Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL 2009 CUMARTESİ
16
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
HARBİ SEMİH POROY
5 Eylül
GÖRÜŞ
Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN
Ekonomik Rantlar
Ekonomik rant oluşumunun, TOKİ, beledi-
yeler, yerel yönetimler ve merkezi hükümet ka-
rarlarıyla hızlandırılmasının, ekonomik sorun-
larımızın çözümünü zorlaştıracağını öne süren
geçen haftaki yazımıza sığmamış olan son bö-
lümünün, bugün ilginize sunulmasına izin ver-
menizi diliyorum.
Geçen haftaki yazımın son paragrafı yer
darlığı nedeniyle yayımlanamamıştır. Yazının
“can alıcı temel sonucunu” özetleyen, ancak ya-
yımlanmayan son paragrafı şöyleydi:
“Yaratılan ekonomik rantlar nedeniyle bozu-
lan gelir dağılımını, devletin kendi eliyle daha da
çarpıklaştırmasını yavaşlatmanın bir yolu bulu-
nabilmelidir. Çünkü, ölçüsüz ve kontrolsüz olu-
şarak çarpık gelir dağılımı yaratacak bu türlü rant-
ların ekonomilerde büyük sorunların ortaya
çıkmasına neden olduğu, 2008 bunalımıyla
açıkça ortaya çıkmıştır. ‘Hiç emek harcamadan
elde edilen kazanımlar’ (rantın tanımlarından bi-
ridir) ile savurgan tüketime sürüklenmiş olan top-
lumların bunalımdan çıkışlarının da zor olaca-
ğı belli olmuştur. 2008’de 71 milyonu aşmış nü-
fusumuzun yüzde 54’ünün, 1 milyondan daha
kalabalık olan 14 ilimizde, yüzde 18’inin de İs-
tanbul’da yoğunlaşmış olması, bunalımdan
çıkmaya çalışırken bizleri çok yoracak ve bu-
nalımdan çıkışı zorlaştıracaktır.”
Geçen haftaki yazı, bu özetleme olmadan, ek-
sik kalmıştır. Birçok ekonomi uzmanı rant olu-
şumunu neden sakıncalı bulmaktadır? Geçen
yazının eksik kalmış olması, bize bu soruyu da-
ha iyi yanıtlama fırsatı vermiştir. Aşağıdaki lis-
te, eksikleri tamamlayacaktır:
1. Herhangi bir nedenle (çoğunlukla yanlış ka-
mu kesimi kararlarıyla) oluşan rantlar, gelir da-
ğılımını bozacaktır. Çünkü, ekonomik rant olu-
şumu da sonradan onun dağıtılması da çok sı-
nırlı sayıda insanın gelirini ya da servetini ola-
ğanüstü artıracaktır. Bu gelir ve servet artışla-
rı, genellikle fakirlerin daha da fakirleşmesine
neden olacaktır. Çok büyük ekonomik rantlar
yaratan eski dönemlerin, “ithal lisansları (izin-
leri)” dağıtımı, devletçe mal ve hizmetlere ko-
nan tavan fiyatlar, bazı taşınmazlara daha çok
inşaat yapma izni verilmesi gibi yüksek rant ya-
ratıcı devlet kararları, sadece sınırlı sayıda hak
sahibine çıkar sağladıkları, haksız kazanç sağ-
layan az sayıda insana gelir ve servet aktardıkları
için sakıncalıdırlar.
2. Yaygın söyleniş biçimiyle “üretmeden tü-
ketme” alışkanlığının yaygınlaşması, borçlan-
manın, nüfuz (itibar) ticaretinin, rüşvetin, dev-
let yönetiminde önyargılar egemenliğinin, faz-
la emek harcamadan yüksek gelir elde etme-
nin, yüksek rant gelirleriyle kolay kazanç yol-
ları arama eğilimlerinin artmasına neden ol-
muştur.
3. Ekonomik rantı sağlayan az sayıda kişilerle,
bu olanağı elde edemeyen büyük çoğunluk ara-
sında haksız bir rekabet ortamı yaratarak, ça-
lışarak kazanç yolu arayanların da “rantiye sı-
nıfı”na katılma eğilimini hızlandırmıştır.
4. Yaygın vergileme biçim ve yöntemleri
kaydedilmiş gelirler ya da harcama tutarlarına,
dayandıkları ve servet artışlarının vergilendiril-
mesinde de güçlükler olduğu için, ekonomik
rant oluşumunun hızlanması, kayıt dışı işlem-
lerin yaygınlaşmasını özendirmiş ve bütçe
açıklarının artmasına neden olmuştur.
5. Nüfusun yoğunlaştığı yerlerde ekonomik
rant oluşumunu hızlandırmak kolay olduğu
için, nüfusun büyük merkezlerde toplanması-
na ve büyük merkezlerin altyapı sorunlarının çö-
zümsüz noktalara doğru gelişmesine neden ol-
muştur.
Ekonomik rant oluşumunun, toplumlar için ya-
rattıkları sorunlar, sayılamayacak kadar fazla-
dır. Ekonomimizde ekonomik rant oluşumu, ya-
vaşlatılmalıdır.
maysan@cumhuriyet.com.tr
maaysan@superonline.com
Eğitim Farkı
Gazeteci dostumuz Rahmi
Yıldırım, “1982’de üsteğmen iken
Kenan Evren tarafından meslekten
çıkarılan bir subay” olarak
askerlikte ceza eğitimini anımsıyor
da, fırsat eğitimi denen şeyi ilk kez
gazetelerden öğrendiğini söylüyor:
“Bombanın pimini çekip
eğitilecek kişinin eline veriyorsun ve
mandalı sıkı sıkı tutmasını
tembihliyorsun. Mandalı tutarsa
hayatta kalır, tutamazsa eğitim
zayiatı olur.
Böyle bir eğitim gerçekten var
mı, emin değilim. Varsa bile gelip
geçici erlere yaptırılmıyordur
herhalde. Lakin Elazığ’da nöbette
uyuyup el bombasını kaptıran
çocuk ve üç arkadaşı böyle bir
eğitime, daha doğrusu cinayete
kurban gitmiş.
Komutanı olan teğmen,
ifadesinde fırsat eğitimi
kapsamında el bombasının pimini
çektiğini, mandalı bırakmadığı
sürece bombanın patlamayacağını
şehit ere söylediğini anlatmış.
Çocuk elinde pimi çekilmiş bomba,
o mevziden öbürüne koşup
çırpınmış, teğmen oralı olmamış.
Sonuçta mandalı tutan parmaklarda
derman kalmamış. Çocuk herhalde,
‘fakir milletin dişinden tırnağından
artırıp verdiği’ bombayı boşa
harcamış olma ve 75 gün kalan
teskereyi geciktirme korkusuyla,
bombayı uzak bir yere atıp tam
siper uzanmayı bile akıl etmemiş,
üç arkadaşıyla birlikte can vermiş.”
Şimdi ise kanaat önderlerinin,
Elazığ’da çocukların bir kıyısında
can verdiği boğazlaşmaya “çözüm”
arayışını “pimi çekilip hükümetin
eline tutuşturulmuş bomba”ya
benzettiklerine dikkat çekiyor
Rahmi Yıldırım ve “Türkiye nicedir
elinde bu tür pimi çekilmiş
bombalarla yaşıyor” diyor:
“Yoksulluk, pimi çekilmiş bir
bomba; ama patlasa da olur
patlamasa da. Çünkü parça tesiri
yok, ses bombasından ibaret.
İşsizlik de öyle, Alevi açılımı da
öyle.
Siyasal demokrasi eksikliği, pimi
çekilmekle kalmayıp sürekli
patlayan bir bomba. Toplum alışkın,
bir kere daha patlamasını dert
etmez.
Dış politikada Washington ve
Brüksel’e uyduluk, ekonomide
Dünya Bankası ve IMF’ye biat, artık
pimi çekilmiş bomba sayılmıyor,
küreselleşmenin gereği kabul
ediliyor.
Pimi çekilmiş, fitili ateşlenmiş
nice bomba artık kanıksansa da
siyasal İslam ve Kürt sorunu
bombaları aldırış edilmeyecek
bombalar değil.
Şimdiki hükümet de önceki
hükümetler de Kürt sorununu, salt
asayiş sorunu olarak görüp askere
ihale ettiler, asker de bildiği gibi
çözmeye çalıştı; bombalı, roketli,
makineli küfekli eğitim bile yaptırdı.
Askeri yöntemlere sıkışıp kalmanın
geldiği çözümsüzlük ortada.
Hükümetler sorunu tarihsel,
etnik, sosyolojik, diplomatik
bağlamda kavrama ve çözümleme
çabası göstermediler. Türkiye’nin
sorununu kavrayıp manipüle
edenler hep başkaları oldu.”
İşte o yönlendirmeye de
bugünlerde “fırsat bu fırsat” eğitimi
diyorlar...
Sınır
Ermenistan ile Türkiye
arasındaki Alican sınır kapısını
açacaklar. Protokole göre, iki
taraf da birbirlerinin “toprak
bütünlüğü ve sınırların
dokunulmazlığı ilkelerine saygılı
olacaklar”mış...
İyi de Ermenistan
Anayasası’ndaki “Ermenistan’ın
bağımsızlık bildirisindeki ulusal
hedeflere bağlı kalacağı”
hükmü ne olacak?
O hükümde yer alan
Ermenistan bağımsızlık
bildirisinin 12. maddesindeki
“Ermenistan Cumhuriyeti, 1915
Osmanlı Türkiyesi ve Batı
Ermenistan’da gerçekleştirilen
soykırımın uluslararası alanda
kabulünün sağlanması
yönündeki çabaları
destekleyecektir” hedefindeki
“Batı Ermenistan” sözü, yani
“Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içindeki bir kısım toprak” ne
olacak?
Hazırlanan son protokol;
tarafların kendi iç mevzuatlarını
değiştirmeye ilişkin bir zorlayıcı
hüküm içermiyor.
Dolayısıyla... Alican sınırı bir
alicengize gelmesin deriz biz!
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ne
idüğü belirsiz açılımın içinde
anayasa değişikliği olmadığını
özenle vurgulama çabasında.
Atalay’ın çağrısı ile toplanan
açılımın “akil adam”larından
Cengiz Çandar ise öyle
düşünmüyor ama:
“Kürt açılımının önüne Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 3.
maddesini dikmeye ve böylece
‘açılım’ın önünü kesmeye
çalışmak siyaseten de,
ahlaken de doğru değil.
Anayasanın söz konusu 3.
maddesi ‘değiştirilemez’ ve ‘hatta
değiştirilmesi teklif dahi edilemez’
maddeler arasında.
Matbu metinlerde ‘değiştirilemez’
ve ‘değiştirilmesi teklif dahi
edilemez‘ hükümler, ancak Kuran’ı
Kerim ve Kitab-ı Mukaddes gibi
monoteist dinler ya da Hinduizm,
Budizm gibi inanç sistemleri kutsal
metinlerine özgüdür.
‘İlahi’ yönü olmayan ve ‘insan
yapımı’ olan hiçbir metnin
‘kutsallığı’ yoktur ve pekâlâ
değiştirilir.
... Ve, TC Anayasası’nın
‘değiştirilemez’ ve ‘değiştirilmesi
teklif dahi edilemez’ maddeleri de
bir gün mutlaka değişecektir. Bunu
bir kenara yazın. ”
Bu satırlar, bir anlamda Cengiz
Çandar’ın egemenlikten ne
anladığını da gösteriyor. Açılımdan
ne anladığına gelince:
“Açılım dediğimiz ise zaten, 80
yıllık ‘oyun’dan vazgeçip, ülkeyi
‘çözüm rotası’na sokmaktan başka
bir şey değil...”
80 yıllık oyun... Apo beyin
ifadesiyle “TeCe” yani...
Değişiklik var mı, yok mu?
Yeni Eğitim Yılı Başlarken
İ. GÜRŞEN KAFKAS
Bugün, ülkemizin üniter yapı-
sının, Türkçeye eş Kürtçe dilinin
ve demokratik açılımın tartışıldığı
bir süreç yaşanmaktadır. Ülke-
de yönetim, eğitim, ekonomi,
sağlık, sosyal vb… yığınlarca so-
runun vatandaşı yıldırdığı bir
dönemden geçiliyor. Gündeme
taşınan yoğun konuların toplu-
mu bezdirdiği bu ortamda yeni
bir eğitime başlıyoruz. Umu-
dun umutsuzlukla yarıştığı dü-
şündürücü bir dönem…
Bütün bu sorunlar yokmuş
gibi bir kenara itilip “Demo-
kratik Açılım / Kürt Açılımıyla,
yeni bir gündem yaratılıp toplu-
mu germek, ikileme yol açmak
anlaşılamamaktadır.
Milli eğitimin temel sorunları-
nın unutulduğu, hızlı bir kadro-
laşmaya gidildiği, siyasetin eği-
timin içinde olduğu gerçeği ya-
şanmaktadır. Cumhuriyetin eği-
timdeki tarihsel kazanım ve bi-
rikimlerinin önemsenmediği de
izlenmektedir. Bugünün uygu-
lanmakta olan eğitim sisteminin
içi kopyalama yöntemleriyle dol-
durulmuştur. Eğitimimizde, ken-
di özgün yapımıza, toplumun
gereksinimine uygun seçenek-
lere yer verilmesi beklenmekte-
dir. Eğitim içerikli makalelerim-
de değindiğim gibi, eğitim sis-
teminin reorganizasyonu (yeni-
den düzenleme) kaçınılmazdır.
Örnek alınacak kaynak Köy Ens-
titüleri’ndeki eğitim işlevi olma-
lıdır. Öğrenciler yaparak, yaşa-
yarak ve üreterek eğitilecekleri
bir sistemle yetiştirilmelidirler.
Toplumun tüm kesimini ku-
caklayan, yerel ve evrensel de-
ğerde çağdaş bir bakış açısı,
eğitimimizin zenginliği olacaktır.
Ezbere dayalı ve dayatmacı eği-
tim, eğitimsizliktir. Bu tip eğitim
çağdaş, akılcı ve bilimsel bir eği-
tim değildir. Yararı değil, zararı
olan bir süreçtir.
Gençlerimiz 21. yüzyılda ak-
la dayalı, bilim üreten, teknolo-
ji kullanan yapıda bir eğitim sis-
temiyle yetiştirilmelidirler. Bi-
limsel eğitimli ve teknoloji do-
nanımlı bir gençlik, nitelikli ya-
pıda olabilecektir.
Eğitim sistemimizin içeriği bi-
limsel düşünce ağırlıklı olmalıdır.
Bilimsel düşünce eğitimde üret-
kenliğe ve teknolojik donanı-
ma açıktır. Çağdışı bilgiler bire-
yi körelten, karanlıklara götüren
verilerdir. Anayasada eğitim
hakkına oldukça yer verildiği
halde, ne yazık ki bugün, eğitim
paralı olmaya yönlendirilmiştir.
Devlet okulları kendi kaderleri-
ne bırakılmıştır. Ders kitaplarının
yanlı, siyasi verilerle dolu ve bi-
lim dışı bilgilerle hazırlandığı bir
gerçektir. Bugün, din siyasete,
siyaset de eğitime egemen ol-
muştur.
Okul türleri azaltılarak, çağa
uygun, sorun çözen, güncel ve
gerekliliği istenen yapıda okul-
lar açılmalıdır. Elemeci, sistem
merkezli eğitim yerine, öğrenci
merkezli bir eğitim çocuklarımı-
zın ve velilerimizin beklentisidir.
Öğrenciler sorun çözen, araştı-
ran, inceleyen ve uygulayan bir
eğitimle geleceğe hazırlanmalı-
dırlar. Bugünün eğitim sistemi
çözümün değil, sorunun kaynağı
olma durumundadır. Eskimiş,
hantal, ezberci ve sorunlu bu
sistemden vazgeçilmelidir.
Sıkça değiştirilen ve daya-
naktan yoksun bugünün siste-
mi yeterlilikten ve nitelikten
uzaktır. Eğitim sistemi, insani de-
ğerlere uygun, yetenek, beceri
ve yapabilme gibi temel özel-
likleri önde tutan yapıda olma-
lıdır. Eğitimde güzel sanatlara
yatkın, akıl ve düşünce içerikli
felsefe, mantık ve sosyoloji gi-
bi bireysel gelişim ve toplumsal
düşünmeye ağırlık veren bece-
ri ve düşünce geliştirici açılım-
lara gidilmelidir.
Ülkemizde öğretmen eğitimi
de yeterli değildir. Öğretmenler,
asıl, sözleşmeli ve vekil ayrışı-
mıyla sıkıntı içindedir. Sözleşmeli
öğretmenlerin, yarınları için bir
güvenceleri yoktur. Eğitim yö-
neticiliği siyasi kadrolaşmayla
şekillenmiştir. Öğretmen eğitimi
ve sorunları, çözümlenerek ye-
niden düzenlenmelidir. Öğret-
menlik evrensel eğitim ilkeleriy-
le donatılarak yeniden yapılan-
dırılmalıdır. Mesleki formasyon-
ları (biçimlenme), sürekli eğitim
yoluyla geliştirilerek şekillendi-
rilmelidir. Öğretmen, öğretmen
eğitimi verilen kendi kurumunda
yetiştirilmelidir.
Öğretmenlerin mesleki ve top-
lumsal saygınlıkları, ekonomik,
sosyal ve kültürel iyileştirme ve
düzenlemelerle sağlanmalıdır.
Yaklaşık olarak yedi yüz bin
öğretmen birlik, dayanışma ve
hukuksal sorunlarının çözümü
için “sendikalaşma” olanağına
kavuşturulmalıdır.
Kırsal kesimde uygulanan “ta-
şımalı eğitim” siyasi nedenler-
le yozlaştırılmıştır. Köyler, amaç-
lı olarak imama bırakılmış, “ima-
mın öğretmeni yendiği” bir or-
tam yaratılmıştır. Eğitimimiz di-
ni ve ideolojik yapıya itilmiş,
cemaat ve tarikatlar eğitimin
içinde yer almıştır. Her sokakta
Kuran kurslarıyla çocuklar ge-
leceğin karanlığına itilmektedir.
AB’ye katılım sürecinde ol-
duğumuz bugün, nüfusumuzun
yüzde on-on beşi okumaz/yaz-
mazdır. Kız ve kadınlarda ve de
Doğu-Güneydoğu’da bu sayı
yüzde 30-40’lardadır. Tek is-
tekleri okumak olan doğu ve gü-
neydoğulu kızlarımıza burslar
veren, onları teşvik eden Çağdaş
Yaşamı Destekleme Derneği ve
bursiyer kızların soruşturuluyor
olması da anlaşılamamaktadır.
SONUÇ: Ülkemiz insanının
değişim ve gelişmesi için en
önemli sorunlarından biri eği-
timdir. Devletin, yerel yönetim-
lerin, vakıf, dernek ve diğer tüm
kuruluşların eğitime destekleri
kaçınılmazdır. İyi eğitilmiş bir
nesil yarınlarımızı aydınlığa,
başarıya ve yücelmeye; eği-
timsiz ve niteliksiz bir nesil ka-
ranlıklara sürükleyecektir. Eği-
timin çağdaş, akılcı ve bilimsel
içerikli olması önkoşul olmalıdır.
Atatürk’ün “Hayatta en ger-
çek yol gösterici bilimdir” öz-
deyişi rehberimizdir.
Spor
Ankara beylerbeyi, oğluna
yeni bir oyuncak buldu:
Ankaragücü.
Bir zamanlar MKE işçi ve
ustalarının, yani emekçilerin
takımı olan Ankaragücü,
şehzadeye devredildi.
Şimdi Fenerbahçe’de
oynayan, Ankaraspor’dan
yadigâr Gökçek Vederson gibi
takımın adını değiştirseler bari:
Ahmetinkispor...
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Konya’nõn
Akşehir ilçesi-
ne özgü, kuşba-
şõ et, arpacõk so-
ğanõ ve nohutla
yapõlan bir ye-
mek. 2/ Rütbe-
siz asker... De-
nizcilikte “açõk-
tan geç, yaklaş-
ma” anlamõnda
kullanõlan söz-
cük. 3/ Divan
edebiyatõnõn en uzun
şiir türü. 4/ Panama’nõn
plaka imi... Binek hay-
vanlarõnõn sõrtõndaki
oturmalõk. 5/ Süpür-
geotu... Verme, öde-
me. 6/ Batõ Avrupa’da
bir õrmak... Her şeyi za-
manõnda yapmaya
özen gösteren. 7/ Sõca-
ğa ve soğuğa karşõ da-
yanõklõlõğõ kükürtle arttõrõlmõş kauçuk... Lütesyum
elementinin simgesi. 8/ İlçe... Osmanlõlarda devlet mer-
kezinde bulunan il memuru. 9/ Bez parçalarõndan do-
kunan basit kilim... Temel, esas.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Hayvan sõrtõnda taşõnabilen küçük top. 2/ Vücutta
biriken azotlu madde... Yaylõ bir çalgõ. 3/ Tanrõ’nõn do-
ğayla özdeşleştirilmesi temeline dayalõ bir felsefe ge-
liştirmiş ünlü Hollandalõ filozof. 4/ Ekmek parçasõ, lok-
ma... “ --- sesleri sönüyor perde perde / Atlõlar kay-
boluyor güneşin battõğõ yerde” (Nâzõm Hikmet). 5/ Bir
bağlaç... Bayağõ. 6/ Saçma sapan söz... Soyundan ge-
linen kimse. 7/ İçinde katõ bir madde erimiş bulunan
sõvõ... Fas’õn plaka imi. 8/ Havagazõnõn bileşiminde bu-
lunan renksiz ve az kokulu gaz. 9/ Atlas Okyanusu’nda
yaşayan çok yõrtõcõ bir balõk.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
I Ş I L G A N K
S A R A B A S E
L İ K Y A N İ Ş
A B T A H İ T İ
N E Ş E A K Ş
G I R A K İ L
A L P S İ K K E
O K M A L A M
B R A İ L L E E
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com