22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 NİSAN 2010 CUMARTESİ 16 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Bunalımdan Kurtulmak İçin Gelişmiş ülke ekonomileri küresel krizden çıkarken, krizin getirdikleri ile götürdüklerinin hesapları yapılmakta, gelecekte bankaların ve öteki finansal kuruluşların krizleri batmadan atlatmalarının yolları araştırılmaktadır. Bu konuda birçok araştırma yapılmakta ve gelecekte ekonomilerin bunalıma girmesini önleyecek önlemler tespit edilmeye çalışılmaktadır. Son iki ekonomik bunalım yılında bu konuda yazılanların hepsini izlemek olanaksızdır. Ama bunların temel amacının, toplumları ekonomik bunalımlara sürüklemeden yönetmenin yollarını araştırmakla ilgili olduğu görülebilmektedir. Gelişmiş ekonomilerin finansal sistemlerinin çökmesi ile sonuçları dünyaya yayılan krizde, güçlü olduğu sanılan büyük firmalardan birçoğu batmış ve devletlerce harcanan büyük tutardaki devlet yardımlarıyla kurtarılabilmişlerdir. Araştırmalar, bundan önceki hızlı ekonomik büyüme yıllarında uygulanan devletin serbest pazarları denetleme kurallarının ve uygulama biçimlerinin, krizlerin önlenmesi açısından fazla işe yaramadıklarını göstermektedirler. Krizin doğduğu ABD de, 2009’un sonuna kadar, sayıları 600’ü geçen büyük finansal kuruluşun devletçe yeniden yapılandırıldığı ve bunların ayakta kalmalarını sağlamak için devletçe yapılan harcamaların büyük tutarlara ulaştığı da yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Bunalım içinde uygulanan kurtarma operasyonları, batan kuruluşların tümünü kapsayamamıştır. Vergi gelirlerini özel şirketleri kurtarmak amacıyla kullanan devlet görevlileri, kurtarılacak özel şirketleri, milyonlarca özel kuruluş içinden seçmek zorunda kalmışlar ve bunlar arasından en büyük ve ünlü olanları kurtarabilmişlerdir. Bu seçimlerin, tam olarak tarafsız olduklarını öne sürme olanağı da şimdilik bulunamamıştır. Ancak bu kadar sıkıntıdan sonra şimdi krizden çıkarken bu konudaki denetim ve seçme kurallarının değişmediği de görülmektedir ve bugün de bu kurallar uygulanmaktadırlar. Son araştırmalar, pazarların kontrol edilmeleri için devletler tarafından uygulanmakta olan kurallar değişmedikçe, son krizde büyük şirketleri batırmış oldukları tüm araştırıcılarca kabul edilen “zehirli varlıklar” yine oluşmakta ve bunlar işletme varlıkları arasında toplumlara sunulmaktadırlar. Gelecekte bu kuralların iyileştirilmesi gerektiğini herkes kabul etmekte, bu konuda yüzlerce kitap, binlerce makale yazılmakta, ama kurallar fazla değişmemiş bulunmaktadır. Ama kurtarma uygulamaları sürmekte, şimdilerde büyük devlet kaynaklarının harcanmasıyla uygulanan özel şirket kurtarma operasyonları, ülke ekonomilerini de büyük finansal sıkıntılara sokmuş bulunmaktadırlar. Son olarak da ülke ekonomilerinin kurtarılması sorunlarıyla uğraşmak zorunluluğuyla karşılaşmış bulunmaktayız. 1990’dan beri irili ufaklı sekiz ekonomik kriz yaşamış bulunan ABD ekonomisini inceleyenler, bu konuda, büyük şirketlerin yüksek devlet yardımlarıyla kurtarılması yönteminden başka bir yol bulamamışlardır. ABD ekonomisi, yine yüksek bütçe ve dış ticaret açıkları vermekte ve bunları borçlarını arttırarak karşılamaktadır. Avrupa Birliği içinde, İspanya, Portekiz, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve daha bilemediğimiz bazıları, uluslararası yardımlardan yararlanmayı beklemektedirler. Batı’daki araştırmalar, uygulanmakta olan ekonomik kalkınma modellerinin yeni baştan düzenlenmesinin gerektiğini söylemekte, ama bu yeni finansal mimarinin temel özelliklerinin neler olduğunu söylememektedirler. Bu nedenle biz, başımızın çaresine bakmalıyız. Ekonomi tarihimizde dünya ekonomilerinin sıkıntılarına karşı kendi ekonomimizi sağlıklı işletmenin yollarını bulmuş, ama sonradan onları bir kenara bırakmış bulunmaktayız. Şimdi bu tarihi iyi incelemeli ve başımızın çaresine bakmalıyız. Gelecek birkaç yazımız, yavaş yavaş ortaya çıkmakta olan, uygun ve küresel bunalımlara dayanıklı bir ekonomik sistemin temel özelliklerini araştırmaya yönelecektir. maysan@cumhuriyet.com.tr maaysan@superonline.com Orduda Trasformasyon Neredeyse hemen her gün bir veya bir- den fazla subayın gözaltına alınması ya da tutuklanması nasıl değerlendirilmeli? Epeydir gerçek olduğuna inandığımız bir temayı ısrarla işlemeye çabalıyoruz. Savımız şu: Silivri’deki bildik dava ve ona bağlı ope- rasyonlar, dolaylı ya da dolaysız, ordunun kendi içinde gerçekleştirdiği tasfiyenin önemli bir aracıdır. Son birkaç yıldır, bu savı güçlendiri- ci birçok gelişmeye tanık olduk. En son, bu konuda en dikkat çekici yoru- mu, Cumhuriyet Kitap ekinde (1 Nisan 2010) “Başbuğ - Org. İlker Başbuğ ile Tarih ve Gelecek” adlı kitabı ile ilgili olarak Gamze Akdemir’in sorularını yanıtlayan Er- can Çitlioğlu yaptı: “Ordunun da kendini ken- di içerisinde bir transformasyona tabi tutma- sı lazım. Yapılanmasını, konumunu çağın ge- reklerine göre transforme etmesi lazım ve edi- yor da... Türkiye’de askeri vesayet denilen eleş- tirilere kaynaklık eden her ne varsa ortadan kal- dırıcı bir yapılanma içerisine girmesi lazım. Bu- nu da yapmaya başladı. Ama bırakın, bunu kendileri yapsın, döverek yaptırmak isterseniz reaksiyon yaratır.” Transformasyon deyince, aklımıza dönemin Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Nusret Taşdeler’in -bugün orgeneraldir ve Harp Akademileri Komutanı’dır- Abdullah Gül Çan- kaya’ya çıktıktan hemen sonra, Eylül 2007’de hazırladığı raporda; 2007 seçimlerinin Türkiye için devletin temel nitelikleri açısından bir dönüm noktası olduğunu belirten sapta- maları geliyor. O rapordan bir bölümü bir kez daha yinelemekte yarar var: “Türkiye, demokrasi ile İslamın bir ara- da yaşayabileceğini ispat etmiş bir ‘ılım- lı İslam’ devleti olarak tanımlanmaktadır. Esas mesele, ılımlı İslam veya demok- ratik İslam olarak nitelendirilen yeni dev- let düzeni içinde cumhuriyetin temel ni- teliklerine bağlı TSK’nin, kendisine nasıl bir yer bulabileceği ve burada nasıl barına- bileceğidir.” Anlayacağınız, ordu, bugün dünyada geçerli küreselleşmenin resmi ideolojisi- nin deyimiyle “yeniden yapılanıyor.” Çitlioğlu’nun ifadesiyle de “çağın gereklerine göre transfor- me ediliyor.” Subaylara yönelik gözaltılar, tutuklamalar, so- ruşturmalar da işte bu transformasyonun so- nucu. Bir anda subay operasyonlarını yürüten sav- cıların değişmesine gelince... Dövme işleminin dozu ayarlanmış oldu. Referandum Eski Ankara Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Feyzioğ- lu’na sorduk: “Hukuk, çoğunluk istedi diye değiştirile- bilir, başkalaştırılabilir mi?” Yanıtladı: “Çoğunluğun azın- lığa tahakküm ettiği rejimler, faşist rejim- lerdir. Temel haklar, kişi hak ve hürriyetle- ri söz konusu oldu- ğunda çoğunluğun ne istediğinin önemi yoktur. Esasen de- mokrasiyi tanımlayan ölçüt, azınlığın ço- ğunluk karşısında hak ve hürriyetlerinin ko- runuyor olmasıdır. Bu sebeple toplumun yö- netimin biçimini, te- mel hakları ilgilendiren bir referandum, gös- terilmek istendiğinin aksine demokratik de- ğildir; çoğunluğun ta- hakkümünü meşru- laştırmak amaçlı bir araçtır.” Şakir’in Lokması Başbakan’ın eşinin Katar şeyhinin nişanına Ata uçağı ile gitmesi karşısında eğitimci-yazar Nusret Ertürk, bir anıyı tazelemek istemiş: “İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda Köşk’ün Bolulu bir aşçısı varmış. Aşçının oğlu Şakir, bazı günler gelir babasının bacaklarına sarılır, severmiş. Babası çalışırken oğluna zaman ayırmaz; bunu, işten kaçamak sayar, doğru bulmazmış. Diğer ustalar Şakir’e acır; ustaya sözle dokunurlarmış: ‘Şakir seni görmeye gelmiş usta. Azıcık yemek ver de yesin çocuk.’ Usta yakına koymazmış: - Onun burada hakkı yok. Haksız lokma yemeye alışmasın. İlerde devlet memuru olacak.” Çayyolu Yıldız 88 Sitesi’nde yaklaşık bir yıldır 5-10 yaşındaki akasyalar kesiliyor. Gerekçeyi sorarsanız, gerekçe bol: “Yapraklarının bahçeleri kirletmesi, köklerinin etrafa zarar vermesi, reçinesi- nin yer mozaiklerini karartması, arabala- rın boyasını kavlatması, sinek yapması, bö- cek tutması...” Site çevresinde dolaşıp saydık, 30’a ya- kın akasya kesilmiş bugüne değin. Ne- redeyse bir küçük koruluk yok edilmiş... En son, üç tane akasyanın kesilmesi- ne gözlerimizle tanık olduk. Kazma kürekle yerle bir ettiler akasyaları, sonra da çöpe attılar. Yerine süslü üç japon eriği diktiler. “Nedir bu düşmanlık, durdurulsun şu akasya kıyımı” diye Yenimahalle Beledi- yesi’ne, Çevre ve Orman Bakanlığı’na başvurduk. Bakanlık, “Biz yetkili değiliz. Konuyu Ankara Valiliği’ne ilettik” dedi. Ye- nimahalle Belediyesi, “Ağaçların mülkiyeti siteye aitmiş. Karışamayız” dedi. Kısacası, bizde akasyaların kesilmesi serbest! Değerli meslektaşım Yaşar Sökmen- süer’in Hürriyet Ankara’da yazdığı gibi: “Kesin, yerine ip gibi yeni fidanlar, bodur Capon eriği, bir karış Bonsai filan dikersiniz/dikiyorsunuz, akasyanın 10 yıl- lık ömrü/canı, hatırası ne gam. Sökün-atın, bırakın ‘akasya kokulu sa- bahlar’ şarkılarda kalsın. Akasya Durağı komik dizilere nam ol- sun, akasya çiçeği suluboya kurs resim- lerine.” Bilen bilmeyene söylesin. Biz yaşadık, gördük, herkes duysun: Türkiye’de her önüne gelen, canı iste- yen, burnundan soluyan; sokaktaki, ya- ya yolundaki, ortak alandaki akasyayı ke- sebilir... Kimse karışmaz, karışamaz! Çünkü, epeydir yaşamın birçok ala- nında insanlık kanadı, gönüller sustu, vic- danlar eridi. Yalınlık gösterişe, doğru eğriye, nitelik niceliğe yenildi... Akasyalar da Suçlu! Sağlık Çalışanlarına Teşekkür Borcu... SADIK ÇELİK 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası’nı ve 7-13 Nisan Sağlık Haftası’nı kutladığımız bu günlerde Tam Gün Yasası’nın bazı hükümlerini durdurma isteğiyle CHP’nin Anayasa Mahkemesi’nde açtığı, incelenmeye başlanan davanın ve aynı yasanın 9. maddesindeki radyoloji teknisyenlerinin çalışma sürelerinin arttırılmasına karşı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın açtığı bir diğer davanın haberleri kenarda köşede kalmış ve kamuoyunun yeteri kadar ilgisini çekmemiştir. Maalesef dünyada her yıl 12 milyon kişiye kanser tanısı konuluyor ve 7.6 milyon kişi kanserden hayatını kaybediyor. Önlem alınmazsa, dünya genelinde kanser yükünün artarak 2030 yılında 26 milyon yeni kanser vakasına ve 17 milyon ölüme ulaşacağı tahmin ediliyor. Kanserde en hızlı artış ise ülkemizin de içinde bulunduğu düşük ve orta gelirli ülkelerde olacaktır. Bu konunun en iyi yönü ise kanserlerin yüzde 43’ünün potansiyel olarak önlenebilir olmasıdır. Kanseri önlemek için önlemlerin alınması, koruyucu hekimlikle erken teşhis yapılması kanseri önemli ölçüde azaltacakken yeterli önlem almamamız, oranların artmasına neden oluyor. Kamuoyunda Tam Gün Yasası olarak bilinen 5947 sayılı yasanın 9. maddesi ile 3153 sayılı kanuna ek 1. madde, radyoloji teknisyenlerinin çalışma saatlerini günlük 7 saat olarak belirlemiştir. Haftalık 25 saatten 35 saate çıkarılan çalışma süresi, burada çalışan personelin yaptığı işin özelliğinden dolayı oldukça risklidir. Haftada 10 saat daha fazla radyasyona maruz kalan kişilerin sağlıkları elbette olumsuz etkilenecektir. Günde 5 saat çalışanların yıllık 30 gün şua izni kullanmak zorunda olmaları zaten durumun ne derece riskli olduğunu göstermektedir. Çalışma süreleri yüzde 40 arttırılan iyonizan radyasyona maruz kalan sağlık personelinin yıllık kullanmak zorunda olduğu şua izni süresi de arttırılmamıştır ve bu kişilerin sağlık yönünden özellikle kanser gibi uzun süre radyasyona maruz kalmaktan dolayı oluşan hastalıklara daha kolay yakalanmalarına zemin hazırlanmıştır. Çalışma saatlerinin uzatılması anayasadaki temel hak ve hürriyetler ile ilgili Avrupa Sosyal Şartı’na, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve ILO’nun 115 sayılı “İşçilerin İyonizan Radyasyonlara Karşı Korunması Hakkındaki Sözleşmesi”ne de aykırıdır. Geçen günlerde İngiliz Sağlık Bakanlığı çok kritik bir kararla sağlıklı kişilerin tıbbi gereklilik olmadıkça tomografi çektirmesini yasakladı. İngiliz Sağlık Bakanlığı’na göre, tomografi çekildiği esnada vücudun maruz kaldığı radyasyon Hiroşima’da atom bombasından kurtulan kişilerdeki kadar. Tomografi çektirmek kadar tomografiyi çeken teknisyenlerin de yüksek radyasyondan etkilendiği yapılan çalışmalarla açıkça ortaya konmuştur. Röntgenden 400 kat daha fazla radyasyon yayan tomografi üzerine Kaliforniya Üniversitesi’nde 1119 kişinin incelenmesiyle yapılan araştırma, tek bir tomografinin 442 göğüs röntgenine ve 74 mamografiye eş oranda radyasyon yaydığını ortaya çıkardı. Bugüne kadar radyasyonun zararlı etkileri bu ve bunun gibi bilimsel birçok raporla ortaya konmuştur. Radyasyonla çalışma, ağır ve tehlikeli meslek grubu olarak sınıflandırılmaktadır. Bu sebeple iyonlaştırıcı radyasyonun ulusal doz limitlerinin altında “düşük doz” (low dose) olduğunu söylemek, bilimsel gerçekleri göz önüne alırsak imkânsızdır. Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’ya göre, hastaya verilen X-ışınları kansere sebep olan etkenlerdir. Bunlar vücutta kalıcı olduğu için vücut tarafından yok edilemezler. Zaten insanlar X-ışınlarına maruz kaldıkları anda kanser olmuyorlar. 30 ya da 40 sene sonra etkileri ortaya çıkıyor. Ulusal Kanser Haftası ve Sağlık Haftası’nı kutlarken Tam Gün Yasası’nın çıkarılmasıyla birlikte sağlık çalışanlarının çalışma koşullarında yapılan olumsuz bazı düzenlemelere karşı duyarlı olmak, sağlığınıza duyduğunuz saygının bir göstergesidir. Çünkü çalışan sağlığının ve yaşam hakkının tam, etkin, sürdürülebilir bir biçimde korunmadığı bir sistemden hastaların şifa beklemesi adaletli de ahlaki de değildir. Konuya, mevcut sorunları çözmek için geçici tedbirlerle değil, kalıcı çözümlerle hem hastanın hem sağlık çalışanının gözetildiği bir anlayışla yaklaşılması zorunluluktur. Sağlık Haftanız kutlu olsun. sadik.celik@keyveni.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Marmara yö- resinde, deniz yüzeyini kapla- yan ve “salya” da denilen be- yaz jelimsi ta- bakaya verilen ad... Fas’õn pla- ka imi. 2/ Mesa- fe... Konuşulan asõl konu. 3/ Üs- tünde hamur açõlan ya da ye- mek yenilen tahta. 4/ Orta Asya’da bir õr- mak. 5/ Antalya’nõn Akseki ilçesinde bir mağara... Lifleri do- kumacõlõkta kullanõlan değerli bir bitki. 6/ Atõn omuzlarõ arasõnda ka- lan bölge... İran’da ta- rihi bir kent. 7/ Mer- merde, bazõ taşlarda ve tahta kesitlerinde renk ayrõlõğõ gösteren dalgalõ izler... Nazi partisinin hü- cum kõtasõnõ simgeleyen harfler. 8/ Saçõn küçük tu- tamlarõnõn değişik renklerde boyanmasõ... Eğitici öy- kü ya da masal. 9/ Satrançta bir taş... Şarap bardağõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Altõnda tekerlekler bulunan ve üzerinde kayõlan araç... Anadolu halklarõnõn en eski ana tanrõçasõ. 2/ Renk renk parlak tüyleri olan, iri gövdeli bir papağan... Niyet, te- şebbüs. 3/ Çapak balõğõna verilen bir başka ad. 4/ Zi- raat. 5/ Eserler, yapõtlar... İstanbul’un bir semti. 6/ Yük ve binek hayvanlarõnõn sõrtõnda, eyer vurmasõndan do- layõ açõlan yara... Oy. 7/ Canlõ varlõklarda kanõn ya da besleyici sõvõlarõn dolaştõğõ kanal... Suudi Arabis- tan’õn plaka imi. 8/ Düz ve ensiz kõlõç... Atasözü. 9/ Bey- gir... Ahmet Haşim’in bir şiir kitabõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 O Y D A Ş M A A F U A R A P E L İ M R A H O R P D U T A R O M A İ Ş İ L İ N E K Z U R A L L A M E M O E D E P A N O R A M A S E R İ M Z E R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear