26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 15 EYLÜL 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER “Gün ardından gün doğar İlerleme değişmez Fikir fikri kovalar Yele binsen yetişmez”. Mustafa Balbay, 200. geceyi de Si- livri’de yaşayacak!.. Günler geceleri kovalıyor. Haftalar aylar geçiyor. Ka- zak şairin dediği gibi: “Yele binsen ye- tişmez”. Bir yıl mı, daha mı çok!.. Bir gazeteci, bir yazardan söz edi- yoruz, boyunca kitaplar yazmış birin- den... Suçu muçu yok! Almışlar atmışlar içeriye... O kadar açık, basit bir işlem!.. “Ben Ergenekon’un savcısıyım” diyen sayın bey duysun istiyorum. Yasa, anayasa, gerçek gazetecilik, yazarlık, aydınlık, aydınlatmacılık boş şeyler mi? Biri karşına çıktı mı, çıkar gibi oldu mu, en güvendiğin güç olan polisine söy- lersin, gider evini basar, yakasından tuttuğu gibi Silivri’ye sürükler!.. Balbay’ın o kadar çok kitabı var ki! Özellikle geziler! Öyle sıradan gezi ya- zıları değil, her gittiği ülkenin geçmi- şini, geleceğini, tarihini, insanlarını, ge- leneklerini, değerlerini incelemiş, okur- larına en açık biçimde duyurmuş... Her sabah Cumhuriyet’in ilk sayfa- sının sağ köşesine bakıyorum, 150, 160, 170, 180 derken alıp başını giden günler geceler! Yargıç önünde hesap sormalar vermeler... Hem neyin he- sabını verecek ki, verebilir ki?.. Yok öy- le bir hesap! Yakıştırma, uydurma, top- lumu uyutmak için hazırlanan iddialar... Gazeteci, yazar geçinen birtakım dö- neklerin, yağdanlıkların uydurmaları- na dayatılan bir utanç belgesi, döne- mi... Kazak şair Abay ne demiş: “Gün ardından gün doğar İlerleme değişmez Fikir fikri kovalar Yele binsen yetişmez”. Mustafa Balbay bir yele binmiş, bindirilmiş, Silivri kıyılarına götürülmüş. Kazak şair, “Fikir fikri kovalar” derken Balbay’ın birbirinden ilginç çalışma- larını anlatmış sanki!.. Sen genç bir ga- zetecisin, mesleğinin gerektirdiği ça- lışmaları yapmak görevin, koskoca bir gazetenin Ankara temsilcisisin, Cum- huriyeti kuran devrimin öncüsü bir ga- zetenin yazarısın, gözü kulağı, her şe- yisin... Elbet herkesle görüşeceksin, herkesi tanıyacaksın, dinleyeceksin, öğreneceksin sonra hepsini yaza- caksın, halkını okurunu uyaracaksın. Bütün bunların garip iddianameler de suç öğesi sayılacağını nerden bi- leceksin? Nerden bileceğiz? Şundan bilmek zorundayız, bir ülkenin Baş- bakanı’nın “Ben Ergenekon savcısıyım” demesinden!.. Silivri’de pek çok tanıdığım var, çoğu arkadaşım, dostum... Demek hepsi ah şu iktidarı asker zoruyla de- virsek mi demişler? Kollarını, kalem- lerini sıvamış, gizli örgütler kurmuşlar, hem de, daha dün ordulara komuta et- miş genarellerle, işadamlarıyla, pro- fesörlerle, rektörlerle!.. Buna inanmak, inandırmak... Aklı, zekâsı, azıcık bilgisi, yaşam görgüsü olan bütün bu abuk sabuk suçlama- lara güler geçer... Sen tut aylarca zin- danda yaşat en değerli yurttaşlarını, bununla da övün!.. Tarih bazen çok şey yazar. Bazen de güçlülerin buyruğunda olduğu için ters, yanlış şeyler de yazar... Ama iki yıldır Ergenekon diye yaşadığımız acıklı komediyi bir gün gerçek tarih- çiler satır satır gelecek kuşaklara ulaştıracaktır. “İlerleme değişmez, fi- kir fikri kovalar” hukuksuzluğun çıkmaz sokağında istedikleri gibi yürümeye ça- lışsınlar, boşunadır. Kazak şairin de- diği gibi, “gün ardından yeni günler do- ğacaktır.” PENCERE Zamanın Köşeleri... Masamın üzerinde bir faks iletisi: “Kimden: Seda Arun Gönderme Tarihi: 4 Şubat” Birlikte okuyalım: “Adım Seda Arun, Özdemir Asaf’ın kızıyım.” Özdemir Asaf Türkiye’de ‘yaşadığımız durum- la ilgili acaba neler yazmış’ diye tekrar okudum yazdıklarını... Yazdıklarından ilk okuduğumu sizinle de pay- laşmak istedim. Kitabın adı: ‘Yuvarlağın Köşeleri’ - Etikalar. Bölüm başlığı: Akıldan Okuldan Yana “Okula ilk başladığımız yıllarda şunları hatırlı- yorum, öğretmenlerimizden biri: - Tanrı o kadar büyük, o kadar büyüktür ki, in- san göremez, demişti. Başka bir öğretmen de: - Mikrop o kadar küçük, o kadar küçüktür ki in- san göremez, demişti. Başka öğretmenlerimiz de, iyilik, doğruluk, kahramanlık, yüreklilik, vatan, nüfus.. gibi göz ile görülemeyen, el ile tutulamayan kavramlar üze- rinde bizi düşünmeye zorlamışlardı. Sonra, bizlere, görebileceğimiz, tutabileceğimiz, taş, demir, tahta, toprak gibi şeyleri gösterip öğ- rettiler. Şimdi bakıyorum da.. görüp öğrendiklerimizden çok göremediklerimiz bizleri bugün de tartışma- lara sürüklüyor. Görülmeyenleri öğretmeye çalışırken bizleri görünenlerle mi oyaladılar yoksa! Yoksa görülenleri öğretmek isterlerken görül- meyeceklerle mi oyaladılar bizi?” Ne tuhaf rastlantı, geçen gün kitaplığımda eli- me “Yuvarlağın Köşeleri” geçmişti.. Kapağını açıp bir kez daha baktım, Özdemir’in işlek el yazısı: “İlhan Selçuk’a, Kelimeler kelimelere insanlarla ulaşırken.. 2.12.1961” Babıâli’de Molla Fenari Sokağı’nda Vatan ve Milliyet gazeteleri sağlı sollu yer almışlardı; bu iki- sine doğru yürürken, solda, bir evin bodrum ka- tında “Sanat Basımevi” ni kurmuştu Özdemir... “Basımevi” dediğimiz bir pedal makinesiyle hu- rufat kasalarıydı; ama, ‘U’ biçimindeki alçak ta- vanlı bodrum katı şairlerin, yazarların uğrağıydı. Sonra Özdemir, Cağaloğlu’ndaki ‘basımevi’ ni kapatıp, Bebek’te ‘tabir caizse’ bir ‘meyhane’ aç- tı... Neden?.. Soruyu bir yana koyup en iyisi ‘Yuvarlağın Kö- şeleri’ nden birkaç deyişle yazıyı bitirelim: “Köksüz bir ağaç olmaz, çünkü kökü vardır: Evet. Soysuz bir insan olmaz, çünkü soyu vardır: Hayır.” “Bir insan treni kaçırırsa başka bir tren gelir onu alır.” “Bir ulus treni kaçırırsa başka bir ulus gelir onu alır.” A zerbaycan Dõşişleri Bakanlõğõ Sözcüsü Elkhan Polukov kõsa süre önce yaptõğõ açõk- lamayla Karabağ so- rununa aşamalõ bir çözüm sağlana- bileceğine işaret eden Bakû kaynaklõ sinyallere bir yenisini daha ekledi. Polukov şunlarõ belirtiyor: “Kara- bağ çevresinde işgal altında bu- lunan beş bölge Ermeniler tara- fından boşaltılır ve geri kalan Kelbeçer ve Laçin bölgelerinden de Ermeni kuvvetlerinin çekil- mesi kesin bir takvime bağlanır- sa, Karabağ sorununa ilişkin bir anlaşmanın ilk aşaması gerçekle- şir ve bu durumda Azerbaycan da sınırlarını Ermenistan’a açar.” AGİT bünyesinde Karabağ soru- nunun çözümüyle görevli Minsk Grubu’ndan sõzan haberler de bu ni- telikte bir ara çözümün gerçekleş- mesi olasõlõğõnõn giderek arttõğõnõ yansõtõyor. Tabiatõyla, böyle bir ge- lişme halinde, AKP hükümeti açõ- sõndan, Ermenistan’la diplomatik ilişki kurulmasõnõ ve sõnõrlarõn açõl- masõnõ öngören iki protokolün onay için TBMM’ye sunulmasõna bir en- gel kalmayacak. Bu olasõlõk, proto- kollerin Türkiye’nin çõkarlarõna ne ölçüde cevap verdiği hususunun özenle değerlendirilmesini zorunlu kõlõyor. Kars Antlaşması’na atıf yok Böyle bir inceleme, protokolle- rin ülkemizin çıkarları açısından ciddi sakıncalar yarattığını orta- ya koyuyor. Bunlardan birincisi, Diplomatik İlişkilerin Kurulma- sını Öngören Protokol’de, iki ül- ke sõnõrlarõnõn tanõnmasõna ilişkin şu ifadeden kaynaklanõyor: “İki ülke arasındaki mevcut sınır uluslar- arası hukukun ilgili anlaşmala- rında tarif edildiği şekliyle karşı- lıklı olarak tanınmaktadır.” Bu cümle, her ne kadar, Erivan’õn, Türkiye ile olan mevcut sõnõrlarõnõ tanõdõğõ izlenimini veriyorsa da, gerçekte, iki ülkenin sõnõrlarõnõ ay- rõntõlõ biçimde çizen 13 Ekim 1921 Kars Antlaşmasõ’nõn geçerliliğini be- lirtmeyerek sõnõr konusunu tartõş- maya açõk bir hale getiriyor. Kars Antlaşmasõ’nõn geçerli ol- duğuna atõfta bulunulmamasõnõn ne gibi sonuçlar doğuracağõnõ anla- mak için Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağõlmasõyla bağõmsõzlõğõnõ kazanan Ermenistan’õn ilk yaptõğõ şeyin Kars Antlaşmasõ’nõ tanõma- dõğõnõ açõklamõş olduğunu anõmsa- mak yeterlidir... O dönemde Erme- nistan parlamentosunda cereyan eden görüşmelerde, Kars Antlaş- masõ’nõn Sovyetler Birliği’nin ve- sayeti altõndaki Ermenistan Sosya- list Sovyet Cumhuriyeti tarafõndan imzalanmõş olduğu, bu itibarla sa- dece Sovyetler Birliği için geçerli ol- duğu ve bağõmsõz Ermenistan’õ hiç- bir şekilde bağlamadõğõ vurgulan- mõş, ayrõca, bağõmsõz Ermenistan açõsõndan sadece Sevr Antlaşma- sõ’nõn geçerli olduğu ileri sürül- müştü. O günden bugüne kadar da, Ermenistan’ın resmi politikası Kars Antlaşması’nın geçerliliğini reddetmek olmuştur. Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi ve arması AKP hükümetinin iddiasõna göre, protokolde yer alan sõnõrlarõn ta- nõnmasõna ilişkin ifadeler Kars Ant- laşmasõ’nõn geçerliliğini teyit et- mektedir. Oysa, bu görüş inandõrõ- cõlõktan yoksun. Çünkü, Erivan’õn Türk topraklarõna yönelik talepleri Ermenistan devletinin kurucu bel- gelerinde açõkça yer alõyor. Nitekim, Ermenistan parlamentosunun 23 Ağustos 1990’da kabul ettiği Ba- ğõmsõzlõk Bildirisi’nde, Doğu Ana- dolu’nun “Batı Ermenistan” ola- rak adlandõrõlmasõ suretiyle Türki- ye’nin toprak bütünlüğünün tanõn- madõğõ vurgulanõyor. Üstelik anõlan bildiriye Ermenistan Anayasasõ’nda atõfta bulunuluyor. Ayrõca, Ağrõ Dağõ’nõn Ermenistan’õn resmi dev- let armasõ olduğunun Ermenistan Anayasasõ’nõn 13. maddesinde tes- cil edilmesi de, Ermenistan’õn Türk topraklarõ üstündeki emellerinin de- rin ve silinmez niteliğini kanõtlõyor. Belirttiğimiz hususlar, Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin barõşçõ ve sağlõklõ bir zemine oturtulmasõnõ öngören bir belgede her şeyden ön- ce mevcut sõnõrlarõ saptayan Kars Antlaşmasõ’nõn geçerliliğinin açõk- ça tanõnmasõ gerektiğini ortaya ko- yuyor. Ermenistan’õn, her ne sebeple olursa olsun, buna karşõ çõkmasõ iyi niyetle bağdaştõrõlamaz ve bir art ni- yetin varlõğõna işaret eder ki, bu ni- yet esasen en çarpõcõ biçimde Er- menistan’õn Bağõmsõzlõk Bildirisi, anayasasõ ve devlet armasõyla can- lõ tutulmaktadõr. Sonuç olarak, Kars Antlaşması’na protokolde yer verilmemesi, Ermenistan’ın Ermenistan’la Paraf Edilen Protokoller... Şükrü M. Elekdağ CHP İstanbul Milletvekili Bölgede istikrarõn sağlanmasõ açõsõndan yaşamsal bir işlevi olduğu kanõtlanmõş olan Kars Antlaşmasõ’nõn statükoyu koruyucu ve Türkiye’ye Nahcivan üzerinde garantörlük hakkõ veren hükümlerinden feragat edilmesi, akla durgunluk veren bir basiretsizliği yansõtõyor. (9 Şubat 2003 tarihli yazısı) EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Gün Ardından Gün Doğar’, Balbay... iddialarının kabul edil- diği izlenimine yol aç- mak suretiyle kriz ve çatışma yaratma po- tansiyelini taşımakta- dır. Kars Antlaşması’nın geçerliliğinin tanınma- masının yaratacağı bir başka sakınca da, Tür- kiye’nin Nahcivan üze- rindeki hak ve sorum- luluklarından feragat etmesi sonucunu doğu- racağıdır. Bu hak ve so- rumluluklar 16 Mart 1921 tarihinde Mosko- va’da imzalanan Tür- kiye-Sovyet Rusya Dost- luk ve Kardeşlik Ant- laşması’ndan ve bu an- tlaşma hükümlerinin kendi imzacıları için de geçerli olduğunu teyit eden Kars Antlaşma- sı’ndan kaynaklanıyor. Nitekim, Moskova Ant- laşmasõ’nõn 3. maddesi şöyledir: “Bağıtlı Ta- raflar, antlaşmanın 1 (C) ekinde belirtilen sı- nır içindeki Nahcivan kesiminin, koruyuculuk hakkını üçüncü bir dev- lete hiçbir zaman bı- rakmamak koşulu ile, Azerbaycan koruyucu- luğunda özerk bir bölge oluşturulması konu- sunda anlaşmışlardır.” Moskova Antlaşma- sõ’ndaki bu hüküm, Kars Antlaşmasõ’nõn 1. ve 5. maddeleri gereğince bu antlaşmanõn akit tarafla- rõ olan Türkiye, Gürcis- tan, Ermenistan ve Azer- baycan için de geçerlidir. Görüleceği üzere, Moskova Antlaşması’nın 3. maddesi, Türkiye ile Rusya’ya Nahcivan üze- rinde ortak garantörlük hakkı veriyor. Bu mad- denin, Türkiye’ye, Nah- civan’ın statüsünü be- lirlemek amacıyla yapı- lacak her türlü anlaş- maya taraf olarak katıl- ma ve kabul etmediği bir statünün Nahcivan’a uygulanmasını engelle- me hakkını verdiği tar- tışma götürmez. Bu iti- barla, Kars Antlaşmasõ’nõn geçerliliğinin Türkiye-Er- menistan ilişkilerini dü- zenleyecek protokolde be- lirtilmemiş olmasõ, Türki- ye’nin bu hak ve sorum- luluğundan feragat ettiği sonucunu doğuracaktõr. Ermenistan’õn Nahci- van’a saldõrdõğõ günlere geri dönersek AKP hü- kümetinin yaptõğõ hatanõn büyüklüğü anlaşõlõr. Arkası 8. Sayfada
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear