22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 KASIM 2011 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Mayıs 2008 günü 12 öğleden sonra, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Sichuan bölgesi korkunç bir depremle sarsıldı. Şiddeti Richter ölçeğinde 7.9 ile 8.3 arasında gelişen sarsıntı, tam üç dakika sürdü. 88 milyon nüfuslu Sichuan, 70 bin ölü ve 18 bin kayıpla, depreme 88 bin kurban verdi. 374 bin kişinin yaralı olarak kurtulduğu afette, 354 bin 45 yapı yıkılmış ve bunlardan 6 bin 898’i okul binasıydı. Öğleden sonra çatlayan toprak, çocukları okulda yakalamış ve en çok kurbanı, onların arasından almıştı. Devlet, deprem bölgesine rekor zamanda yetişti. Ancak Çin’in muktedir olduğu disiplin, etkinlik ve çok sayıda insanla maddi olanak seferber edildi. Gereken her şey süratle yapıldı. ??? Ne var ki felaketin açtığı asıl yara, onarılamaz yıkım, dinmeyecek acı; Çin Halk Cumhuriyeti’nin tek çocuk politikası gereği, çoğu ailenin biricik yavrularını yıkılan okullarda yitirmiş olmasıydı... Ekonomisi liberal, sosyali komünist rejim, ailelerin “Tofu Okul” adını verdikleri çürük binaları yapanlara karşı protestolarını, tıpkı Türkiye’deki gibi döverek, gaz sıkarak, tutuklayarak bastırdı. Mahkemede hesap sormaya kalkanların önüne düşüp yol gösteren, örgütlenmelerine yardım eden aydınları hapse tıktı. Bu aydınlardan biri, rejim karşıtı Huang Qi, 18 Temmuz 2008’de tutuklandı ve o gündür bugündür kendisinden haber vergi cezası geldi. Üstelik, 15 Kasım’a kadar ödemesi emrediliyordu. Çin’in en zengin sanatçısı olan Ai Weiwei, bu parayı toparlardı, ama gerek kalmadı: Binlerce isimsiz Çinli, zarfa koydukları üç beş kuruşlarını mektupla gönderdiler. Binlercesi sanatçının atölyesine akın edip bahçe kapısından içeri uçak yaptıkları 100 Yuan banknotları attılar. Kimi sanatçılar tomarla, işadamları valizle para getirdi. Sonuç olarak bir haftada 20 bin kişi, 752 bin Avro gönderdi, hepsini makbuz karşılığı kabul eden Ai Weiwei’ye. Le Monde gazetesinin haberine göre, 11 Kasım’da ünlü muhalife destek verenlerin yaptıkları bağış tutarı kesilen vergi cezasına ulaşmış bulunuyor. Sanatçı, bu parayı “haksız” vergilendirmeye itiraz davası açmak üzere, kefalet bedeli olarak kullanacağını açıkladı. ??? Anlayacağınız, Çin Halk Cumhuriyeti yirmi kat büyüklüğünde bir Türkiye. Demek ki demokrasisi tutuklu serbest ekonomilerde, muhalefeti çökertme yöntemi aynı. Hatta halkın mağdurlarla dayanışma cömertliği bile değişmiyor. Bir farkla ki... Türkiye’de vergi cezasıyla çanına ot tıkanan zengin çok ama muhalif zengin yok. Halk mı mağdurlara güvenmiyor, yoksa mağdurlar mı halka, bilinmez: Ceza kesilen zengin anında diz çöküp “Aman!” diliyor, atıyor, satıyor, susturuyor, susuyor... Üstelik yine de batıyor! “Göl suyu yolunu bulun ca akar. Ama suyu henüz akmıyorsa, göl yok sayıl maz.” Aİ WEİWEİ Ekonomi Serbest, Demokrasi Tutuklu! alınamadı. Bir diğeri, ortadan kolay kaldırılmayacak kadar okkalı, doğrultulmuş orta parmak fotoğrafı, onun eseri. Sichuan depreminde ölen çocukların adlarını yayımladığı blog’u, depreme ilişkin bilgileri “devlet sırrı” ilan eden Çin devleti tarafından kapatıldı. Ama Ai Weiwei zaten 1993’ten beri Pekin yönetimine karşı ve kendi deyişiyle “ölümü göze aldığı” bir mücadelenin içinde. Son eylemi, Çin’in her yanından getirilip Pekin’de köle gibi çalıştırılan köylülere dair. Vahşi kapitalizmin sömürdüğü bu yoksulları, “Kent genişledikçe yok olan viranelerde yatıyor, hükümet üyelerinin, kömür ağalarının, şirket CEO’larının oturacağı villalar yapıyorlar...” diye tarif ediyor, sanatçı/mimar. ??? Çin hükümeti, Ai Weiwei’yi 2011 Nisan ayında gerekçe göstermeden tutukladı, 81 gün kimsenin bilmediği bir yere kapattıktan sonra serbest bıraktı. Ancak ekim ayı sonunda sanatçıya 15 milyon Yuan’lık (1,7 milyon Avro) bir Çin Olimpiyat Stadyumu’nun üç mimarından biri, Ai Weiwei’ydi. Eylemci muhalefet bayrağını, Kültür Devrimi’ne karşı çıktığı için 15 yıl sürgün ve sansür cezasına çarptırılan babası, büyük Çin ozanı Ai Qing’den devralan Weiwei, salt mimar değil. Plastik sanatlarda çağın en etkin kişiliği sayılıyor. Yapıtları dünya müzelerinde yer buluyor. Tienanmen meydanına KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ Fotoğraf: Aİ WEİWEİ yaşındaki Deniz, Erciş’te babasının naylondan yaptığı derme çatma çadırda zatürree olup hayatını yitirdi. Dokuz çocuklu Olgun ailesi, kaymakamlıktan çadır alamayanlardandı... Afet bölgesine gönderilen çadırların ve elbette yardımların bir yerlere takıldığı, eşit dağıtılmadığı belli. Neden acaba? Depremden hemen sonra bölgeye giden İstanbullu hayırsever bir arkadaşımız, iki hafta önce telefonda: “Burada durum TV’lerde gösterildiği gibi değil, yardım dolu kamyonlar önümüzden durmadan geçip aşiretlerin, tarikatların depolarına gidiyor!..” diye haykırıyordu öfkeyle. Biz de zaten böyle olduğunu tahmin ediyorduk. Ancak öyle çok yardım gönderildi ki, bölgeyi asıl sömüren tarikat ve aşiret mafyasının gözünün doyacağını, artanın bile gerçek yoksullara yeteceğini düşündük. Meğer yanılmışız. Sülüklerin gözü doymazmış. 7 Otuz Uzun Yıl 12 Eylül askeri darbesinden iki yıl sonra, faşist baskıların hız kesmeden, hatta daha da yoğunlaşarak sürdüğü, televizyon ekranında kitapların dinamit, bomba, tüfek, tabanca, mermi gibi “suç malzemesi” olarak aynı karede gösterildiği bir dönemde “kitap fuarı” düzenlemek pek akıllı işi değildi. Ne var ki böyle özel durumlarda deliler öne çıkarlar, öyle ya yoksa “Delidir, ne yapsa yeridir” özdeyişi dilimize yerleşir miydi? 1. İstanbul Kitap Fuarı, 1982 yılında Taksim’de, o zamanki Intercontinental Oteli’nin balo salonunun girişindeki 500 metrekarelik alanda açıldı. 26 yayınevinin katılımıyla açılan bu ilk fuarda 5 yazara imza günü düzenlenmiş, fuar yaklaşık 50.000 kişi tarafından gezilmişti. Fuar 1986 yılında Tepebaşı’nda bulunan kapalı otoparkın bir katının dönüştürülmesiyle ortaya çıkan İstanbul Sergi Sarayı’na taşındı. Bununla birlikte katılımcı yayınevi sayısı 150’ye, ziyaretçi sayısı 130.000’e yükselmişti. 1992 yılında sergi sarayına bir salon daha eklenerek alan büyüklüğü toplam 2.752 metrekareye çıktı. İstanbul Kitap Fuarı iki sergi salonu ve biri 80, öbürü 180 kişilik konferans salonuna sahip bu mekânda yayıncılara ve kitapseverlere hizmet verecekti. ??? Bilindiği gibi İstanbul Kitap Fuarı bir “okur fuarı” ya da “perakende satış fuarı” olarak projelendirilmişti. Bu niteliğini 30 yıldır değiştirmeden sürdürüyor. İstanbul Sergi Sarayı yılları kitap fuarının gelişme dönemidir. 1998 yılından itibaren yayınevi sayısı 200’e, ziyaretçi sayısı da 220.000’in üzerine yükseldi. İki konferans salonunda kültür ve edebiyat etkinlikleri düzenleniyor, ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görüyordu. Bugünün birçok kitap okuru kitaplarla ilk kez İstanbul Sergi Sarayı’nda tanıştı. Ne var ki otoparktan bozma sergi salonları 200.000’in üzerinde ziyaretçiyi taşıyamaz, TÜYAP yayıncı ve kitapseverlere arzuladığı hizmetleri veremez olmuştu. Fuar 2002 yılında Beylikdüzü’ndeki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’ne taşındı. O yıldan beri Artistİstanbul Sanat Fuarı ile eşzamanlı olarak düzenleniyor. ??? İstanbul Kitap Fuarı bugün 600’ün üzerinde yayınevi ve yayın faaliyetinde bulunan sivil toplum kuruluşunun katılımıyla yedi salon ile çeşitli sergi ve etkinlikler için kullanılan fuayelerden oluşan 39.500 metrekarelik bir alanda düzenleniyor. Kapasiteleri 802.000 kişi arasında değişen sekiz konferans salonunda 250’nin üzerinde açık oturum, konferans, söyleşi ve gösterim gerçekleştiriliyor. Geçen yıl fuarı gezen ziyaretçi sayısı 410.000’di. İstanbul Kitap Fuarı bir “okur fuarı” olarak ziyaretçi sayısı ve alan büyüklüğü açısından Avrupa’nın en büyük fuarı olma özelliğini taşıyor. Dört yıl önce başlatılan uluslararası açılım meyvelerini veriyor; bu yıl yetkili kurumlar tarafından İstanbul Kitap Fuarı’nın “uluslararası” niteliği onaylandı. Fuar artık bu sözcükle anılıyor. TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nin özel bir sergi salonunda üç yıldır yalnızca yabancı ülke temsilcilikleri, yabancı yayınevleri, yabancı telif ajansları yer alıyor. Dört gün süren bu uluslararası etkinlikte meslek profesyonelleri bir araya geliyorlar. İki yıl önce de “onur konuğu ülke” uygulaması başladı. Geçen yılki onur konuğu ülke İspanya idi, bu yıl Mısır oldu, gelecek yıl da Hollanda olacak. ??? Bu ülkede güzel şeyler de oluyor. Bir kolektif çalışma ürünü olan Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı da bu güzelliklerden biri. Burada başta yayınevleri, kitapseverler ve yazarlar olmak üzere birçok kurum, kuruluş ve kişinin emeği, katkısı var. Bu görkemli etkinliği hayata geçiren, otuz yıldır büyüterek yaşatan herkesi, her kurum ve kuruluşu yürekten kutluyorum. N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr ‘Hasar Tespiti’ Üzerine binalarda oturan ailelere, hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılacağı veya kredi verileceği” hükme bağlanıyor. Yani depremzede yapıya devlet yardımı için ilk koşul “hasar” durumunun tespiti. Bunun nasıl yapılacağı ise aynı maddede şöyle belirtiliyor: “Yapılardaki hasarı tespit etmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın isteği üzerine diğer bakanlık, kurum ve kuruluşlar, mahalli idareler, üniversiteler ve meslek odaları, konusunda deneyimli yeteri kadar inşaat mühendisi ve/ya mimarı, hasar tespiti çalışmalarında derhal görevlendirmekle yükümlüdürler.” Van’daki sorun, işte bu maddenin 12 yıldır “uygulanmıyor” olmasından kaynaklanıyor. Binalarda hasar tespitinin “doğru” yapılabilmesi için, sadece mimar, mühendis olmak yetmiyor; doğrudan inşaatta “deneyimli”, “uygulamacı” mimar, mühendis olmak gerekiyor… Bayındırlık ve İskân Bakanlığı (Yeni Çevre ve Yanındaki gerçekten sağlam mı? Şehircilik Bakanlığı) ise tespit komisyonlarını Oysa afet yasamız diyor ki: sadece kendi bünyesindeki, “Hasar görmüş, fakat ıslahı belediyeler ve diğer kamu mümkün olan binaların fen kurumlarındaki kurullarının göstereceği “bürokrat”lardan oluşturuyor. şartlara göre tamiri Uygulamanın içinde bulunan, yapılıncaya kadar içine konunun öğretmenleri olan, girilmesine ve oturulmasına serbest çalışan ya da izin verilemez.” akademisyen mimar, Peki, bu çelişkiler neden? mühendisleri Başbakan’ın, “yanlış rapor görevlendirmiyor. yazanlar cezalandırılacak” Üstelik bunu sağlamaya sözü nereden kaynaklanıyor? hazır ve yetkin olan meslek odalarıyla işbirliği yapmaya fet kanunu ne ise hiç yanaşmıyor; çünkü diyor? odalar siyasilerin yanlışlarını Aslında mevcut yasalara eleştirdikçe, kamu uyulsa, bu sorular doğmaz. hizmetinden dışlanıyor. “Afet kanunu” dediğimiz, Bu nedenle proje denetim 1959 tarih ve 7269 sayılı becerileri olan, ancak şantiye “Umumi Hayata Müessir deneyimleri bulunmayan Afetler Dolayısıyla Alınacak kamu uzmanlarının hasar Tedbirlerle Yapılacak tespitleri tartışma yaratıyor. Yardımlara Dair Kanun”daki Hele “ön rapor” denilen, ilgili maddeleri özetleyelim: ancak yasada olmayan, “dış Kanunun 17 Ağustos 1999 gözlem”e dayalı metinlerse Marmara depreminden Bayram Oteli gibi onarım hemen sonra, 31 Ağustos adına sadece süslenmiş 1999’da, 574 sayılı KHK ile binalarda felakete neden yeniden düzenlenen 13’üncü oluyor. maddesinde; “yıkılan, yanan Deniyor ki hükümet, veya ağır hasara uğrayan deprem için yeni yasa veya uğraması muhtemel olan hazırlıyor… Ama; önce binalarla, imar planları mevcut yasada iktidara gereğince yüklenen görevlerin artık kamulaştırılmasında yerine getirilmesi zorunluluk bulunan yerlerdeki gerekmiyor mu? Van’da 7.2’yle yıkılmadığı için kapatılmayan otelin 5.6’ya dayanamamasıyla başlayan “hasar tespiti” tartışması, yeni değil... 99 depreminde de çökmeseler bile “artçı”larla güçlerini yitiren binalara “kullanılabilir” denilmiş, ancak bazıları sonradan çökmüşlerdi. Bunun “ihtiyat”ı içinde olacak, 2003’ün Ocak ayındaki Pülümür (Tunceli) depreminde, hasar tespit komisyonlarının “oturulabilir” dedikleri kimi evler için Bayındırlık Bakanlığı temsilcileri “sakın kullanmayın” uyarısını yaptılar... Halk kime inanacağını bilemedi. Şimdiyse Van’ı inceleyen Çevre ve Şehircilik Bakanı, tam tersi bir yaklaşımla “sıva çatlakları olan binaların kullanılabileceği”ni söyledi! HARBİ SEMİH POROY BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com SEDAT YAŞAYAN A YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Daha çok Hıdrellez’de genç kızların ve kadınların baktığı fal. 2/ Yunan abecesinde bir harf... Bir şeyin olmasına az kaldığını belirtmekte kullanılan deyim sözü. 3/ Balıkesir yöresine özgü bir halkoyunu. 4/ Ev işlerinde çok çalışkan ve becerikli kadın. 5/ Karakter... Ağızda güç eriyen bir şeker cinsi. 6/ Türk halk müziğinde bir uzunhava türü... Afrika’da yaşayan bir antilop. 7/ Notada durak işareti... Ev halkı, aile. 8/ Açık mavi renk. 9/ İskambilde koz... Tirsi balığına verilen bir başka ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Kahramanla 1 rın ya da din büyüklerinin ola 2 ğanüstü işlerini, 3 kerametlerini ko 4 nu edinen kısa öykü. 2/ Gele 5 cek... Gökcisim 6 lerini gözetleme. 7 3/ Savaşta ölen yeniçerilerin er 8 kek çocuklarına 9 verilen ad... Ke1 2 3 4 5 6 7 8 9 nar süsü. 4/ Sodyum elementinin simgesi... 1 T A P M A C A E Ceylan. 5/ Uzaklaşmak, 2 A V İ MA R E T ara açılmak... Eski dil 3 P A T AMA N İ de su. 6/ Yazılı kâğıt... 4 Ş N İ T Z E L K Genellikle üstü kapalı 5 I S R O K ME pazaryeri. 7/ Bir is6R K A N A L E T kambil oyunu. 8/ Eski 7 M U A F N İ Ş Mısır’da güneş tanrı8 A L K İ N D E N sı... “Keklikgözü, kanA İ K İ D O Ü damlası” gibi adlar da 9 verilen bir süs bitkisi. 9/ Eskiden hattatların kendilerinden yazı dersi alanlara verdikleri icazetname. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear