26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL 2009 CUMARTESİ 16 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 5 Eylül GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Ekonomik Rantlar Ekonomik rant oluşumunun, TOKİ, beledi- yeler, yerel yönetimler ve merkezi hükümet ka- rarlarıyla hızlandırılmasının, ekonomik sorun- larımızın çözümünü zorlaştıracağını öne süren geçen haftaki yazımıza sığmamış olan son bö- lümünün, bugün ilginize sunulmasına izin ver- menizi diliyorum. Geçen haftaki yazımın son paragrafı yer darlığı nedeniyle yayımlanamamıştır. Yazının “can alıcı temel sonucunu” özetleyen, ancak ya- yımlanmayan son paragrafı şöyleydi: “Yaratılan ekonomik rantlar nedeniyle bozu- lan gelir dağılımını, devletin kendi eliyle daha da çarpıklaştırmasını yavaşlatmanın bir yolu bulu- nabilmelidir. Çünkü, ölçüsüz ve kontrolsüz olu- şarak çarpık gelir dağılımı yaratacak bu türlü rant- ların ekonomilerde büyük sorunların ortaya çıkmasına neden olduğu, 2008 bunalımıyla açıkça ortaya çıkmıştır. ‘Hiç emek harcamadan elde edilen kazanımlar’ (rantın tanımlarından bi- ridir) ile savurgan tüketime sürüklenmiş olan top- lumların bunalımdan çıkışlarının da zor olaca- ğı belli olmuştur. 2008’de 71 milyonu aşmış nü- fusumuzun yüzde 54’ünün, 1 milyondan daha kalabalık olan 14 ilimizde, yüzde 18’inin de İs- tanbul’da yoğunlaşmış olması, bunalımdan çıkmaya çalışırken bizleri çok yoracak ve bu- nalımdan çıkışı zorlaştıracaktır.” Geçen haftaki yazı, bu özetleme olmadan, ek- sik kalmıştır. Birçok ekonomi uzmanı rant olu- şumunu neden sakıncalı bulmaktadır? Geçen yazının eksik kalmış olması, bize bu soruyu da- ha iyi yanıtlama fırsatı vermiştir. Aşağıdaki lis- te, eksikleri tamamlayacaktır: 1. Herhangi bir nedenle (çoğunlukla yanlış ka- mu kesimi kararlarıyla) oluşan rantlar, gelir da- ğılımını bozacaktır. Çünkü, ekonomik rant olu- şumu da sonradan onun dağıtılması da çok sı- nırlı sayıda insanın gelirini ya da servetini ola- ğanüstü artıracaktır. Bu gelir ve servet artışla- rı, genellikle fakirlerin daha da fakirleşmesine neden olacaktır. Çok büyük ekonomik rantlar yaratan eski dönemlerin, “ithal lisansları (izin- leri)” dağıtımı, devletçe mal ve hizmetlere ko- nan tavan fiyatlar, bazı taşınmazlara daha çok inşaat yapma izni verilmesi gibi yüksek rant ya- ratıcı devlet kararları, sadece sınırlı sayıda hak sahibine çıkar sağladıkları, haksız kazanç sağ- layan az sayıda insana gelir ve servet aktardıkları için sakıncalıdırlar. 2. Yaygın söyleniş biçimiyle “üretmeden tü- ketme” alışkanlığının yaygınlaşması, borçlan- manın, nüfuz (itibar) ticaretinin, rüşvetin, dev- let yönetiminde önyargılar egemenliğinin, faz- la emek harcamadan yüksek gelir elde etme- nin, yüksek rant gelirleriyle kolay kazanç yol- ları arama eğilimlerinin artmasına neden ol- muştur. 3. Ekonomik rantı sağlayan az sayıda kişilerle, bu olanağı elde edemeyen büyük çoğunluk ara- sında haksız bir rekabet ortamı yaratarak, ça- lışarak kazanç yolu arayanların da “rantiye sı- nıfı”na katılma eğilimini hızlandırmıştır. 4. Yaygın vergileme biçim ve yöntemleri kaydedilmiş gelirler ya da harcama tutarlarına, dayandıkları ve servet artışlarının vergilendiril- mesinde de güçlükler olduğu için, ekonomik rant oluşumunun hızlanması, kayıt dışı işlem- lerin yaygınlaşmasını özendirmiş ve bütçe açıklarının artmasına neden olmuştur. 5. Nüfusun yoğunlaştığı yerlerde ekonomik rant oluşumunu hızlandırmak kolay olduğu için, nüfusun büyük merkezlerde toplanması- na ve büyük merkezlerin altyapı sorunlarının çö- zümsüz noktalara doğru gelişmesine neden ol- muştur. Ekonomik rant oluşumunun, toplumlar için ya- rattıkları sorunlar, sayılamayacak kadar fazla- dır. Ekonomimizde ekonomik rant oluşumu, ya- vaşlatılmalıdır. maysan@cumhuriyet.com.tr maaysan@superonline.com Eğitim Farkı Gazeteci dostumuz Rahmi Yıldırım, “1982’de üsteğmen iken Kenan Evren tarafından meslekten çıkarılan bir subay” olarak askerlikte ceza eğitimini anımsıyor da, fırsat eğitimi denen şeyi ilk kez gazetelerden öğrendiğini söylüyor: “Bombanın pimini çekip eğitilecek kişinin eline veriyorsun ve mandalı sıkı sıkı tutmasını tembihliyorsun. Mandalı tutarsa hayatta kalır, tutamazsa eğitim zayiatı olur. Böyle bir eğitim gerçekten var mı, emin değilim. Varsa bile gelip geçici erlere yaptırılmıyordur herhalde. Lakin Elazığ’da nöbette uyuyup el bombasını kaptıran çocuk ve üç arkadaşı böyle bir eğitime, daha doğrusu cinayete kurban gitmiş. Komutanı olan teğmen, ifadesinde fırsat eğitimi kapsamında el bombasının pimini çektiğini, mandalı bırakmadığı sürece bombanın patlamayacağını şehit ere söylediğini anlatmış. Çocuk elinde pimi çekilmiş bomba, o mevziden öbürüne koşup çırpınmış, teğmen oralı olmamış. Sonuçta mandalı tutan parmaklarda derman kalmamış. Çocuk herhalde, ‘fakir milletin dişinden tırnağından artırıp verdiği’ bombayı boşa harcamış olma ve 75 gün kalan teskereyi geciktirme korkusuyla, bombayı uzak bir yere atıp tam siper uzanmayı bile akıl etmemiş, üç arkadaşıyla birlikte can vermiş.” Şimdi ise kanaat önderlerinin, Elazığ’da çocukların bir kıyısında can verdiği boğazlaşmaya “çözüm” arayışını “pimi çekilip hükümetin eline tutuşturulmuş bomba”ya benzettiklerine dikkat çekiyor Rahmi Yıldırım ve “Türkiye nicedir elinde bu tür pimi çekilmiş bombalarla yaşıyor” diyor: “Yoksulluk, pimi çekilmiş bir bomba; ama patlasa da olur patlamasa da. Çünkü parça tesiri yok, ses bombasından ibaret. İşsizlik de öyle, Alevi açılımı da öyle. Siyasal demokrasi eksikliği, pimi çekilmekle kalmayıp sürekli patlayan bir bomba. Toplum alışkın, bir kere daha patlamasını dert etmez. Dış politikada Washington ve Brüksel’e uyduluk, ekonomide Dünya Bankası ve IMF’ye biat, artık pimi çekilmiş bomba sayılmıyor, küreselleşmenin gereği kabul ediliyor. Pimi çekilmiş, fitili ateşlenmiş nice bomba artık kanıksansa da siyasal İslam ve Kürt sorunu bombaları aldırış edilmeyecek bombalar değil. Şimdiki hükümet de önceki hükümetler de Kürt sorununu, salt asayiş sorunu olarak görüp askere ihale ettiler, asker de bildiği gibi çözmeye çalıştı; bombalı, roketli, makineli küfekli eğitim bile yaptırdı. Askeri yöntemlere sıkışıp kalmanın geldiği çözümsüzlük ortada. Hükümetler sorunu tarihsel, etnik, sosyolojik, diplomatik bağlamda kavrama ve çözümleme çabası göstermediler. Türkiye’nin sorununu kavrayıp manipüle edenler hep başkaları oldu.” İşte o yönlendirmeye de bugünlerde “fırsat bu fırsat” eğitimi diyorlar... Sınır Ermenistan ile Türkiye arasındaki Alican sınır kapısını açacaklar. Protokole göre, iki taraf da birbirlerinin “toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı ilkelerine saygılı olacaklar”mış... İyi de Ermenistan Anayasası’ndaki “Ermenistan’ın bağımsızlık bildirisindeki ulusal hedeflere bağlı kalacağı” hükmü ne olacak? O hükümde yer alan Ermenistan bağımsızlık bildirisinin 12. maddesindeki “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915 Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soykırımın uluslararası alanda kabulünün sağlanması yönündeki çabaları destekleyecektir” hedefindeki “Batı Ermenistan” sözü, yani “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bir kısım toprak” ne olacak? Hazırlanan son protokol; tarafların kendi iç mevzuatlarını değiştirmeye ilişkin bir zorlayıcı hüküm içermiyor. Dolayısıyla... Alican sınırı bir alicengize gelmesin deriz biz! İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ne idüğü belirsiz açılımın içinde anayasa değişikliği olmadığını özenle vurgulama çabasında. Atalay’ın çağrısı ile toplanan açılımın “akil adam”larından Cengiz Çandar ise öyle düşünmüyor ama: “Kürt açılımının önüne Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 3. maddesini dikmeye ve böylece ‘açılım’ın önünü kesmeye çalışmak siyaseten de, ahlaken de doğru değil. Anayasanın söz konusu 3. maddesi ‘değiştirilemez’ ve ‘hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddeler arasında. Matbu metinlerde ‘değiştirilemez’ ve ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez‘ hükümler, ancak Kuran’ı Kerim ve Kitab-ı Mukaddes gibi monoteist dinler ya da Hinduizm, Budizm gibi inanç sistemleri kutsal metinlerine özgüdür. ‘İlahi’ yönü olmayan ve ‘insan yapımı’ olan hiçbir metnin ‘kutsallığı’ yoktur ve pekâlâ değiştirilir. ... Ve, TC Anayasası’nın ‘değiştirilemez’ ve ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddeleri de bir gün mutlaka değişecektir. Bunu bir kenara yazın. ” Bu satırlar, bir anlamda Cengiz Çandar’ın egemenlikten ne anladığını da gösteriyor. Açılımdan ne anladığına gelince: “Açılım dediğimiz ise zaten, 80 yıllık ‘oyun’dan vazgeçip, ülkeyi ‘çözüm rotası’na sokmaktan başka bir şey değil...” 80 yıllık oyun... Apo beyin ifadesiyle “TeCe” yani... Değişiklik var mı, yok mu? Yeni Eğitim Yılı Başlarken İ. GÜRŞEN KAFKAS Bugün, ülkemizin üniter yapı- sının, Türkçeye eş Kürtçe dilinin ve demokratik açılımın tartışıldığı bir süreç yaşanmaktadır. Ülke- de yönetim, eğitim, ekonomi, sağlık, sosyal vb… yığınlarca so- runun vatandaşı yıldırdığı bir dönemden geçiliyor. Gündeme taşınan yoğun konuların toplu- mu bezdirdiği bu ortamda yeni bir eğitime başlıyoruz. Umu- dun umutsuzlukla yarıştığı dü- şündürücü bir dönem… Bütün bu sorunlar yokmuş gibi bir kenara itilip “Demo- kratik Açılım / Kürt Açılımıyla, yeni bir gündem yaratılıp toplu- mu germek, ikileme yol açmak anlaşılamamaktadır. Milli eğitimin temel sorunları- nın unutulduğu, hızlı bir kadro- laşmaya gidildiği, siyasetin eği- timin içinde olduğu gerçeği ya- şanmaktadır. Cumhuriyetin eği- timdeki tarihsel kazanım ve bi- rikimlerinin önemsenmediği de izlenmektedir. Bugünün uygu- lanmakta olan eğitim sisteminin içi kopyalama yöntemleriyle dol- durulmuştur. Eğitimimizde, ken- di özgün yapımıza, toplumun gereksinimine uygun seçenek- lere yer verilmesi beklenmekte- dir. Eğitim içerikli makalelerim- de değindiğim gibi, eğitim sis- teminin reorganizasyonu (yeni- den düzenleme) kaçınılmazdır. Örnek alınacak kaynak Köy Ens- titüleri’ndeki eğitim işlevi olma- lıdır. Öğrenciler yaparak, yaşa- yarak ve üreterek eğitilecekleri bir sistemle yetiştirilmelidirler. Toplumun tüm kesimini ku- caklayan, yerel ve evrensel de- ğerde çağdaş bir bakış açısı, eğitimimizin zenginliği olacaktır. Ezbere dayalı ve dayatmacı eği- tim, eğitimsizliktir. Bu tip eğitim çağdaş, akılcı ve bilimsel bir eği- tim değildir. Yararı değil, zararı olan bir süreçtir. Gençlerimiz 21. yüzyılda ak- la dayalı, bilim üreten, teknolo- ji kullanan yapıda bir eğitim sis- temiyle yetiştirilmelidirler. Bi- limsel eğitimli ve teknoloji do- nanımlı bir gençlik, nitelikli ya- pıda olabilecektir. Eğitim sistemimizin içeriği bi- limsel düşünce ağırlıklı olmalıdır. Bilimsel düşünce eğitimde üret- kenliğe ve teknolojik donanı- ma açıktır. Çağdışı bilgiler bire- yi körelten, karanlıklara götüren verilerdir. Anayasada eğitim hakkına oldukça yer verildiği halde, ne yazık ki bugün, eğitim paralı olmaya yönlendirilmiştir. Devlet okulları kendi kaderleri- ne bırakılmıştır. Ders kitaplarının yanlı, siyasi verilerle dolu ve bi- lim dışı bilgilerle hazırlandığı bir gerçektir. Bugün, din siyasete, siyaset de eğitime egemen ol- muştur. Okul türleri azaltılarak, çağa uygun, sorun çözen, güncel ve gerekliliği istenen yapıda okul- lar açılmalıdır. Elemeci, sistem merkezli eğitim yerine, öğrenci merkezli bir eğitim çocuklarımı- zın ve velilerimizin beklentisidir. Öğrenciler sorun çözen, araştı- ran, inceleyen ve uygulayan bir eğitimle geleceğe hazırlanmalı- dırlar. Bugünün eğitim sistemi çözümün değil, sorunun kaynağı olma durumundadır. Eskimiş, hantal, ezberci ve sorunlu bu sistemden vazgeçilmelidir. Sıkça değiştirilen ve daya- naktan yoksun bugünün siste- mi yeterlilikten ve nitelikten uzaktır. Eğitim sistemi, insani de- ğerlere uygun, yetenek, beceri ve yapabilme gibi temel özel- likleri önde tutan yapıda olma- lıdır. Eğitimde güzel sanatlara yatkın, akıl ve düşünce içerikli felsefe, mantık ve sosyoloji gi- bi bireysel gelişim ve toplumsal düşünmeye ağırlık veren bece- ri ve düşünce geliştirici açılım- lara gidilmelidir. Ülkemizde öğretmen eğitimi de yeterli değildir. Öğretmenler, asıl, sözleşmeli ve vekil ayrışı- mıyla sıkıntı içindedir. Sözleşmeli öğretmenlerin, yarınları için bir güvenceleri yoktur. Eğitim yö- neticiliği siyasi kadrolaşmayla şekillenmiştir. Öğretmen eğitimi ve sorunları, çözümlenerek ye- niden düzenlenmelidir. Öğret- menlik evrensel eğitim ilkeleriy- le donatılarak yeniden yapılan- dırılmalıdır. Mesleki formasyon- ları (biçimlenme), sürekli eğitim yoluyla geliştirilerek şekillendi- rilmelidir. Öğretmen, öğretmen eğitimi verilen kendi kurumunda yetiştirilmelidir. Öğretmenlerin mesleki ve top- lumsal saygınlıkları, ekonomik, sosyal ve kültürel iyileştirme ve düzenlemelerle sağlanmalıdır. Yaklaşık olarak yedi yüz bin öğretmen birlik, dayanışma ve hukuksal sorunlarının çözümü için “sendikalaşma” olanağına kavuşturulmalıdır. Kırsal kesimde uygulanan “ta- şımalı eğitim” siyasi nedenler- le yozlaştırılmıştır. Köyler, amaç- lı olarak imama bırakılmış, “ima- mın öğretmeni yendiği” bir or- tam yaratılmıştır. Eğitimimiz di- ni ve ideolojik yapıya itilmiş, cemaat ve tarikatlar eğitimin içinde yer almıştır. Her sokakta Kuran kurslarıyla çocuklar ge- leceğin karanlığına itilmektedir. AB’ye katılım sürecinde ol- duğumuz bugün, nüfusumuzun yüzde on-on beşi okumaz/yaz- mazdır. Kız ve kadınlarda ve de Doğu-Güneydoğu’da bu sayı yüzde 30-40’lardadır. Tek is- tekleri okumak olan doğu ve gü- neydoğulu kızlarımıza burslar veren, onları teşvik eden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve bursiyer kızların soruşturuluyor olması da anlaşılamamaktadır. SONUÇ: Ülkemiz insanının değişim ve gelişmesi için en önemli sorunlarından biri eği- timdir. Devletin, yerel yönetim- lerin, vakıf, dernek ve diğer tüm kuruluşların eğitime destekleri kaçınılmazdır. İyi eğitilmiş bir nesil yarınlarımızı aydınlığa, başarıya ve yücelmeye; eği- timsiz ve niteliksiz bir nesil ka- ranlıklara sürükleyecektir. Eği- timin çağdaş, akılcı ve bilimsel içerikli olması önkoşul olmalıdır. Atatürk’ün “Hayatta en ger- çek yol gösterici bilimdir” öz- deyişi rehberimizdir. Spor Ankara beylerbeyi, oğluna yeni bir oyuncak buldu: Ankaragücü. Bir zamanlar MKE işçi ve ustalarının, yani emekçilerin takımı olan Ankaragücü, şehzadeye devredildi. Şimdi Fenerbahçe’de oynayan, Ankaraspor’dan yadigâr Gökçek Vederson gibi takımın adını değiştirseler bari: Ahmetinkispor... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Konya’nõn Akşehir ilçesi- ne özgü, kuşba- şõ et, arpacõk so- ğanõ ve nohutla yapõlan bir ye- mek. 2/ Rütbe- siz asker... De- nizcilikte “açõk- tan geç, yaklaş- ma” anlamõnda kullanõlan söz- cük. 3/ Divan edebiyatõnõn en uzun şiir türü. 4/ Panama’nõn plaka imi... Binek hay- vanlarõnõn sõrtõndaki oturmalõk. 5/ Süpür- geotu... Verme, öde- me. 6/ Batõ Avrupa’da bir õrmak... Her şeyi za- manõnda yapmaya özen gösteren. 7/ Sõca- ğa ve soğuğa karşõ da- yanõklõlõğõ kükürtle arttõrõlmõş kauçuk... Lütesyum elementinin simgesi. 8/ İlçe... Osmanlõlarda devlet mer- kezinde bulunan il memuru. 9/ Bez parçalarõndan do- kunan basit kilim... Temel, esas. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hayvan sõrtõnda taşõnabilen küçük top. 2/ Vücutta biriken azotlu madde... Yaylõ bir çalgõ. 3/ Tanrõ’nõn do- ğayla özdeşleştirilmesi temeline dayalõ bir felsefe ge- liştirmiş ünlü Hollandalõ filozof. 4/ Ekmek parçasõ, lok- ma... “ --- sesleri sönüyor perde perde / Atlõlar kay- boluyor güneşin battõğõ yerde” (Nâzõm Hikmet). 5/ Bir bağlaç... Bayağõ. 6/ Saçma sapan söz... Soyundan ge- linen kimse. 7/ İçinde katõ bir madde erimiş bulunan sõvõ... Fas’õn plaka imi. 8/ Havagazõnõn bileşiminde bu- lunan renksiz ve az kokulu gaz. 9/ Atlas Okyanusu’nda yaşayan çok yõrtõcõ bir balõk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 I Ş I L G A N K S A R A B A S E L İ K Y A N İ Ş A B T A H İ T İ N E Ş E A K Ş G I R A K İ L A L P S İ K K E O K M A L A M B R A İ L L E E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear