29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 OCAK 2011 ÇARŞAMBA KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 17 Harry Bicket yönetimindeki The English Concert topluluğunun konseri İş Sanat’taydı DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Eski müzik, özgün tını ice İstanbullu müziksever gibi ben de 13 Ocak akşamı nereye gideceğimi şaşırmıştım. Artık İstanbul’da böylesi örtüşen etkinliklere alışmalıyız. O gece Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın Lütfü Kırdar’daki ocak ayı konseri Leyla Gencer anısına adanmıştı. Sacha Goetzel yönetiminde üç genç sopranomuzu dinlemek istiyordum: Nazlı Deniz Boran, Pervin Çakar, Sirel Yakupoğlu. Artık konserlerine Fulya Sanat Merkezi’nde devam eden İstanbul Resitalleri serisinde dünyanın parlayan yeteneklerinden Edna Stern çalıyordu. Argerich ve Zimmerman gibi çağın dâhi piyanistleriyle çalışmış, bugüne dek üç solo albümüyle ödüller almış bir piyanist. Onu da kaçırmak istemiyordum. Aksanat’ın Taksim’deki sahnesinde İngiliz topluluk Eclipse vardı. Masalları, şarkıları, dansları ve ustalıkla çaldıkları özgüneski çalgılarla dikkat çeken sanatçıları yıllardır tanıyordum, bir kez daha selamlamak isterdim. Levent’teki İş Sanat’ta ise ünlü tenor Ian Bostridge, Harry Bicket yönetimindeki The English Concert topluluğuyla yer alacaktı. Topluluğun sadece Deutcshe Gramophone’dan piyasaya çıkmış yüzden fazla kaydı var. Kurucuları Trevor Pinnock ile yıllar önce söyleşiler yapmıştım, eski müzik, özgün çalgılar, zamana bağlı yorum üstünde titizlikle dururdu. 1973’te kurduğu orkestrasının üstün düzeyini hep ko Balıkesir Rüzgârı Balıkesir’e ilk gençliğimdeki gibi vapurla Bandırma üzerinden gittim. Eskiden Gemlik ve Ayvalık adlı vapurlar dört buçuk saatte giderlerdi bu yolu, güvertelerinde püfür püfür deniz havasını soluyarak yolculuk ederdik. Şimdiki hızlı gemiler aynı yolu iki saate alıyor. İnsanoğlu nedense her yerde hıza tutsak etti kendini. Doksanlı yıllarda, bir geminin güvertesinde, yere serdiğim gazetelerin üzerine uzanıp, yıldızları seyrederek geçmiştim Adriyatik Denizi’ni. Şimdi orada da hızlı gemiler çalışıyor. Kapalı salonlarda, havada mı, denizde mi, yeraltında mı olduğunuzu anlamadan, önünüze konulmuş bir ekrandaki aptal görüntülere bakarak geçirmek zorunda olduğunuz bir zamana dönüştü yolculuk. Bandırma sıra sıra sanayi kuruluşlarıyla artık bir endüstri kenti olduğunu duyumsatıyor. Üstelik farklı dallara yayılmış bir sanayi. Balıkesir’de ise var olan sanayi de kalmadı. Kamuya ait kâğıt fabrikası önce özelleşti, sonra da tümüyle kapatıldı. Çimento fabrikasını ise İtalyan sermayesi işletiyor. Balıkesir’e Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin düzenlediği 109. doğum yıldönümünde Nâzım Hikmet’i anma günü için geldim. Coşkulu bir kalabalığın doldurduğu salonda şarkılı, şiirli, konuşmalı güzel bir anma oldu. Nâzım Hikmet’in ülkenin her yanında, insanlarımızın kendi girişimleriyle anılması, bende tanımsız bir mutluluk duygusu uyandırıyor. Ozanımız bir şiirinde, “benim fâkir milletime ikram edebildiğim bir tek elmam var elimde, doktor, bir kırmızı elma: kalbim” der ya, bu toplantılarda hep şunu anlıyorum: Halkımız, ozanımızın kendilerine sunduğu bu tertemiz, yalnızca halk ve insanlık sevgisiyle dolu yüreğin ayrımında. Onun hem dilimiz ve kültürümüz hem de bütün insanlık için taşıdığı değeri biliyor. Bu yüzden yer yerde bu çoğalarak süren anmalar, hatırlamalar, sahip çıkmalar. Anma gününde yalnızca Nâzım’la buluşmakla kalmadık; öğretmenlerim, okul arkadaşlarımla da yeniden birbirimize sarılıp özlem giderdik. Elbet bütün konuşmalarımız dönüp dolaşıp ülkemizin üzerindeki karanlığın nasıl aşılacağı yolunda düğümlendi. Balıkesir Barosu’nun yayımladığı “Kuvayi Milliye’den Bugüne Balıkesir Barosu” adlı kitabın girişindeki, “Onlar, 28 Ocak 1920’de Balıkesir Barosu’nu kurdular. 30 Haziran 1920’de cüppelerini asarak vatanı savundular” sözü beni Balıkesir’in Kuvayi Milliyeci geçmişine götürdü. 15 Mayıs 1919 günü İzmir’in işgal edilmesinden bir gün sonra Balıkesirliler, toplanıp silahlı mücadele kararı alarak Kuvayi Milliye ateşini yaktılar. Bugün, kentteki Kuvayi Milliye Müzesi, o sıcak günlerin anılarını yaşatmaktadır. Çokpartili demokrasi yıllarında, sağ eğilimli bir siyasal geleneğin oluştuğu Balıkesir son halkoylamasında “Hayır” diyerek tarihsel sayılabilecek yeni bir değişimin işaretini verdi. Şimdi bütün ilericilerin ortak hedefi önümüzdeki haziran ayındaki genel seçimlerde iktidarın değişmesi yolunda etkili bir çaba gösterebilmek. Bunun heyecanı içinde ayrıldık birbirimizden. Ayrılırken yeniden bir araya gelmek için yeni düşünceler de geliştirdik: Birincisi her yazarın kişisel tanıklıklarını aktaracağı, ortak bir Balıkesir kitabı oluşturacağız. Sonra da önümüzdeki ağustos ayında Kozak Yaylası’nda yapılacak Rıfat Ilgaz’ın 100. doğum yıldönümü kutlamalarında buluşacağız. turgay@fisekci.com N he English Concert’in kurucusu Trevor Pinnock eski müzik, özgün çalgılar, zamana bağlı yorum üstünde titizlikle dururdu. 1973’te kurduğu orkestrasının üstün düzeyini hep korudu. Şef Harry Bicket, konserde eski müzik üstüne uzman bir şef olduğu kadar klavseniyle topluluğu yönetirken bizi 18. yüzyılın müzik ortamına götürdü. rudu. Şimdi bu tür topluluklar giderek arttı. Oysa her “eski müzik” yapıyoruz diyene de kanmamak gerek. Eski müziği duyuran, özgün tınıyı yakalayan orkestralar oluşturmak uzmanlık ve ustalık işi. Bu nedenle her zaman bulamayacağım The English Concert’in konserini diğer etkinliklere yeğ tuttum. Şef Harry Bicket, eski müzik üstüne uzman bir şef olduğu kadar klavseniyle topluluğu yönetirken sahnedeki oturuş şekli (izleyiciye sırtını dönerek) bizi 18. yüzyılın müzik ortamına götürdü. “2001 Opera Eleştirmenleri Ödülleri”nde en iyi şef ödülüne değer bulunan Bicket, dönem müziğinin özelliklerini koruyarak, gürlüğü çok yükseltmeden, abartısız bir ses rengiyle, zevkle dinletti yapıtları. Gramophone ve Grammy ödüllü tenor Ian Bostridge, Händel’in favori tenorlarına bestelediği aryalardan seslendirecekti. Giderek yıldızı parlayan Bostridge’i daha önce her dinleyişimde hayran kalmıştım. Oysa ne yazık ki ses tellerindeki bir rahatsızlık nedeniyle İstanbul konserine gelemedi. Son dakikada bulunan mezzosoprano Marina de Liso da İstanbulluların yabancısı değildi, onu geçen yılki festivalde dinlemiştik. Özellikle Händel’in “Alcina”, “Rinaldo” ve “Faramondo” operalarındaki aryalarını zevkle dinletti. Ama yine de biz Bostridge’i dinlemek üzere hazırlamıştık kendimizi! Sahnede onun heyecanı yoktu. ARTHA ARGERICH İLK KEZ TÜRKİYE’DE Bu akşam ve yarın akşam Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’e çağımızın en büyük piyanistlerinden Martha Argerich konuk oluyor. Argerich’i Türkiye’de ilk kez dinleyeceğiz. Yarattığı ses dünyası, enerjisi, tutkulu çalışı onu piyano dünyasının kraliçesi yapmış. Arjantin’de dünyaya gelen sanatçı ilk eğitimini orada almış, sonra devlet tarafından ailesiyle birlikte Avrupa’da eğitime yollanmış. Başlıca mentoru F. Gulda olmuş. Gencecik yaşından başlayarak fırtınalı, tutkulu ve hep kendi seçtiği gibi bir yaşam sürdürmüş. Argerich uzun yıllardır tek başına resital vermiyor, az da olsa konçertolar çalıyor ama kendini oda müziğine adamış. Oda müziği dostlarını da T M kendi tutkusunu ve müzik dilini paylaştığı kişilerden seçiyor. Albert Long Hall konserlerindeki ortam da böylesi bir dostlar topluluğundan seçildi. Kızı LydaChen (viyola), Cenevre’de yaşadığı yıllardan yakın arkadaşı Ayla Erduran, Cenevre Konservatuvarı’nın 10 yıl dekanlığını yapmış kemancı dostu Ömer Sipahi ve giderek yıldızı parlayan bir başka tutkulu müzikçi, Jing Zhao (çello) bu konserin diğer üyeleri. Martha, genç yetenekleri desteklemeye, onlara konser ve kayıt olanakları yaratmaya ve eskisiyle yenisiyle müzik tarihinin değişik yapıtlarını yorumlamaya özen gösteren bir sanatçı. Boğaziçi’ndeki konser Beethoven’in gençlik ürünü olan neşeli bir kuvartetle başlayıp, Cesar Franck’ın keman sonatının çellopiyano uyarlaması, Chopin’in çellopiyano için “Polonaise Brillant”ı, Schumann’ın viyolapiyano için “Masal Resimleri” ve Ayla Erduran’ın da dahil olacağı Schumann’ın güzelim “Kentet”ini içeriyor. Martha Argerich başından sonuna kadar piyanosunun başında olacak. (Bilgi için: 0 212 359 67 03) evini@boun.edu.tr 12 KATEGORİ Selmi Andak, alkışlar ve şarkılarla anıldı 18. Troya Ödülleri sahiplerine verildi Kültür Servisi Ulusal kültürümüzü korumayı, yaşatmayı ve bu yolla çağdaş kültüre ulaşmayı ilke edinen Troya Folklor Araştırmaları Derneği’nce düzenlenen “18. Troya Kültür Sanat Ödülleri”, Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki törenle sahiplerine verildi. Halk kültürümüzün çeşitli öğelerinin sahnelenmesinden oluşan “AhmetMehmetHasanHüseyin” adlı özel bir gösterinin ardından başlayan törende Troya Folklor Araştırmaları Derneği’nin kurucusu İlhan Gülek; “Yokluk, yoksulluk içinde ülkemizi kurtaranları örnek alıyor, imece kültürünü yaşatıyoruz. El ele verip ülkemizin üstünü örten kara bulutları yırtacak, yeniden aydınlık, güneşli günleri göreceğiz” dedi. “Atatürkçülük Ödülü”ne değer görülen Yılmaz Büyükerşen, ödülünü yazarımız Erol Manisalı’nın elinden aldı. TEKEL işçilerine verilen “Troya Özel Ödülü”nü ise işçiler adına Yunus Durdu, yazarımız Oktay Ekinci ve Ümit Ülgen’den aldı. Ödül törenine rahatsızlığı nedeniyle katılamayan Muammer Sun “Çağdaş Halk Müziği” ödülüne değer görülürken “Fotoğrafçılık” ödülü de Nusret Nurdan Eren’e verildi. “Halk Müziği” ödülü Kemal Eroğlu’na, “Edebiyat” ödülü Eray Canberk’e, “Şiir” ödülü Melisa Gürpınar’a, “Halk Oyunları” ödülü İsmail Özboyacı’ya, “Tiyatro” ödülü Üstün Akmen’e, “Sinema” ödülü Hilmi Etikan’a, “Pertev Naili Boratav Halkbilim Ödülü” Mudurnulular Derneği ve Muktuder Derneği’ne “Plastik Sanatlar” ödülü de çizerimiz Semih Poroy’a verildi. İyi ki vardın usta! GAMZE AKDEMİR Beşiktaş Belediyesi’nce düzenlenen “Ustalara Saygı” etkinlikleri kapsamında geçen yaz yitirdiğimiz, besteci, söz yazarı, müzik eleştirmeni ve gazetemiz yazarı Selmi Andak, Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde düzenlenen özel bir geceyle anıldı. Faruk Şüyün’ün hazırladığı ve yapımcı Hakan Eren’in sunduğu etkinlikte, Atilla Atasoy, Ahmet Güvenç, Coşkun Demir, Ersan Erdura, Esin Afşar, Ferdi Özbeğen, Gökhan Abur, İskender Doğan, Nil Burak gibi Andak’ın besteleriyle kariyerlerinde önemli adımlar atmış olan sanatçı dostları ustaya dair kimi gülümseten, kimi hüzünlendiren anılarını paylaştılar. Ayrıca 800’ü aşkın eseri ile Türk müzik tarihine klasikten tangoya, cazdan popa birçok alanda mührünü basan Andak bestelerini seslendirerek bir müzik şöleni sundular. Gecede, ustanın kızı, eğitmen, koreograf Gülen Andak ve öğrencilerinin “Anadolu Suiti” eşliğinde sundukları bale gösterisi ayakta alkışlandı. Selmi Andak’ın eşi Nermin Andak’ın gözyaşlarını tutamadığı gecenin finaline doğru kızları Gülen Andak babasına yazdığı “İlk Kez” adlı şiiri okudu ve ardından henüz proje aşamasındaki önemli bir gelişmeyi müjdeledi. Buna göre yaşamı boyunca çağdaş eğitime önem veren Selmi Andak’ın adı her yıl adına düzenlenecek “Selmi Andak Beste Yarışması”yla da yaşatılacak ve bu yarışmada birinci olan kişiye de yurtdışında burslu olarak müzik tahsili olanağı sağlanacak. ‘Heykel sergilenmek için yapılır’ Kültür Servisi Müjdat Gezen Sanat Akademisi Büyükçekmece Atatürk Kültür Merkezi’nde 2. dönem kursiyerlerinin mezuniyet töreni yapıldı. Törende konuşan oyuncu Müjdat Gezen heykeltıraş Mehmet Aksoy’un Kars’ta yaptığı “İnsanlık Anıtı”na ilişkin tartışmalar üzerine “Heykeller birer objedir, sanat eseridir, estetiktir; yıkılmak için değil sergilenmek için yapılır” yorumunu getirdi. Gezen, öğrencilerine “Sizin göreviniz halkı mutlu etmek. Bu yüzden her ne olursa olsun sahneye çıkmayı her şeyin üstünde görmeli, kimsenin önünde eğilmeden bükülmeden dimdik durmalısınız” dedi. Öte yandan Kafkasya Kültürleri Araştırma Merkezi “İnsanlık Anıtı”nın yıkılmaması için imza kampanyası başlattı. İnternet aracılığıyla yürütülen kampanyaya katılmak için “www.insanlikaniti.com” adresi ziyaret edilebilir. BALIKESİR CUMOK 21 OCAK’TA SİLİVRİ’DEYİZ GELİRSEN BİR FAZLAYIZ. İLETİŞİM: ADD, BAÇEV, ÇYDD, EĞİTİMİŞ, YKKED C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear