29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 ŞUBAT 2011 CUMA KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 17 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Dünya Öykü Günü’nde yeniden Sait Faik okuyun Bir Hastalığın Seyir Defteri’nden... Dün öğlen vakti, yaklaşık on günlük bir hastalık ve hastane sürecini tamamlayarak evime geri döndüm. Tuhaf bir süreçti aslında. Bu süreç boyunca, hastaneye başvurmama yol açan nedenlerin aslında ikincil nitelikte olduğu, asıl ağırlık noktalarının ise şimdiye kadar geniş ölçüde benim inanılmaz ihmalkârlığımdan dolayı gizli kalmış rahatsızlıklar üzerinde toplandığı ortaya çıktı. Örneğin böbreklerin üstünü kaplayan çok yaygın bir ‘selim kitle’nin varlığı ya da yıllar yılı gastrit sandığım hazımsızlıkların gerçekte yerleşik bir bağırsak iltihabından kaynaklandığı gibi. Bugüne kadar 2005 yılında, bir kalp ritmi rahatsızlığı nedeniyle gördüğüm tedavinin dışında hiçbir zaman örgütlü bir hastane tedavisi süreci yaşamadığımdan, tek başına bu durum bile benim için bir ‘yeni’ydi. Beni şaşırtan, aslında galiba hiç beklemediğim bir başka yenilik ise, karşılaştığım hastane ortamının daha ilk günden kendini belli eden kusursuzluğuydu. Başta Prof. Dr. Adnan İşgör ve Prof. Dr. Ali Erol olmak üzere, benimle ilgilenen değerli tıp insanlarının hastainsan ilişkisinin ustaları olmaları, onların dışında Göztepe Medicalpark Hastanesi’nin benimle görevleri gereği ilgilenen bütün personelinin inanılmaz insanlıkları, orada geçirdiğim bütün sürecin büyük bir güven atmosferi içersinde akıp gitmesini sağladı. Sağlığım bağlamında hep ihmalkâr davranmış biriyim. Ama şimdi, o kurumda çalışan insanlar sayesinde, kendimi bundan böyle hep kontrol ettirme yükümlülüğüyle gönüllü olarak yaşayacak biri gibi algılıyorum. Bu işin tıbbi kısmı. Ama bir de aynı sürecin Goethe ile yakından ilgili bir bölümü var. Hastanede geçirdiğim zamanlar boyunca, özellikle de son uzun gece, Goethe’nin yıllar önce okuduğum bir sözünü sürekli hatırladım: “Sevgi, insanoğlunun içinde gelişebileceği tek iklimdir…” Can dostum ressam Hale Işık, daha hastane süreci başlamazdan önceki hastalık dönemimde hep yanımda olduğu için, bu sözün çağrışımlarını yaşamaya başlamıştım. Fakat hastane süreci ile birlikte, bu bağlamda hayatıma iki insan daha eklendi: Hale’nin annesi Şafak Işık ve babası Cemal Işık. Bu iki kişi, hayatıma ansızın ve sanki hep savunageldiğim: “Sevgi, eylemdir!” tezinin en güçlü, canlı kanıtları gibi giriverdiler. Hastanede her gün benimle birlikte oluşları öylesine doğal, öylesine sevgi doluydu ki, daha yeni tanıdığım bu insanların engin insanlıklarına hemen alışıverdim. Sanki onlar tarafından zaten yıllardır sevilmekteydim ve beni hiç bırakmayışları da bu sevginin doğal bir gereğiydi. Şafak Işık, sanki teşhis ve tedavi sürecimin her noktasındaydı. Ne için nereye gitmem gerektiği, o günkü sürecin nasıl şekilleneceği, onun ancak sihirli diye nitelendirebileceğim varlığı tarafından şekillendiriliyordu. Cemal Işık ise yanımda hep sarsılmaz bir güven kaynağıydı. Sevginin ancak eyleme dönüştüğü takdirde sevgi adını hak edebileceğini çok uzun süre savunmuştum; ama çevremin böyle bir sevgiye artık çok yabancılaşmış olması nedeniyle, sanırım ben de kendi tanımımın doğruluğundan kuşku duymaya başlamıştım. Hastaneden evime, onların sevgileriyle zenginleşmiş olarak döndüm. Şimdi artık sağlığım ile ilgili her şey, alışılagelmiş deyişle ‘kontrol altında’. Ama çok iyi biliyorum ki, her şey bu kadar iyi gitmeseydi, bazı olumsuzluklarla karşılaşsaydım bile, onlara dayanacak gücü yine bu üçlünün, Şafak, Cemal ve Hale Işık’ın sevgilerinden bulacaktım. İyi ki hastalanmışım! acem20@hotmail.com ‘Yazmasam deli olacaktım’ sanları sevdi en çok. Namuslu insanları… İstanbul’un semtlerini insanlar aracılığıyla, insanları semtler aracılığıyla sevdi. Bir insanı sevmekle işe başlayan yüreği, toplumu kucaklamaktan, toplumuyla soluk alıp vermekten yorgun düştü. ARİTADA BİR NOKTA Gelelim yazının en başındaki alıntıya… Hani “yazmazsam deli olacaktım!” diye bitirdiği “Haritada Bir Nokta” öyküsüne… O öykünün hem anlatıcısı hem de kahramanlarından biridir Sait Faik. Öyküde, daha önce yazmama kararı almıştır. “Kaybettiğim her şeyi; insanlığı, cesareti, dostluğu, alın terini, sessizliği yeniden bulacak; (…) meyus ve mahçup ölümü bekleyecektim. Aklıma ara sıra esen yazı yazmak arzusunu, arzusu değil kötü huyunu, bu tek kötü huyu muvaffakiyetler, şöhretler düşünmeden (…) kalemsiz kâğıtsız dağlara fırlayacak, balığa çıkacaktım. Yazmayacaktım.” Kararı kesindir. Artık yazmayacaktır. Ömrünü burada bahtiyar bitirecektir. Gelin görün ki, balıkçılar arasında tanık olduğu bir “kötülük” (öyküde birine yapılan haksızlık) onu bu karardan geri döndürecektir… Kötülük her yerde olabilir (haritanın her noktasında). Yazmak belki kötülüğü önlemez ama yine de… “yazmasam deli olacaktım” dedirtir ve de delirtir yazara! Çocukluk günlerinden yetişkinliğe, önündeki haritadan adalara, denizlere olan tutkusundan, adada balıkçılar arasındaki yaşama sürüklenirken… yazmanın “sırlarını” , “büyüsünü” muhteşem imgeleme gücü ve şiirsel diliyle ortaya kor öykü ustası Sait Faik.. Öykü Günü bahane, şimdi yeniden Sait Faik okuma ve gençlere okutma zamanıdır… zeynep@zeyneporal.com H “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” Yukarıdaki satırlar, öykü ustası, ustaların ustası Sait Faik Abasıyanık’ın en sevdiğim öykülerinden biri olan “Haritada Bir Nokta” adlı öyküsünün son paragrafı... ÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ Şimdi durup dururken Sait Faik nerden mi çıktı? Yüreğimden çıktı! Durup dururken değil. 14 Şubat Dünya Öykü Günü ya, biz bugünden kutluyoruz. Bundan iyi bahane mi olurmuş! 14 Şubat’ı daha çok tüketelim diye millete Sevgililer Günü olarak belletmişler. Ancak, 14 Şubat, 2003 yılından beri Uluslararası PEN Kulübü kararıyla ve UNESCO’nun Kültür Takvimi’ne yerleşmesiyle birçok ülkede Dünya Öykü Günü diye de kutlanıyor. Türkiye PEN’i “Dünya Öykü Günü”nü teknik nedenlerle, 14 Şubat’ta değil, bugün 11 Şubat’ta İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde zengin bir programla kutlayacak. 2011 Öykü Bil D dirisi’ni kaleme alan usta öykücü Adnan Özyalçıner’e “PEN Öykü Şükran Armağanı” verilecek. Demin 14 Şubat için söylediklerim aklınızı ya da yüreğinizi karıştırmasın: Sevgilinize, öykü kitabı armağan ederek Sevgililer Günü’yle, Öykü Günü’nü birleştirmenize, hiç ama hiç itirazım olmaz! Hem ne diyordu Sait Faik “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey.” İR İNSANI SEVMEKLE BAŞLAYAN Mızıkçılık yapıyorum… Yeniden Sevgilim Sait Faik’e döndüm ama yukarıdaki tümce orada bitmiyor. “Alemdağ’da Var Bir Yılan” öyküsünde o bölüm şöyle: “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” B Sevmek, bir şeyleri bitirdi mi Sait Faik kaçtı ya da kaçmaya çalıştı. “Birbirine yabancı insanlarla dolu koca şehir”lerden… “Sevişmeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar?”… Kaçmaya çalıştı “insanları havlayan, köpekleri konuşan” kentlerden… Evleri güneşe sırtını çevirmiş, sokakları dar, esnafı gaddar, zengini lakayt, yaldızlı karyolalarda çift yatanların bile yalnız olduğu o şehirlerden… En çok insanları sevdi Sait Faik. Öykülerinde anlattığı insanları: Kara gözlü Panço’yu, Beykozlu laternacı Panayot’un torunu, dostların en koyusu Yani’yi, bir “sisli İstanbul gecesinde tahayyül ettiği herhangi bir Marika ve dostu Deli Hurşid’i”; pek ahım şahım olmayan Ayten’leri, Üsküdarlı Sevim’leri; Mercan Usta’yı, duvarcı Barba Antimos’u, balıkçı Barba Vasili’yi , “Yemek yiyen bir işçi kadar güzel” çırakları… Dışarıda kalmışları, vapurun alt kat yolcularını, kocaman yürekli minicik in Bir+Bir’den ‘şaka’lı açıklama Kültür Servisi Bir+Bir dergisi, ilk sayfasında yer alan ve “İstiklal Marşı ile dalga geçtiği iddia edilen” şiir üzerine dün bir yazılı açıklama yaptı. “Şaka gibi” başlıklı yazılı açıklamada, Milan Kundera’nın “Şaka” adlı romanı örnek gösterilerek, “(Şiir) Okurlarımıza Mehmet Akif’in kalıplarıyla yazılmış bir özür mektubuydu – hepsi bu. Dalga da vardı tabii. Kendimizle dalga geçiyorduk ve bu dalgaya en müsait kalıp olarak aklımıza Mehmet Akif’in dizeleri düştü. Ayrıca, okul sıralarından geçmiş herkes bilir ki, İstiklal Marşı’nı tornistan etmek sıradan bir espridir. O sıradan espriyi okurlarımıza küçük bir tebessüm olsun diye yapmıştık. Sonrası tam bir şaka oldu. Ummanı gösteren bir katre” denildi. Açıklamada ayrıca, “1994’ten bugüne sürdürdüğümüz katışıksız bağımsız gazetecilik faaliyetimizin yayınları olan Bir+Bir’in ve selefi Roll’un ve elbette Express dergisinin okurları gayet iyi bilir ki, ‘İstiklal Marşı ile dalga geçer şekilde uygunsuz şiir’ yazmaya niyetlenecek olsaydık dize seçimimiz çok başka olurdu” ifadelerine yer verildi. Anımsanacağı üzere D&R, Doğan Dağıtım’a gönderdiği yazıyla “müşterilerden haklı tepkiler geldiği” gerekçesiyle Bir+Bir dergisinin satışa sunulmasını engellemişti. PEN ‘Şükran’ını Özyalçıner’e sunacak PEN Kültür Servisi Dünya Yazarlar Birliği Şükran Armağanı’na Adnan Türkiye Merkezi, 2011 Öykü Dünya Öykü Günü” Özyalçıner’i değer gördü. “14 Şubat ü etkinliği, bugün 17.00kapsamında yapılacak olan PEN öyk tür Merkezi’nde 18.30 saatlerinde İstanbul Fransız Kül samında, usta öykücü Adnan gerçekleştirilecek. Etkinlik kap ağanı” verilecek. Özge Özyalçıner’e “PEN Öykü Şükran Arm tür Merkezi Direktörü Kül Ökten’in sunacağı etkinlikte, Fransız Özcan birer e, Nurduran Duman ve Halil İbrahim en Gunn, Anne Poti honse Daudet, Eile konuşma yapacak. Yanı sıra, Alp de okunacak. Etkinlikte Yiyun Li ve Anna Tambour’dan öyküler panel yapılacak. ayrıca, “Gençlik ve Öykü” başlıklı bir C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear