22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK 2010 PAZARTESİ dishab@cumhuriyet.com.tr 10 DIŞ BASIN WikiLeaks belgeleri Amerikan Dışişleri’nin nasıl çalıştığını ve dünyayı nasıl gördüğünü anlatıyor DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Açık veren diplomasi merikan diplomatlarının yayımlanan raporları bir süper gücün politik oyunları hakkında önemli bilgiler veriyor ama WikiLeaks maalesef daha açık bir dünya oluşturamayacak. Tsunami olduğunda İsveç Dışişleri’nin önemli haberleşmeleri için hâlâ telefax tekniğini kullanıyor olması hayretle karşılanmıştı. Amerikan diplomatları tarafından kaleme alınmış büyük miktarda gizli raporu WikiLeaks’in yayımlamasından sonra raporları yazanların çoğu muhtemelen “keşke kaz tüyü kalem ve kırmızı balmumuyla mühürlenmiş mektup kullanıyor olsaydık” diye düşünmüş olmalı. Son on yıl içinde askeri iletişim ağı Siprnet’e (gizli bilgilerin bürokraside takılmaması ve doğru yere ulaşması için ABD’nin geliştirdiği enformasyon sistemi) bağlanan Amerikan elçiliklerinin sayısı arttı. Bu da üç milyon kadar kişinin gizli askeri ve diplomatik raporlara ulaşabilmesinin yolunu açtı. Daha önce WikiLeaks’e sızdırılan Afganistan’la ilgili askeri raporlar da bu enformasyon sisteminden geliyordu. WikiLeaks’e sızdırılmış olan son parti raporlar da büyük bir ihtimalle aynı kaynaktan geliyor. Geçen kez yayımlanan belgeler gibi bu kez de internette yayımlanan belgelerin değeri ifşaat Cancun İklim Zirvesi Hezimetten Kurtuldu Ama... Dünya kamuoyu ve medyasında, hak ettiği ilgiyi biraz da WikiLeaks’in etkisiyle göremeyen 29 Kasım10 Aralık 2010’da BM himayesinde 194 ülkenin katılımıyla Meksika’nın sahil kenti Cancun’da düzenlenen 16. iklim zirvesinin kaderi, bir nebze de olsa 2009’da Kopenhag’da gerçekleşen ve fiyaskoyla sonuçlanan zirveden farklı görünmektedir. Gezegenin ve üzerinde yaşayan tüm canlıların bekasıyla ilgili iklim değişikliklerinin önlenmesine yönelik birbiri ardından düzenlenen uluslararası zirveler, bilim adamlarının artarak gelmekte olan büyük ve önü alınmaz doğal felaketlere acilen çare üretilmesi uyarılarına karşın, Kyoto dışında, dişe dokunur, yasal ve yaptırımlı önlemler alınmasında bunca gecikmenin bedelinin kaçınılmaz biçimde ödeneceğinin bilinmesine karşın, sorunla ilgili çözümlerin dün olduğu gibi bugün de belki yarın da ertelenip savsaklanmasının bağışlanacak bir yanı yok. Evet, Cancun’da iklim değişikliklerinin önlenmesi yönünde bazı gelişmeler olmamış değil. Ancak aşağıda özetlemeye çalışacağımız sonuç bildirgesinde de görüleceği gibi bu zirvede de somut, yasal, bağlayıcı ve acil adımlar atılamamıştır. O kadar ki, kimi ülkeler umutlarını bir başka bahara, gelecek yıl Durban’da düzenlenecek zirveye ertelemek zorunda kalmışlardır. 11 Aralık Cumartesi günü neredeyse son dakikada gerçekleşen anlaşmayla, alınan kararlar iklim değişiklikleri gibi acil sorunu zamana yayan çözümlerle bir bakıma geçiştirme ya da savsaklama izlenimi vermektedir. Bununla birlikte zirvenin ne denli arzu edileni vermese de sanal başarısında çok taraflılığın yeniden güven kazanmasının payı olduğu ileri sürülmektedir. BM iklim zirvesi Cancun’da 11 Aralık’ta açıklanan sonuç bildirgesinde iklim değişikliklerinin önlenmesinde bir “Yeşil Fon”un gerçekleştirilmesinin de bulunduğu bir dizi önleyici düzenleme yer almaktadır. Sonuç bildirgesi, zirveye katılanların ezici çoğunluğunun onayını almış ve alkışlarla kabul edilmiştir. Sözü edilen “Yeşil Fon”u, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliklerinin önlenmesi konusunda gerekli uyumu sağlamalarına yardımcı olacaktır. Ev sahibi Meksika tarafından da desteklenen bu önemli karar özellikle tropikal ormanların korunması ve güneş, rüzgâr gibi temiz enerjilerle ilgili teknolojilerin paylaşılmasına da yol açacaktır. Geçici olarak üç yıllığına Dünya Bankası’nın denetiminde yapılacak bu örgütlenme gelişmiş ülkelerin 2020 yılından başlayarak iklim değişiklikleriyle mücadele için sağlayacakları yıllık 100 milyar doların dağıtımı gerçekleştirilecektir. Cancun zirvesine katılan ülkeler ayrıca yaptırımlı ve yasal yükümlülüklere sahip olan tek uluslararası anlaşma olan Kyoto Protokolü’nün 2011’e kadar sürmesinde de anlaşmışlardır. Kyoto’nun 2012 yılında sonlandrılması söz konusudur. Zira çok sayıda ülke protokolün uzatılmasına karşıdır. İstenilen sera etkili gaz salımlarının önde gelen ülkelerinden Birleşik Devletler, Çin ve Hindistan dahil çok sayıda ülkenin de içine alınacağı yeni bir protokolün gerçekleştirilmesi söz konusudur. Cancun’da zor da olsa sağlanan anlaşmanın ne yazık ki,“Aşil’in topuğu”gibi zayıf noktaları yok değil. Örneğin zengin ülkeler tarafından 2020’de başlayarak yılda 100 milyar dolarla finanse edilmesi pek güvenilir görünmüyor. Dahası, iklim sorunu gibi acil bir sorunda bunu önleyecek önlemlerin alınmasını gerçekleştirecek finansmanın uzun zaman sonra devreye girmesi pek akla yakın görünmemektedir. İklim değişikliklerinin neden olduğu doğal felaketlerin uzun zamana tahammülleri yoktur. Çözümün acil olması esastır. Biraz da bu yüzden, zaman faktörünü çabuklaştırmak için BM’de düzenlenen bir panelde alternatif finansmanlar önerilmiştir. Bunlar arasında ulaşımın vergilendirilmesi, kutsal rekabetin izin verdiği ölçüde, önde gelen seçenekler arasındadır. Cancun anlaşmasının “tarihi” olduğu savlarına gelince. Çevreci örgütler aynı fikirde değillerdir. Onlara göre Cancun “yarı fiyaskodur”. Zira kararlarının yasal altyapısı ve yaptırımı yoktur. Bu ise ülkelerin atmosfere diledikleri kadar sera etkili gaz salımlarına devam edecekleri anlamana gelmektedir. Nitekim günümüzde iklim değişikliklerinin baş sorumlusu sera etkili gaz salımları 48 Gt (1 jigaton 1 milyar tonu ifade etmektedir). Isınmayı 2050 yılına kadar 2 santigratla sınırlamak için 2020’ye kadar sera etkili gaz salımlarını 44 jigatona indirmek gerekmektedir. Oysa Kopenhag zirvesinde benimsenen angajmanlara göre tüm ülkelerin toplam sera etkili gaz salımlarının 49 jigaton olacağı hesaplanmıştır. Durumun vahameti esasen bu noktadadır. Hele “Yeşil Fon”un, o da gerçekleşirse, 2020’de devreye gireceği düşünüldüğünde... Acil önlemlerin alınması savsaklanır, zamana yayılmaya kalkışılırsa ne olur? Cumhuriyet’in, kanımca değeri gerektiği gibi algılanmayan “Bilim Teknoloji” dergisinin 10 Aralık 2010 tarihli sayısında Sayın Nilgün Özbaşaran Dede’n özgün yazısında, küresel ısınmanın yılda 2 derecenin üzerinde arttığında gezegenin ve üzerinde yaşayanların başlarına gelebilecek felaketleri, bilim adamlarının verilerine dayanarak sergilemektedir. İç karatıcı belki, ama mutlaka okunmasında yarar var. A ikiLeaks’in büyük miktarda gizli belgeyi açıklamasının daha şeffaf bir toplum oluşturmaya faydası olacağı kesin değil. Tam tersine diplomaside tümüyle gizliliğe dönme olasılığı şimdi daha yüksek. ABD, medyanın denetiminden kurtulmak için diplomatik dokunulmazlık talep edemez ama WikiLeaks’e de sorumlulukları konusunda sorulabilecek bir hayli soru var. özelliğinden ziyade enformasyonun hacminden ileri geliyor. New York Times, Guardian ve diğer gazetelerde yayımlanan belgelerin bazıları politik hassasiyet taşıyor. Örneğin, Suudi Arabistan’ın, nükleer program geliştiren İran’ın bombalanmasını istemesi gibi. Bazıları ise ilginç ve eğlendirici. Bunlar özellikle Amerikalı diplomatların önde gelen politikacılar hakkındaki değerlendirmeleri: Vladimir Putin “Alfa köpek” olarak tanımlanıyor. Angela Merkel hakkında “Risk almaktan kaçınır ve yaratıcı değildir” deniyor. Ama her şeyden önce bu belgeler Amerikan Dışişleri’nin nasıl çalıştığını ve dünyayı nasıl gördüğünü anlatıyor. Amerikan yönetiminin Guantanamo mahkumlarını kabul etmeleri için müttefiklerine nasıl baskı yaptığını da görüyoruz belgelerde. Yemen’deki El Kaide’yi Amerikan uçaklarının bombaladığı, General Petraeus’un “Bombaları bizim değil, sizin attığınızı iddia etmeye devam edeceğiz” sözleriyle ortaya çıkarken, benzer açıklamalarla başka sırlar da gözler önüne seriliyor. W New York Times hükümete bilgi vermiş Aslında fazla şaşırtıcı bir şey yok. Yayımlanan belgeler, dışişleri içindeki değerlendirmelerle resmi açıklamaların farklı olduğunu gösteriyor. Örneğin, Afganistan’daki yolsuzluklar. Diplomatlardan biri Amerika’nın Pakistan politikasının amacına ters düştüğünü ileri sürerken diğeri Rusya’nın mafya devleti haline geldiğini söylüyor. Gizli belgelerin bu şekilde yayımlanması doğru mu? Eleştirenler, özellikle Amerikan hükümeti bu belgelerin ülkenin çıkarlarını tehdit ettiğini ve bazı kişileri tehlikeye attığını iddia ediyor. Bu belgeleri yayımlayan gazeteler öncelikle malzemeyi süzgeçten geçirmiş. Bu bakımdan WikiLeaks sızan malzemenin süzgeçten geçen bölümlerini, başka bir ifadeyle ayıklamadan sonra seçilmiş bölümlerini yayımlamış oluyor. New York Times, Amerikan hükümetine bilgi verip Beyaz Saray’ın zararlı gördüğü bazı bilgileri yayımlamamış. Bu tavsiyeler WikiLeaks’e de iletilmiş ve onlar da zarar görebilecek kaynaklar için gereken hassasiyeti gösterdiklerini bildirmişler. (Afganistan’la ilgili açıklamalarda nasıl davranıldığı hatırlanırsa bu cevabın insanı rahatlatmadığı da işin bir başka yönü.) İlkesel bir itiraz ise anlaşmazlıkların çözümü için diplomasinin kapalı kapılar ardında yapılması gerektiği. Bu doğru ve WikiLeaks’in büyük miktarda gizli belgeyi açıklamasının daha şeffaf bir toplum oluşturmaya faydası olacağı da kesin değil. Tam tersine diplomaside tümüyle gizliliğe dönme olasılığı şimdi daha yüksek. ABD, medyanın denetiminden kurtulmak için diplomatik dokunulmazlık talep edemez ama WikiLeaks’e de sorumlulukları konusunda sorulabilecek bir hayli soru var. İsveççeden çeviren: Osman İkiz (Dagens Nyheter, Başyazı, İsveç, 30 Kasım 2010) Hitler, Stalin ve Türkiye Almanya, İtalya ve Japonya’nın “Avrupa’da ve Uzakdoğu’da Yeni Düzen’in kurulması”nda birbirlerine yardım sözü verdikleri antlaşmayı imzaladıkları 1940 yılında, Sovyetler Birliği’nin Almanya’ya yönelik rahatsızlığı iyice arttı. Almanya’nın bu paktın İngiltere ve Amerika’ya karşı imzalandığını söylemesine rağmen, aslında kimin hedef alındığı, açıkça görülüyordu. YURİY RAYHEL azi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde başlayan balayı ortamı, Polonya’nın bu iki ülke arasında paylaşılmasından bir süre sonra, 1940 yılının ilkbaharında sona erdi. Gerçi, iki taraf, dış dünyaya karşı, yakın ilişki içinde oldukları görüntüsünü veriyorlardı. Ticaretin yanı sıra iki ülke, istihbarat alanında da yoğun bir işbirliği sergiliyordu. Bu işbirliği ortamında Sovyetler Birliği, 1939’un ekimkasım aylarında, daha önce kendisine sığınmış ve pek çoğu artık Sovyet vatandaşlığına geçmiş olan 900 kadar Alman ve Avusturyalı komünisti, Almanya’ya teslim edecekti... Almanya, Sovyetler Birliği’nin Finlandiya’ya saldırdığı 193940 kışında, onun lehine olacak şekilde, tarafsızlığını korumuştu. Fakat Sovyetler Birliği’nin, Bukovina gibi, hiçbir zaman Çarlık Rusyası’nın parçası olmamış olan bölgeleri de talep etmesi, Nazileri endişelendiriyordu. Hitler, Sovyetler Birliği’nin Romanya’dan Besarabya ve Bukovina’yı istemesi üzerine, Rumen müttefiklerine, “Çekinmeyin verin, ben oraları size yeniden kazandıracağım” dedi. Batı cephesinde işler, Almanya’nın istediği gibi gitmiyordu. Fransa’nın çöküşünden sonra İngiltere’nin Almanya ile uzlaşmayı seçeceği tahmin edilmişti. Hitler, 1940’ta İngiltere’ye barış teklifini, kamuoyuna açık şekilde ilan etti: Almanya, Avrupa’ya ve Afrika’daki eski Alman sömürgelerine sahip olacak, buna karşılık İngiliz İmparatorluğu, Avrupa işlerine karışmaması şartıyla, mevcut durumunu koruyacaktı. Fakat İngiltere, böyle aşağılayıcı bir barış yerine, savaşı sürdürmeyi seçti. Almanya’nın İngiltere’yi çökertmek için giriştiği hava saldırılarından da sonuç alınamadı. Nazi Almanyası, çok müşkül bir durumda kalmıştı. Bir tarafta, Amerika Birleşik Devletleri geniş endüstriyel ve finansal imkânlarını İngiltere’ye sunarken, doğuda da Stalin’in yeni nüfuz alanları oluşturma arzusu, kabarmaya devam ediyordu. Almanya’nın Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’la arabuluculuk yapması ve bu ülkelerin sorunlarının Almanya’nın girişimiyle çözülmesi, Sovyetler Birliği’ni kaygılandırmakta ve Moskova, Berlin’in kendisini Balkanlar’dan dışlayacağını düşünmekteydi. İki devlet arasında Balkanlar konusunda ciddi ayrılıkların olduğu, kısa süre sonra görülecekti. N Balkanlar konusunda anlaşmazlık 1939 yılının Eylül ayında Sovyetler Bir diğer sorun kaynağı, Finlandiya Birliği’yle işbirliği anlaşması idi. Bu ülkenin, (Almanya ile imzalamak isteyen dönemin Sovyetler Birliği arasında 1939’da Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu, Doğu Avrupa’nın paylaşımına Stalin’den ret yanıtını alacaktı. ilişkin imzaladıkları) MolotovStalin, “Biz, Türkiye’yle pakt Ribbentrop Paktı’na göre Sovyet imzalamak ister miyiz? İsteriz. nüfuz bölgesinde bulunmasına Fakat Balkanlar’daki dengeleri rağmen, burada Alman birlikleri görüyorsunuz. Biz, Almanya’ya vardı. Almanlar, Sovyetler’in 1939karşı da savaşmayız. Bütün bu 40 kışında bütün Finlandiya’yı ele şartlarda sizinle imzalayacağımız geçirme girişimlerinin başarısız pakt, bir kâğıt parçasından ibaret olmasından sonra, Finlandiya’yı kalır” diyordu, Saraçoğlu’na. Stalin’e bırakmamaya karar Stalin, Kasım 1940’ta, Komintern vermişlerdi. Diğer taraftan, Başkanı Dmitrov’la görüşmesinde Almanya, İtalya ve Japonya’nın ise açıkça, Türkleri Anadolu’dan “Avrupa’da ve Uzakdoğu’da kovmaktan söz ediyordu. İlginçtir, Yeni Düzen’in kurulması”nda bu konuşma, Sovyet Dışişleri birbirlerine yardım sözü verdikleri Bakanı Molotov’un antlaşmayı imzaladıkları ylül Berlin ziyaretiyle 1940 yılında, Sovyetler 1939’da Sovyetler Birliği’yle işbirliği aynı günlerde Birliği’nin Almanya’ya anlaşması imzalamak isteyen dönemin Dışişleri yapılıyordu. yönelik rahatsızlığı Berlin’de Sovyet iyice arttı. Bakanı Saracoğlu, Stalin’den ret yanıtını alacaktı. Stalin, Bakan, Almanya’nın bu “Biz, Türkiye’yle pakt imzalamak ister miyiz? İsteriz. Fakat Finlandiya, paktın İngiltere ve Balkanlar’daki dengeleri görüyorsunuz. Biz, Almanya’ya Bulgaristan ve Amerika’ya karşı karşı da savaşmayız. Bütün bu şartlarda sizinle Türkiye ile ilgili imzalandığını imzalayacağımız pakt, bir kâğıt parçasından konularda söylemesine rağmen, Almanlardan destek aslında kimin hedef alındığı, ibaret kalır” diyordu. bulmak istedi. Oysa Hitler, açıkça görülüyordu. Finlandiya konusunda, Baltık Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov, bölgesinde yeni bir savaşı Alman Dışişleri Bakanı değer verilen bir gazeteci olduğunu istemedikleri yanıtını vererek, Ribbentrop’un davetlisi olarak, ortaya koyuyor. Ulus gazetesinden 1940 Kasım ayında, kalabalık bir Sovyetler’in Finlandiya’nın Ahmet Şükrü Esmer de, II. Dünya heyetle birlikte Berlin’e gitti. Ünlü tamamını ele geçirme isteğine karşı Savaşı’nın Sovyetler Birliği’nin Rus tarihçi Lev Bezımenski’nin çıktı. Molotov, Almanya’nın hatalı politikaları nedeniyle çalışmalarıyla Molotov’un kişisel Türkiye’ye Boğazlar’ın statüsünün başladığını yazmaktaydı. 1939 arşivinde bulunan kayıtlarda, değiştirilmesi konusunda baskı yılının sonbaharına kadar Sovyetler Stalin’in, bu programdan önce yapılmasında yardımcı olmasını Birliği yanlısı bir tutum izleyen Tan Molotov’a direktif verdiği istediğinde Hitler, Boğazlar gazetesi de, AlmanSovyet görülüyor. Bu direktifte, esas konusunun Almanya ve İtalya’nın Paktı’nın imzalanmasından sonra olarak, Almanya’nın Finlandiya’ya da katılacağı bir konferansta ele Sovyetler Birliği’ni eleştirmeye ve her türlü desteği kesmesi, alınması gerektiği yanıtını verdi. savaşın başlamasında asıl Bulgaristan’ın Sovyet nüfuz alanına sorumluluğu Sovyetler Birliği’ne Molotov ise, Almanya ve İtalya’nın terk edilmesi, Türkiye’deki İstanbul Karadeniz ülkeleri olmadığını yüklemeye başlamıştı. Tan’ın bu ve Çanakkale boğazlarının da belirtti. Stalin yönetimi, Boğazlar sert eleştirilerine, Pravda gazetesi, statüsünün değiştirilmesi gerektiği “Ankara’da pazar kurulmuş, Tan konusunda hem Almanya ve ifade ediliyordu. Bu nota, iki İtalya’dan destek almak, hem de gazetesi pazara düşmüş” ülkenin özellikle Balkanlar nedeniyle, aralarında artık anlaşmazlığa düşmeye başladığına işaret ediyor. Sovyetler Birliği’nin Ağustos 1939’da Almanya’yla imzaladığı pakt sonucunda fiilen onun müttefiki haline gelmesi, Türkiye’de tepki çekmişti. Yeni Sabah gazetesi, bu paktın imzalanmasından kısa bir süre sonra, 28 Ağustos tarihli nüshasında, Sovyetler Birliği’nin bütün barışseverlerin umutlarını boşa çıkardığını söylüyordu. Ünlü Türk gazetecisi Hüseyin Cahit Yalçın, bu gazetenin 23 Eylül tarihli nüshasında, Polonya’nın Sovyetler’in müdahalesi nedeniyle çöktüğünü yazıyordu. Sovyet diplomatların yazışmaları, Yalçın’ın İsmet İnönü tarafından da çok ifadesiyle yanıt verecekti. Hitler: Rusya’nın Türkiye ve Bulgaristan’ı yıkmasına engel olduk E Rusçadan çeviren: Deniz Berktay (Den gazetesi, Ukrayna, 27 Kasım 2010) C MY B C MY B onları bu sürecin dışında tutmak istiyordu. Oysa, Almanya, Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya açılmayı planladığı için, Boğazlar’da bir Sovyet üssü, Almanya’nın Ortadoğu politikaları önünde büyük bir engel oluşturacaktı. İtalya’nın da Boğazlar’da Sovyet üssüne karşı olduğunu açıklaması, Hitler’in Sovyet heyetine ret yanıtı vermesini kolaylaştırdı. Hitler, ilerki tarihlerde Türklerle yaptığı görüşmede, “Rusya’nın Türkiye’yi ve Bulgaristan’ı yıkmasına biz engel olduk” diyecekti. Hitler, yine aynı kasım ayında Mussolini ile görüşmesinde, İngilizleri teslim olmaya ikna etmek için Rusları Hindistan’a ya da hiç değilse Hint Okyanusu’na saldırtmak gerektiğini söyleyecekti. Bu nedenle, her şeye rağmen, Hitler, Sovyetler Birliği’ne saldırma konusunda nihai kararını bu görüşmeler sırasında henüz vermemişti. Molotov, Hitler’i ikna edememiş olarak Berlin’den ayrılırken, Hitler ona, “Ben, Stalin gibi büyük bir tarihsel kişilikle henüz görüşme imkânı bulamadım. Stalin’e selamımı ve yakın bir gelecekte kendisiyle görüşmek istediğimi söyleyin” diyecekti. Alman Dışişleri Bakanı ise Molotov’un ayrılacağı sırada ona, ülkesinin önerisini iletti. Buna göre, Sovyetler Birliği’ne, AlmanİtalyanJapon İttifakı’na katılması öneriliyordu. Almanların bu önerisine Sovyet yanıtı, kasım sonunda geldi. Sovyetler, böyle bir pakta katılmak için, Finlandiya, Bulgaristan ve Türkiye konusunda Almanlardan istedikleri desteği almayı şart koşuyorlardı. Artı, bir anlaşmanın olamayacağı ortaya çıkmış ve Hitler, Sovyet önerisini görmezden gelerek, savaşa karar vermişti. Stalin ise, Alman saldırısının başlayacağı 22 Haziran 1941’e kadar yanıt bekleyecekti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear