23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 15 MART 2010 PAZARTESİ 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Bazı Notlar İŞSİZLER PARTİSİ VE SEÇİMLER: Gazetemizde İşsizlik Raporu yayımlanıyor. Birkaç ay önce arkadaşlarımla sohbet ederken bir İşsizler Partisi kuralım dedim... Kafadan 3.5 milyon üyesi var! Ve gizli işsizler: Çalışma hayatına asla katılmayan kadın nüfus. Parti yönetiminin yarısı kadınlara ait olsun! İşsizlere ne mi vaat edilecek?! Bunu sormak bile abesle iştigal etmek olur... Partinin ilk mitinglerinin kalabalığını düşünebiliyorum. Hikmet Kıvılcımlı, ülkemizin yetiştirdiği önemli sosyalist liderlerden, İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği kurmuştu! Anımsayan var mı? Bugünkü kadar örgütsüz bir halkımız olmamıştı geçmişte! Ve bu kadar büyük sorunlarla da cebelleşmiyorduk! Veee durmadan birtakım -sol?- partiler kuruluyor. Sonuncusu, birkaç parti ve hareketin birleşmesiyle bugünlerde hayata geçecek! Birbirine yakın bir dizi sol parti var... Bakıyorum, niye bir çatıda birleşemiyorlar, merak ediyorum. En azından ilk aşamada varlıklarını koruyarak hareket edebilirler. AKP seçimlere hazırlanıyor. Tabanda yaptığı çalışmaları izliyor musunuz? On binlerce sandık görevlisi hazırlanıyor. Sandık yasasını değiştiriyorlar... Sandıklarda oy kullanacak seçmenlerle toplantılara başladılar... Yani diyorum ki, AKP, liderinin salı nutuklarına bırakmıyor işi... Örgüt çalışıyor. Lafla peynir gemisinin yürümediğini bilen AKP, bu çalışmasıyla, alabileceği oyun üzerine 5 puan daha ekleyebilir! Birileri bilmeli ki, gerisi palavradır, palavracılıklarını da seçim sonunda sandıkta tadacaklardır. BÜYÜK LAF: Devlet Bakanı Ali Babacan, IMF ile anlaşma yapmamalarının nedeni olarak, “IMF ile ayrılık, gelecekle ilgili projeksiyonlar konusunda bakış açımızdaki farklılıktan kaynaklandı” demiş. Ooooo, büyük laf! Neymiş onlar? Açıklayamazmış. Projeksiyon farklılıkları, ekonominin temel yönelişleri konusundaki birbirine zıt fikirleri içerir! Ama Babacan bir yandan da diyor ki “Bazı küçük noktalarda farklılıklar oldu”, bunları da açıklamıyor! Bazı küçük görüş farklılıklarıyla, projeksiyon farklılıklarını ve anlaşamamayı açıklamak, doğrusu, birbiriyle çelişkili ifadeler! Gizemli bir hava yaratıyor Babacan! Oysa olay/neden basit ve sıradan: Seçim yılına girerken, IMF’nin mali disiplinlerle iktidarın elini kolunu bağlamasını istemedi! Babacan’ın bu sözünü not düştüm ki, seçimlere doğru ve sonrası “büyük gelecek projeksiyonlarını” sormayı unutmayalım! Bu konuda iktidar palavralarının şimdiden altını çizmiş olalım! İKTİDARIN İNTİHALCİ MERAKI: İntihalci, yani bilim hırsızlığından mustarip profesörlere olan merakını biliyoruz iktidarın... Onları baştacı eder. Ömer Dinçer ilkiydi! Profesörlük unvanı iptal edilmişti (Şimdiki YÖK, Dinçer’i aklamayı, bu unvanı iade etmeyi düşünmüyor mu?!) Derken, YÖK başkanvekillerinden (geçen ay yorulduğunu bahane ederek ayrılmıştı!) Profesör İzzet Özgenç’in, yıllar önceki doçentlik tezinin bir bölümünü, bir Alman bilimcinin (Hans Achenbach) bir kitabından, kaynak göstermeden alıp kendi malıymış gibi kullandığı ortaya çıkarıldı! Alman hukukçu tezini 1972’de vermiş, kitap olarak 1974’te basılmış; yankı yaratan bir başucu kitabı olmuş... Özgenç, Selçuk Üniversitesi’nde 1997’de tezini hazırlamış, daha doğrusu, Achenbach’ın düşüncelerine bakmış bakmış, “Yahu” demiş herhalde, “bunları ben de düşünmüştüm, ama yazmakta geciktim, bunları olduğu gibi almamda bir sakınca yok!” İstanbul Üniversitesi’nden hocası Prof. Ayhan Önder de, “Evet, Özgenç’in tezi yürütmedir...” demiş. (Habertürk, Esra Yazdıç) İktidar ve adamları, üniversitelerinden en girişimci adamlarını nasıl da bulup baş tacı ediyor... Ama yakışmıyor değil! YÖK’teki şefleri, “İzzetçiğim olay ortaya çıktı, şimdi bizim başımızı da derde sokacaksın, en iyisi sen biraz istirahat et... ” demişler ve İzzet Bey’i kapının önüne koymak zorunda kalmışlardır... Kim bilir! İntihalcilerin, akademik yalancıların sayılarının bu kadar olduğunu mu düşünüyorsunuz? Düşünmeyin, onların daha nerelere tırmandığını, tırmandırıldığını yakında göreceğiz... Güher ve Süher Pekinel’le müzikte mükemmellik, gençlerin eğitimi ve günümüz Türkiyesi üstüne CELAL ÜSTER M üzik dünyasõnda en üst düzeye ulaş- mõş piyano ikililerinin başõnda ge- len Güher ve Süher Pekinel, son olarak Arthaus’tan yeni bir DVD çõkardõlar. Co- lin Davis yönetimindeki İngiliz Oda Orkestra- sõ ve Muhai Tang’õn yönettiği Zürih Oda Or- kestrasõ eşliğinde, Brahms, Mozart, Lutos- lawski, Milhaud ve Poulenc’in iki piyano için yapõtlarõnõ yorumladõklarõ Londra, Lucerne ve Zürih konserleri yer alõyor “Live in Concert” adlõ DVD’de. Pekineller, bugünlerde, Onduline Avras- ya’nõn desteğinde, Türkiye’nin müzik alanõnda üstün yetenekli gençlerini keşfetmek için başlattõklarõ çok önemli bir projenin de ilk so- nuçlarõnõ almaya başladõlar. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Mersin ve Eskişehir’deki konservatuvarlarõn öğrencileri arasõndan yap- tõklarõ seçimler sonucu 14 yetenekli genç, ül- kemizin müzik kalitesini arttõrmak üzere ilk adõmlarõnõ atmaya hazõrlanõyor. Bursiyerler, gü- nümüzün dünyaca tanõnmõş müzisyenleriyle Avrupa ve ABD’de eğitim alma ve yaz kurs- larõnda çalõşma fõrsatõna sahip olacaklar. Bu projeye çok büyük bir önem veren Pekineller, sponsorun sağladõğõ tüm finansal kaynaklarõn yalnõzca öğrencilerin burslarõna aktarõlmasõ- na büyük özen göstermekle kalmõyor, proje kapsamõnda gerekli tüm harcamalarõ kendileri karşõlõyor. Pekineller’le, yeni DVD’lerinin yanõ sõra Bach tutkularõnõ, piyano ikilisi olarak büyüle- yici uyumlarõnõ, 1980 sonrasõ küreselleşmenin müziğe etkilerini, günümüz Türkiyesi’nin so- runlarõnõ konuştuk. -Yeni DVD’de Jacques Loussier’nin ikili için yazdığı Bach düzenlemelerinden bö- lümler de yer alıyor. Loussier ile sanatsal, mü- ziksel dostluğunuzdan biraz söz eder misiniz? GP- Sebastian Bach, çocukluğumuzdan be- ri bizim için gerçeği ve aynõ zamanda çok bo- yutlu düşünceyi aksettiren en önemli besteci- lerdendir. Armoni içinde şeffaflõk ve olağan- üstünün sonsuz arayõşõnõ ve doğrudan formüle edilişini sadece Bach’ta bulduk. Bach’õn ayrõ- calõğõ, bitmek tükenmek bilmeyen bir vizyon gü- cü ile geçmişi, bugünü ve geleceği aynõ zamanda yaşatabilmesinden kaynaklanõyor. Loussier’yi yõllar evvel ilk kez hayretle din- lediğimizde, kendisine özgü oluşturduğu do- ğaçlama ve komposizyon karõşõmõ bir “form” ile caz olgularõna dayalõ yeni ve orijinal bir “tarz” yarattõğõnõ görmüş ve derhal etkilen- miştik. Onun ile çalõşmamõz bize Bach ile il- gili yeni bir vizyon kazandõrdõ. Loussier sa- yesinde artõk Bach’õ daha çok analitik ve ma- tematiksel bir coşku ile değil, yepyeni bir ba- sitliğe ve çoktandõr aradõğõmõz hafifliğe ulaş- mõş olarak, oldukça farklõ çalõyoruz. Loussi- er bize, çalma biçimimizde de farklõ, yeni yol- lar açtõ. Bu sadece yukarõda bahsettiğim rit- mik değerlerin farklõ yerleştirilmesi ile sõnõrlõ değil. Bunun çok ötesinde, farklõ kültürel ol- gularõn müzikte birleşmesinin keyfi. Bunun için kendisine daima müteşekkiriz. -Müzik dünyasında sizin kadar üst düze- ye ulaşmış başka ikiz duo piyanist var mı, bil- miyorum. Bu özelliğin ulaştığınız düzeye na- sıl bir katkısı var? SP- Bulunduğumuz konumda başka ikiz ol- mamakla birlikte son zamanlarda meslek- taşlarõmõz Labeque’ler, aralarõnda 3 yaş fark olmasõna rağmen bizim gibi tanõtõlõyor. Bu da bizi bir bakõma eğlendiriyor. İkiz ol- mamõz bizi aslõnda yõllarca “yordu”. Sürek- li kim Güher kim Süher ile karşõlaşmak, her şeyi paylaşmak zorunda olmak pek kolay ol- madõ aslõnda. Her şeyi paylaşmak dediğimizde buna solist olarak kazandõğõmõz ödüller de da- hil. Küçüklüğümüzden Juilliard yõllarõmõza ka- dar solist olarak çalõştõk. Bu duruma ilk noktayõ, solist olarak çalõştõ- ğõmõz efsanevi hocamõz Rudolf Serkin bir ya- zõsõnda “one mind two hearts” (bir akõl iki yürek) olarak koy- muştu, ardõndan Juil- liard’daki oda müziği hocamõz “Siz neden ikili olarak çalmıyor- sunuz?” sorusuyla koy- du. Bundan sonraki yol- culuğumuzda ise zaman içerisinde aramõzda tele- patinin ötesinde bir bağ oluştu. Bu bağõn ne kada- rõnõ tek yumurta ikizi olu- şumuza borçluyuz bile- mem, ama benim için bu bağõn temelinde birlikteki derinliğin sorgu ve yolcu- luğunda birbirini gerçekten dinlemek yatõyor. -Müziğinizdeki perfor- mans kadar kendi imajınızı da hep canlı, do- ğal ve genç tutuyorsunuz... Bunun sırrı, müziğinizle hayatınızın ayrılmaz bir bütün olmasında mı? SP- Müzikte ve diğer yaptõğõmõz işlerdeki mü- kemmelliyet arayõşõ, daima kendimizi sorgula- maya, hep daha iyiyi aramaya mecbur kõlõyor bizi. Gördüğü her şeyi bir forma oturtmaya ça- lõşan, çabuk kavrayan, dolayõsõyla değişime açõk iki hiperaktif çocuktuk küçüklüğümüzde. Bu ka- rakterimizin bir parçasõ ve hayatõmõz boyunca böyleydi. Bu tür yaşam tarzõnõn öğrenildiğine şahsen inanmõyorum. İçinizden akan enerji hayat felsefenizin kendi se- rüveni içerisinde sizde oluşturduğu yansõmadõr. Bu açõdan sorunuz doğru. Müziğimiz hayatõmõzõn bir aynasõ olduğu gibi, hayatõmõz da müziğimizin bir aynasõ. -Pek çok piyanistin irade dı- şı mimikleri var. Konsantre olmanın bir yolu belki de. Sizin dudak hareketlerinizde nota- lar mı vardır, melodiyi mi söylersiniz? SP- Bir eser ne kadar kar- maşõk bir yapõya sahip olursa olsun çalarken ortaya çõkar- manõz ve algõlatmanõz gereken bir “çizgisi” vardõr. Bu çizgi- yi yakalamanõn ve hissetme- nin en iyi yolu ise melodik bir yapõyõ bir şar- kõ gibi algõlamaktõr. Bu şarkõyõ sadece beyninizde söylerken bile sizde uyandõrdõğõ duygularõn yü- zünüze yansõmasõyla çeşitli mimikler oluşabi- lir. Bir de melodiyi beyninizde söylemekle kal- mayõp mõrõldanmak da söz konusu olabiliyor. Konsantrasyonumun çok yüksek olduğu za- manlarda mõrõldandõğõmõ bile fark etmiyor, is- temediğim halde mõrõldandõğõmõ unutabiliyorum. Ayrõca bu akõş içinde kendim yerine Güher’in çaldõğõ melodiyi bile mõrõldandõğõm oluyor. Bu- nu daima kontrol altõna almaya çalõştõm ama her zaman başarõlõ olamõyorum. Mesela piyanist Alf- red Brendel’in yõllarca ayna önünde çalõştõğõ- nõ anlatmõştõ bir yakõnõm bana yõllar önce. Leonard Bernstein ve hocamõz Rudolf Serkin olduklarõ gibiydiler. Kontrol etmeyi pek sev- mezlerdi... -Özellikle 1980 sonrasında bütün dünya- da yaşanan küreselleşme, sizce müzik alanını nasıl etkiledi? Olumlu mu, olumsuz mu? Farklı müzik türleri arasındaki ilişkiyi ne yönde etkiledi? GP- Bugünkü müziğin her türü, kendi tarzõnda karşõtlarõ ile temas ederek yoğun şekilde glo- balleşmeyi yaşamõş, kendi içinde çözülmüş ve birbirleri içinden geçerek yeni bir yaşam oluş- turuyor. Bunu modern müzik en iyi şekilde yan- sõtõyor. Modern müzikte, yenilik arayõşõ içinde karşõlaştõğõ aykõrõ unsurlarõn radikal etkileri so- nucu, yeni biçim ve müzikal serbestlik şekille- ri beş yõl öncesine nazaran çok daha net. Yeni nesil besteci kimlikler sislerden kurtularak kendilerine özgü müzikal form ve mimarileri- ni yaratõyorlar. Arayõş döneminin bir kõsmõ kla- sikle tekrar flört ederken, etnik müzik eriştiği füzyonun çeşitli derinliklerine sanki çok daha doğal bir hâkimiyet içerisinde. Artõk kültürel iç içeliğin “olmazsa olmaz”lõğõnõ kabullenmiş, içi- ne sindirmiş bir gençlik ve dinleyici kitlesi var. -Özellikle son dönemde çok yoğun sorun- lar yaşayan Türkiye’nin önündeki en önem- li sorun/sorunlar nedir? SP- Türkiye çok önemli bir demokratikleşme sürecinden geçiyor. Bu süreç zarfõnda Türki- ye’nin karşõsõndaki en önemli tehlike ise aşõrõ uçlarõn toplumu paralize etmesine olanak ver- mek. Bu sebeple küresel boyutta yeni bir etik anlayõşõna, demokrasi ve hukuk devleti norm- larõnõ içselleştirmiş bir toplum yapõsõna sürat- le kavuşmamõz gerektiği düşüncesindeyiz. Bu- nun yanõ sõra, teknolojik ve bilimsel gelişmeyi yönlendirecek, ekolojik değerlere sahip çõkan, saygõlõ bir nesil için çağdaş ve bilinçli yeni bir eğitim sisteminin acil gerekliliğine inanõyoruz. Bu sebeple konuşmadan çok değişimi ger- çekleştirmeye inandõğõmõz için sanatçõ kim- liğimizle daha dengeli, çevresine ve dünya- ya saygõlõ kişilikleriyle sosyal yaşamõmõza zenginlik katan gençlerin yetişmesinde eli- mizden geleni yapmaya çalõşõyoruz. “İkiz olmamız aslında bizi yıllarca ‘yordu’. Sürekli kim Güher, kim Süher ile karşılaşmak, her şeyi paylaşmak zorunda olmak pek kolay olmadı aslında. Zaman içerisinde aramızda telepatinin ötesinde bir bağ oluştu.” “Her gün farklı uyanıyoruz hayata. Bu da bize farklı bir düşünce ve duygu birikimi yaşatıyor. Bir yıl önce belli bir yorumla çaldığımız eseri, bir yıl sonra yeni bir dengeye oturtmamız gerekiyor. Bu sonsuzluğa uzanan bir arayış.” “Konsantrasyonumun çok yüksek olduğu zamanlarda mõrõldandõğõmõ bile fark etmiyor, istemediğim halde mõrõldandõğõmõ unutabiliyorum. Bu akõş içinde kendim yerine Güher’in çaldõğõ melodiyi bile mõrõldandõğõm oluyor.” Bach, küreselleşme ve demokrasi -DVD kitapçığında, “saf dengeyi daima yeniden bulmak” diye bir söz geçiyor. Bu- nu biraz açar mısınız? GP- Bir eseri belli bir dönemde çalõşõp yo- rumladõğõnõz zaman, o eseri o günün şartla- rõnda bir dengeye oturtursunuz. Buradaki den- ge, bestecinin oluşturduğu mimarinin dilini en basit şekliyle aktarmak üzere geliştirdiğiniz duygu ve düşünce dünyasõ arasõndaki den- geyi kapsar. Çocukken duygu dünyanõza ke- netlenip, çok sezgisel bir şekilde çalõyorsu- nuz. Ancak zamanla “düşünce” ve “sorgu- lama” eylemleri sürece dahil olunca, bu iki dünya arasõnda bir denge bulmak zorunda- sõnõz. Ayrõca her gün farklõ uyanõyoruz ha- yata. Bu da bize farklõ düşünce ve duygu bi- rikimi yaşatõyor. Dolayõsõyla bir sene önce belli bir yorumla çaldõğõnõz eseri, bir sene son- ra çaldõğõnõzda yoğunlaşan zaman ve bilgi- nin “duygu” ve “düşünce” şartlarõnda tek- rar bir dengeye oturtmanõz gerekiyor. Anla- yacağõnõz bu sonsuzluğa uzanan bir arayõş... Sonsuzluğa uzanan bir arayõş GüherveSüherPekinel obursali@cumhuriyet.com.tr ‘Oğlumu bulun’ Partizan dergisi okuru Ali Yetgin’den yaklaşık 1 haftadır haber alamayan ailesi ve arkadaşla- rı, dün Taksim tramvay durağından Galatasa- ray Meydanı’na kadar yürüdü. Yürüyüş sıra- sında anne Beser Yetkin, “Oğlumu bulun” fer- yadıyla kendini yere attı. Birsen Gülünaz, “Yet- gin’in başına gelecek olumsuzluklardan İçişleri Bakanlığı ve polis sorumludur” dedi. Ağabey Hı- dır Yetgin de kendilerini polis olarak tanıtan ki- şilerin evlerini aradığını ve “Ali’nin evrakı var gelsin alsın” dediklerini savunarak “kardeşimin hayatından endişe ediyoruz” dedi. (ALİ AÇAR)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear