1993 öncesinde de kamu yayıncılığı yapan TRT’nin tekeli ve benzer konumu nedeniyle, radyo televizyonlarla ilgili anayasa maddesi idari bölümüne konmuş ve orada kalmıştır. Bu nedenle de kimi çevreler radyo ve televizyonların, anayasanın ifade özgürlüğünü düzenleyen maddelerinin dışında olduğu sanısına kapılmışlardır. Sayın Cumhurbaşkanı, Yürürlükteki yasanın “Radyo ve Televizyon Kuruluşlarının Haber Birimlerinde Çalışanlar” başlıklı 38’inci maddesi şöyledir: “Madde 38 Radyo ve televizyon kuruluşlarının haberle ilgili birimlerinde çalışanlar, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’a tabidir. Bu birimlerde çalıştırılacak basın kartlı personelin asgari sayısını üst kurul belirler.” Yeni yasa ile bu madde “Haber birimlerinde çalışanlar” başlığı ile ve 25’inci madde olarak şu şekle dönüştürülmüştür: “Medya hizmet sağlayıcılarının haber birimlerinde çalıştırılacak basın kartlı personelin sayısının üst kurul belirler. Bu personel 13.6.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’a tabidir.” Görüldüğü gibi, yürürlükteki “haberle ilgili birimler” tanımı “haber birimleri” denilerek daraltılmaktadır. Yürürlükteki yönetmeliğe göre RTÜK, basın kartlı gazeteci sayılarını ulusal radyo ve televizyonlar için 30, bölgeseller için 6, yereller için de 2 olarak belirlemiştir. RTÜK bu sayıları arttırsa da yeni maddenin yürürlüğe girmesiyle binlerce radyo ve televizyon gazetecisi, kazanılmış haklarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Böyle bir şey söz konusu değil deniliyorsa, “Yürürlükteki madde neden tersyüz edilmiştir” sorusuna yanıt bulmak gerekecektir. Zaten basın kartı alabilmek için 5953 sayılı yasa kapsamında çalışıyor olma zorunluğunu varken maddenin bu şekilde düzenlenmesi ayrıca düşündürücüdür. Şayet 195 sayılı yasa örnek alınmışsa, Basın İlan Kurumu’ndaki 5953 sayılı yasa kapsamında gazeteci çalıştırılmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Yeni madde ise tam tersine 5953 sayılı yasa kapsamında çalışan sayısını azaltmayı amaçlamaktadır. Görüldüğü gibi, madde, çalıştırandan yana bir yaklaşımı yansıtmaktadır. TBMM televizyonu kayıtlarından yapılacak basit bir saptama, tasarı genel kurulda görüşülürken hangi örgüt temsilcisinin komisyon sıralarında oturmakta olduğunu ortaya koyacaktır. Sayın Cumhurbaşkanı, Bu yazı, hiçbir istek ve öneriyi amaçlamamaktadır. İfade özgürlüğünün uluslararası boyutuyla bağdaşmayan çalışan gazetecilerin haklarının ellerinden alınması girişimine dikkat çekmeyi öngörmektedir. [email protected] Ergenekon’dan tanıdık isimler Başta İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş ve İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Emin Özler olmak üzere çok sayıda ilin başsavcısı da listede bulunuyor. Bunun yanı sıra İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün, üyeler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu ile savcılar Rasim Işıkaltın, Fikret Seçen, Mehmet Ali Pekgüzel’in isimleri de listeye girdi. Savcı Zekeriya Öz ise birinci sınıfına ayrılmadığı için aday olamadı. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz ile Adana Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner’in de listede yer aldı. Üye sayısı 61 arttırılan Danıştay için ise 544 isim aday oldu. 6 kişi ise aday olmayacağını iletti. ‘Öz, delilleri kararttı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün Kayseri’deki yolsuzluk savlarıyla ilgili olarak “ihbar edilmesi gereken belgeleri vermeyerek soruşturmayı kasten engellediğini, delil kararttığını” söyledi. Kart, Öz’ün yolsuzluk savlarında adı geçen Avukat Yusuf Erikel’in de aralarında bulunduğu bazı sanıklar hakkında “darbe girişimi ve silahlı terör örgütüne üye olma” savıyla dava açtığına dikkat çekerek şunları söyledi: “Üzerinde 10 trilyon lira yazan senedin aslının Erikel’de bulunduğu iddianamenin 8. sayfasında tutanak altına alındı. Savcı Öz bu kadar ciddi ve önemli suç bulgularını Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’na ihbar etmesi gerekirken yapmadı.” Kart, HSYK’ye başvuracağını bildirdi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear