22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 2010 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ilısu Kaynatması ILIK falan değil, sıcak, hem de çok sıcak, yakıcı oldu o su. Fokur fokur kaynatılıyor. Gün geçmiyor ki, bu ülkede ya da yeryüzünün bir başka köşesinde birileri çıkıp “Ilısu Barajı’ndan vazgeçin!” diye feryat etmesin. En son feryat, şimdi de Boğaziçi Üniversitesi’nden. Üstelik, yalnız “vazgeçin!” denmiyor, “derhal vazgeçin!” deniyor. Hem de 111 kişilik bir koro halinde. Zannedersiniz ki, Dicle’nin üzerine o baraj yapılırsa Boğaz sefası batacak, insanlık mahvolacak. Neymiş, bu proje “doğa, kültür ve yerleşimle ilgili uluslararası standartları sağlamadığı” gibi, “kültürel, çevresel, toplumsal etkileri itibarıyla en başta Dünya Bankası ihtiyat politikalarına ve bu politikaları temel alan OECD’nin tavsiyelerine aykırı”ymış. Zaten, Dicle Vadisi ve Hasankeyf UNESCO’nun dünya mirası kriterlerinin onda dokuzunu sağladığı bilinen tek alanmış. Nitekim, bu baraj yapımının finansmanı için dışta oluşturulan iki farklı konsorsiyum bu yüzden dağılmış. Bunun üzerine bir araya gelip yerli destek oluşturan Akbank, Garanti ve Halkbank da desteklerini hemen çekmeliymiş. “Çekmezlerse fena olur” ya da “fena yaparız” edasıyla koparılan bu feryada katılanlar ne yaptıklarının farkındalar mı acaba? Evet, Ilısu’yu kaynatmak için girişilen bu kampanya, fiilin argodaki anlamına uygun olarak, bir araya gelmiş çevrecilerle tarih ve sanat sevenler arasında masum bir “sohbet kaynatması” mıdır? Yoksa, aynı fiilin yine argodaki bir başka anlamına göre en önemli enerji projelerimizden birini “kaynatmak” yani elimizden alıp yok edivermek mi söz konusudur? İnsanlarımız, hem de iyi yetişmiş olanlarımız, dünya gerçeklerinden ve Türkiye üzerine oynanan büyük oyunlardan bu ölçüde habersiz midirler ki, böylesine sinsi ve haince kampanyalara bir pikniğe gider gibi cümbür cemaat katılıvermektedirler? Bazı şeyleri hep birden bilmek zorundayız: Ilısu projesi, Dicle gibi muazzam enerji kaynağı olan bir akarsu debisinin üçte ikisini tek bir barajda toplamak demektir. Yeryüzünde ender rastlanan bir durum bu. Daha da önemlisi, baraj yapmak, Türkiye’nin o köşesini de sahiplenmek ve başkalarının aynı köşeye ilişkin hesaplarını boşa çıkarmaktır. Ilısu konusundaki büyük çullanışın asıl nedeni bu hesaplar. Başkaları petrolü ellerinde tutarak Ortadoğu’ya hükmederken, aynı coğrafyada petrolden de değerli olan suyu tutamamış bir Türkiye armut mu toplamalı? Dicle akacak, Türk bakacak, öyle mi? Bilinsin ki, o bölge elden çıkınca, kıyısında çevreci şarkılar söylenecek bir Dicle de kalmaz, Bağdat Müzesi’ni yerli halktan önce talan edip kendi müzelerine taşıyanlar da Hasankeyf’i başka yerlere taşır. Gafletin de bir sonu olmalı. mumtazsoysal@gmail.com PENCERE ‘Tekrir’ Lisenin ilk sınıfında okuduğumuz edebiyat kitabının ‘Manaya Ait Bazı Sanatlar’ bölümünde ‘Tekrir’ de vardı. Bu sanata örnek diye verilen şiirin adı ‘Şarkın Ufukları’... Nasılmış Şarkın Ufukları: Hâlâ minarelerde ‘tevekkül’ diyen bir ah, Hâlâ saçaklarında güler baykuş evlerin, Hâlâ köpek eninleri (iniltileri) serper sokakta kin, Hâlâ hurafeler yaşatır her çürük kafes, Hâlâ beşik gıcırtısı, hâlâ o tuzlu ses... ................................ “Ey şark uyan yeter, yeter ey şark, uyan yeter!..” Ne var ki Şark (Doğu) şiirle miirle uyanacak gibi değil, kalk borusu çalsan nafile!.. 20’nci yüzyılın başında, yobaz, İstanbul’a 31 Mart’ı yaşattı; 20’nci yüzyılın bitimine 2.5 yıl kala, molla, Ankara’da 31 Mart provası yapıyor. ‘Tekrir’ yineleme demek... Ali Canip ‘tekrir sanatı’nı şöyle açıklıyor: “Yukardaki manzumede birtakım kelimelerin tekrar edildiğini görüyoruz. Buna ‘tekrir’ namı verilir. Tekrir’den maksat, ifadeye şiddet vermektir. Muharrirler, şairler heyecanlarını daha kuvvetle ifade ve karilerine (okurlarına) telkin etmek için tekrir sanatını kullanırlar.” Köşe yazılarında tekrir yöntemi, bir başka biçimde de kullanılır; bu, bir konuyu çoğu kez yinelemekle sağlanıyor; kulaklara küpe olması için gerçeğin bir değil, on değil; yüz kez yazılması bile az geliyor. Manzume’nin üç dizesini anımsayalım: Hâlâ minarelerde ‘tevekkül’ diyen bir ah, .............................. Hâlâ hurafeler yaşatır her çürük kafes, Hâlâ beşik gıcırtısı, hâlâ o tozlu ses... Artık hiçbiri kalmadı; minarelere yükseltici takıldı, ezan saldırı buyruğu gibi okunuyor. Çürük kafesler nerede?.. Gökdelenlerin çelik kafesleri kuruldu. Beşik meşik tarihe karıştı. Ama irtica sürüyor; demokrasi adına başkentin sokaklarında fink atıyor; kadınlarımız tesettüre uygun adımlarla gösteriye katılıyorlar; kara kalabalık arasında Derviş Vahdeti’nin ve Said- i Nursi’nin gölgeleri bir görünüp bir kayboluyorlar. İrtica ile demokrasi, birbirine taban tabana zıt olduklarından, birinin var olduğu yerde ötekinin yok olması doğal sonuçtur. İki tarihsel olgu demokrasiyi doğurdu: Aydınlanma.. Sanayileşme... İkisi de Türkiye’de yarım yamalak uç verdiğinden önümüzdeki yol ince ve uzun... Aydınlanma Devrimi’nin içeriğinde Rönesans var, Hümanizma var, Reform var... Sanayileşme Devrimi’nin içeriğinde alınteri var, sol var, burjuvazi var, proletarya var... Tarikatla, cemaatle, medreseyle, tekkeyle, camiyle, imamla, müezzinle, şeyhle, ilahiyatla, yobazla, mollayla demokrasi olsa, Osmanlı’da çoktan olurdu... Müslümanlık dünyasında bunların tümü doksan dokuzluk tespih gibi şıkır şıkır... Ama oralarda demokrasi yok!.. (1 Ağustos 1997 tarihli yazısı) K adõn ve Aileden Sorumlu Ba- kanõmõz Selma Kavaf Hanõm, “Kimse benim gibi düşün- mek zorunda değildir” demiş ve “eşcinselliğin hastalık ol- duğu” teşhisinde bulunmuş. Elbette kimse sayõn bakan gibi düşünmek zorunda değildir, ama neyin hastalõk olduğu, neyin hastalõk ol- madõğõ da kimsenin rasgele kişisel görüşle- rine bõrakõlmamõştõr. Şöyle ki, ruh sağlõğõ has- talõklarõnõn dünyaca kabul edilen sõnõflama- larõ vardõr. Kişilerin gösterdiği belirtilere, şi- kâyetlere, topluma ve yaşama uyumuna ve belli kriterlere göre bazõ ruhsal durumlara “ruhsal hastalık’’ tanõsõ konur. Tüm dün- yada bu sõnõflamalar ruh hekimlerinin hay- li titiz çalõşmalarõ ve gelen eleştirilerle oluş- turulur, zaman zaman yenilenirler. Psikiyatri pratiğinde, üniversite çevrelerinde ve bilimsel çalõşmalarda bu tanõ ölçütleri uygulanõr. Dünyada güvenle kullanõlan sõnõflama- lardan biri, kõsaca DSM olarak bilinir. Eş- cinsellik, 1973 yõlõna kadar DSM III sõnõf- lamasõnda ruh sağlõğõ hastalõklarõ listesinde bulunuyordu. Biz o yõllarda genç psikiyatr- lar eşcinselliğin ruh hastalõğõ olduğunu öğ- renirdik. Ancak bilimsel psikiyatri dergile- rinde bu konuda devamlõ eleştiriler yayõm- lanõyordu. Eşcinsellerin ruh hastasõ olmadõğõ, hete- roseksüeller ile aralarõnda ruh sağlõğõ açõ- sõndan bir fark olduğunu gösteren hiçbir ve- ri bulunmadõğõ savunuluyordu. Eğer fark var- sa da bunun toplumun tutumuna bağlanaca- ğõ düşünülüyordu. O yõllarda yapõlmõş çok sa- yõda kültürler arasõ çalõşma da pek çok eş- cinselin normal psikolojik özelliklere sahip olduğunu gösteriyor (Ross 1988). Sonunda, 1973 yõlõnda yeniden düzenlenen DSM - IV’te eşcinsellik ruh hastalõğõ listesinden çõ- karõldõ. Ancak bu konuda tartõşmalar bitmiş değil. Bir yanda gençlik döneminde ergenlerin kendi cinslerinden kişilere geçici de olsa eği- lim duymalarõnõn nadir olmadõğõ biliniyor. Bir görüşe göre her insan cinsel gelişiminde asek- süel (hiçbir cinselliğin olmamasõ), biseksü- el (kendi cinsine ve karşõ cinse cinsel ilgi duy- ma) ve heteroseksüel (karşõ cinse cinsel il- gi duyma) olarak bir cinsel gelişim sõrasõ iz- ler. Cinsel gelişimin tamamlanmasõ yani kişinin heteroseksüel ilişkiler kurabilmesi, aseksüel ve biseksüel evreleri aşmasõ ile sağ- lanõr. Ergenlik döneminin başlangõcõnda normal erkeklerin yüzde 1 - yüzde 4’ü ve kõz- larõn yüzde 0.5 - yüzde 2’si eşcinsel eğilim- ler taşõmõşlardõr (Kaplan ve ark. 1994). Yani gençlik döneminde biseksüel eğilimler homoseksüalite ile karõştõrõlabilir. Öyle ise homoseksüalite neden ve nasõl olu- şur? Bugüne kadar kişinin homoseksüel ol- masõnõ açõklayacak en önemli “tek neden” ortaya konamamõştõr. Bunun için çok çeşit- li etkenlerin birlikte rol oynadõğõ bir gerçektir. Bu etkenler eşcinsel kişilerin yaşantõlarõnõn, özgeçmişlerinin, kişilik ve yetişme biçim- lerinin araştõrõlmasõ ve analitik incelenmeleri ile açõklõğa kavuşturulmaya çalõşõlmaktadõr. Bunun gizli eşcinsellik ve açõk eşcinsellik gi- bi alt tipleri vardõr ve bunlarõn da dinamik- leri farklõdõr. Yoksa bu durum kişilerin bilinçli cinsel tercihleri imiş gibi değerlendirile- mez. İntiharlar artıyor Üstelik son yõllarda çeşitli araştõrõcõlar eşcinsel kişilerin intihar eğilimi, depres- yon, yaygõn kaygõ bozukluğu, davranõş bo- zukluğu ve madde bağõmlõlõğõ başta olmak üzere, çeşitli açõlardan risk altõnda oldukla- rõnõ göstermekteler. Örneğin Fergusson ve arkadaşlarõ (1999) Yeni Zelanda’da 1265 gençten oluşan geniş bir grubu doğumdan yir- mili yaşlarõna kadar izlediler. Böyle doğumdan itibaren izleme çalõş- malarõ genellikle çok güvenilir çalõşmalardõr. Çalõşma, aktif olarak eşcinsel faaliyetleri sür- dürenlerde depresyon, yaygõn kaygõ bozuk- luğu, davranõş bozukluğu, madde bağõmlõlõ- ğõ, intihar düşüncelerinin anlamlõ şekilde he- teroseksüellerden daha yüksek olduğunu gösterdi. Bir diğer çalõşma Sandfort ve arkadaşla- rõ (2001) tarafõndan Hollanda’da genç ve ye- tişkin olmak üzere Hollanda popülasyonunu temsil etmek üzere seçilen toplam 7076 ki- şide yapõldõ (Yüz yüze görüşme yöntemi kul- lanõlmõş). Erkeklerin yüzde 2.8’i ve kadõn- larõn yüzde 1.4’ünün kendi cinsiyetinden ki- şiler cinsel partneri olmuş. Bu çalõşma da eşinsellerde ruh sağlõğõ problemlerinin çok daha yüksek olduğunu kanõtlõyor. Bu çalõş- mada ilginç olan nokta, eşcinsellerin çoğunda HIV enfeksiyonu da bulunmasõdõr. O zaman araştõrõcõlarõn karşõsõna şöyle bir soru çõkõyor. Acaba eşcinsellerde ortaya çõkan ruh sağlõ- ğõ problemleri AIDS enfeksiyonundan mõ kaynaklanmaktadõr? Bu tartõşma devam edi- yor. Gay, biseksüel ve lezbiyen gençler, hete- roseksüel eğilimlilere göre 6.2 kere daha faz- la intihar girişiminde bulunmuştur; gay, lez- biyen ve biseksüel kişiler ruhsal problemler açõsõndan daha büyük tehlike içindedir (McFarland 1998, Bagley ve Augelli 2000, Bailey 1999). Corliss ve arkadaşlarõ (2007) son çalõş- malarõnda ABD okullarõnda öğrenci olan lez- biyen, gay, biseksüel gençlerde intihar ris- kinin daha yüksek olduğunu vurguluyor. Bu durum şöyle yorumlanõyor: Bu prob- lemler büyük ölçüde hem eşcinsel gencin içinde yaşadõğõ eşcinsellerden oluşan çev- reden, hem de toplumda eşcinselliğe karşõ düşmanca tepkilerden kaynaklanõr. Gay gençlerde intihar için risk etkenleri toplumun olumsuz tutumundan, kendine saygõ azlõ- ğõndan, aile bireylerinden kötü muamele gör- mekten, geleneksel ve radikal dinci yakla- şõmdan ileri gelir. Çoğunlukla okulda dõş- lanma, sosyal izolasyon, madde bağõmlõlõğõ, ruh sağlõğõ uzmanlarõnõn desteğinden yoksun kalma, aşk ilişkilerinde beceri yoksunluğu, erken yaşta evi terk etmeye zorlanma ve AIDS’e yakalanma en büyük sorunlardõr. Ge- lişmiş ülkelerde son yõllarda, eşcinsel genç- lerde intihar riskini azaltõcõ çeşitli intihar ön- leme programlarõ geliştirilmektedir (Schnei- der ve arkadaşlarõ 1989). Bu alandaki tartõşmalar şu ilginç soruyu karşõmõza çõkarõyor: Eşcinsellerde intihar, madde bağõmlõlõğõ, depresyon, davranõş bo- zukluğu gibi ruh sağlõğõ problemleri hete- roseksüellerden daha fazla olabilir. Ama eş- cinselliğin kendisi bir ruh hastalõğõ mõdõr? İş- te buna hiçbir bilim çevresi sayõn bakanõmõz kadar kolay cevap veremiyor. Kaynaklar Bagley C, D’Augelli AR (2000), Editorials, Sui- cidal behaviour in gay, lesbian, and bisexual yo- uth. British Medical Journal, 320, 7250, 1617- 1618. Bailey J.M. (1999) Commentary: Homosexua- lity and mental illness. Archives of General Psychiatry 56, 876-880. Corliss A. ( 2007) Research, Curricula, and Re- Eşcinsellik Bir Hastalõk mõdõr? Prof. Dr. Aysel EKŞİ Ruh Sağlõğõ ve Hastalõklarõ Uzmanõ Eşcinsellerde intihar, madde bağõmlõlõğõ, depresyon, davranõş bozukluğu gibi ruh sağlõğõ problemleri heteroseksüellerden daha fazla olabilir. Ama eşcinselliğin kendisi bir ruh hastalõğõ mõdõr? İşte buna hiçbir bilim çevresi sayõn bakanõmõz kadar kolay cevap veremiyor. sources Related to Lesbi- an, Gay, Bisexual, and Transgender Health in US Schools of Public Health. Amer J. Pub Health 97, 1023-1027. Fergusson DM. Horwood LJ. Beautrais, AL (1999) Is sexual orientation related to mental health problems and suicidality in young pe- ople? Archives of General Psychiatry. 56, 876-880. Kaplan HI, Sadock BJ, Grebb JA (1994) Synopsis of Psychiatry. Behavioral Sci- ences Clnical Psyhiatry. Wil- liams and Wilkins, sayfa 52. McFarland, William P (1998). Gay, Lesbian, and Bisexual Student Suicide. Professional School Coun- seling 1, 26-29. Ross, M.W. (1988). Ho- mosexuality and mental he- alth: a cross-cultural review. Journal of Homosexuality 15 (1/2), 131-152. Sandfort TGM, Graaf R, Bijl RV, Schnabel P ( 2001) Same-Sex Sexual Behavior and Psychiatric Disorders . Findings From the Nether- lands Mental Health Survey and Incidence Study (NE- MESIS). Archives of Gene- ral Psychiatry 58, 85-91. Schneider SG, Farberow NL, Kruks GK.( 1989). Sui- cidal Behavior in Adolescent and Young Adult Gay Men. Suicide and Life Threatening Be- havior. 19, 381-394.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear